Bütün mü’minler bedenlerini ve onun sıhhatini muhafaza ile mükelleftir. Çünkü bunlar Allah’ın en büyük nimetlerinden ve emanetlerindendir. Emaneti korumak ve yerinde kullanmak icabeder. Bu hususta Hazreti Üstazımız (K.S) şöyle buyurur:
“Bedeni korumak, onun sıhhatini temin ve hıfzetmek akdem-i ferâizdendir. Mevlây-ı Müteal:
(ولا تلقو بأيديكم إلى التهلكة) buyuruyor. Bu emirde, beden ve sıhhat tehlikesinden korunmak, onun kapılarını seddetmek birinci dereceyi ihraz eder. Her iş sıhhate vâbestedir. Bu olmadıkça gerek din gerek dünya işleri tam ve kâmil olmaz. Onun için bazı ekâbir “(العلم علمان علم الابدان ثم علم الاديان) sözlerini söyleyerek ilm-i ebdânı, ilm-i edyân üzerine tercih eylemiştir. Bu sözlerden murat sırf sıhhate ehemmiyet vermek noktasına ma’tuftur. Biz her işin kemaline talip olacağız. Aşağısı ile veyahut vasatı ile iktifa etmeyeceğiz.
Sıhhat, niam-ı azîme-i Mevla’dandır. Fakat devamı zamanında kıymeti en az takdir olunur. Ona şükür vazife-i ibâdet ve ubûdiyettir. Bu nîmet-i uzmâyı elden gidermek, muhafaza etmek, yahut onu tahrip eylemek kendi elimizdedir. Her halde, irademizi, vaktimizi, sıhhatimizin hüsn-i muhafazasına sarfetmeliyiz.”
Bilhassa hocalar ve talebeler sıhhatlerine daha çok dikkat etmelidir. Çünkü sıradan insanların bu husustaki ihmalleri, sadece kendilerinin ve yakın muhitlerinin hukûkunu alâkadar ederken, hoca ve talebenin hastalığı veya sakatlığı, kendilerini bekleyen talebelerin ve hizmetlerin hûkukunu da alâkadar eder. Senelerce binbir emekle yetişen hoca ve talebe bu husustaki basit bir ihmal ile kısmen veya tamamen hizmetlerinden mahrum kalabilir. Yük taşıyacağı yerde kendisi yük olabilir.
Bedenin maddi sıhhatini muhafaza için tıp ilminin tespit ve tavsiyeleri dikkate alınmalıdır. Zamanında kâfi miktarda istirahat yapılmalı, sıcağa-soğuğa dikkat edilmelidir.
Düzenli beslenmenin sıhhatin muhafazasında mühim bir yeri vardır. Hoca, az ve öz yemelidir. Tıka basa yememelidir. Fazla kilolardan ve hızlı yemekten kaçınmalıdır. Varsa perhizine dikkat etmelidir. Hz. Üstazımız (K.S) şöyle buyurur:
Az ye, çok yaşa... Bu dünyada insanların çoğu lezzet almak için yerler. Biz ise yaşamak için yaşayacak kadar yeriz.”
Mübahların fazlasından kaçınmak vera’ ve takva sahibi olmanın levâzımındandır. Bazı hocaların yeme- içme hususundaki za’fı halkın diline kadar düşmüştür. Ancak hakiki hocaların böyle bir irade zayıflığından berî oldukları şüphesizdir.
Akıl, zihin, ruh, sinir gibi kelimelerle ifade edilen manevi hâsselerimizin sıhhatinin muhafazası da çok mühim bir husustur. Hatta pek çok maddi hastalığın manevi sıkıntılardan ne’şet ettiği dikkate alınırsa, ruh sağlığını muhafazanın ne kadar mühim olduğu anlaşılır. Bu sebeple hocalar ve talebeler, kendilerini alakadar etmemesi icabeden mevzularla meşgul olmamalıdır. Yüce Rabbimiz İsrâ suresinde:
ولا تقف ماليس لك به علم ان السمع والبصر والفؤاد كل اولئك كان عنه مسؤلا
Hiç bilmediğin bir şeyin ardınca gitme, çünkü kulak, göz, gönül, bunların her biri ondan mes’ul bulunuyor.” buyurmaktadır. Ehem ve mühim meseleler dururken teferruatla aklını ve vaktini meşgul etmemelidir. Yakın takip ve alâka isteyen ticâri işlerden uzak durmalıdır. Her şeye kafa yormamalı, her şeyin üzerinde durmamalıdır. Bir haksızlığa uğradığını düşünürse, maddi sebepler üzerinde durmamalı, meseleyi pîrana ve Allah’a havâle edip onların takdir ve tensiplerine rıza göstermelidir.
Ayrıca ilim ehli, kin ve haset gibi insanın içini kemiren kötü huylardan arınmalıdır. Çünkü bu huylar insanının sıhhatini bozar. Kin gütmek basit insanların işidir. Hoca ve talebeye yakışmaz. Bir akranının bir makama veya nimete sahip olduğunu görünce bundan rahatsız olmamalı, kendi imkan ve nimetlerini kardeşleri ile paylaşabilmeli hatta kardeşini kendine tercih etmelidir.
Salim eyle kalbini renc-i hasedden sabit
Ol sahiha harf-i illet girmesin ecvef gibi.