-
İttihad–ı İslâm
Ali Ferşadoğlu___
İttihad–ı İslâm
Ne yazik ki, hayallerle, temennîlerle, sloganlarla bir yere gidilmiyor. Çok defa vurguladik. Yine dikkat çekelim: Siyaset, bir neticedir, baslatan degil. Yâni, vagondur, lokomotif olamaz. Elbette kendi dairesine göre, herhangi bir meselede bir sürükleyiciligi ve öncülügü vardir. O da yüzde birdir. Ama, temel, hareket noktasi veya meseleleri sürükleyen hiçbir zaman siyaset olamaz.
Ittihad–i Islâmin da, kardesligin pekismesinin de, siyasetin de, ekonominin de, sair hususlarin da temeli, esasi "iman"dir. Yâni, inançtir, fikirdir, suurdur, iz'andir, teslimiyettir. Çünkü, "Iman hem nurdur, hem kuvvettir. Hakiki imâni elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir." Bu ne demektir? Nur, isik demek, aydinlik demek, bilgi demek, genis ufuk demektir. Kuvvet ise, enerjidir, güçtür.
Gerçekten, imâni elde eden adam, çok isler basarabilir. Gayet tabiî ki, bahsettigimiz imân, sadece kuru bir "inandim" sözünden ibâret degildir. Bu imân, akil, ilim, tefekkür, kalb, mantik, vicdan, iz'andan sonra tesekkül eden muazzam bir hakikattir.
Barajlar gibi imâna sahip olanlar, hem nura, yâni isiga, hem kuvvete, yâni enerjiye sahip olurlar. Nur ile etraflarini aydinlatirlar, nereye gideceklerini, nereye gittiklerini görürler, enerji ile de hedeflerine ulasirlar. Yâni, baraja sahip olanlar, fabrikalarini da çalistirirlar, sair elektrikli ev âletlerini de çalistirirlar...
Gerçek bir imâna, tahkiki bir imâna sahip olanlar, hem cesâret sahibi olurlar, hem ibâdet etme suuruna ulasirlar, hem Allah'tan korkarlar adâlet ederler, hem hayatlarinin hesabini vereceklerine kesin inananlar, haksizlik yapamazlar, zekâtlarini öderler, dayanisma içine girerler, Kur'ân'a inananlar, onun emrettigi çalismayi, tefekkürü, ilmi tahsil etmeye çalisirlar. Bunun neticesi de, yükselmektir, terakkîdir, ittihattir... Yâni, imanli olanlar, namaz kilmak ihtiyacina kesinlikle inanirlar. Ona inananlar, cemaatle kilmanin çok daha fazîletli oldugunu bilirler. Cemaatle kilmak isteyenler bir araya gelirler. Bir araya gelenler, fikirlerini, bilgilerini, kültürlerini, tecnübelerini, yeni yeni gelismeleri ve haberleri biribirine aktarirlar. Bundan da "nur ve kuvvet" dogar. Bir araya gelenleri, dayanisma içine girenleri, kolay kolay kimse maglup edemez. Kâinata meydan okuyabilirler...
Oysa siyaset bilgisi, siyaset yolu bize böyle bir suur, bilgi, kuvvet, nur aydinlik vermez, veremez. Ancak, imân, siyasete de, sosyal hayata da, ferde de istikâmet verir, yol gösterir...
Varis olacak bir imân
Gerçek ittihad, Sahabe–i Kirâmin, siradaglar gibi imânlariyla hayatlarinda gerçeklestirdikleri uhuvvet ve muhabbetle ortaya çikar. Medineli Müslümanlar, Peygamber Efendimizi ve göç edenleri, kendi hayatlarindan, çoluk–çocuklarindan daha iyi koruyacaklarina imânlariyla söz verdiler. Mekkeli Sahabîler, Medine'ye göç eder. Ensar, onlarla her seylerini paylasir. 5 ay sonra da, Peygamber Efendimiz (a.s.m.), 45 Ensar, 45 Muhacir Sahabiyi (radiyallahu anhüm) kardes yapti.
Bu kardeslik müessesesine göre, Medineli âilelerden herbirisi, Müslümanlardan bir âileyi yanina alacak, mallarini onlarla paylasacak, beraber çalisip, beraber kazanacaklar. Ve, Medineli bir mü'min ölünce, Mekkeli Muhacir, akrabalariyla birlikte ona varis oluyordu!
Biz, degil mallarimizi paylasmak, kardeslerimizin mallarina göz dikerek, onlar aç biz tok olarak rahat rahat yataklarimizda uyurken mi Ittihad–i Islâm'i gerçeklestirecegiz?
Muhacirler de, Medineli Müslümanlan "kardeslerimiz bizimle her seylerini paylastilar" diye yatmadilar, tenbellige gitmediler. Herkes elinden gelen gayreti gösteriyordu. Mesela, Ensar'dan Sa'd bin Rebi, Cennetle müjdelenen 10 sahabiden birisi ve "kardes" ilân edildigi Abdurrahman bin Avf'a, mal cihetiyle Medineli Müslümanlarin en zenginiyim, malimin yarisini sana ayirdim" demis.
O da, "Allah sana malini hayirli kilsin. Benim onlara ihtiyacim yok. Bana yapacagin en büyük iyilik, içinde alis–veris yaptigimiz çarsinin yolunu göstermendir" karsiligini vermis. Ticarete baslamis. Kisa zamanda, zengin olmus. Bir seferinde 700 deveyi yükleriyle birlikte tasadduk etmis. Iste ittihad–i Islâm bu fedâkârlik, bu istigna ve çalismanin neticesidir.
Can, mal fedâ edilmedikçe...
Sahabîler, savasa gitmek, canlarini fedâ etmek, sehid olmak için biribirleriyle yaris ediyor, kur'a atiyorlardi aralarinda... Iste ittihad, bu imanin mahsulü olan bu cesaret ile gerçeklesmis ve o zamanin devletlerine karsi meydan okunmus; Islâmiyet bir takke gibi dünyanin basina geçirilmisti!
Iste Ensar ve Mucahicirinin gerçeklestirdigi bu imanin neticesi olan uhuvvet, muhabbet, fedâkârlik ve gayret neticesinde gerçeklesmisti. Kur'ân bu hususu söyle ders veriyor bize:
"Daha önce Medine'yi yurt edinmis ve imâni kalblerine yerlestirmis olanlara gelince: Onlar, kendi yurtlarindan hicret eden din kardeslerini severler, onlara verilen seyden dolayi gönüllerinde bir kiskançlik duymazlar ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile onlari kendi nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin ihtiraslarindan korunursa, iste onlar kurtulusa erenlerin tâ kendisidir." (Hasr Sûresi, 9)
Ittihadin yolu burdan geçer! Hayal, masal ve sloganlardan degil!
Yeni Asya, 19 Temmuz 1997
--------------------------------------------------------------------------------