Son Şahitler 2.Cild s. 152
NADİR BAYSAL
l926' da Bitlis'in Mutki kazasında doğdu. Buban aşiretine mensuptu. Eskiden Medrese usûlü yapılan Arapça tahsil gördü. Cumhuriyetin ilk senelerinde şapkaya muhalefet gerekçesiyle, aşiretçe, Bediüzzaman'ın da gözaltında bulunduğu Kastamonu'ya sürgün edildi. Bediüzzaman'ın eskiden oturduğu eve ailece yerleştirildi. O zaman on iki-on üç yaşlarında bir çocuk olduğundan, şüphelenilmediği için Bediüzzaman'a sık sık uğruyordu. Günlük ihtiyaçlarına yardım ediyordu.
Nadir Baysal hatıralarını şöyle anlatıyor:
"Üstadın hizmetine çocuk olarak başladım"
"Kastamonu'ya l939 senesinde nefyedildik. Gittiğimizde Üstad Kastamonu'da idi. Mayıs ve Haziran ayı sonları idi. Ben o zaman l2 yaşlarında idim. Oraya ilk vardığımızda Çaycı Emin ile tanıştık. Kastamonu'ya muhacir olarak gittiğimiz için, başta Üstad olmak üzere, Çaycı Emin ve diğer Ağabeyler bize sahip çıktılar ve hâmimiz oldular. Bir-iki ay çarşı içinde kirada kaldık. Üstad Kastamonu'ya geldiğinde ilk ikamet ettiği ev münhal idi. Çaycı Emin, evin boş olduğunu hatırlatmasıyla ve Üstadın tavsiyesi üzerine bu eve yerleştik.Dokuz sene kirasız olarak Üstadın bu ilk evinde mukim olma şerefine nail olduk. Bu ev mahalle kenarında sakin bir yerde kaldığı için uygun görülmeyerek, Üstadı karakolun karşısında kolayca gözlenebilmesi için başka bir yere ikamet mecbur etmişlerdi.
"Babam Üstadın yanına sık sık giderdi. Babam ona 'şeyh' diye hitap ederdi. Fakat Üstad 'Ben şeyh değilim, hocayım' diyerek hitabı tashih ederdi. Babam bize 'Bu Molla-i Meşhurdur. Çok değerli bir zattır' diyordu. Babam bunu daha evvelden mi, Kastamonu'ya geldikten sonra mı öğrendi bilemiyorum.
"Çaycı Emin'in yanında çırak olarak çalışıyordum. Çocuk olduğum için şüphe çekmediğimden, Üstadın yanına sık sık gider, mektup atma, çamaşır yıkama, ekmek götürme gibi hizmetleri görürdüm, mektupları gayet rahatlıkla postalardım. Dışardan gelen Üstadın bazı ziyaretçilerini, dikkati çekmeyecek şekilde mahalle arasından, Topçu Camiinin yolundan dolaştırarak, Üstadla görüşmelerine zemin hazırlardık. Mezkûr yoldan gittiğimizde karakola görünmek mevzubahis olmazdı. Çaycı Emin ile Mehmet Feyzi Ağabeyler devamlı Üstadla görüştükleri için ünsiyet peyda ettiklerinden, pek müdahale edilmiyordu. Fakat bunların ve benim gibi çocukların haricinde Üstadın yanına gitmek kat'iyyen mümkün değildi.
"Bir defasında Üstadın yanına uğradığımda ikindi namazını bitirip duada bulunurken ben de iştirak ettim ve birlikte dua ettik. Kapıyı açma usûlünü bildiğim için Üstadın içeri girdiğimden haberi yoktu.
"Yine o tarihlerde Fahri Enis adında bir muhacir Kastamonu'ya nefyedilmişti. Bu muhacire ücret karşılığında su taşırdım. Suyu getirdiğim çeşme, Üstadın evinden l00-l50 metre, Fahri Beyin evinden de 2-3 km'lik uzaklıkta idi. Bir ağacın iki ucuna takılmış iki tenekeyi su ile doldurup omuzumda götürürken, Üstadın evinin önünden geçiyordum. Ben Belediyenin önüne çıktığımda Üstadın evi görünürdü. Gözüm daima pencerede kalırdı. Tam pencerenin önünden geçerken Üstad başını çıkarır, hal-hatır sorardı. Üstad bu halime çok acırdı. Ben de Üstadı görme hevesiyle yorgunluğumu kaybolmuş hissediyordum. Bir-iki defa da çeşme başında bizzat kendisini ibrikle su doldururken gördüm.
"Ağabeyim Bişar da daima Üstadın yanına gider, gelirdi. Tabii ki o benden büyük olduğu için idrak seviyesi daha yüksek idi. Ağabeyim askere giderken tekrar yanına uğradı. Üstad kendisine 'Namazını devamlı kıl. Ben sana dua ederim. İnşaallah sıkıntı çekmezsin' diye teminatta bulundu. l94l senesine isabet ediyordu. O sıralarda kıtlığı andıracak bir vaziyet vardı. Ağabeyim Zonguldak'ta askerlik yaptı. Bu kıtlığa rağmen, ağabeyim hiç sıkıntı çekmemiş ve alayda nişancı olarak sevilmişti.
"Ağabeyim terhis olup geldiğinde Üstadın ziyaretine gitti. Üstad kendisini salonda karşıladı ve kucakladı. O an için üç tane misafiri vardı Üstadın. Misafirlere 'Bu benim hemşehrimdir, askerden geliyor' dedi. Üstad misafirlerle sohbet ediyordu. Mevzuun ne üzere olduğunu bilmiyorum. Üstad birden bire karşısındaki rafta Kur'ân'ı göstererek 'Benim yanıma bunun için gelen baş ve göz üzerine; başka maksatlarla kimse gelmesin. Ben muskacı ve şu-bu değilim' dedi. Adamlar da kalkıp gitti.