Cevap: Adana Antik Kentleri
Adana
Adana, yaklaşık 3000 yıl önce kurulmuş ve uzun yıllar boyunca Yunanlılar ile Persler arasındaki pek çok savaşa tanık olmuştur.Kimler tarafından kurulduğu ise kesin bilinmemekle beraber Hititler veya Yunanlılar tarafından kurulduğu sanılmaktadır. Hitit tabletlerinden Hititler döneminde, kent ve çevresinde Kizzuvatna Krallığı’nın egemen olduğu Hitit tabletlerinden anlaşılmaktadır.
Kentin adı, Yunan mitolojisine göre, Kronos’un oğlu Adanus’tan gelmiştir.Yine Mitolojiye göre kenti Adanus kurmuştur. Hitit belgelerinde ise Attaniia, Adaniia olarak geçmektedir. Kent, ortaçağın ilk yüzyıllarında sıradan bir piskoposluk merkezi idi. Adana’nın önem kazanması, Bizans döneminde; gelişip zenginleşmesi ise 19. yüzyılın 2 yarısında gerçekleşebilmiştir. Kent sırasıyla, Luvi Krallığı (M.Ö.1900) , Arzava Krallığı (M.Ö. 1500-1333) , Hitit Krallığı (M.Ö. 1900-1200), Kue Krallığı (M.Ö.1190-713), Asur Krallığı (M.Ö. 713-663) , Pers Satraplığı (M.Ö.612-333), Hellenler (M.Ö. 333-323) Seleukoslar (M.Ö. 312-133) ve Romalıların (M.Ö.112-M.S. 395) egemenliği altında kalmıştır. Romalılar döneminde önemli bir ticaret merkezi durumuna gelmiştir.
Adana’da ilkçağdan günümüze gelebilen tek yapı, Seyhan üzerindeki taş köprüdür. Köprü, Roma egemenliği döneminde, 2.yüzyılın ilk yarısında yapılmış, daha sonra çeşitli dönemlerde onarılarak yenilenmiştir. 13 m. yüksekliğinde, 310 m. uzunluğundaki köprünün 19 gözü bulunmaktadır. Büyük gözlerden birirnin kemeri üzerinde, iki aslan kabartması görülmektedir.
Şar Örenyeri
http://www.kenthaber.com/Resimler/20...8/00445266.jpg
Tufanbeyli İlçesi’nin kuzey ucundaki örenyerinde Hitit, Roma ve Bizans dönemi eserleri yer almaktadır. "Kilikya Komanası" diye anılan bu yer, Hititlerin dini merkezlerinin ikincisi olup ilki "Pontus Komanası" idi. Hitit Kralları burada dini ayinlere katılırlardı. Bu dini merkezlerde başrahibin emrinde kadın ve erkek altı bin kişi hizmet görürdü. Tapınağa vakfedilen zengin toprakların gelirini de başrahip alırdı. Büyük rahiple kral aynı soydandı ve başrahibin Kilikya ve Kappadokya komanalarındaki mevkii kraldan hemen sonra gelirdi.
Şar’da ayakta kalabilen eserler çoğunlukla Roma eserleridir. Bunlar arasında "amfiteatr"; yani kademeli açık hava tiyatrosu bilhassa dikkati çeker. Yukarı mahallenin güneyinde, çayın sol kıyısındaki yamaçta yer alan bu tiyatro bugün bir hayli harap durumdadır. Ayakta kalan bölüm, yüksek bir duvar ile merdiven şeklinde yükselen bazı sıralardır. Bu merdivenlerin altında hem destek vazifesi gören ve hem de vahşi hayvanların barınak yeri olarak kullanılan mahzenler vardır. Bunların bir kısmı halen toprak altındadır.
Burada bir diğer önemli eser de Bizanslılardan kalma kilisedir. Kubbesi yıldırım düşmesiyle yıkılmış olan bu tapınak yontulmuş iri taşlarla inşa edilmiştir. "Kilise Mahallesi" diye anılan yerdeki bu Hıristiyan tapınağının ayakta kalan tek bölümü apsis kısmına ait 5 metre yükseklikteki duvardır. Bu binaya ait yerdeki taş bloklar üzerinde çeşitli geometrik motifler ile biri üzerinde bir haç şekli görülür.
Şar’dan günümüze gelebilen en önemli eseri "Alakapı" dır. Bulunduğu mevki bu ad ile anılmaktadır. Büyük mermer bloklardan meydana getirilen 6 metre boyunda ve 3 metre enindeki bu yüksek yapının, Ana Tanrıça Tapınağı’nın kapısı olduğu tahmin edilmektedir. Tapınak tamamen yıkılmış olmakla birlikte, bu kapının yanı başında görülen üzerleri bitkisel motiflerle süslenmiş cephe ve yan duvar taşları binanın orijinal durumu ve ölçüleri hakkında bir fikir verebilmektedir. Romalılar döneminde Hieropolis adıyla anılan bu yerde başka bina kalıntıları, rölyefler ve kitabeler ile sütun, sütun başlığı, arşitrav ve kemer gibi çeşit çeşit mimari öğeler görülmektedir.
Magarsa, Magarsos
Magarsos’un yeri, Adana İline bağlı İlçe Merkezi Karataş kasabasının 5 km. kadar güneybatısında, fenerin bulunduğu yamaç üzerinde idi. Burada limana bakan görkemli bir kale, denize dönük büyük bir tiyatro ve bir Athena tapınağı bulunmaktaydı. İskender, İ.Ö.333’de kente uğramış ve bu tapınakta kurban töreni düzenlemiştir.
Türkler, bu kente, kara taşlardan yapılma Bizans dönemi kilisesinden dolayı Karakilise demişlerdir. Ancak Türk-Bizans savaşları sırasında kilise yanınca, bu ad Yanıkkilise olarak değiştirilmiştir. Günümüzde buradaki örenyeri, Dört Direkli diye biliniyor ve alanda, yüzeyde, keramik parçaları dışında hemen hemen hibir kalıntı görülmemektedir.
Kentin adı, Luvi dilindedir ve ilkçağlarda o yakınlarda denize akan Pyramos(Ceyhan ) Irmağına işaret etmektedir. Magarsa adı ırmağa işaret ettiğinden, Hellenleşme döneminde bu ad, sonuna “os” eklenerek Magarsos’a çevrilmiştir.
Cevap: Adana Antik Kentleri
Mallos, Marlos
Mallos, magarsa ile Mopsou Estia (Misis, Yakapınar) kentleri arasında ortada, Pyramos (Ceyhan) Irmağının batı kıyısında, şimdiki Kızıltahta Köyü’nün olduğu yerdeydi. Bu kentte, hiçbir kalıntı yoktur; yapı kalıntı ve yıkıntılarının, Ceyhan Irmağı alüvyon dolgusu altında bulunduğu sanılmaktadır.
Kentin adı, bu hali ile Hellen dilinde çeşitli anlamlara gelmektedir. Hellenistik çağ öncesinden kalma yazıtlarda kent Marlos diye anılmaktadır.
Kentin, özellikle Hellenistik çağda oldukça iyi durumda olduğu anlaşılmaktadır. Büyük İskender, İ.Ö.333’de, magarsos’dan sonra buraya uğramış, kentte saygı gören Amphilokhos onuruna kurban töreni düzenlemiştir. Bu arada kentteki karışıklığı bastırmış, kentlilerin vergi ödeme yükümlülüğünü de kaldırmıştır. O çağda kent halkını, Argos’lu göçmenler soyundan geldiğine inanılan Hellenler oluşturuyordu.
İ.Ö.315’de, İskender’in varisi Komutan-krallardan Antigonos, devlet yönetiminden ve savaşlardan çekilmek amacı ile buraya yerleşmiştir.
Mopsou Estia, Misis (Yakapınar)
Adana’ya 27 km uzaklıktaki kent, altın çağını Roma egemenliği döneminde yaşamıştır. Bu dönemden önce, İ.Ö.95’te Seleukosların kralı VI.Seleukos burada, gymnaseion yakınında öldürüldüğünden, kardeşleri kenti yakıp yıkmış, halkınnı da kılıçtan geçirmişlerdi. Roma egemenliği döneminde onarılmış ve yeni yapılarla donatılmıştır. Kentin, surlarla çevrili bir akropolis (yukarı hisar) bölümü, tiyatrosu, su kemerleri, surdışında bir stadeionu ile bir hippodromosu bulunmaktaydı. İki yanı sütunlu ana caddesi, kenti ırmak kıyısına bağlıyordu. Ancak, kent ortaçağda iki büyük deprem geçirmiş ve ikisinde de yerle bir olmuştur.
Misis’de, ilkçağ kentinden günümüze gelebilen eserler köprü dışında harap durumdadır. Hadrianus döneminde (İ.S. 117-138) yapılan tiyatronun kalıntıları görülebilmektedir. Ortaçağ kasabası, batı yakadaki eski kentin hemen yanı başında, doğu yakaya kurulmuştur. Bugün bu alanda Bizans, selçuklu, osmanlı dönemlerine ait köprü, kervansaray gibi tarihi yapıtlar bulunmaktadır.
Ceyhan Irmağı üzerindeki köprü, Roma egemenliği döneminde, IV.yüzyıl ortalarında yapılmıştır. VI.yüzyılda, Iustinianus döneminde onarım görmüş, daha sonraki dönemlerde de onarılarak yenilenmiştir. İlkçağ kentinin batı yakasındaki höyükte, Prof.Dr.Helmuth Th.Bossert, kazı yapmıştır. Höyüğün batı yanındaki yamaçta da Missis’in Mozaik Müzesi bulunmaktadır. Misis’in, ilkçağda, Ceyhan üzerinden denizle ulaşımı bulunan bir liman kenti olduğu sanılmaktadır.
Ura Antik Kenti ve Şahmâran Kalesi
http://frmevrensel.com/images/statusicon/wol_error.gifClick this bar to view the full image.http://www.kenthaber.com/Resimler/20...8/00445315.jpg
Misis’de Yılan Kalesi denilen Şahmâran Kalesi’nin bulunduğu yerde Ura antik kenti vardı. Buradaki Höyükte Hitit çağında yerleşilmiş ve oradaki M.Ö.XIV.yüzyıla ait Hitit kralı Muwattali’nin resmi de alçak kabartma olarak günümüze ulaşmıştır.
Ura’daki yerleşim Edessa (Urfa) Kontluğuna bağlı kalmış Haçlı Şovalyeleri bir dönem burada yönetimi ele almış ve Arap istilasına da uğramıştır. Ura sözcüğünün kökeni Luvi dilindeki “büyük, yüce, ulu” anlamından geldiği sanılmaktadır.
Buradaki Şahmâran kalesi yakındaki Sirkeli Köyü’nden 500 m. uzaklıkta, yükseltisi az, üstü basık düz bir tepe görünümündeki bir höyük üzerindedir. Hititler tarafından yapıldığı, buradaki yazıtlardan ve kabartma resimlerden anlaşılmaktadır. Ayrıca höyük üzerinde yapılan yüzey araştırmaları çok sayıda Hitit keramiğini de ortaya koymuştur.
Sis (Kozan)
http://www.kenthaber.com/Resimler/20...8/00445303.jpg
Bugünkü Kozan İlçesinin bulunduğu yerde İlkçağın sonlarına doğru Sis isimli bir kentçik bulunuyordu. Sis sözcüğünün Luvi dilindeki Ana Tanrıça halkı anlamına geldiği iddia edilmiştir.
Çukurova Irmağının kenarındaki vadilerde kurulmuş olan bu kent, Asur döneminde ticaret merkezi konumundaydı. Buna dayanılarak M.Ö.700 yıllarında varlığı bilinen Sis kentinin günümüze gelen en iyi yapısı kalesidir. Bunun dışında kentle ilgili başka bir kalıntı ve buluntu günümüze gelememiştir.
Sis Kalesi, iki bölümlü olup, güney bölümünün ortasınbda oldukça uüksek bir yere iç kale yerleştirilmiştir. Güney bölüm ile kuzey bölüm kalın bir sur duvarı ile ayrılmıştır. Bu sur, 6 km. ye kadar uzanmakta ve 44 burç ile de desteklenmiştir. Ayrıca kalenin içerisinde su sarnıçları, mahsenler, gizli yollar ve Bizans dönemine ait bir kilise kalıntısı bulunmaktadır. Orta Çağa tarihlendirilen kaledeki yazıtlar ve mimari parçalar Selçuklular zamanında onarıldığını ortaya koymaktadır.