-
Alvar İmamı
Alvar İmamı
Bu arada ailenin dışında Alvar İmamı'nın da tesiri çok büyüktür. Hüsn-ü teveccühte bulunmam için lazım gelen bütün şartlar hazırdı. Dayım, adeta o ismi besmelesiz ağzına almıyordu. Teyzem o iklimin delisiydi. Babamın, annemin ciddi bir merbutiyeti vardı. Benim o zatla bütünleşmem için bütün sebepler ortadaydı.
Sözün tesiri için bu çok önemlidir. Onun için, Alvar İmamı'nın ağzından çıkan her kelime bana, başka bir alemden akıp gelen ilhamlar şeklinde görünüyordu. Yani, o konuşurken biz, yeni şimdiye kadar yere inmemiş bir kısım semavi şeyler dinliyor gibi kulak kesiliyor ve böyle bir atmosfer içinde dinliyorduk. Belki bu söylediklerim o gün için, tesir yönüyle bu kadar netleşmemişti ve ben çocukluğumda bu kadar net bir düşünceyle onu dinlememiştim. Fakat vicdanım bir lahutilik karşısında olduğunu her zaman hissetmişimdir.
Alvar İmamı Hazretlerini ne zaman tanıdığımı söyleyemeyeceğim. Zira hayata gözlerimi açtığım zaman, O'nun ağzının şerbetine susamış pek çok gönül gibi, peder ve validemi de o dupduru kaynağın başında buldum. O'nu idrak ettim diyemem; çünkü O, ötelere göç ettiği zaman, ben hayatımın henüz, onaltıncı yılının yamaçlarında dolaşıyordum. Buna rağmen ilk şuur ve ilk ihsaslarıma seslenen bir ruh olması itibariyle, benim o idrake kapalı yaşım, başım ve istidatlarımdan daha ziyade, O'nu yine O'nun tenezzüllerinde yakaladığımı, tanımaya çalıştığımı ve bugünkü, seziş, duyuş ve hissedişlerimi o günkü ihsaslarıma borçlu olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim.
O'nu, soyunun ismetini, mânâ ve ruh kökünün asaletini aksettiren mehib bir sima olarak tanıdım ve o çocukluk ihsaslarımla, aydınlık çehresinden aslına ait çizgileri ayıklamaya çalıştım: Acaba bu vakar, ciddiyet ve mehabet insanı, hangi yanlarıyla daha çok, o şeref-i nev-i insan ve ferid-i kevn u zaman (Aleyhi ekmel-üt taha) Efendimize benziyordu. Kaşıyla mı, gözüyle mi, yüzüyle mi?.. Bu deruni hisler içinde O'na hayranlık duyar, O'nu kendi ötesinde arar ve O'nu hakikat-ı insaniyesi içinde yakalamaya çalışırdım. Bunlar bende bir kısım çocuksu hislerdi.. O'nun cazibe-i kudsiyesi ve benim şuuraltı müktesabatım sık sık kesişir, kuşaklaşır ve bana rengarenk anlar yaşatırlardı.
O'nun, çocukluğumun başına konmuş büyük bir iltifat sayacağım "Talebem" sözüyle her başımı okşadıkca, o günkü hislerimle kendimi sağlam bir emniyet noktasına dayamış hisseder, ruhumu bir inşirahın sardığını duyardım. Aradan bunca zaman geçmiş olmasına rağmen, hala O'nun ipekten ellerini kulaklaramda hisseder, hala "Kulaklarını biraz yumaşatayım da zekan açılsın" dediğini duyar gibi olurum.
Hususiyle O'nun aydınlık ikliminden ayrılıp Arapça okutan bir başka Hocaefendinin yanına gitmeye karar verdiğim zaman, huzuruna celbedip, kendine mahsus, insanın içine ürepti salan, o lahuti soluklarıyla "Gitseydin vallahi de, billahi de, tallahi de parça parça olurdun" dediğini hala ruhumun derinliklerinde duyar ve irkilirim. O sahabet nedendi? Niçin öyle demişti? Neden o zattan uzak kalmam mevzuunda bu kadar şiddetli tembihlerde bulunmuştu? Bunları bugün dahi vuzuhuyla anlamış değilim.
O, anlayabildiğim ölçüler içinde büyükçe yaşadı; ama katiyyen debdebeye düşmedi, Hakka kurbiyet dairesinde dönüp durdu; fakat hiç mi hiç ihtişama ve alayişe yüz vermedi. Adeta bir huma kuşu gibi gölgesi vardı kendisi yoktu.
O, akıl gözünü doğru düşünce ile birleştirmeye muvaffak olmuş ve kalb-kafa izdivacı gibi çok az talihlinin ulaşabildiği bir noktada Kutup bir insandı.
Burada söylemeden geçemeyeceğim bir isim de Vehbi Efendi'dir. Yaş olarak Alvar İmamı'ndan büyüktür ve onun öz kardeşidir. Ancak onda sukutilik daha hakimdir. Derya bir insandı. Baş okşamalarından değişik şekildeki latifelerine kadar onun da insan ruhunda meydana getirdiği dalgalanmalar olurdu.."