Hastalık ve düşman, hırsız korkusu veyâ yanlış bulmak ile, kıbleden ayrılmak farz nemâzlarda da, câiz ise de, vapurda, trende kıbleye dönmek şartdır.
Müsâfir, vapurda ve trende, farz nemâza, kıbleye karşı durup, secde yeri yanına pusula koymalı. Vapur ve tren döndükce, kendisi kıbleye karşı dönmelidir. Yâhud başka birisi, sağa sola döndürmelidir. Nemâzda göğsü kıbleden ayrılırsa, nemâzı bozulur. Çünki, vapur, tren, ev gibidir. Hayvan gibi değildir. Otobüsde, trende, dalgalı denizde kıbleye dönemiyenlerin, farz nemâzları câiz olmıyacağından, bunlar, yolda oldukları müddetçe şâfi�î mezhebini taklîd ederek, öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı cem� edebilir. Hanefî mezhebinde olan, yolda kıbleye dönemiyecek ise, yola çıkdıkdan sonra, gündüz bir yerde durduğu zemân, öğle vaktinde öğleyi kılınca, hemen ikindiyi de kılmalı, gece durulduğu zemân, yatsı vaktinde akşamı ve sonra yatsıyı bir arada kılmalı ve bu dört nemâza niyyet ederken (Şâfi�î mezhebini taklîd ederek edâ ediyorum) diye niyyet etmelidir. Şâfi�î ve mâlikî mezhebine göre, giriş ve çıkış günlerinden başka üç günden ziyâde kalmağa niyyet etdiği bir yere girince, yâhud dört günden önce biteceğini sandığı işi için gitdiği yerde onsekiz günden çok kalınca mukîm olur. Buradan çıkınca, 80 kilometreye gitmeğe niyyet etmedikçe, seferî olmaz. (Fetâvâ-i fıkhiyye)de buyuruyor ki, (Seferde, ikindi ile cem� ederek kılmak için, öğleyi gecikdirse, öğle vakti çıkdıkdan sonra, mukîm olsa, önce öğle nemâzını kazâ eder. Öğleyi kazâya bırakdığı için günâha girmez.) Dişinde kaplama veyâ dolgu olduğu için mâlikî veyâ şâfi�î mezhebini taklîd eden, üç günden çok ve onbeş günden az kaldığı yerde, farzları kasr etmemeli, dört rek�at kılmalıdır. Kasr ederse, iki rek�at kıldığı farzları mâlikî ve şâfi�î mezhebine göre sahîh olmaz. Dört rek�at kılarsa, hanefîde mekrûh olur ise de, sahîh olur. Derisi, yabancı kadına değince veyâ nemâzda abdesti bozulunca, mâlikî mezhebine göre, nemâzının sahîh olması da, böyledir. Bu kimsenin, seferî olarak kaldığı yerde, harac olmadan, nemâzlarını cem� edemiyeceği 54. cü madde sonunda bildirilmişdir.
Ramezân-ı şerîfin başlamasını hesâb ile, takvîm ile önceden anlamak câiz olmaz ise de, kıbleyi hesâb ile, kutup yıldızı [pusula] ile ve nemâz vaktlerini astronomik hesâblarla hâzırlanan takvîmden anlamak câizdir. Çünki hesâb ve âlet ile, temâm bulunmasa da, çok zan elde edilir. Kıble ve nemâz vaktleri, fazla zan ile kabûl olur.
Mihrâb bulunmıyan, hesâb, yıldız gibi şeylerle de anlaşılamıyan yerlerde, kıbleyi bilen, sâlih müslimânlara sormak lâzımdır. Kâfire, fâsıka ve çocuklara sorulmaz. Kâfire, fâsıka, mu�âmelâtda inanılırsa da, diyânâtda [ya�nî ibâdetlerde] inanılmaz. Kıbleyi bilen kimseyi aramağa, lüzûm yokdur. Kendisi araşdırır. Karâr verdiği cihete doğru kılar. Sonradan, yanlış olduğunu anlarsa, nemâzı iâde etmez.
Kıble, Kâ�benin binâsı değildir, arsasıdır. Ya�nî yerden Arşa kadar, o boşluk kıbledir. Bunun için kuyu [deniz] dibinde, yüksek dağların tepesinde [tayyârede], bu cihete doğru kılınabilir. [Hâcı olmak için de, Kâ�benin binâsına değil, o arsaya gidilir. Başka yerlere giden, hâcı olamaz.]
İbni Hacer-i Mekkî hazretleri (Fetâvâ-i fıkhiyye)de buyuruyor ki, (Kâ�benin binâsını, şimdiki şeklinden değişdirmek câiz değildir, harâmdır. Bugünkü binâyı Haccâc yapmışdır. Halîfe Hârûn-ür-Reşîd, bunu değişdirip, Abdüllah ibni Zübeyrin yapdırdığı doğru şekli vermek istedikde, imâm-ı Mâlik �rahmetullahi teâlâ aleyh� mâni� oldu. Şimdiden sonra, değişdiren olursa, fitne çıkmamak ve eski binâyı zedelememek şartı ile yapılan değişiklikleri yıkmak vâcibdir. Yoksa vâcib olmaz).
Hastalık sebebi, malın çalınmak tehlükesi ile veyâ gemide batmağa sebeb olursa veyâ yırtıcı hayvan, düşman görmek tehlükesi varsa veyâ hayvânından inince, yardımcısız binemiyecek ise ve hayvânı kıbleye karşı durdurunca, arkadaşlar beklemez ise, iki nemâzı cem� eder. Cem� edemezse, farzı da gücü yetdiği tarafa doğru kılar ve iâde etmez. Çünki, bu özrlere kendisi sebeb olmamış, semâvî, ya�nî gayr-i ihtiyârî olmuşdur. Kıble cihetini bilmiyen kimse, mihrâba bakmadan, bilene sormadan, kendi araşdırmadan kılarsa, kıbleye rastlamış olsa bile, nemâzı kabûl olmaz. Fekat, rastlamış olduğunu, nemâzdan sonra öğrenirse kabûl olur. Nemâz arasında öğrenirse kabûl olmaz. Kıbleyi araşdırıp da, karâr verdiği cihete kılmazsa, rastladığını anlasa bile, tekrâr kılması lâzım olur. Bunun gibi, abdestsiz olduğunu veyâ elbisesinin necs olduğunu veyâ vakt girmediğini sanarak kılan ve sonra bu zannının doğru olmadığını anlıyan, tekrâr kılar.
[Kıble cihetini anlamak için, güneş gören bir yere bir çubuk dikilir. Yâhud, bir ipin ucuna anahtar, taş gibi birşey bağlanıp sarkıtılır. O günkü takvîm yaprağında yazılı (Kıble sâati) vaktinde, çubuğun, ipin gölgeleri, kıble istikâmetini, güneşin bulunduğu yer de, kıble cihetini gösterir. Güneş, gölgenin kıble tarafındadır.]
Âşkın aldı benden beni,
seviyorum Rabbim seni!
Senin sevgin, pek tatlıymış,
seviyorum Rabbim seni!
Ne varlığa sevinirim,
ne yokluğa yerinirim.
Aşkın ile zevklenirim,
seviyorum Rabbim seni!
Emretdin ibâdetleri,
medhetdin iyi hâlleri,
verdin sonsuz ni�metleri,
seviyorum Rabbim seni!
Ne nankör nefsim var aceb,
zevkı için, bana kıyar hep!
Ben hakîkî zevki buldum,
seviyorum Rabbim seni!
İbâdeti güzel yapmak,
dünyâ için de çalışmak,
gece gündüz işim, çünki,
seviyorum Rabbim seni!
Sevmek lâfla olmaz Hilmi,
Rabbin, çalışınız dedi.
Hâlinden de anlaşılsın;
seviyorum Rabbim seni!
İslâm düşmanları nice,
çatıyor dîne sinsice.
Durursan, doğru mu olur,
seviyorum Rabbim seni!
Âşık tenbel oturur mu?
Ma�şûka toz kondurur mu?
Düşmanı susdur da, söyle:
Seviyorum Rabbim seni!
Muhtelif arz ve tûl derecelerindeki mahallerin kıble açıları
http://kitap.ihlas.net.tr/cgi-bin/cg...%7D/object.gif
Bu cedvelde tûl dereceleri 5'er derece ara ile cedvelin üstüne ve altına, arz dereceleri de 2'şer derece ara ile cedvelin ortasına yukarıdan aşağıya doğru yazılmışdır. Tûl derecelerinden altı çizili olanlar garbî (-), diğerleri şarkî (+) dır. Şimâl yarım küresinde bulunan mahaller için birinci ve ikinci sıradaki tûl dereceleri, cenûb yarım küresinde bulunan mahaller için ise 3.cü ve 4.cü sıradaki tûl dereceleri kullanılır. Kıble açısı aranılan mahallin tûl derecesinin bulunduğu sütûn ile bu mahallin arz derecesinin bulunduğu satırın kesişdiği yerdeki rakam, bu mahallin kıble açısı derecesidir. Birinci ve dördüncü sıradaki tûl dereceleri için mahallin cenûbundan garbına, ikinci ve üçüncü sıradaki tûl dereceleri için ise cenûbundan şarkına kıble açısı kadar dönülünce kıbleye dönülmüş olur. Bu açılar güneş veyâ kutub yıldızı ile anlaşılan coğrafi cenûb istikametinden olup, pusula ile ölçmelerde sapma açısını da hesâba katmak îcâb eder.