-
Içimdeki cahiliyye
İÇİMDEKİ CAHİLİYYE
Bir perşembe gününün öğleden sonrasıydı. Bakanlıklardaki kitapçıdan ablamla birlikte sekiz on kitap aldıktan sonra otobüs durağına gittik. Bekleyenlerden uzun bir kuyruk oluşmuş, insanlar sıcaktan baygın baygın etrafı seyrediyordu. Mânâsız ve boş bakışlar vardı gözlerde. Otobüs, durağa yanaştığında, sıra bize gelip ablam önde ben arkada otobüse binerken, “özür dilerim ama, şu çocuğu otobüse çıkarır mısınız?” diye bir soru soruldu arka sol çaprazımdan Yaklaşık kırk, kırk beş yaşlarında, saçları beyazlamış, yüzü sararmış bir teyze. Elindeki dört tane kocaman torbayı zar zor taşıyordu. Bir de üç dört yaşlarında biri kız diğeri erkek iki tane çocuk. Küçük kızın yanağında boncuk boncuk ter damlaları oluşmuştu. Saçı başı da iyice dağılmıştı garibimin. O ufak erkek çocuğunun da çehresi güneşten pespembe oluvermiş, Yavrucak epeyce pişmiş sıcaktan galiba.
Ben hemen ikisinin birden elinden tutup otobüse alıverdim. Ablam da kadıncağızın poşetlerinin ikisini aldı. Beşli koltuklara otururken, çocukları da aramıza aldık. Ablamın sağına da teyze oturdu. Beş dakika sonra ufaklıklar, yorgunluktan olsa gerek uykuya daldılar. Ablam açıp kitap okumaya başladı. Bir ara baktım ki, teyze ablamı izliyor, bir taraftan da derinden derine “ah” çekiyordu sessiz bir şekilde. O anda ablam birden sağına döndü ve teyzenin gözlerine bakıp “hayırdır teyzeciğim ne derdiniz var?” diyerek gülümseyiverdi.
- Size bir soru sorabilir miyim? Ama darılmayın lütfen merakımdan soruyorum.
Ablam “buyurun efendim” dedi.
- Başınızdaki örtünün deseni aynı, eski Osmanlının masa örtülerine benziyor. Neden bu kadar sade ve eski görünüşlü bir örtü takıyorsunuz?
- Öncelikle şu çok iyi anlaşılmalı teyzeciğim; ben bu örtüyü insanların değil, Hakk’ın rızasını kazanmak için takıyorum. İkinci olarak da, şu zamanda israf fazlasıyla arttığı için, zarûri olmayan ihtiyaçlar aşırı derecede çoğaldı. Bu sebepten dolayı, meydana gelen müsriflik ve tüketicilik dehşetli bir noktaya geldi. İşte böyle bir hengâmede yaşantımı “israf haramdır” Hadîsinin süzgecinden geçirip, muktesit olmaya çalışıyorum ki, böylece, berekete ulaşayım. Ve “iktisat eden kanaat eder, kanaat eden bereket bulur” sözünün sırrına mazhar olabileyim. Bütün bu noktaları göz önünde bulundurduğumda sade giyinmenin lüzûmunu ve dokuz on çeşit elbise almanın da mânâsızlığını anlıyorum. Ayrıca elbisem sade olmak zorunda, çünkü böyle bir ortamda israftan gelen bir fakirlikten dolayı güzel elbise giyemeyen nice insanlar var. Onları kıskandırmanın, üzmenin hiç bir gereği yok.
- Fakat Allah güzeldir, güzel olanı sever öyle değil mi hanım kızım?
- Yalnız, bu hükümde çok ince noktalar bulunmakta teyzeciğim.birincisi şudur ki ; o elbisenin hangi ortamda giyilmesi gerektiğine dikkat etmek lâzım. Tutup da cennetin bir köşesi olan kendi evimizde çok şık bir elbiseyle oturmak nasıl abes olursa, önemli bir toplantıya eski kirli bir elbise ile gitmek de öyle abes olur. Kısaca mukteza-i hâle mutâbık hareket etmek gerek, yani ortamına uygun giyinmek en doğrusudur diye düşünüyorum.
İkincisi de “niyet” meselesidir. Gerçekten o elbiseyi Allah için giyip, o tesettüre sırf lillah için mi giriyorsun. Yani iç dünyanda, Cenâb-ı Hakk’ın “Settar” ismine mazhar olup kendini tesettür ile “setretmek” niyeti mi yatıyor? Çok iyi tahlil etmek gerekir bunu.
- Hanım kızım sözünü balla kesiyorum ama, geçenlerde kardeşime gittim. Kapıda kızıyla karşılaştık. Baktım ki altında dar bir etek, üzerinde ince ve dar bir pardesü. Başında da çok parlak bir baş örtüsü vardı. Dedim ki ; “evlâdım bunları giyeceğine başını aç da çık bâri, çünkü böyle gezersen tesettürün kudsiyetini kirletirsin.” O da bana “neden açayım ki halacığım “insan”lar “beni” böyle daha çok beğeniyor.”demesin mi, şaşırdım kaldım.
- Maalesef haklısınız teyzeciğim. Farz bir emir olan tesettür, bazı “cahil” insanlar tarafından kendilerini teşhir etmek, insanlara sergilemek için kullanılır oldu. Hem tesettür eskiden dikkat çekmezdi. Çünkü lillah içindi, amaç da rıza-i ilahiydi, rıza-i insanî değildi. Allah da -hâşâ- bu örtüyle sokakta kendinizi sergileyin dememişti zaten. Hem, bakıyorum da artık ilgi çekici baş örtüler takan tahrik edici dar elbiseler giyen insanlar gezinir oldu çevremizde. Onlara hitâben Resûl-ü Ekrem (asm) Efendimiz bin dört yüz sene önceden çok şiddetli bir ikazda bulunup “ahiret gününde Allah onlara rahmet nazarıyla bakmaz” demişti.
Teyzeciğim; biraz önce cahil demiştim çünkü, “cahiliyyet” devrinde de kadınlar kendilerini erkeklere beğendirmek için ayak bileklerine ses çıkaran halhal takıp ayaklarını yere vura vura yürürlermiş. İşte o sıralarda Resûl-ü Ekrem (asm) Efendimiz hanımlarının şahsında bizlere “evlerinizde (vakar ile) oturun. Evvelki ‘cahiliyyet’ kadınlarının kırıla döküle, süslerini göstere göstere yürüyüşü gibi yürümeyin” ayetini okuyordu. Halhal takıp kendini sergilemişsin veya dar giyip vücut hatlarını belli ederek kişiliğini değil, dişiliğini ortaya koymuşsun fark eder mi? Ayrıca, şöyle bir nefis muhasebesi yaptığımda nefsimin en kuytu köşelerinde her an kendimi insanlara sergileyip beğendirme arzusunun yattığını görüyorum. Anlaşılıyor ki, şu zamanda da “iç”imizde bir “cahiliyyet” var ne yazık ki.
İki cihan serveri, Fahr-i Kainat (asm) asr-ı saadet iken nazarını ahir olan şu zamana yönelterek , cehennemlik olan “giyinmiş çıplak, (kalçasını) oynatan, salınarak yürüyen, başları, salınan deve hörgücü gibi kadınlar”dan bahsediyordu. Bazı yerlerini örtüp bazı yerlerini açan, ince ve dar elbise giyen, ayrıca da örtülü olmalarına rağmen davranışlarıyla ve giyim tarzlarıyla karşı cinsin (cinsî) duygularını tahrik eden kadınlara akıbetlerini hatırlatarak ; bunlar cennete giremezler, onun kokusunu da alamazlar, hâlbuki onun kokusu mesafeler ötesinden alınır” diyordu Resûl-ü Ekrem (asm) Efendimiz.
Hâsıl-ı Kelâm; kesin bir şekilde unutmamalıyız ki, bir tesettürlü olarak ben de “nefs-i emmâre” taşıyorum. Herkes gibi ben de hata yapıp, büyük günahlara girebilirim. Herkes gibi ben de yanlış yapabilir, ucb’a, riyaya düşebilirim. Sonuçta bir “kulum” teyzeciğim. Ben de ağlarım, ben de gülerim herkes gibi. Benim de sevinçlerim ve hüzünlerim vardır. Şu ince noktayı da gözden kaçırmamak lâzım; benim güzelliğim şahsımdan değil, İlâhî emre boyun eğip, riâyet edişimdendir. Çünkü, güzeller dahil her şey helâk olup gidicidir, tabii, O’na bakan yüzü müstesnâ.
Tam, konuşma hararetli bir şekilde devam ederken, ineceğimiz durağa geldiğimizi görünce hemen söze karıştım. O an, “affedersiniz” deyip bir şey soracaktım ki, yaşlı teyze:
- Belki ben, nefsimi yenip tesettüre girmemiş olabilirim. Fakat bu ahir ömrümde şunu net bir şekilde söyleyebilirim ki;
Nice elbiseler gördüm, insanları güzelleştirir. Nice insanlar gördüm, elbiseleri çirkinleştirir.
Evren Teke
--------------------------------------------------------------------------------