-
Deprem ve Rahmet*i İlâhî
Deprem ve Rahmet*i İlâhî
En son Afyon depreminde de bu mesele beni çok tedirgin etti. Enkazın altında perişan olmuş, kış soğuğunda dışarıda, evsiz*barksız, korku ve telaş içindeki insanlar.. yürekler parçalıyor. Onları görünce ben kendi dertlerimi unutuyorum, benim hastalıklarım çok hafif kalıyor. Şimdi zelzeleden sonra mağdur duruma düşen çok insan var. Mazlum gibi görünüyorlar. Öyle perişan, ayaklar altında, sefil... Bu manzara *Allah muhafaza* Zat*ı uluhiyete karşı farklı mülahazaların doğmasına vesile olabilir. Aslında, maruz kalınan bu felaketler masum felâketzedelere çok şeyler kazandırıyor. Evet, keşke deprem hiç olmasaydı, o binalar iyi yapılsaydı, Rabbimizle münasebetimiz kavi olsaydı, el kaldırıp dua etseydik, o bizi sıyanet buyursaydı... bunlar tamam; fakat, başa gelmiş bir şey, bağırıp çağırma, şikayetçi olma hiçbir işe yaramaz ki artık. Aksine, Rabbimizle münasebetimizi zedeler. Bunun, aklî*mantıkî bir kısım argümanlar değerlendirilerek mutlaka anlatılması gerektiğine inanıyorum.
İnsanlar Zat*ı uluhiyete karşı şikayeti seslendirmeseler de içlerine böyle vesveseler gelebilir. Hani, Hz. Bediüzzaman "İkinci Cihan Harbi'nde o masum çoluk çocuğun ölmesi, günahsız insanların öldürülmesi çok rikkatime dokunuyordu. Bu mesele ihtar edildi." diyor ve bazı hususlar zikrediyor. O tür hisler herkesin içine gelebilir. Fakat, mesela o insanlara deseniz ki; o gömülen masum insanlar şehittir. Onların zayi olan malları sadakadır. Arkada kalan kimseler cephede şehit vermiş gibi kahramanlardır. Allah indinde o dereceyle anılırlar. El verir ki; Cenâb*ı Hakk'a tam bir gönülle teveccüh etsinler ve sarsılmasınlar. Bu dünya fanidir. İnsanların ömrü ne kadar ki!. Ama inşaallah onlar ötede ebedi saadeti yakalayacaklar.
Bu hususta devleti suçlamaya, ona buna sataşmaya da gerek yok. Statik ve malzeme mevzuunda millet olarak hepimiz suçluyuz. Kültür haline getirmemişiz bu mevzuu; binalarımız nasıl olması gerektiğine dair bir kültürümüz yok bizim. Hala ülkemizde birçok kocaman ahşap binada yangın alarmı, tertibatı, söndürme sistemi yok. Hala soba dumanından ölen bir sürü insan oluyor her sene. Yani, falanı filanı suçlamaya da gerek yok. Devlet de günah keçisi gibi. Bir zelzeleyi de ona yüklemek uygun olur mu? Yerin durumunu mu gelip düzeltecekti? Faylara yeni mecra mı bulacaktı? Onu meskun yerlerin dışına mı kaydıracaktı? Evet, kimseyi suçlamadan, Rabbimizin icraatına karşı şikayet hissi de taşımadan "Bu yarayı da nasıl sararız; zor durumdaki insanlarımıza nasıl yardımcı olabiliriz?" meselesi üzerinde durmalıyız.
Hasılı, Cenab*ı Allah hakkında daima hüsn*ü zan edilmeli ve O hem çok sevilmeli, hem de O'nu başkalarına sevdirmeli. Zaten Rasul*ü Ekrem de şöyle buyurmuyor mu: Habbibullâhe ilâ ibâdihî yuhbibkumullah* Allah'ı kullarına sevdirin ki, Allah da sizi sevsin."