Cevap: Veli Işık Kalyoncu
İlk talebe dershanesi
"Doğuş Matbaasında tab işleri devam ediyordu. Bir gün Said Ağabey, 'Matbaaya yakın büro gibi bir yer tutalım, tab hizmetleri orada yapılsın' dedi. Ulus'ta, Dışkapı Caddesi üzerinde, o zamanki Murat Lokantası üstünde, büyükçe bir oda tutuldu. Artık tashih vs. işleri, burada yapılıyordu. Biz fakülteden çıkınca buraya geliyor geç vakitlere kadar çalışıyorduk. Nizip Apartmanındaki dershaneyi de, Dış Cebeci'deki İlâhiyat Fakültesinin yakınındaki Artukoğlu Apartmanına taşıdık. Bir taraftan fakültelerimize devam ediyor, diğer taraftan hizmetlerle uğraşıyorduk. Burada yedi arkadaş beraber kalıyorduk. Mehmed, Kâmil, Hasan, Hüseyin Aşçı, İbrahim Canan, İbrahim Ergun ve ben. Burası aynı zamanda, sayıları az da olsa üniversitedeki dindar talebelerin uğrak yeri idi. Cumartesi akşamları, bu talebelerle toplanıp burada, Risale-i Nur dersi yapıyorduk. Çoğu zaman bu derslerimizde Bekir Berk Ağabey, Serdengeçti, Şevket Eygi de bulunuyordu.
"Hz. Üstadımız hizmet için, hizmetinde bulunan ağabeylerimizi Ankara'ya gönderdiklerinde bizde kalırlardı. Bu ağabeylerimize Hz. Üstadın hallerini sorardık, onlar da anlatırdı. Biz bu ağabeylerimizden çok istifade ettik. Üstadımız ekseriyetle bu ağabeylerimizi bir devlet büyüğü ile görüşmek üzere gönderirdi. Bir defasında Üstadımız, Ayasofya'nın tekrar ibadete açılması için ağabeylerimizden birisini göndermiş; bunun için tek tek dindar milletvekilleri ile görüşmeler yapılmıştı. Bu görüşmelerin bazılarında biz de bulunurduk. Üstadımız daha çok hizmet gayesi ile Sungur Ağabeyi, sonra Ceylan ve Bayram Ağabeyi gönderirdi. Bazen Zübeyir Ağabeyi de gönderdiği olurdu.
"Bizler bazı akşamları, Risale-i Nur'u tanımış zatların evlerine derse de giderdik. Her gün belli zamanlarda beraberce Risale-i Nur'dan dersler yapardık. Namazlarımızı cemaatle kılar, dershanenin işlerini ve hizmetlerini iş bölümü yaparak yürütürdük. Bir taraftan da fakültelerimize devam ederdik.
Hz. Üstadın Ankara'ya gelişleri
"Bir gün Hz. Üstadın Ankara'ya geleceğini haber aldık. Hemen araba kiralayarak karşılamaya gittik. Ankara'nın Gölbaşı mevkiinde beklemeye başladık. Üstadın arabası uzaktan gözüktü. Biz 40-50 kişi yolun kenarına dizildik. Önde iki üç tane trafik arabası olduğu halde, sur'atle geçti. Biz Üstadı selâmlarken, Üstad da bize iki eliyle selâm veriyordu. Üstad doğrudan Hacı Bayram Hazretlerinin türbesine gitmiş. O zamanlar, ziyaret için, türbenin kapısını açmıyorlardı. Görevliler Hz. Üstad için açmışlar; içeride bir müddet yalnız kalmış. Oradan, kendisi için yer ayırtılan, sahibi Nurların dostu olan, Denizciler Caddesindeki Beyrut Palasa gelmişler. Biz de oraya geldiğimizde, otelin etrafını sivil polisler sarmıştı.
"Hz. Üstadın Ankara ve İstanbul'a gelip gidişlerine basın çok yer vermişti. Bütün gazeteler birinci sayfalarında büyük puntolarla 'Said Nursî Ankara'da,' 'Said Nursî İstanbul'a hareket etti!' gibi başlık atıyorlardı. Onların niyetleri ne olursa olsun, bunlar bir nevi ilânat oluyordu.
"Hz. Üstadı ziyaret için otele çok kişiler gelip gidiyorlardı. Fakat herkesi kabul etmiyordu. Hz. Üstadın son Ankara'ya gelişlerinde Ağabeyler, 'Buradaki Kastamonulu talebeler sizi ziyaret etmek istiyorlar' demişler. Hz. Üstad, 'Gelsinler' deyince, biz ayakkabılarımızı çıkarıp içeriye girdik. Hz. Üstad hepimize elini öpmeye müsaade etti. Hz. Üstadın eli hâlâ gözlerimin önündedir. Parmakları incecik bir deri bir kemik kalmıştı. Hz. Üstad ayakta bize beş dakika kadar ders verdi. Ağaçtan, yapraktan, çiçekten, çekirdekten bahsetti. Bunların Allah'ın varlığının şahitleri olduğunu anlattı. Bu Hz. Üstadı son görmemiz oldu. Cenab-ı Hak âhirette tekrar görmek nasip eylesin."
(Son şahitler adlı eserin, dördüncü cildinden derlenmiştir...)