Cennetin Nehirleri, Pınarları, Çeşitleri, Çığırları
Cennetin Nehirleri, Pınarları, Çeşitleri, Çığırları
Kur'an-ı Kerim'de "altından nehirler akan cennetler" ibaresi birçok yerde geçmektedir.
"Altında nehirler akan" (Bakara, 266) ibaresi ile;
"altlarından nehirler akan" (A'raf, 43) ibaresi birer yerde geçmektedir. Bu, bazı şeyleri gösterir:
a. Oralarda nehirler gerçekten vardır.
b. Nehirler durağan değildir, akmaktadırlar.
c. Dünya nehirlerinde olduğu gibi onlarda odalarının, köşklerinin ve bahçelerinin altından akmaktadırlar.
Müfessirlerden bazısı, nehirlerin akışının, Cennetliklerin emri ve yönetmesi ile ve onlar nasıl isterse öyle olduğunu sanmışlardır. Sanki onlar, nehirlerinin kanalları olmaksızın aktığını, yer üzere cereyan ettiğini duyunca, "altından nehirler akar" sözünü "onların emri ile akar" şeklinde yorumlamış görünüyorlar. Çünki bir şeyin üstü aynı zamanda o şeyin altı değildir. (Bence) bunlar zayıf anlayıştan dolayı bu noktaya gelmişlerdir. Çünki cennet nehirleri her ne kadar kanallar olmaksızın akıyorsa da, köşklerin, konutların, odaların ve ağaçların altından akmaktadırlar. Yani Allah, "yerinin altından akar" dememiştir.
Nitekim Allah Sübhanehû dünyada nehirlerin, insanların altlarından aktığını haber vermiştir. Buyurur ki:
"Görmediler mi, onlardan önce nice nesilleri helak ettik. Onlara, sizlere vermediğimiz kadar yeryüzü imkânı vermiş, yeryüzüne onları hakim kılmış, üzerlerine şarıl şarıl bulutlar yollamış ve nehirleri onların altından akar kılmıştık." (En'am, 6)
Bu akış, bilinen, alışılmış bir şekildir. Allah'ın bize Fir'avnden aktardığı;
"İşte şu nehirler benim altımdan akıyor"(Zuhruf, 51) sözü de böyledir.
Yine buyurur ki:
"O ikisinde fışkıran iki pınar vardır." (Rahman, 66)
İbn Ebî Şeybe der ki...
Said şöyle demiştir:
"Fışkıran, yani su ve meyvelerle fışkıran, kaynayan." (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, XIII, 133; Suyutî, ed-Durr el-Mensûr, VI, 150)
Enesin de şöyle dediği,... rivayet edilmiştir:
"Misk ve anber kaynayan (yağan). Nasıl ki dünya ehlinin yurtlarına yağmur serpilirse o iki pınar da Cennet ehlinin yurtlarına (misk ve anber) serperler (yağdırırlar)." (Kurtubî, Tefsir, XVII, 185)
el-Berâ b. Âzib'den de,... şu rivayet edilmiştir:
"Su serpen ve fışkırtan şeylerden daha güzel akan ve çağıldayan iki pınar."
Allah buyurur ki:
"Muttakilere va'dedilen Cennet'in durumu şöyledir: İçinde bozulmayan sudan nehirler, tadı, değişmeyen sütten nehirler, içenlere lezzet veren şaraptan nehirler, süzme baldan nehirler vardır. Orada meyvelerin her çeşidi ve Rabb'lerinden bir bağış, onlar içindir." (Muhammed, 15)
Burada Allah, bu dört çeşit nimeti zikretmiş ve onlarda, dünyada arız olan afetlerin olmadığını belirtmiştir.
- Suyun afeti, kokmak ve bozulmaktır, bu çok durmaktan kaynaklanır.
- Sütün âfeti, tadının bozulup ekşimesi ve dili burmasıdır.
- İçkinin âfeti içerken duyulacak lezzete mani pis tadıdır.
- Balın afeti ise hâlis olmayışıdır.
Dünyada aktığı hiç görülmemiş, Cennet'te kanallar olmaksızın akan bu kadar çeşit nehirlerin orada bulunuşu Rabb teâla'nın ayetlerindendir. Onlardan kamilen lezzet almaya mâni afetler de yok edilmiştir.
Cennet içkisinden, dünya içkisinde bulunan başağrısı, sarhoşluk, pis yârenlik, burun kanaması, lezzetsizlik giderilmiştir.
Bu beş âfet dünya içkisine ait afetlerdir, aklı alır sarhoş eder, içerken pis yârenlik bol olur, hattâ bu pis yârenlik edilmezse içkinin tadı olmaz, burnu kanatır, malı tüketir, başı ağrıtır, tadı pistir, aynı zamanda şeytan işi bir pisliktir, insanlar arasında düşmanlık ve buğuz yolları açar, Allah'ın zikrinden, namazdan alıkor, zinaya çağırır. Hatta kişinin kendi kızı, kızkardeşi ve diğer mahremleri ile zina etmesine bile yol açabilir. Kıskançlığı giderir, rüsvaylık, pişmanlık ve skandallara sebeb olur. İçen kişiyi, insan nev'inin en aşağısı olan deliler safına katar. Onun en güzel ahlak alametlerini sıyırır çıkarır, en kötü alamet ve özellikleri giydirir. Can almasını, zararına ve helakine sebeb olacak sırlarını ifşa etmesini, Allah'ın, onu ayakta tutmasına sebeb kıldığı, lutfundan ona verdiği malı saçıp savurmada şeytanlara kardeş olmasını kolaylaştırır. Perdeleri yırtar, sırları açığa çıkarır, avret olan şeyleri ortaya döker çirkin işleri, günahları işlemeyi hiçe saydırır, haram çekincemesini kalpten çıkarır atar.
İçki ayyaşı, putperest gibidir, içki ne harpleri körüklemiş, nice zengini fakir etmiştir. Nice şerefliyi zelil etmiş, ne azîzi aşağılamıştır. Nice nimetlerden yoksun bırakmış, felâketler getirmiştir. Sevgiyi çözmüş, düşmanlığı örmüştür. Nice karı koca arasını ayırmış, kalbini çalmış aklını almıştır. Nice ciğerleri yakmış, ibretlik olaylara sebeb olmuştur. İçenlere nice hayır kapılarını kapatıp şer kapılarını açmıştır. Nice belâlara düşürmüş, ölümü ivedileştirmiştir. Rüsvaylıkları, mihnetleri çekip getirmiştir, sefaletlere sebeb olmuştur.
İçki kısacası, tüm günahları toplayan, her şerrin anahtarı olan, nimetleri soyan, felaketleri getiren bir şeydir. Hiçbir rezaleti olmasa da sadece dünya içkisi ile Cennet içkisinin aynı karında bir araya gelemeyeceği kötülüğü olsaydı yeter de artardı bile.
Nitekim O Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Kim içkiyi dünyada içerse ahirette içemez."
(İbn Mâce, 3373, içecekler kitabının, içkiyi dünyada kim içerse... babı; Ebû Davud, 3679, içecekler kitabının, sarhoş ediciden nehiy babı; Nesâî, VIII, 318; İçecekler kitabının, içki içenin tevbesi babı; Ahmed Müsned, II, 22.)
İçkinin âfetleri bizim saydıklarımızdan kat kat fazladır. Ve bu afetlerden hiçbiri Cennet içkisinde yoktur.
"Allah Subhanehû, o nehirlerin aktığını söylemiştir, malumdur ki akan su bozulmaz, kokmaz, binaenaleyh "bozulmaz, kokmaz" buyurmasının faydası nedir? denirse, deriz ki:
Akan su akarken bozulmaz ise de, ondan bir şey alınır da uzun süre beklerse bozulur kokar. Cennet suyuna böyle bir şey arız olmaz. İsterse çok çok uzun süre beklesin. Şimdi insan içecekleri içinde en değerlisi olan bu dört nehrin birden bulunuşunu iyi düşün. Biri içmeleri, biri temizlenmeleri için, diğeri kuvvet ve gıdaları için. Biri lezzet ve sevinç için, diğeri şifa ve menfaatleri için.
Doğrusunu Allah bilir.
Cevap: Cennetin Nehirleri, Pınarları, Çeşitleri, Çığırları
Nehirlerin Diğer Bazı Özellikleri
Cennet nehirleri Cennet'in üstünden fışkırır. Sonra süzülerek en uzak derecelerine kadar iner. Nitekim Buharî Ebu Hureyre Radıyallahu Anhu'den, Peygamber'in Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dediğini rivayet etmiştir:
"Cennette yüz derece vardır. Allah onları yolunda cihâd edenler için hazırlamıştır. Her iki derece arası gökle yer arası gibidir. Allah'dan istediğiniz zaman Firdevsi isteyin. Çünki O cennet'in ortası (en iyisi) ve Cennet'in en yükseğidir. Üstünde Rahman'in Arş'ı vardır. Cennet nehirleri ondan fışkırır."
(Buharî, XIII, 404, Tevhid kitabının, Arşı su üzerinde idi babı)
Tirmizî Muâz b. Cebel ve Ubâde b. Samit'ten bir benzerini şöyle rivayet ediyor. Bu ifadeler. Ubâde hadisinin ifâdeleridir:
"Cennet yüz derecedir. Her iki derece arası yüz yıllık yoldur. Firdevs en yüksek Cennet'tir. Dört nehir ondan fışkırır. Arş Onun üzerindedir. Allah'dan istediğiniz zaman fîrdevs-i âlâ'yı (en yüksek olan firdevs) isteyin."
(Tirmizî, 2531, Cennetin sıfatı kitabının, Cennet derecelerinin sıfatı hakkında gelenler babı)
Taberanî'nin Mucem'inde Semura'dan Rasûlullahın Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Firdevs, Cennetin yüksek yeri (tepesi) dir. Cennetin âlâsı ve en ortası (en iyisi)'dir. Cennet nehirleri ondan fışkırır."
(Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, X 398'de bunu Taberanî ve Bezzâr rivayet etmiş. "Allah'dan istediğiniz zaman Firdevs'i isteyiniz, ziyâdesinde bulunmuştur, Taberanî'nin senetlerinden birinin ravilerine sika dediler, bazılarında ise za1 vardır, demiştir.)
Buhari'nin Sahih'inde Enes b. Mâlik'den Rasûlullahın Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurduğu nakledilir:
"Bana yedinci gökte Sidret el-Müntehâ kaldırıldı (gösterildi). Meyveleri Hecer kovaları, yaprakları filin kulakları, gibi idi. Gövdesinden açık iki nehir, gizli iki nehir çıkıyordu. Ey Cebrail bu nedir dedim. Dedi ki: O gizli iki nehir, Cennettedir, açık olanlar ise Nil ve Fırattır."
(Buharî, VI, 303, Yaratılışın başlangıcı kitabının meleklerin zikri babı)
Yine Buharî'nin Sahih'inde Enes'den Rasûlullahın Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:
"Ben Cennet'te yürürken birden iki kıyısı içi boş gümüş kubbelerle dolu olan bir nehir gördüm. Bu nedir ey Cebrail dedim. Bu sana Rabb'inin vermiş olduğu Kevser'dir dedi. Melek elini şöyle bir vurdu ne göreyim çamuru keskin güzel kokulu misktir." (Buharî, XI, 464, Rihâh kitabının, Havız bab)
Müslim'in Sahih'inde yine Enes'den şu rivayet edilir:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki:
"Kevser Cennette, Rabbanin bana vadetmiş olduğu bir nehirdir."
(Müslim, 400, Namaz kitabının, Besmele Berâe hariç diğer surelerden bir âyettir diyenin delili babı.)
Muhammed b. Abdullah el-Ensari şöyle demiştir:
... Enes Radıyallahu Anhu, Rasûlullah şöyle buyurdu dedi:
"Cennet'e girdim, birden, akan bir nehir gördüm, iki kıyısı inci çadırlar (dolu) idi. Suyunun akan kısmına elimi vurdum. Birden keskin bir misk kokusu duydum. Bu kimindir ey Cebrail dedim. Bu sana Allah Azze ve Celle'nin verdiği Kevser'dir dedi."
Tirmizî der ki:
... Abdullah b. Ömer Radıyallahu Anhu, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu dedi:
"Kevser, Cennet'te bir nehirdir, iki yakası altındandır, akışı inci ve yakutlar üzeredir, toprağı, miskten daha hoş, suyu baldan daha tatlı ve kardan daha beyazdır." (Tirmizî, 3361, Kur'an Tefsiri kitabının Kevser Suresi babı.)
Tirmizî bu, hasen-sahih bir hadistir, dedi.
Ebu Nuaym el-Fadl der ki:
... Mûcahid dedi ki:
"Biz sana Kevser'i verdik, Kevser, yani, çok hayır verdik." (İbn Kesir, en-Nihâye, II, 406.)
Enes Radıyallahu Anhu, "Kevser, Cennet'te bir nehirdir."
Âişe Radıyallahu Anhu:
"Cennet'te bir nehirdir, kim birer parmağını iki kulağına tıkarsa bu nehrin harıltısını işitir" demişlerdir. (Aynı yer.)
Herhalde bu sözün anlamı, doğrusunu Allah bilir ya, "bu nehrin harıltısı, kulaklara parmak tıkandığı zaman işitilen harıltıya benzer" demek olsa gerektir.
Tirmizî'nin Camiinde el-Cerîrî hadisinde,
... Peygamber'den şu rivayet edilmiştir:
"Şühesiz Cennet'te bir su denizi, bal denizi, süt denizi ve içki denizi vardır. Sonra bunlardan nehirler ayrılır." (Tirmizî, 2571, Cennet'in sıfatı kitabının, cennet nehirlerinin sıfatı babı.)
Tirmizî, bu hasen-sahih bir hadistir, der.
el-Hâkim der ki:
... Ebu Hureyre Radıyallahu Anhu, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu dedi:
"Allah Azze ve Cellenin, kendine ahirette içki içirmesi kimi sevindiriyorsa dünyada içkiyi terk etsin, içmesin. Kendisine Allah'ın ipek giydirmesi kimi sevindiriyorsa ipeği dünyada giymesin, bıraksın. Cennet nehirleri, misk tepelerinin veya dağlarının altından çıkar. Şayet Cennet ehlinden takısı en aşağı olanın takıları, tüm dünya ehlinin takıları ile mukayese edilseydi, Allah'ın âhirette verdiği takılar tüm dünya ehlinin takılarından daha üstün çıkardı."
(Heyserni, Mecmau'z-Zevâid, V, 76'da der ki: Bunu Taberanî el-Evsat'ta, onu dünyada bıraksın, sözüne kadar şeyhi el-mihdâm b. davud'dan rivayet etmiştir, bu zat sayıftır, diğer raviler sikadır." Hadisin devamını Heysemî, Mevârid ez-Zam'ân, s, 652'de "misk dağlarından" kısmına kadar zikretmiştir. Devamını Taberani Evsafta vermiştir, bk, ed-Durr el-Mensûr, IV, 221, ayrıca bk, Beyhaki, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 266; en-Nihâye, II, 399)
A'meş şunu zikretmiştir:
... Abdullah dedi ki:
"Cennet nehirleri misk dağından fışkırır."
(İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, XIII, 96, 147; Abdurrazzak, el-Musannef, XI, 416; Beyhakî, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 267; İbn Kesir, en-Nihâye, II, 399)
Bu, mevkuf-sahîh bir haberdir.
İbn Merdüye de Müsned'inde şunu zikretmiştir:
... Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Bu nehirler, Adn Cennet'inden, bir büyük havuz (çukur) içinde çağıldar, sonra nehirler hâlinde ayrılır." (İbn Merdüye rivayet etmiştir, bk, en-Nihâye, II, 398)
İbn Ebi'd-Dünyâ demiştir ki:
... Enes b. Malik şöyle demiştir:
"Sanıyorum ki siz Cennet nehirlerini yerdeki hendekler içinde akıyor zannediyorsunuz? Hayır vallahi, onlar yerin yüzeyi üzere akmaktadırlar, iki kıyısından biri inci diğeri yakuttur. Çamuru keskin güzel kokulu misktir. Ezfer nedir, dedim. Dedi ki karışımı olmayan (yani keskin güzel kokulu olan)'dır dedi."
(İbn Ebîd-Dünya mevkuf, başkası merfu olarak rivayet etmiştir, mevkuf, daha doğru gibi. BK et-Terğîb vet-Terhib, IV, 518)
İbn Merdüye bu haberi Müsned'inde merfu olarak Enes'den Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu şeklinde rivayet etmiştir. (Bk, en-Nihaye, II, 398-399)
Ebu Hayseme der ki:
... Enes Radıyallahu Anhu, "biz sana Kevseri verdik" ayetini okudu da Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Bana Kevser verildi. Baktım ki kollara ayrılmadan (düz ve engin şekilde) akıyor. îki kıyısı inci kubbeler. Elimle toprağına vurdum, misk-i ezfer (keskin güzel kokulu saf misk). Çakılları inci."
(Ahmed, III, 152. Heysemi der ki: Bunu Bezzar rivayet etmiştir, ravilerini, bazıları zayıf olmakla birlikte sika saymışlardır, Mecmau'z-Zevaid, X, 366)
Süfyan es-Sevrî,
... Mesruk'un "dökülen su" (Vakıa, 31) ayetinde "hendekler olmaksızın düz akan nehirler" ve "salkımlar sarkmış hurmalıklar içinde," (Şuara, 148) âyetinde de, "dibinden ince dallarına kadar hurma dolu" dedi, veya böyle bir şey söyledi" demiştir. (İbn Ebî Şeybe, XIII, 97; İbn el-Mübarek, ez-Zûhd, s. 524; Beyhakî, el-Ba's ve'n-Nuşûr, 292.)
Müslim'in Sahih'inde, Ebû Hureyre hadisinde bu zat Radıyallahu Anhu Rasûlullah şöyle buyurdu demiştir:
"Seyhan, Ceyhan, Fırat ve Nil nehirlerinin hepsi cennet nehirlerindendir."
(Müslim, 2839, Cennet ve nimetleri ile ehlinin sıfatı kitabının, Dünyadaki Cennet nehirleri babı)
Osman b. Saîd ed-Darimî demiştir ki:
... Bize Mesleme b. Ali anlattı,
... İbn Abbâs Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu demiştir:
"Allah Cennet'ten beş nehir indirmiştir: Seyhun, bu Hindistan'ın nehridir, Ceyhun, Belh'in nehridir, Dicle ve Fırat, Irak'ın iki nehridir, Nil, Mısır'ın nehridir. Onları Allah, Cennet pınarlarının en aşağı derecedekilerden birinden, Cebrail'in kanadı üzere indirmiş ve onları dağlara emânet bırakmış, yeryüzünde akıtmıştır. Onlardan insanlar için çeşitli yaşantı ve geçimlerine dair faydalar yaratmıştır. Bu işte şu âyette belirtilmiştir:
"Biz gökten bir kader (takdir ve miktar) ile bir su indirdik ve onu yerde durdurduk. Şüphesiz biz onu alıp gitmeye de kadirleriz." (Müminûn.18)
Ye'cûc ve Me'cûc'un çıkma zamanı gelince, Allah Cebrail'i gönderecek, o yeryüzünden, Kur'anı, ilmin tamamını, Kabenin rüknünden hacer-i esvedi, İbrahim'in makamını, içindekilerle birlikte Musa'nın Tâbut (emanet sandığı)'ın ve bu beş nehri kaldıracaktır. Bütün bunların hepsini göğe kaldıracaktır. Bu da şu âyettir:
"Biz onları alıp gitmeye de kadirleriz." (Müminûn, 18)
Bu şeylerin hepsi kaldırılınca yeryüzü ehli bütün dünya ve âhiret hayırlarından mahrum olacaklardır."
(Bunu, el-Hâfız ed-Dıyâ, Osman b. Saîd yoluyla rivayet etmiş ve bu, cidden ğarib, hattâ münker bir hadistir, demiştir. Bk. en-Nihaye, II, 410)
Ahmed b. Adiyy, bunu, şu Mesleme'nin terceme-i hâlinde, başkasının hadisleri ile birlikte rivayet etmiş, demiştir ki:
Hadislerinin geneli mahfuz değildir. Kısacası o, zayıf kimselerdendir. Buhari, Mesleme'nin hadisi münkerdir, Neseî, bu adam metruktür; Ebû Hâtem, onunla uğraşılmaz, demişlerdir.
Abdullah b. Vekb demiştir ki:
... İbn Abbâs şöyle demiştir:
"Cennette öyle bir nehir vardır ki ona Beydah denilir, üzerinde yakuttan kubbeler vardır, altında da cariyeler. Ehl-i Cennet, haydin Beydah'a gidelim derler. Bakar bu cariyeleri gözetlerler. Onlardan birinin, bir câriye hoşuna giderse, bileğine dokunur, câriye onun peşinden gelir."
(Tefsirinde, (XIX, 126) Kurtubî şunları söyler: Deniyor ki: Onlardan her biri evlerinde dolaşır, köşklerine çıkar. Bu sırada elinde bir çubuk vardır. Onunla suya işaret eder. Hemen su, o adamla birlikte onun menzillerinde hendeksiz olarak yerin yüzeyinde adamın dönüp dolaştığı her yere akar. Köşklerinde yükseldiği en yüksek yerlere yükselir. İşte bu Allah'ın şu ayetidir: "Bir pınar ki orada Allah'ın kulları içer ve onu fışkırtır (istedikleri yerlere) akıtırlar." Yani nasıl ki bir insan nehri aktarır istediği yere çevirirse onlarda bu pınarları çevirir akıtırlar.
İbn Ebî Nuceyh'den Mücâhidin "onu istedikleri yere sürüklerler, o da onları izler, nereye saparlarsa o pınarda oraya sayar" dediği nakledilmiştir.)
Cevap: Cennetin Nehirleri, Pınarları, Çeşitleri, Çığırları
Cennet Pınarları
Allah Teâlâ pınarlar hakkında ise şöyle buyurmuştur:
"Müttekîler cennetler (bahçeler) ve pınarlar içindedirler." (Hıcr, 45)
"İyiler, karışımı kâfur olan bir kâseden içerler. Bir pınarda içerler, onu fışkırttıkça fışkırtır, (istedikleri yere) akıtırlar." (İnsan, 5-6)
"Pınarda içerler" sözünde ihtilâf edilmiştir.
Kûfe'liler buradaki (genellikle -"de, ile" anlamı taşıyan) bâ, -den (=min) anlamındadır (yani pınardan içerler) demişlerdir. Başkaları ise tazmin (fiile başka bir anlam yükleme) vardır, içmek fiili kanmak (kana kana içmek) anlamındadır, öyle olunca kanmak fiili ile kullanılan bâ (=ile) kullanılmıştır, demişlerdir. Bu görüş daha doğru, daha ince ve edebî bir görüştür.
Diğer bir gurup bâ, zarfiyet bildirir, pınar ise mekandır, falan yerde idik demek gibi (bu âyette pınarda içerler anlamına gelir) demişlerdir. İkinci görüşteki tazminin bir örneği de "kim orada zulm ile bir ilhad (sapıklık) isterse..." (Hacc, 25)ayetidir. Ayette ilhad kelimesinin başına bâ gelmiştir. Çünki istemek (irade) fiili düşünmek (hemm) anlamına kaydırılmıştır.
Allah buyurur ki:
"Onlara orada bir kaseden içirilir ki bunun karışımında zencefil vardır. Oradaki bir pınardandır ki adına selsebil denir." (İnsan, 17-18)
Burada Allah sadece mukarrabûn'un (yaklaştırılmışlar) içeceği bu pınarı bildirmiş ve iyilerin içeceklerine ondan karıştırılacağını haber vermiştir. Mukarrabûn Allah'a ihlaslı (katıksız) ibâdet ettiler bu sebeble o pınardan katışıksız olarak içecekler, iyiler (ebrâr) ise ibâdetlerine bir şeyler karıştırdılar, onların içeceklerine de bu hâlis pınardan karıştırılacak (saf olarak verilmeyecek).
Bunun bir benzeri de Allah Teâlâ'nın şu sözüdür:
"İyiler, elbet nimetler içindedirler. Koltuklar üzerinde bakar seyrederler, Nimetlerin sevinç ve pırıltısını onların yüzlerinde tanırsın. Onlara mühürlü hâlis bir içki içirilir. Onun sonu misktir. Varsa yarışacaklar bunda yarışsınlar. Ona Tesnim'den karıştırılmıştır. (Tesnim) mukarrabûnun (Allah'a yaklaştırılmışların) içeceği pınar (dır)." (Mutaffifin, 22-28)
Bu âyette Allah Sübhanehû içkilerinin iki şeyle karıştığını haber vermiştir. Sûrenin başında kâfur ile karıştığını, sonunda ise zencefil ile karıştığını bildirmiştir. Kâfurda serinlik ve hoş koku, zencefilde ise hararet ve hoş koku vardır. İkisinin bir araya gelmesi ve birinin peşinden diğerinin içilmesi, tek başlarına içilmelerinden daha mükemmel, daha hoş ve leziz bir hâle sabebiyet verir, birinin özelliği ile diğerinin özelliği birleşir bir denge sağlar. Surenin başında kâfurun, sonunda zencefilin zikredilmesi de çok latiftir, önce içkilerine kâfur katılmış, bu bir serinlik sağlamış arkasından zencefil hararetiyle bir denge oluşturmuştur. Görünen o ki ikinci kâse birinci kâseden başka bir kâsedir ve her ikisi de lezzetli birer içecek çeşididir.
Ve bunlardan birincisine kâfur katılmıştır, İkincisine ise zencefil.
Ayrıca bu şekilde önce kafur ve onun serinliği ile yapılan karışımda işledikleri amellere de tam bir karşılık söz konusudur. Bunlar korku, başkasına tercih, sabır ve farzları yerine getirmektir. Bunlar hararet veren şeylerdir. En aşağı derecede olup kendilerine kendilerinin vacip kıldığı nezirleri de yerine getirmişler, en yükseği olan Allah'ın farz kıldığı şeyleri de yerine getirmişler, bu sebele serin bir içecek verilmiştir onlara.
Yine bu sebeble Allah;
"sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve ipeği lütfeder" (İnsan, 12) buyurmuştur.
Çünki sabırda bir sertlik, bir kasılma ve nefsin arzularını daraltma vardır. Buna mukabil ipeğin yumuşaklığına ve cennetin bolluğuna eriştirilmişlerdir. Onların pırıl pırıl pek güzel ve sevinçli olacaklarını bildirmiştir. Birisi dış güzelliği öbürü iç güzelliğidir. Çünki onlar dünyada dışlarını İslâm ahkamı ile, içlerini de iman gerçekleri ile güzelleştirmişlerdir.
Buna benzer bir şey sûrenin sonunda da var:
"Üzerlerinde yeşil renkli ince ve kalın elbiseler vardır, gümüş bilezikler takınmışlardır." (İnsan, 21)
Bunlar dışa ait ziynetlerdir. Sonra şöyle buyurmuştur:
"Rabb'leri onlara tertemiz bir içki içirir." (İnsan, 21)
Bu da onları her ezâ ve noksanlıktan temizleyen iç ziynettir.
Rabb'lerinin, babaları Adem Aleyhisselam'a söylediği şu söz de buna benzer:
"Senin için orada ne acıkmak var ne çıplak kalmak, ne susamak (içi yanmak) ne güneşte kalmak var." (Taha, 118-119)
Yani Allah Adem'e içinin, açlık ile dışının çıplaklık ile zor durumda kalmayacağım, içinin susuzlukla, dışının güneşle yanmayacağını haber vermiştir.
Allah'ın kullarına hazırlamış vermiş olduğu şu nimetler buna benziyor:
Onlara çirkin yerlerini örtecek ve dışlarım süsleyecek bir elbise indirdiği gibi aynı zamanda içlerini ve kalplerini süsleyecek bir elbise de indirmiştir ki takvadır. Takvanın, birinci elbiseden daha hayırlı olduğu da belirtilmiştir.
Yakın göğü yıldızlarla süsleyip, azılı her şeytandan koruduğunu haber vermesi de buna yakındır. Dışını yıldızlarla bezemiş, içini (içindekileri) de şeytandan koruyarak süslemiş. Hac yapmak isteyenlere verdiği emirler de böyle. Onlara zahirî azık olan yiyecek içecek götürmeyi emretmiş, bundan daha hayırlı olan bâtinî azığı yani takvayı da emretmiştir.
Azîz'în karısının sözü de bu türdendir. O kadın Yusuf hakkında "işte beni kınadığınız kişi bu" (Yusuf, 32) diyerek onlara Yusuf un güzelliğini ve yakışıklılığını göstermiş, sonra "ona ben teklifte bulundum ama o hiç yanaşmadı" (Yusuf, 32) diyerek de içindeki iffet güzelliğini anlatmak istemiştir.
Düşünenler için bu gibi şeyler Kur'an da pek çoktur.