Birleştirici zekanın istisnaî yeri
BİRLEŞTİRİCİ ZEKANIN İSTİSNAÎ YERİ
Prof. Şerif MARDİN
Zaman gazetesinin “Pazar Konuşmaları”nda Eyüp Can’ın Fethullah Gülen Hoca ile yaptığı görüşmeyi zevkle okudum. Gazetecinin, mesleki meziyetleri arasında, konuştuğu kişilerin şahsiyetini ve dünya görüşünü billurlaştırmayı sayarsak, bu makaleler dizisinin gerçekten büyük bir başarı oluşturduğu kuşkusuz. Bunun yanısıra Eyüp Can’ı, Fethullah Gülen hakkında, başka yerlerde bulamayacağımız bir portreyi, meydana getirmiş olması bakımından, kutlamamız gerekir. Makalelerin önemli katkıları arasında, Fethullah Gülen’in çevre koşullarıyla, iman arasındaki bağa ne kadar önem verdiğinin belirtilmesi, bence başta gelir. Tarih, topluluk ve şahıs gibi odak noktalarını seçkin bir görüşle, iman ve dinle ilişkilendirmenin, toplum bilimcilerimiz arasında bile nadiren gördüğümüz bir yaklaşım olduğunu hatırlarsak, bu birleştirici zekanın istisnai yeri daha da netleşiyor. Aslında Türkiye’de 1900’lerden sonraki yirmili yıllarda bu çabayı gösteren bir dizi düşünür akla geliyor. İlginç olan bu sıralarda, Müslüman’la yaşadığı toplum arasındaki bağı araştıran yaklaşımın, sonradan uzun zaman sessizleşmiş olması ve Gülen’in bu yaklaşımı yeniden canlandıracaklar arasında yer almasıdır. Fethullah Gülen’in “cemiyet” ile “cemaat” arasındaki farklardan bahsetmesini bilhassa ilginç buldum. Menfaat üzerine kurulmuş “cemiyet”in zorunlu olarak birlikte getirdiği “yarının menfaatlerini şimdiden hesaplama” ilkesi gerçekten bu yapıyı zayıflatmakta ve Weber’in de dediği gibi, insanı bir müddet sonra bir “çelik kafese” hapsetmektedir. Bu yolda fazla ilerlememek herkesin gayesi olmalı. İman’ın bu konuda daha güçlü bir zemin oluşturduğuna da şüphe yok. Fethullah Hoca bu inanç içeriğinin pekiştirici gücünden bahsediyor. Gerçekten de, kendi fikrinden mülhem olan kimselerde, zamanımızda az bulunan bir fedakarlığın örneklerini görmek mümkün. Burada, bir kere aleni olan dini yönelimlerin içinde bile görülen ve aslında bir fikri karıştırıcılıktan çok, bir nefis muhasebesi fonksiyonunun devamlılığını temin eden, dine muhalefet akımlarının rolünü nasıl konumladığıdır. Fethullah Gülen’in bahis konusu ettiği “vizyon” karşıtı ya da tamamlayıcısı “olma” aslında dinamik ve seyyal bir hadisedir. Bu açıdan, geçmişin daraltıcı görüşleri, zamanında “kurtarıcı simit” olarak işlev görmüş kimselerin, yenilerinin de çıkacağını beklemek gerekir. Bugün İslam’da, canlılığın devam etmesini sağlamak, Müslümanlık bakımından “tartışmanın zarureti” ilkesinden kaynaklanmalıdır. Bu zaruretin kabul edildiğinin Fethullah Gülen’deki işaretleri ümit vericidir. Hoca’nın “paradigmanın enigmaya” dönüşümü konusundaki görüşlerinde bu ümidimizi pekiştirici fikirler görüyorum. Gerçekten çok yaygın olan bu dönüşüm sürecinin Türkiye’de bütün aydınlar tarafından incelenmesinde fayda var. Cumhuriyet dönemi fikirlerini, veciz bir şekilde anlatan böyle bir model nadir bulunur. Fethullah Gülen’in “paradigma” taraftarı olduğunu bilmek gerçekten önemli. Türkler’in kendi tarihlerinde İslam’ı zenginleştirdikleri şeklindeki yaklaşıma tamamen katılıyorum. Bu açıdan kendi şahsi görüşüm, devrimizde Türkiye dışından gelen ve sathi sayılabilecek “referans” fikirleri örnek olarak alacağımıza, Osmanlılar’ın dini sentezinin mahiyetinin araştırılmasının daha doğru ve yerinde olacağı gerçeğidir. Bu noktada bakir bir araştırma dizisini beklememiz yerindedir ve belki de bu Fethullah Hoca’nın hareketlendirebileceği bir alandır.
Fethullah Hoca’nın parmak bastığı noktalardan biri gerçekten üzerinde durmaya değer: Bir medeniyette bilgi yalnızca açık ifadesiyle değil, “ıstılahi” olarak, yani en genel sembol kümesi ve pratikle bağlantılı olarak intikal ettirilir. Müslümanlığı daha çok bir dogmalar bütünü olarak niteleyenlerin göremedikleri özellikler arasında, en başta dinin bu söylevsel özelliğini görüyoruz. Türkiye’de din olayını bir güç odağı olarak niteleyenlerin kaçırdıkları da bu özelliktir.
Fethullah Hoca’nın fevkalade ilginç sözlerinde –anne imajı dışında– göremediğim bir konu kadının yeridir. Bu konuda genel yaklaşımının kadının evinin “mihrakı” olduğunu ve değerinin bu işlevinden geldiği fikrini biliyorum. Ancak, sanıyorum ki, zamanla, kadın–meslek ilişkilerinin çok açık bir şekilde konuşulması ve kadına bir “yer” tayin etmekten çok kendisinin bu yeri serbest bir şekilde seçmesi konusunun ön plana gelmesi gerekecektir. Genelde, bu söyleşi dizisinden son derece istifade ettiğimi ve Fethullah Gülen’in fikirlerinin, daha geniş bir okuyucu kitlesine sunulması gerektiğine inandığımı belirterek sözlerime son vermek isterim...