-
Gerçek dünya düzeni
GERÇEK DÜNYA DÜZENİ
Soru: Gerçek dünya düzeni adına problemlere yaklaşım nasıl olmalıdır?
Cevap: Bu mes’eleyi herkes biraz kendine göre ve farklı yaklaşımlarla ele alıp değerlendiriyor. Bu da gayet normal. Mesela, ters bir beynelmilelcilikten (komünizm) ağzı yanmış insanlar şovenizmi bir kurtuluş vesilesi kabul edip ona yönelebilirler. Nitekim bütün Asya’da hemen her millet, kendi kadim tarihine yönelme mülâhazasıyla bir ölçüde, kendini hangi mânâda milliyetçi sayıyorsa o ölçüde kendi değerlerine yöneliyor. Halihazırdaki durum itibariyle Ruslar’da, Özbekler’de, Azeriler’de, Kazaklar’da görülen değişimi böyle değerlendirmek mümkündür. Bugün dünyanın başka yerlerinde de aynı mânâda bir kısım değişimler var. Bu değişim ve oluşumlar başkalarına zarar vermeyecek ölçüde kaldığı müddetçe normal görülebilir. Ancak, bunları daha yararlı hale getirme yolu ve üslubu bulunarak, daha sonraları insanlığın pişmanlıklar yaşamaması da sağlanabilir.
Bunlardan bazıları din eksenli bir vetire tâkip etmekte. Bu son kısımla alâkalı dünyanın çeşitli yerlerinde, organize veya dağınık faaliyetlerden söz etmek mümkündür. Diğerlerinden farklı olarak bunlar, her mes’eleye “Din esastır” prensibiyle yaklaşırlar. Ve tabiî olarak da, halihazırdaki bu yerinden oynamışlığı, kendi düşünce istikametlerinde değerlendirip insanları, dinin gerektirdiği konuma getirmek isterler. Tabiidir ki, dünyayı şimdiye kadar elli defa sömürmüş güçler, bu yeniden yapılanma sürecini kendi hesaplarına değerlendirmek gibi bir gayret içinde olacaklardır. Bu güçler, arasında tam bir mutabakat var mı? Elbette hayır. Ama olabildiği kadarıyla bir araya gelip anlaşmaya çalıştıkları da bir gerçek. Bilindiği gibi bu konuda İngiltere, Amerika’dan çok da ayrı düşünmez. Gerçi Saraybosna mevzuunda küçük bir mütâlâa farkı ortaya koydular, ama, şimdilerde onlar da Amerika’nın ağzının içine bakıyorlar. Fransa’nın bazen farklı mütâlâaları oluyor gibi, ancak o da, görüş ihtilafından daha çok, bu yeniden yapılanma ve şekillenmede bekledikleri kadar “hakk-ı temettû” elde edemediklerinden kaynaklanıyor. Şimdilerde, mahrum edilenler arasında elbette başka rahatsız olanlar da var...
Bir de, rahat mı, rahatsız mı olduğu pek anlaşılmayan ülkeler bulunuyor. Türkiye, Mısır, Pakistan gibi ülkeleri bunlar arasında sayabiliriz. Bu ülkelerin durumunu anlamak oldukça zor. Belirtisi çok zor keşfedilen hastalıklar gibi.. aynı zamanda bunların umum ganimetten hisse istedikleri filan da yok. Hatta ne istedikleri belli bile değil. Hepsi de “Yurtta sulh, cihanda sulh” sihirli beyanıyla mahmur... Keşke bütün dünya sulh içinde olabilseydi, ama realiteler bunun böyle olmadığını gösteriyor!.
Ayrıca burada, her toplumun kendi içinde beklediği değişimi de kaydetmek gerekir. Tabii ki böyle bir beklentinin tezahürü de her ülkeye göre değişiklik arzedecektir; edecektir ama, bunların hepsini ayrı ayrı ele alıp analiz etmemiz de imkânsızdır. İsterseniz, şimdilik kendi toplumumuzun beklentileri hakkında şu hususları kaydedip geçelim: Bizim toplumumuz hüşyardır, uyanıktır, önsezi ve vicdanının sesine uyarak bir gün mutlaka kendi özünde en uygun değişimi benimseyecek ve bunu gerçekleştirecektir. Böyle bir durumun sezilmesindendir ki, ülkemizde pek çok düşünce farklılıkları doğmuştur. -İnşaallah ben öyle zannediyorum- Ülke cephesine ait bütün bu farklı görüş ve düşünce sahiplerinin bütünü de, hem dediklerinde hem de yapmak istediklerinde samimidirler. Bu kadar geniş yelpazede bazı çizgi ve motif farklılıklarını da gayet normal, hatta bir yönüyle de faydalı kabul etmek icâbeder.
İsterseniz bu umumî mütâlâadan sonra mes’elenin tekniğiyle ilgili olarak şu kısa mülâhazaya da bir göz atalım: Harb ü darble, kan dökerek ne istenen seviyede bir dünya kurulur, ne de kurulacak böyle bir dünya hüsn-ü kabul görür. Düne kadar açıktan yapılan saldırı ve işgal hareketlerinin, günümüzde belli kamuflajlarla farklı gösterilmesi de neticeyi değiştirmez. Nitekim dün tek başına saldıran “salip” bugün yanına hilali de alıp yoluna öyle devam ediyor. Ama, her kötüye olan tepki ve reaksiyondan bu riyâkarca çirkin davranış da nasibini alacaktır. Onun için kesin ve net olarak şunu bir kere daha tekrar etmek istiyorum: Bundan böyle kaba kuvvet kullanarak kurulmak istenen her denge kısa bir zaman sonra yıkılacak.. ve yıkılan o enkazın altında da, öncelikle o belayı başımıza musallat edenler kalacaktır.
Biz bir mânâda, Kore, Vietnam, Körfez ve Somali’de bunun en çarpıcı misallerini gördük. Geleceğin tepki örnekleri ise daha şiddetli olacaktır. Zaten İslâm âleminin tabanında mevcut olan, hasım dünyaya sempatiler de yavaş yavaş eriyerek, yerlerini antipatiye bırakıyor. Karşı tarafın olumsuz tavrı değişmediği müddetçe de, bu antipati bütün şiddetiyle devam edecektir. Zaten, “karşı cephe” tabiriyle kasdettiğimiz ülkeler de bunun farkındalar. Onun için olacak ki, herşeye rağmen yer yer kendilerince taviz kabul edilebilecek bazı görüntüler sergilemekteler. Son İsrail ile ilgili tavrımızdan sonra açıkça ifade edelim ki, antipati adına biz de tam nasibimizi aldık. İslâm âleminin idarecilerinde olmasa bile, tabanında bize karşı duyulan itimat ve sevgi ciddi olarak sarsılmış sayılabilir. Bundan dolayı da durumumuzun iyice zorlaşacağı beklenebilir ki, bu da daha güçlü vakumlar hâsıl edeceğimiz âna kadar, bu küskün dünyayı yeniden yanımıza çekemeyeceğiz demektir.
Atalarımız, “Su testisi su yolunda kırılır” demişler. Bir şeyi yıkarak bir yerlere gelenler, sonra yıkılarak o yerlerden giderler. Bugün dört bir yanımıza, tarihî tekerrürleri de hesaba katarak bir bakıversek, yarın bizi bekleyen şeyler daha bir net görülecektir.
Evet dünya, yenilenme adına şimdilerde gösterildiği gibi olmasa bile, bir yapılanma sürecindedir.. mevsimi gelince de bu yapılanma mutlaka gerçekleşecektir. Ama bunu gerçekleştirecek olanlar, şu anda sahnenin önünde duranlar değil de, perde arkasında kalıp hâdiselerin olgunlaşma mevsimini bekleyenler olacaktır. İşte onlar ki, kinle, nefretle yoğrulmuş bir dünya yerine, sevgi, hoşgörü ve müsamaha ikliminde şekillenmiş bir dünya inşa edeceklerdir.. ve bu yeni yapılanmada da insanlık, onların tekliflerini severek, isteyerek kabullenecektir. Bu mânâda ma’şerî vicdanın inşirah içinde açılıp kendilerini gönül tahtına oturttuğu o gayret ve çalışma sahipleridir ki, kalıcı izler bırakacak ve kendileri gitseler bile, izleri asırlar ve asırlar boyu devam edecektir. Ben, bugün için yapılması gerekenin, böyle bir hizmet olması gerektiğine bütün kalbimle inanıyor ve geleceğe ait bahar râyihalı rüyaların da ancak böyle çalışmalarla gerçekleşeceği kanaatini taşıyorum. Onun için de yakın dost ve arkadaşlarıma, geçici, mevsimlik ve gelecek va’detmeyen gayretçikler yerine, kalıcı ve bütünüyle yararlı bu tür çalışmaları tavsiye ediyorum ki, ömrüm olduğu sürece de aynı tavsiyeleri tekrar etmekten geri kalmayacağım.