Cevap: Mehmed Münip Yalaz
"Vedalaşmaya gittim"
Münip Yalaz hatıralarını o günlerin ve o senelerin canlılığı içinde anlatıyordu:
"1940 senesinde Ankara'ya memuriyetimi naklettirmek istiyordum. Vedalaşmaya gitmiştim. Bana dua etti. 'Hayırlısı ise olsun' demişti.
"On-on beş gün kadar ziyaretine gidememiştim. Bu vaziyetten de üzülüyordum. Evimiz Hisarardı semtindeydi. Köprüden geçince Bediüzzaman'la karşılaştım. Tam Keserci Osman'ın evinin önünde, at üzerinde dağdan geliyordu. Koşarak elini öptüm. Vallahi şu anlatacağım aynen vuku buldu:
"Niçin üzülüyorsun, sen benim gönlümdesin, her zaman gelirsin. Niye üzülüyorsun, niçin hayıflanıyorsun?"
"Bediüzzaman böyle konuşunca şaşırdım kaldım.
"Bediüzzaman'ın verdiği eserleri Vali muavinine vermiştim"
"Bana okumam için Eskişehir müdafaalarıyla, bir de kardeşinin oğlunun hazırladığı kendi tarihçesini vermişti. Vali muavini Bediüzzaman'ı çok merak ediyordu. Bu eserleri benden o istemişti. Verdim. Onda kaldı. Abidin Beyin, sonra vali olarak başka bir yere tayini çıktı. Kastamonu'dan ayrılıp gitti.
"Ona ilişenler hep cezasını gördü"
"Ona ilişenler hep musibetlere uğradılar. Bir polis vardı, Hâfız'dı. Bediüzzaman'ı takip eder, taciz ederdi. Sonunda hastalanarak öldü gitti. Elyakut köyünden olan bu Hâfız, Bediüzzaman'a yaptıklarının tokatını yedi.
"Onun en büyük meziyeti affetmek, bağışlamaktı.
"Onunla uğraşanlardan polis Safvet'i de, Vali Mithat Altıok kumar oynarken bastırdı. Safvet de rezil, kepaze oldu. Buna mukabil Bahri Çavuş isimli bir zat Bediüzzaman'a hizmet eder, iyilik ederdi. O da dahasonraki senelerde çok iyi günler gördü.
"Yine bu ibret hikâyelerinden birisi de, Bediüzzaman'ın mezarının nakil edildiği zaman Urfa valisi olan Necdet Yalçın, daha sonraki senelerde müfettiş iken Antalya'da içkiden öldü gitti. Bediüzzaman'ın dostları ise hep mesut oldular. İyi günler gördüler.
"O kadar çağırdım, niye duymadın"
"Kastamonu yakınlarındaki Tepelice köyünden, Küçük şeyplerin Hilmi Bey(Erkal) Hacı İbrahim dağında bekçi idi. Bediüzzaman dağa çıktığı bir gün, 'Hilmi!... Hilmi!..' diye kendisini çağırıyor, fakat Hilmi Bey nedense duymuyor. O sırada ormanda çok şiddetli bir fırtına başlıyor. Hilmi Bey az sonra çıkageliyor. Fırtınanın şiddetinden Hilmi Bey telâş ve heyecanla Bediüzzaman'a sığınıyor. Bediüzzaman ise: 'O kadarçağırdım niçin duymadın?' diye Hilmi Beye serzenişte bulunuyor.
"Gönülden isteyerek göndermeyince"
"Bir kadın, bir çocukla Bediüzzaman'a at gönderiyordu. O da atla dağlara çıkıyordu. Bir gün kadın, içinden atı göndermek istemiyor. Çocukla atı gönderdiği zaman, Bediüzzaman atı kabul etmiyor. Bir daha da o atla dağa gitmiyor.
"Belediye reisiyle ziyaretine gitmiştik"
"Belediye reisimiz Adil Bey'in babası vefat etmişti. Rüyasında babasını görmüştü. Bana Bediüzzaman'a yardım etmek istediğini söyledi. Beraberce gittik. Belediye Reisi Adil Bey, diye takdim ettim. Bediüzzaman: 'Rüyamda Kuddusî Beyi (Kuddusî Akay) Adil Bey'in hem eniştesi, hem de dayı çocuklarıdır zâbit elbiseleriyle gördüm' dedi.
"Adil Bey, yirmi beş lirayı Bediüzzaman'a hediye olarak vermek istedi. Bediüzzaman teşekkür ederek kabul etmedi. Adil Bey çok ısrar etti. Fakat Bediüzzaman teşekkür ederek kabul etmedi Çok fazla ısrarları üzerine Bediüzzaman yirmi beş liranın bir lirasını aldı. Kendisinin bezden ağzı büzmeli bir kesesi vardı. Kesesini açarak bir lira çıkardı ve Adil Bey'e hatıra olarak verdi.
"Vali Muavini Feridun Çayır'ın Babası Üstad'ın dostu imiş"
"Kastamonu vali muavinlerinden Feridun Çayır'ın babası büyük bir âlimmiş. Babası ile Bediüzzaman eskiden tanışırlarmış, dost ve ahbaplarmış. Feridun Bey'i arzusu üzerine Bediüzzaman'a götürmüştüm.
"Bediüzzaman ona:
"Evinize geldiğim zaman, bana kapıyı açan siz değil miydiniz?' dedi.
"Aradan seneler geçmiş, belki rıkk-elli sene geçmiş. İzmir'de, çeşitli yerlerde memurluk yapmış, vali muavinliği yapmış, buna rağmen ilk girişte, tanışmazdan evvel Bediüzzaman hemen hatırladı."
.