İfade: Beyan, takrir, söyleme, anlatma manalarına gelir.
Hz. Allah (C.C.) Eşref-i Mahlukat olarak halk ettiği insanı diğer taraftan da bir çok ihtiyaçları ve zaafları olan bir varlık olarak yaratmıştır. Bu ihtiyaçlarını temin için de cemiyet halinde yaşamak zarureti ve mecburiyeti içersindedir. İnsanı diğer varlıklardan tefrik eden lazım-ı gayrı mufarıkı ise, onun natık (konuşucu) olmasıdır. Allah’ın yeryüzünün halifesi olarak halk ettiği insanın konuşma ve ifadesinin en güzel tarzda olması lazımdır. Hususan insanları irşad ve tenvirle vazifeli bulunan hoca ve talebenin, ifade ve beyanının güzel ve düzgün olması bu ulvî vazifenin kâmil manada yapılması için en mühim sebeplerden birisidir.
Rabbimiz Teala Hazretleri Ayet-i Kerimelerinde şöyle buyurmuşlardır:
وقل لعبادي يقولوا التي هي أحسن
“Habibim ! Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler.”
أدع إلي سبيل ربك بالحكمة والموعظة الحسنة وجادلهم بالتي هي أحسن
“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel nasihatle davet et. Onlarla en güzel surette mücadele yap.”
Bu ayet-i kerimelerden anlaşıldığı üzere kişinin meramını ve maksadını anlaşılır bir lisanla ve güzel bir üslûpla ifade etmesi matlûb-u İlahîdir. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
“ Muhakkak beyan da (güzel ifade de) sihir gibi ( azim) tesir vardır.”
Muhatabına meramını güzel bir surette anlatmak isteyen fertlerin riayet edeceği hususları şöyle sıralayabiliriz:
1) Sözünün te’sirli olmasını isteyen mütekellim, Cenab-ı Hakk’ın Musa (A.S)’dan hikayeten nakletmiş olduğu şu duayı okumalıdır:
(قال رب اشرح لى صدري ويسر لي أمري واحلل عقدة من لساني يفقهوا قولى )
“Musa (A.S) dedi ki; Ey Rabbim! Benim göğsüme genişlik ver. İşimi kolaylaştır. Dilimden düğümü çöz ki sözümü iyi anlasınlar. ”
2) Herkesin anlayacağı dilde ve insanların seviyelerine göre hitabe etmek. Bu hususta Peygamber Efendimizin bazı hadis-i şerifleri şöyledir:
نحن معاشر الأنبياء أمرنا أن ننزل الناس منازلهم و نكلمهم على قدر عقولهم.
“Biz enbiya zümresi, nas’ın akıllarına göre anlayacakları şekilde konuşmakla emrolunduk.”
كان كلامه كلاما فصلا يفهمه كل من سمعه
“Rasülullah Efendimizin (S.A.V.) konuşması açık seçikti. Konuşmasını işiten her kimse ( maksadı )anlardı.”
إن أبغضكم منى مجلسا الثرثارون المتفيهقون المتشدقون
“Meclisimde en çok öfkelendiğim kişiler kibirli bir eda ile anlaşılması güç olan sözleri geveleyip, konuşanlardır. ”
هلك المتنطعون. قالها ثلاثا.
“Sözü derinleştiren, lugatçıların yoluyla izaha kalkışan, akıllarının ermeyeceği şeylere dalan kimseler helak oldu.” Rasül-ü Ekrem bu sözü üç defa tekrar etmiştir. Bu hadis-i şeriflerden anlaşıldığına göre, insanların seviyelerine münasip bir tarzda ifade kullanmak, anlaşılması güç, uydurukça kelimelerden müteşekkil cümleler kullanmama, muktezay-ı hal-ü makama münasip, yani yerinde ve adamına göre konuşmak icabeder. Bir kimse vardır, mücerret söylemek ile anlar; diğer bir kimse vardır hem söylemek hem de göstermek suretiyle anlar. Yaşlılara. gençlere ve çocuklara hallerine göre ifadeler kullanmak, İptidâî bir talebeye kolay, anlaşılır cümlelerle misal göstererek anlatmak, İlmi kapasitesi yüksek talebeye de ilmi tabirlerle hitap etmek lazımdır.
3) Tane tane ve ağır ağır konuşmak.
Bu şekilde değil de hızlı hızlı kelimeleri birbirine bitiştirmek suretiyle olan konuşmadan hiç kimse bir şey anlayamaz, aynı zamanda hem kendisini hem de dinleyenleri yorar.
Hz. Aişe ( R.a.) Validemiz bu hususta Rasülullah Efendimizden şöyle rivayet etmiştir: “Rasülullah (S.A.V.) konuştuğu zaman, O’nun sözlerini (kelimelerini) saymak isteyen sayabilirdi (öylesine acelesiz, tane tane konuşurdu).”
“Rasülullah sizin yaptığınız gibi kelimeleri birbirine eklemezdi (ayıra ayıra söylerdi).”
Abdullah bin Amr b. el-As (R.A)dan, Rasülullah (S.A.V)’nin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
إن الله يبغض البليغ من الرجال الذى يتخلل بلسانه كما يتخلل البقرة
“ Hakikat, erkeklerden (konuşurken) sığırın diliyle otu ağzında evirip çevirdiği gibi, sözü ağzında geveleyerek belâgat taslayan kimseye Allah buğz eder.”
Diğer bir hadis-i şerifte de:
إن أحبكم إلينا وأقربكم منا فى الآخرة أحاسنكم أخلاقا وإن أبغضكم إلينا وأبعدكم منا ألثرثارون المتشدقون المتفيهقون
“ Bize en sevimli ve Ahirette en yakın olanınız, ahlakı güzel olanınızdır. En sevimsiz ve en çok uzak olanınız da çok konuşup, hezeyan eden, ağzı zorlayıp, yayarak konuşan, konuşmasında kendisini öven ve lüzumsuz sözler söyleyen mütekebbirlerdir. ”
4) Bir şey vaad ediyorsa, yahut ilerde bir haber verecekse, yani istikbale matuf beyan ve sözlerde bulunuyorsa ( İnşallah ) sözüyle tekid etmek.
Allahü Zülcelal Hazretleri bu hususla alakalı şöyle buyuruyor:
ولا تقولن لشيء إنى فاعل ذلك غدا إلا أن يشاء الله
“Hiçbir şey hakkında sakın; ben bunu yarın yaparım deme. Ancak sözünü, Allah’ın dilemesine bağlayarak “ İnşallah ” de.’
5) Amelsiz ve yapılamayacak bir işin sözünü etmekten sakınmak; mütekellimin kendisinin yapmadığı fiilleri insanlara tavsiye etmemesi.
Rabbimiz mübarek Ayetlerinde:
أتأمرون الناس بالبر وتنسون أنفسكم
“Siz insanlara iyiliği emredip, kendi nefislerinizi unutuyor musunuz ?”, buyurmuştur.Hazreti Üstazımız da:
“Evlatlarım! Sizde öğrendiklerinizi söylemekle kalmayıp kendiniz birer yeşil ağaç olmaya çalışın. Sözlerinizi de vücudunuza tatbik edin. ”
Mütekellimin yapamayacağı şeyleri söz verip de yapmadığı zahir olduğu vakit o kişinin inandırıcılığı kalmaz, konuştuğu şeyler hiç tesir etmez.
6) Söz söylerken adaleti gözetmek, fertler arasında ayrım yapmamak.
Rabbimiz Ayetlerinde şöyle buyurmuşlardır:
وإذا قلتم فاعدلوا ولو كان ذا قربي
“Konuştuğunuz zaman da hep adaleti gözetin. Velev ki karşınızda ki akrabanız ( hısımınız )olsun. ”
7) Doğru konuşmak, boş ve faidesiz söz söylemekten sakınmak.
Bu husus Kur’an-ı Kerimde şöyle beyan olunmuştur :
يا أيها الذين آمنوا اتقوا الله وقولوا قولا سديدا
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sözü doğru söyleyin. ”
8) İnsanların vakitlerini gasp ederek faidesiz ve boş lafları konuşmamak. Ayet-i Celilede:
والذين هم عن اللغو معرضون
“O mü’minlerdir ki boş sözden ve faidesiz işten yüz çevirirler.”, buyurulmaktadır.
Rasülullah Efendimizin de konuşmaları, lüzumsuz ve batıl unsurlardan uzaktı. O’ nun konuşması, ya Kur’an-ı Kerimi açıklamak ya herhangi bir hükmü beyan etmek ya bir iyiliğe çağırmak ya da bir kötülükten uzaklaştırmak ve yahut insanların dünya ve Ahirette faydalanacakları bir hikmeti ortaya koymak hedefine müteveccihti. Üstelik fesahat, icaz ve beyan gibi edebi san’atlar bakımından da Kur’an’ dan sonra ikinci sırayı alan mükemmel bir lisan ve ifadeye sahipti. “Ya hayrı söylemek yada sükut etmek.” O’ nun konuşma hususunda ki mühim tavsiyesidir.
9) Çirkin ve müstehcen olan şeyler konuşmamak.
Mütekellimin konuşmasında kullanmış olduğu çirkin ve galiz cümleler, konuşmanın seviyesini düşürür. Dinleyicilerin de nefretine sebep olur. Rabbimiz bu hususu Kur’an-ı Keriminde şöyle beyan buyurmaktadır :
لا يحب الله الجهر بالسوء من القول إلا من ظلم
“Allah zulme uğrayanlar dışında kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. ”Diğer bir Ayet-i Kerimelerinde ise:
وقل لعبادي يقولوا التي هي أحسن
“Kullarıma sözün en güzel olanını öylemelerini söyle.”Rasülullah Efendimiz ( S.A.V.) bu hususta şöyle buyurmuştur :
“Fuhşiyatı istemekten ve söylemekten şiddetle kaçınınız.”
ليس المؤمن بالطعان ولا باللعان ولا الفاحش ولا البغى
“Mü’min asla ta’n edici, çirkini işleyici ve haya dışı söz söyleyici olamaz.”
10) Yüksek sesle bağırarak konuşmamak.
Konuşma esnasında, mühim ve üzerinde durulacak mevzu, biraz daha canlı ve bastırarak izah edilir. Ancak bu izah, dinleyicileri nefret ettirecek derecede yüksek sesle ve bağırarak olmamalıdır. Zira yumuşak ve tatlı söz muhataba daha tesirli olur. Cenab-ı Hakk Musa ve Harun (A.S)’a şöyle buyurmuştur:
وقولا له قولا لينا لعله يتذكر أو يخشي
“Varın O Firavn’na yumuşak söz söyleyin. Olur ki nasihat dinler yahut korkar .”
Lokman (A.S)’ın oğluna nasihati, Kur’an-ı Kerimde şöyle hikâye edilmektedir:
واقصد فى مشيك واغضض من صوتك. إن أنكر الأصوات لصوت الحمير
“Yürüyüşünde orta bir yol tut. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkin olanı gerçekten hımarların sesidir.”
11)Yalan, zannî, mütenâkız ve mesnetsiz şeyleri konuşmamak.
Mütekellimin konuşması esnasında, insanların gözlerinin içine baka baka yalan söylemesi şöyle dursun, kat’i bilmediği hususlarda dahi, “Zannımca şöyle, kanaatimce böyle” diyerek, birbirine muhalif cümlelerle ve sağlam senetlere dayanmayan şeylerle konuşmamalıdır. Konuştuğunun sahibi ve müdafii olmalıdır. Rabbimiz Teala ve Tekaddes Hazretleri bu hususta şöyle buyurmaktadır:
“Gerçeği sürekli ters yüz eden, günaha düşkün olan herkesin vay haline!”
Peygamber Efendimizde şöyle buyurmuşlardır:
ويل للذين يحدث فيكذب ويضحك القوم ، ويل له ويل له.
Yazıklar olsun o kimseye ki, insanları güldürmek için konuşur. Ve yalan söylerler. Yazık ona! Yazık ona ! ”
İbni Mes’ud (r.a.) anlatıyor:
إن الشيطان ليتمثل فى صورة الرجل فيأتى القوم فيحدثهم الكذب فيفرقون فيقول الرجل منهم سمعت رجلا أعرف وجهه ولا أعرف إسمه يحدث كذا وكذا
“Şeytan insan suretinde temessül eder ve bir cemaate gelerek onlara yalan şeyler söyler. Bir müddet sonra cemaattekiler dağılır. Onlardan biri: “Bir adam dinledim, yüzünü de tanırım ama ismini bilmiyorum, şöyle şöyle söylemişti.” diyerek ( onun yalanını bilmeden tekrar eder. )
Hz. Üstazımız da şöyle buyurur:
“Evlatlarım! Ağzınızdan çıkan sözlere dikkat edin. Sözlerinize sahip olun. Kalemini kaybeden bir adama, bulan kimse gelir de “Kalemin bu mu?”, diye sorarsa, o adam hiç tereddüt etmeden “Evet bu!” diye malına sahip çıkar. Binaenaleyh sizler de söylediğiniz sözler hakkında biri karşınıza çıkıp da : “Bunu sen mi söyledin?”, dediği zaman gâyet rahat bir şekilde, “ Evet! Ben söyledim.”, diyebilmelisiniz.”
“Bir mesele veya işte kat’i ilm-i yakîn hasıl etmedikçe onun nefyine veya isbatına dâir bir söz söylemeyin. Çünkü bu bir zulüm olur.”
Güzel bir ifade tarzına sahip olabilmek için, yukarıdaki emir ve tavsiyelere mümkin mertebe riayet edilmesi icabeder.