(Dürr-ül-muhtâr) kitâbından ve bunun açıklaması olan (Redd-ül-muhtâr)dan ezân bâbı terceme edilerek ve kısaltılarak aşağıda yazıldı:
Ezân, herkese bildirmek demekdir. Belli olan arabca kelimeleri sırası ile okumakdır. Tercemesini okumak, ezân olmaz. Manâsı anlaşılsa da, fârisî ve başka dillerle okunmaz. Ezân okumak, hicretden önce Mekkede, Mirâc gecesi başladı.
Hicretin birinci senesinde, nemâz vaktlerini bildirmek için emr olundu. Mahalle mescidinde, yüksek yerde okuması sünnetdir. Sesini yükseltmesi lâzımdır.
Fekat, çok bağırmak için, kendini zorlamamalıdır. [Görülüyor ki, ezânı kendi mahallesine işitdirecek kadar, bağırmak lâzımdır. Sesi dahâ yükseltmek câiz değildir. Ho-parlör kullanmağa lüzûm yokdur. Ho-parlör ile ve hele radyo ile ezân ve ikâmet okumak bidatdir. Bidat ile yapılan ibâdet kabûl olmaz. Günâh olur.]
Beş vakt nemâz ve kazâ nemâzları için ve Cuma nemâzında hatîbin karşısında, erkeklerin ezân okuması sünnet-i müekkededir.
Kadınların ezân ve ikâmet okuması mekrûhdur. Çünki, seslerini yükseltmeleri harâmdır. Ezân, başkalarına vakti bildirmek için, yüksekde okunur.
Hâzır olan cemâat için veyâ kendi için olan ezân ve ikâmet yerde okunur.
[(Tenvîr-ül-ezhân)da diyor ki, (Ezânı oturarak okumak tahrîmen mekrûhdur. Ayakda okunması tevâtür ile anlaşılmışdır.)]
Vitr, bayram, terâvîh ve cenâze nemâzları için ezân ve ikâmet okunmaz. Ezânı vaktinden evvel okumak sahîh değildir ve büyük günâhdır. Vakt girmeden önce okunan ezân ve ikâmet, vakt girince tekrâr okunur.
Ezân okunurken, hareke veyâ harf katacak veyâ harfleri uzatacak şeklde tegannî yapmak ve böyle okunan ezânı ve Kurân-ı kerîmi dinlemek câiz değildir.
[(Mirât-ül haremeyn) kitâbının Medîne kısmında diyor ki, (Ezân okumak, hicretin birinci senesinde, Medînede başladı. Bundan önce, nemâz vaktlerinde yalnız (Essalâtü câmia) denirdi.
Medînede ilk ezân okuyan, Bilâl-i Habeşîdir. Mekkede ise, Habîb bin Abdürrahmândır. Cuma nemâzındaki birinci ezân, hazret-i Osmânın sünnetidir.
Önceleri, bu da câmi içinde okunurdu. Abdülmelik zemânında Medîne vâlisi olan Ebbân bin Osmân hazretleri minârede okutdu.
Melik Nâsır bin Mensûr, yediyüz [700] senesinde, Cuma ezânından önce, minârelerde salâtü-selâm okutdu.
İsrâîl Peygamberleri, sabâh ezânından önce tesbîh okurlardı. Eshâb-ı kirâmdan Mesleme bin Mahled, Mısrda vâlî iken, ellisekiz [58] senesinde, hazret-i Muâviyenin emri ile ilk minâreyi yapdırıp, müezzin Şerhabîl bin Âmire sabâh ezânından önce salât verdirdi).
(Dürr-ül-muhtâr)da diyor ki, (Ezândan sonra salât ve selâm okumak, ilk olarak yediyüzseksenbir senesinde, sultân Nâsır Salâhuddînin emri ile Mısrda başladı). [Cenâze olduğunu bildirmek için, minârelerde salât okunması muteber kitâblarda yazılı değildir. Çirkin bidatdir. Okutmamalıdır.]
(Mevâhib-i ledünniyye)de diyor ki, (Hicretin birinci senesinde, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, Eshâb-ı kirâma sordu. Kimisi, nemâz vaktlerini bildirmek için, nasârâ gibi nâkûs, yanî çan çalalım dedi. Kimisi, yehûdîler gibi boru çalınsın dedi. Kimisi de, nemâz vakti ateş yakıp yukarı kaldıralım dedi.
Resûlullah, bunları kabûl etmedi. Abdüllah bin Zeyd bin Salebe ve hazret-i Ömer rüyâda ezân okumasını görüp söylediler.
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem bunu beğenip, nemâz vaktlerinde böyle ezân okunmasını emr buyurdu).
(Medâric-ünnübüvve) ve (Tahtâvî)de böyle yazıyor ve minârelerde ışık yakmanın, mecûsîlere benzediğini, bidat olduğunu bildiriyor. [Buradan, nemâz vaktini bildirmek için minârede ışık yakmanın büyük günâh olduğu anlaşılmakdadır.]
(Tebyîn-ül-hakâık)da ve (Tahtâvî)de diyor ki, (Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem, Bilâl-i Habeşîye, (İki parmağını kulaklarına koy! Böylece, sesin çok çıkar) buyurdu. Elleri kulaklara koyarsa iyi olur. Böyle yapmak, ezânın sünneti değil ise de, sesin çoğalmasının sünnetidir.
Çünki, rüyâda, melek okurken böyle yapmamışdır. Ezân okumak için değil, okumağı, sesi artdırmak için sünnet olmuşdur.
Çünki, sesini yükseltir buyurularak, sebeb gösterilmiş, hikmeti bildirilmişdir. Parmaklar kulaklara konmazsa, ezân güzel olur. Konursa, sesi yükseltmesi güzel olur).
Görülüyor ki, parmakları kulaklara koymak, sesi artdırdığı hâlde, ezânın sünneti değildir. Fekat, emr edilmiş olduğu için, bidat de değildir. Bugün bazı câmilerde kullanılan hoparlör, sesi yükseltiyor ise de, ezânın sünneti olmadığı, bidat olduğu, ayrıca parmakları kulaklara kaldırmak sünnetinin terk edilmesine sebeb olduğu anlaşılmakdadır.
Ho-parlör konan bazı câmilerde minâre yapılmadığı görülüyor. [(Fetâvâyı Hindiyye) beşinci cild, 322. ci sahîfede diyor ki, (Sesi, mahalleye duyurmak için, minâre yapmak câizdir. Buna lüzûm yoksa, câiz değildir). Hoparlörün câiz olmadığı buradan da anlaşılmakdadır.]
(İbni Âbidîn)de ve (Ukûd-üd-dürriyye)de diyor ki, (Minârede ve Cuma hutbesi okunacağı zemân, birkaç müezzinin birlikde ezân okumalarına (Ezân-ı Cavk) denir. Sesin çoğalması için, bir ağızdan okumaları, mütevâris olduğu için, yanî asrlardan beri yapıldığı için, sünnet-i hasenedir, câizdir. Müslimânların beğendiğini Allahü teâlâ da beğenir). (Berîka)da, 94. cü sahîfesinde diyor ki, (Müslimânların güzel demeleri, müctehidlerin güzel demeleridir.
Müctehid olmayanların beğenip beğenmemelerinin kıymeti yokdur). 302. ci sahîfe sonuna bakınız! [Şimdi, bazı câhillerin ho-parlör ile ezân okumağı övmelerinin kıymeti olmadığı buradan açıkça anlaşılmakdadır. Müctehid olmıyanların câiz demeleri ile, yapmaları ile, ibâdetleri değişdirmek, bidat olur, büyük günâh olur.]
İkâmet, ezândan dahâ efdaldir. Ezân ve ikâmet, kıbleye karşı okunur. Okurken konuşulmaz ve selâma cevâb verilmez. Konuşursa, her ikisi de tekrâr okunur.
Hangi nemâzlarda ezân ve ikâmet okunur? Bunu üç madde hâlinde bildirelim:
1)- Kırda, bostânda, yalnız veyâ cemâat ile kazâ kılarken, erkeklerin ezânı ve ikâmeti yüksek sesle okumaları sünnetdir. Sesi işiten insanlar, cinnîler, taşlar, kıyâmetde şâhid olacakdır. Birkaç kazâyı bir arada kılan, önce ezân ve ikâmet okur. Sonraki kazâları kılarken, hepsine ikâmet okur, ezân okumasa da olur.
Kadınlar, vaktinde ve kazâ kılarken ezân ve ikâmet okumaz.
Câmide kazâ kılan, ezân ve ikâmeti, kendi işiteceği kadar hafîf okur. Birkaç kişi, kazâ nemâzını câmide cemâat ile kılarsa, ezân ve ikâmet okunmaz.
Bütün câmi halkı, kazâ kılarsa, bu zemân, ezân ve ikâmet okunur. Zâten câmide, cemâat ile kazâ kılmak mekrûhdur. Çünki, nemâzı kazâya bırakmak, büyük günâh olup, bunu herkese bildirmek câiz değildir. Kazâ nemâzını cemâat ile kılabilmek için, imâm ve cemâatin aynı günün, aynı nemâzını kazâ etmeleri lâzımdır.
Meselâ pazar gününün öğle nemâzını kazâ edecek kimse, salı gününün öğle nemâzını kazâ edecek kimseye veyâ o pazar gününün öğle nemâzını edâ eden kimseye uyamaz.
Evinde kazâ kılan, şâhidleri çoğaltmak için, ezân ve ikâmeti, odada işitilecek kadar, yüksek sesle okur. [Sünneti farz kazâsı niyyeti ile kılan da böyledir.]
2)- Evinde yalnız veyâ cemâat ile vakt nemâzı kılan, ezân ve ikâmet okumaz. Çünki, câmide okunan ezân ve ikâmet evlerde de okunmuş sayılır. Fekat, okumaları efdal olur. Müezzinin sesini evden duymak lâzım değildir. Câmide ezân okunmazsa veyâ şartlarına uygun olmazsa, evde yalnız kılan ezân ve ikâmet okur.
Mahalle câmiinde ve cemâati belli kimseler olan her câmide, vakt nemâzı, cemâat ile kılındıkdan sonra, yalnız kılan kimse, ezân ve ikâmet okumaz.
Böyle câmilerde, vakt nemâzları, imâm mihrâbda olarak, cemâat ile kılındıkdan sonra, tekrâr cemâatler yapılabilir.
İmâmlığı anlatırken buyuruyor ki, sonraki cemâatlerde de, imâm mihrâbda bulunursa, ezân ve ikâmet okunmaz. İmâmları mihrâbda durmazsa, ezânı ve ikâmeti, cemâat duyacak kadar sesle okurlar.
Yollarda bulunan veyâ imâmı ve müezzini bulunmıyan ve cemâati belli kimseler olmıyan câmilerde, çeşidli zemânlarda gelenler, bir vaktin nemâzı için, çeşidli cemâatler yaparlar. Her cemâat için, ezân ve ikâmet okunur.
Böyle câmide, yalnız kılan da, ezân ve ikâmeti kendi işiteceği kadar sesle okur.
3)- Müsâfir olanlar, kendi aralarındaki cemâat ile de, yalnız kılarken de, ezân ve ikâmet okur. Yalnız kılanın yanında, arkadaşları kılıyorsa, ezânı terk edebilir.
Seferî olan kimse, bir evde yalnız kılarken de, ezân ve ikâmet okur. Çünki, câmide okunan, onun nemâzı için sayılmaz. Seferî olanlardan bazısı, evde ezân okursa, sonra kılanlar okumaz. Yola en az üç kişi çıkmalı ve biri emîrleri olmalıdır.