Cennet'e Girmede Amelin Rolü
Allah Teâla şöyle buyurur:
إِنَّ اللّهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُم بِأَنَّ لَهُمُ الجَنَّةَ يُقَاتِلُونَ فِي سَبِيلِ اللّهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْداً عَلَيْهِ حَقّاً فِي التَّوْرَاةِ وَالإِنجِيلِ وَالْقُرْآنِ وَمَنْ أَوْفَى بِعَهْدِهِ مِنَ اللّهِ فَاسْتَبْشِرُواْ بِبَيْعِكُمُ الَّذِي بَايَعْتُم بِهِ وَذَلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
"Şüphesiz Allah, mü'minlerden mallarını ve canlarını, Cennet kendilerinin olmak üzere satın almıştır. Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. Bu Allah'ın üzerine hak bir va'ddir. Hem Tevrat'ta hem İncil'de hem Kur'an'da (mevcut bir va'd). Allah'dan daha çok sözüne sâdık kim olabilir? O halde O'nunla yaptığınız bu alış-verişinizle sevinin, müjdelenin. Gerçekten bu, pek büyük bir başarıdır." (Tevbe, 111)
Böylece Allah Sübhanehû, Cennet'i müminlerin canlarının ve mallarının bedeli kılmıştır. Yani onlar canlarını ve mallarını O'nun için ortaya koyarlarsa bedelini hak edeceklerdir.
Allah onlarla böyle bir akit yapmış ve bu akdi değişik şekillerde tekid etmiştir.
a. Bir kere bu hükmü, haber sığasıyla bildirmiş ve şüphesiz ( إِنَّ ) kelimesi ile tekid etmiştir.
b. Cümlede fiil olarak, olmuş bitmiş bir anlam ifade eden mazi fiil kullanmıştır.
c. Bu akdi Allah Sübhanehû kendisine izafe etmiştir. Yani bu alışverişi, akdeden O'dur.
d. Bedeli teslim edeceğini asla bozması ve terketmesi ihtimâli olmayan bir va'd olarak haber vermiştir.
e. ( على ) (üzerine) kelimesini kullanmıştır. Bu, o vadin, bizzat kendisi tarafından yine kendisine bir borç olduğunu bildirmektedir.
f. Ayrıca "hak" kelimesi ile de tekid etmiştir.
g. Bu va'din nerede olduğunu haber vermiş, gökten indirilmiş olan en faziletli kitablarda Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da olduğunu bildirmiştir.
h. İnkârî bir soru kalıbı ile "Allah Sübhânehû'den daha çok hiç kimsenin sözüne sadık olamayacağını" bildirmiştir.
i. Allah Sübhanehû onlara bu akidden dolayı sevinmelerini, bir-birlerine, akdi, artık muhayyerlik veya fesh gibi bir şeye maruz olmayacak şekilde tamam olmuş bitmiş kişinin müjdesi ile müjdeler vermelerini emretmiştir.
j. Alış-verişle sahip oldukları şeyin, büyük bir başarı ve murada eriş olduğunu tekidli olarak bildirmiştir. Burada Bey' alış-veriş ile sahip olunan şey demektir. Bedelini ödeyip aldıkları Cennet'tir. Arkasından gelen "بَايَعْتُم Bâya'tum" "bedelini ödediğiniz, değerini verdiğiniz" demektir.
Daha sonra Allah Sübhanehû böyle bir akde ehil olan ve akidleri yapılmış bitmiş bulunanları diğerlerinden ayıran özellikleri zikretmiştir;
(التَّائِبُونَ الْعَابِدُونَ الْحَامِدُونَ السَّائِحُونَ الرَّاكِعُونَ السَّاجِدونَ الآمِرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَالنَّاهُونَ عَنِ الْمُنكَرِ وَالْحَافِظُونَ لِحُدُودِ اللّهِ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ
"Allah ile bu alışverişi yapanlar, tevbe edenler, sırf Allah'a kulluk / ibadet edenler, hamd edenler, Allah yolunda (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükua varanlar, secde edenler, iyiyi emrederek kötülükten sakındıranlar, Allah'ın koyduğu sınırları koruyan / gözetenlerdir. Mü'minleri müjdele!" (Tevbe, 112)
- Onlar, O'nun hoşlanmadığı şeylerden dönenler (tevbekâr olanlar, vazgeçenler) ( التَّائِبُونَ )
- O'na sevdiği şeylerle kulluk / ibadet edenler ( الْعَابِدُونَ )
- Sevdikleri, sevmedikleri her hususda O'na hamdedenler ( الْحَامِدُونَ ),
- Sâihler ( السَّائِحُونَ ) yani oruç tutanlar veya ilim için, cihâd için yolculuk yapanlar veya sürekli tâat üzere olanlar (sâihûn bu dört şeyle tefsir edilmiştir.).
Doğrusu ise kalbin Allah'ın zikrinde, muhabbetinde, O'na yüz çevirip, O'na kavuşmaya arzu duymakda seyahat etmesidir, sayılan dört tür amel zaten bu kalbî seyahatin gereğidir.
Allah, peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem boşadığı takdirde yerine Allah'ın kendilerini vereceği hanımları da sâihât olarak nitelemiştir.
Onların seyahati, ilim yolculuğu, devamlı oruç tutmak, cihad v.s. değildir. Yalnızca kalblerinin Allah sevgisinde, haşyetinde, O'na dönüş ve O'nu zikirde seyahat etmesidir.
Allah Sübhanehû'nün burada tevbe ile ibadeti yanyana zikredişini düşün.
- Biri O'nun hoşlanmadığı şeyleri terketmektir,
- diğeri sevdiği şeyleri yapmaktır.
Hamd ile seyahati yanyana zikredişini de düşün.
- Biri O'nun kemâl sıfatları ile övülmesi, dilin, O'nun en üstün zikrinde gezmesi,
- diğeri kalbin O'nun zikrinde, muhabbetinde ve yüceltilmesinde seyahat etmesidir.
Aynı şekilde Allah, peygamber hanımı kılınacak zevcelerin özellikleri olarak ibadet ve seyahati yanyana zikretmiştir.
- İbâdet, bedenin ibadeti,
- seyahat ise kalbin ibadetidir.
İslam ve imanı da yanyana zikretmiştir.
- Biri zahiren yapılan şeylerdir
- diğeri ise kalbde olur.
Nitekim Müsned'de Ondan Sallallahu Aleyhi ve Sellem şu nakledilmiştir:
"İslâm aleniyet (zahiren yapılan, görülen şeyler)dir, iman ise kalbdedir."
(Ahmed, Müsned, III, 134, el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid'de bunu Ahmed ve Ebû Ya'lâ tamamiyle, el-Bezzâr ise kısmen rivayet etmiştir. Ali b. Mes'ade dışındaki diğer râvileri, sahîh hadis rivayet eden kişilerdir, Alî'yi, İbn Hıbbân, Ebû Dâvûd et-Tayâlîsî, Ebû Hatem ve İbn Maîn sağlam (sika) görmüş, diğerleri zayıf saymıştır, der.)
Kunut ile tevbeyi de yanyana zikretmiştir.
- Biri O'nun sevdiğini yapmak,
- diğeri hoşlanmadığını terketmektir.
Dul oluş ve bakire oluşu da yanyana zikretmiştir.
- Biri zihaf görmüş yatıştırılmıştır
- diğeri henüz görülmemiş taze bir bahçedir.
Emr-i bil maruf ile nehy-i anil-münker'i yanyana zikretmiş ve arasına diğerlerinin aksine vâv eklemiştir. Bunu, diğeri olmadıkça sadece birinin yeterli olmayacağını bildirmek için yapmıştır.
Emr-i bi'l-maruf ve nehy-i anil-münker'i, sınırlarının korunması (hıfz-ı hudûdih) ile yanyana zikretmiştir.
- Hududunun hıfzı insanın kendi nefsinde bu sınırları korumasıdır,
- emr-i bi'l-maruf ve neyh-i ani'l-münker ise sınırların korunmasını başkasına emretmektir.
Bu (alış-veriş) âyeti, insan nefsinin önemini, şerefini ve kadrinin büyüklüğünü anlatmaktadır.
Eğer bir mâlın (ticâret malının) kıymetini bilmiyorsan; (onun kıymetini öğrenmek için);
- O'na kim müşteri oluyor ona bak,
- Uğrunda verilen bedel nedir ona bak,
- Onunla ilgili alış-verişi bizzat yapan kim ona bak!
- Şimdi ticâret malı nefistir,
- O'na müşteri olan Allah'dır,
- O'na verdiği bedel nimet cennetleridir.
Bu alış-verişde elçilik yapan meleklerin en hayırlısı, Allah'a en değerlisi (olan Cebrail) ile, beşerin en hayırlısı, Allah'a en değerlisi olan Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem dir.
Seni öyle bir iş için hazırlamışlar ki ah bir bir anlayabilseydin!
Sakın nefsini doyasıya otlamaya bırakma, yücelt!
Tirmizî'nin Camii'nde, Ebu Hureyre hadisinde, onun şöyle dediği geçmektedir:
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki:
"Korkan, geceden kalkar gider, geceden kalkan giden menzile ulaşır. Bakın Allah malı çok değerlidir. Bakın Allah'ın malı Cennet'tir." Tirmizî, bu hadis hasen-ğaribdir demiştir. (Tirmizî, 2450, Kıyametin sıfatı kitabının 18. babı.)
Ebu Nuaym'in Sıfat el-Cenneh nâm eserinde Enes Radıyallahu Anhu'den gelen Ebân hadisinde Enes şöyle demiştir:
"Bir a'rabi Rasûlullah'a Sallallahu Aleyhi ve Sellem gelip, Cennet'in bedeli nedir? diye sordu.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"Lâ ilahe illallah -Allah'dan başka ibadete layık ilah yoktur, hakikati- 'dir, buyurdular."
(Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, I, 77'de "ihlâslı olarak lâ ilahe illallah" şeklindedir. Eseri tahkik eden şöyle demiştir: Müellifin isnadı cidden zayıftır. Muhammed b. Mervân, el-Kûfî es-Süddî denen zattır, yalancılıkla müttehemdir, Üseyyid b. Zeyd, el-Cemmâl denen zattır, el-Hâfiz onu et-Tâkrîb'de zayıf saymıştır ki bu bir kusurdur, çünki onu İbn Maîn yalancı saymıştır, en-Nesaî, metruktür demiştir. Bk. el-Mizan, I, 257. Suyutî, hadis için sahîh remzini kullanmışsa da bu bir tesâhüldür, Allah ona rahmet etsin.)
Bu hadisin şahitleri (hadise destek olan başka hadisler) gerçekten çok fazladır.
Buharî ve Müslim'de Ebû Hureyre Radıyallahu Anhu hadisinde şu rivayet edilmiştir:
"Rasûlullah'a Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir a'râbi geldi ve ey Allah'ın Rasûlü bana a öyle bir amel göster ki onu yaptığım zaman Cennet'e gireyim dedi.
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem,
"Allah'a ibadet edeceksin, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayacaksın, farz namazı kılacaksın, farz zekâtı vereceksin, ramazanda oruç tutacaksın" buyurdu.
Bunun üzerine adam, nefsim elinde olan (Allah)'a yemin ederim ki ne bundan fazla bir şey yapacağım ne de bunu eksilteceğim dedi.
Sonra o, yüzünü dönüp giderken Rasûlullah;
"Cennetlik bir adama bakmak kimi sevindirirse bu adama baksın" buyurdular. (Buharî, III, 261, Zekât kitabının, Zekat'ın vâcibliği babı; Müslim, 14, İman kitabının, Cennet'e girilebilecek imanın beyanı babı.)
Müslim'in Sahih'inde Câbir'den, şöyle dediği rivayet edilmiştir:
en-Nu'mân b. Kavgal Peygamber'e Sallallahu Aleyhi ve Sellem gelip, ne dersin, farz namazı kılsam, haramı haram, helâli helal görüp işlesem Cennet'e girer miyim? dedi.
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem; "evet" buyurdular. (Müslim, 15.)
Müslim'in Sahih'inde Osman b. Affan'dan Radıyallahu Anhu şöyle dediği geçer:
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"Kim Allah'tan başka ibadete layık hiç bir ilah olmadığını bilerek ölürse cennete girer" buyurdular. (Müslim, 26, İman kitabının, Tevhid, üzere ölenin kesinlikle Cennet'e gireceğinin delili babı.)
Müsned'de ve Ebu Davud'un Sünen'inde Muaz b. Cebel'den Radıyallahu Anhu şöyle dediği geçer:
Rasûlullah'ı Sallallahu Aleyhi ve Sellem,
"Kimin son sözü "lâ ilahe illallah" ise Cennet'e girer" derken işittim. (Ahmed, Müsned, V, 233; Ebu Dâvûd, 3116, Cenazeler kitabının, Telkin, babı.)
Buharî ve Müslim'de Ebû Zer'den Radıyallahu Anhu şöyle dediği geçer:
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki:
"Rabbim'den gelen biri bana geldi ve bana ümmetinden her kim Allah'a şirk koşmadan ölecek olursa Cennet'e girer, diye haber verdi (veya ravî müjdeledi demiştir)."
Zina etse, hırsızlık yapsa da mı? dedim.
"Zina da etse, hırsızlık da yapsa" dedi. (Buharî, XIII, 461, Tevhid kitabının, Rabbin Cebraile kelâmı babı; Müslim, 94, İman kitabının, Allah'a şirk koşmadan kim ölecek olursa Cennet'e girer babı.)
Buharî ve Müslim'de Ubâde b. es-Sâmit'den Radıyallahu Anhu gelen hadisde Ubâde, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu demiştir:
"Kim, şehâdet ederim ki Allah'dan başka ibadete layık hiçbir ilâh yoktur, yalnız O vardır, O'nun hiçbir şeriki yoktur, Muhammed O'nun kulu ve Rasûlüdür, İsâ, Allah'ın kulu, rasulü, Meryem'e attığı kelimesi ve O'ndan bir rûhdur, Cennet haktır, cehennem haktır derse Allah onu, sekiz cennet kapısının hangisinden isterse oradan cennete koyar." (Müslim, 28, İman kitabının, Tevhid üzere ölen kesinlikle Cennet'e girer babı.)
Başka bir ifade de "Allah onu bulunduğu amel üzere Cennet'e koyar" şeklindedir.
Müslim'in Sahih'inde de şu vardır:
"Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ebu Hureyre'ye nâlinlerini verdi ve;
"bu nâlinlerimle git, şu duvarın arkasından, Allah'dan başka ibadete layık hiçbir ilâh olmadığına kalbi dosdoğru bu söz üzere olduğu halde şehâdet eden kiminle karşılaşırsan onu Cennetle müjdele" buyurdu. (Müslim, 31.)
Ravh b. Ubâde, Habib b. eş-Şehîd'den, o da el-Hasen'den şunu rivayet etmiştir:
"Cennet'in bedeli "lâ ilahe illallah" dır."
(Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, I, 77, eseri tahkik eden der ki: İsnadı maktu ve zayıftır, Bişr, b. Musa, el-Esedî el-Bağdadî'dir. Onu İbn Ebî Hâtem, el-Cerh ve't-Ta'dil, I, 367'de zikretmiş fakat hakkında bir cerh veya ta'dil yapmamıştır yani adamın hâli meçhuldür. Fakat buna, Ebû Bekr b. Ebî Şeybe'nin, (XIII, 529) bir mütâbaatı vardır, isnadı sitte'nin şartı üzere sahihtir.)
Ebu Nuaym nakleder:
Cabir'den gelen Ebû'z-Zübeyr hadisinde Câbir, Rasûlullah'ı Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle derken işittim der:
"Bizden kimseyi ameli ne Cennet'e koyar, ne ateşten kurtarır, beni de. Yalnızca Allah'ın tevhidi hâriç."
(Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, I, 78, Muhakkik der ki: Bu, zayıf bir isnaddır. Ebu'z-Zübeyr müdellistir, zaten an'ane yapmıştır, ondan gelen bu rivayet el-Leys b. Sa'd'den de değildir, çünki onun Ebu'z-Zübeyr'den rivayeti sahihtir, geniş bilgi için bk. el-Tehzib, IX, 442.)
Bu hadisin isnadı Müslim'in şartı üzeredir ve hadisin aslı, sahih hadislerde mevcuttur.
Cennet'e Girmede Amelin Rolü
Burada dikkati bir hususa çekmek gerekiyor. O da Cennet'e ancak Allah'ın rahmetiyle girileceği, kulun amelinin Cennet'e girmekte bir sebeb olsa bile tek başına yeterli bir şey olmadığı hususudur.
Amellerin "sebeb" olması nedeniyle Allah Cennete amellerle girileceğini söyler:
"İşlemiş olduğunuz şeylerle (amellerinizle)..." (Ankebut, 8)
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ise amellerle Cennet'e girilmeyeceğini söylemiştir:
"Sizden kimse Cennet'e ameli ile girmeyecekdir."
(el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, X, 357'de, bunu Taberanî birçok senedle rivayet etmiştir, onlardan birinin ravîleri sahih hadis rivayet edenlerdir, der.)
Ancak bu iki hâl arasında şu iki yönden bir olumsuzluk yoktur:
a. Süfyan ve başkasının zikrettiği görüş:
Süfyan der ki:
Onlar (selef-i sâlihîn) cehennemden kurtuluşun Allah'ın afvı ile; Cennet'e girişin, O'nun rahmetiyle (ancak) makam ve derecelerin taksiminin amellerle olduğunu söylerlerdi. Buna inşallah ilerde gelecek olan Ebû Hureyre Radıyallahu Anhu hadisinde bir delil vardır. O hadisde ehl-i cennet'in cennet'e girdikleri zaman amellerinin faziletine göre menzil tutacakları bildirilmektedir. Hadisi Tirmizî rivayet etmiştir.
b. Girilmeyeceğini bildiren hadisdeki ("ile" anlamına gelen) "bâ (=bi)" edatı karşılıklı oluş "bâ"sıdır. Bu "bâ", iki şeyin birbirini karşıladığını ifade eder. Yani Cennet amellerin tam karşılığı değildir. Onun için Cennet'e amellerin tam karşılığı olarak girilmiş olmayacaktır.
Girileceğini ifade eden âyette ise "bâ (=bi)" sebeb ifâde ediyor. Yani başına geldiği şeyin başka bir şeyin oluşmasında sebeb olduğunu ancak onu tek başına meydana getirmediğini ifade eder.
Şu sözünde Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem her iki hususu da bir araya getirmiştir:
"Kapatıp örtünüz, yakınlık gösteriniz, müjdeleyiniz ve fakat sizden kimsenin ameliyle kurtuluşa ermeyeceğini de biliniz."
Sende mi yâ Rasûlallah dediler.
"Ben de", buyurdu.
"Ancak Allah'ın beni rahmetiyle bürümesi hariç."
(Buhari, XI, 294, Rikâk kitabının, düzgün ve sürekli amel etmek babı; Müslim, 2818, Münafıkların sıfatları ve hükümleri kitabının, kimse cennet'e ameliyle giremez, bilakis Allah'ın rahmetiyle girer babı.)
Doğrusu Allah sübhânehûyu tanıyan, O'nun, kendi üzerindeki haklarına şahit olan, bir de kendi taksiratını ve günahlarını gözünün önüne getiren ve bu iki karşılıklı manzarayı kalbiyle gören kişi bu hususu anlar, bilir ve kesin inanır.
Allah yegâne, yardım istenecek varlıktır.