-
Oruç ve namaz (4)
_____ Cemil Pınar______
Oruç ve namaz (4)
İnsanı yaratan da, orucu emreden de Allah'tır. Eğer insan buna güç yetiremeyecek olsaydı, orucu farz kılar mıydı? Kur'ân'da mealen, "Hiçbir nefse kaldıramayacağı kadar yük yüklenmez, ancak gücü nisbetinde yüklenir" buyuran Rabbimiz, bizim oruca dayanabileceğimizi bildiği için emretmiştir. Bugün orucun tatlı, lezzetli ve hikmetli açlığına ve susuzluğuna dayanamayan veya şikâyetçi olup isteksizlik gösteren, uçsuz bucaksız mahşerde açlığa ve susuzluğa nasıl dayanacaktır? Kim bu dünyada Allah'ın emrine uyarsa, ahirette de rahat eder.
Mübarek Ramazan ayı, işlenen her ibadete bin, belki otuz bin sevap verilen bir ay olduğu için her türlü ibadetimizi arttırmamız, mümkün mertebe her anımızı değerlendirmemiz gerekir. Ramazan tatil yapılan bir ay değildir. Herkes işinde gücünde olduğundan meşguliyetlerimiz azalsa da tamamen bitmez. İşçi, memur esnaf olanlar yine işlerinin başındadırlar. Öğretmen ve öğrenciler okul, ders ve imtihanla meşguldürler. Hatta çoğumuzun günlük meşguliyeti, iftardan sonra bile devam etmektedir.
İşte bu durumdaki insanlar, ne yapacaklardır? Ramazan'ın feyiz ve bereketinden nasıl hissedar olacaklardır? Maalesef bazılarımızın yaptığı şöyle bir yanlış var. Eğer Ramazan'ı hakkıyla değerlendiremiyorsak, meşguliyetimiz de çoksa sadece oruç tutmakla yetiniyor, beş vakit namaz kılmanın ötesinde birşey yapmıyoruz. Oysa ki, birşey bütünüyle elde edilmezse bütünüyle terkedilmez. Herkes kendi şartlarına uygun bir program takip etmelidir. Tabir yerindeyse her mü'min kendine göre, bir "vazgeçilmezler" listesi oluşturmalıdır.
Bir kere namazını eskisine göre daha vaktinde, cemaatle ve tâdil-i erkân ile kılmaya gayret etmelidir. Sonundaki tesbihatı ve duaları mutlaka yapmalıdır. Orucu kemal mânâda, yani eli, dili, gözü, kulağı, ayağı da haramlardan ve günahlardan alıkoyarak tutmalıdır. Teravih namazını mutlaka kılmalıdır. "Zamanım yok, yorgunum, hastayım, meşgulüm" gibi gerekçeler, nefsin ve şeytanın bir yutturmacasıdır. Eğer cemaatle kılamıyorsak, kendi başına mutlaka kılmalıdır. Eğer yorgun ve hasta ise, oturarak da olsa teravihi kılmalı, onun feyzinden istifade etmelidir.
Eğer imkânı varsa Kur'ânı hatmetmelidir. Çünkü, bu hatim, Peygamberimizle (a.s.m.) Cebrail (a.s.) arasında her Ramazan gerçekleşen mukabeleyi hatırlatır. Eğer buna zaman ve imkân yoksa, Kur'ân'ın çok sevaplı sûrelerinden Yâsin, Fetih, Rahman, Tebâreke, Amme gibi sûreleri veya birini hergün okumak gerekir. Ayrıca yolda giderken, iftarı beklerken, işe veya okula gidip gelirken bildiğimiz sûre, dua ve virdleri ezberden okursak çok faydalı ve sevaplıdır.
Tabiî zamanı olan bunlara daha nicelerini ilave edebilir. Ama imkânı olmayanlar, hiç değilse Ramazan ayını diğer aylardan farklı geçirmek için elinden geleni yapmalıdır. Bu hususta hiçbirimiz nefsin bahanelerine aldanmayalım. Bu konuda nefsimizi uyardığımız gibi, çevremizi de uyaralım. Unutmayalım ki, teravihsiz, Kur'ân'sız ve duasız Ramazan'ın tadı olmaz. Evet, nefisle ilgili olduğu için sahur ve iftardan taviz vermiyoruz. Mânevî gıdaları da ihmal etmeyelim ki, ruhumuz bayram etsin.
Yeni Asya, 14 Ocak 1998
--------------------------------------------------------------------------------