Cennetin Dereceleri
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
"Mü'minlerden özürsüz olarak (veya özürlü olarak) yerlerinde oturanlar ile mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihâd edenler bir olmaz. Allah mallarıyla canlarıyla cihad edenleri oturanlardan bir derece üstün kılmıştır. Gerçi Allah hepsine de en güzeli (Cennet'i) vadetmiştir ama mücahidleri oturanlardan çok daha büyük bir ecirle üstün kılmıştır. (Onlara), O'ndan (bir lütuf olan) dereceler, bağış ve rahmet (vardır). Allah bağışlayıcı ve çok rahmetlidir." (Nisa, 95-96)
İbn Cerir, İbn Muhayrîz'den şunu zikretmiştir:
"Allah cihad edenleri oturanlardan çok daha büyük bir ecirle, O'ndan (bir lütuf olan) derecelerle üstün kılmıştır" âyetindeki dereceler yetmiş derecedir, her iki derece arası, eğitilmiş cins at koşması ile yetmiş yıldır.
İbn el-Mübarek şöyle demiştir:
ed-Dahhâk'den; O; "Onlar için Rab'leri katında dereceler vardır" (Enfal, 4) âyeti hakkında şöyle demiştir:
Bazısı bazısından daha üstündür. Üstün durumda olan, üstünlüğünün farkındadır, üstün kılındığı şeyleri görür, aşağıda olan ise kendisine kimsenin üstün kılınmadığını zanneder.
Şimdi yukarıdaki ayeti incele ve Allah'ın önce niçin "bir derece üstünlükten", sonrada "derece derece üstün kılmaktan" söz ettiğini düşün.
Bu konuda denilmiştir ki;
- birincisi özürlü olarak oturan kişi ile cihâd eden kişi arasındaki farktır,
- ikincisi ise özürsüz olduğu halde oturan ile cihâd eden arasındaki farktır.
Allah buyurur ki:
"Hiç, Allah'ın rızâsını izleyen kimse, Allah'ın hışmına uğrayan, yeri de cehennem olan adam gibi olur mu? Ne kötü sonuçtur orası! Onlar, Allah katında derece derecedirler. Allah, onların yaptıklarını görmektedir." (Âl-i İmran, 162-163)
"Mü'minler o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, kendilerine Allah'ın ayetleri okunduğu zaman (o âyetler, onların) imanlarını artırır ve (onlar) sadece Rabb'lerine tevekkül ederler. Onlar, namazlarını dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan (Allah için) harcarlar. İşte gerçek mü'minler onlardır, onlar için, Rabb'lerinin katında dereceler, mağrifet (bağış) ve değerli bir rızık vardır." (Enfal, 2-4)
Buhari ve Müslim'de, Ebu Saîd el-Hudri Rasûlullah'ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle söylediğini belirtmiştir:
"Cennet ehli, üstlerinde bulunan odalardaki kimseleri (guraf ehlini), doğu ve batı ufuklarından batan incimsi yıldızları gördükleri gibi görürler, bu, aralarındaki fazilet farkındandır. Bunun üzerine sahabe Rasûlullah'a, bunlar peygamberlerin mertebeleridir, başkaları ona ulaşamaz değil mi, dediler. Peygamber, evet, nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki bunlar Allah'a inanan ve rasulleri tasdik eden kimselerdir" buyurdu.
(Buharî, VI, 320, yaratışın başlangıcı kitabının, Cennetin sıfatı ve mahluk oluşu hakkında gelenler babı; Müslim, 2831, Cennet'in, nimetlerinin ve ehlinin sıfatı hakkında kitabının, Cennet ehlinin ğuraf (odalar) ehlini gökte yıldız görür gibi görmeleri babı)
Buharî'de (ufuktan ifadesi yerine) "ufukta" ifadesi geçmektedir ki bu daha açıktır. Hadisteki batan (=ğabir) kelimesi de geçip giden batmaya yüz tutmuş şey demektir. Böyle bir yıldıza benzetip baş hizasında bulunan daha yüksek bir yıldıza benzetmemekte iki fayda vardır:
Birincisi, gözlerden uzak oluşu (nu anlatmak).
İkincisi, Cennet'in, birbiri üstünde dereceler halinde oluşu. En üsttekinin, en alttakinin hizasında olması da şart değil. Tıpkı bir dağın tepesinden eteklerine kadar uzanıp gelen bahçeler gibi. Doğrusunu Allah bilir.
Yine Buharî ve Müslim'de Sehl b. Sa'd Radıyallahu Anhu, hadisinde Rasûlullah'ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle dediği geçer;
"Cennet ehli, Cennet'teki ğurfe (oda) ehlini, göğün ufkunda yıldızı gördüğünüz gibi görecektir."
(Buharî, XI, 416, Rikâk kitabının, Cennet ve Cehennem'in sıfatı babı; Müslim, 2830, Cennet'in, nimetlerinin ve ehlinin sıfatı kitabının, ehl-i cennet'in ğurfe ehlini görmeleri babı)
İmam Ahmed şöyle demiştir:
Ebu Hureyre Radıyallahu Anhu'den, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Cennet ehli Cennet'te birbirlerini, derecelerinin farklılığı sebebiyle, ufukta doğan batan yıldızı görmeye çalıştığınız veya gördüğünüz gibi göreceklerdir.
Bunun üzerine, ya Rasulallah bunlar nebiler olsa gerek dediler.
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem;
"evet nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki (onlar) ve Allah'a iman etmiş, rasulleri tasdik etmiş olanlardır" buyurdu. (Ahmed, Müsned, II, 339, el-Hâfız Zıya, bu hadis Buharî'nin şartı üzeredir demiştir, bk, İbn Kesir, Vasf el-Cenneh, s. 44. Bu hadisin isâdında geçen zatlarla Buharî Sahih'inde ihticâc etmiştir)
Bu hadisde, batan anlamında olarak "ğârib", Ebu Sâid hadisinde ise "ğâbir" geçiyor. Bu hadisdeki tâli' (doğan) kelimesi de yıldızın sıfatıdır. Öyle olunca yıldız hem doğan hem batan olarak nitelendirilmiş oluyor. İbn el-Mübârek'in Ebû Hureyre'den olmak üzere rivayet ettiği hadisde de bu anlam vardır.
Ebu Hureyre Radıyallahu Anhu, Peygamber'in Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurduğunu söyler:
"Cennet ehli ğurfe (oda) larda birbirlerini, derecelerinin farklılığı noktasında, ufukta doğuda görünen, batıda görünen yıldızların görüldüğü gibi göreceklerdir."
Ya Rasulallah, bunlar peygamberlerdir değil mi dediler. Buyurdu ki:
"Evet, nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, (onlar) ve Allah'a imân etmiş, Rasulleri tasdik etmiş olan kimselerdir." (İbn el-Mübârek, Zevâid ez-Zühd, s. 126; Tirmizî, 2556, Cennetin sıfatı kitabının, Cennet ehlinin birbirlerini ğurfelerde görmesi babı, Tirmizî bu hadis hakkında hasen-sahîh demiştir)
Bu hadis de Buharî'nin şartı üzeredir.
Müsned'de Ebu Said'den Radıyallahu Anhu gelen hadisde de Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle demişdir:
"Birbirlerini sevenlerin ğurfe (oda) lar, Cennet'te, doğuda batıda doğan yıldızların göründüğü gibi görünecekdir. Bunlar kim denilince de şöyle buyurdular: Bunlar Allah azze ve celle için birbirlerini sevenlerdir." (Ahmed, Müsned, III, 87)
Müsned'de yine Ebû Saîd'den şu hadis gelmiştir:
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyurdu ki:
"Cennet'te öyle yüz derece vardır ki eğer bütün âlemler bir tanesinde bir araya gelse hepsini kuşatır."
(Ahmed, Müsned, III, 29, isnadında Derrâc vardır, bu zât münker hadisleri rivayet etmiştir, Ahmed, Ebû Hâtem, Nesâi ve başkası bu zâtı leyyin (gevşek) saymışlardır.)
Yine Müsned'de Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Eli Kur'an'lı olanlara, Cennet'e girdikleri zaman, oku ve yüksel, denir. O kişi okur ve her bir âyette bir derece yükselir, bildiği (beraberindeki) son âyeti okuyuncaya kadar bu böylece devam eder." (Ahmed, Müsned, III, 40)
Bu hadis, Cennet'teki derecelerin yüzden fazla olduğunu çok açık ifâde etmektedir.
Buharî'nin Sahih'inde Peygamber'den Sallallahu Aleyhi ve Sellem rivayet ettiği Ebu Hureyre hadisine gelince orada Rasulullâh şöyle buyurmuştur:
"Cennet'te, Allah'ın, yolunda cihâd edenlere hazırladığı öyle bir yüz derece vardır ki onlardan her iki derece arası gökle yer arası kadardır. Artık Allah'dan istediğiniz zaman Firdevs'i isteyin, çünkü Firdevs, Cennet'in ortası ve en yükseğidir, üzerinde Rahman'ın Arş'ı vardır. Cennet nehirleri oradan fışkırır."
(Buhari, VI, 11, Cihâd kitabının, Allah yolunda cihâd edenlerin dereceleri babı, Hadisdeki evsat (en orta) kelimesi en faziletli Ve dengeli (efdal ve a'del) demektir. İbn Hıbbân evsaftan maksat vus'at (kapasiteli ve geniş oluş)'dur demiştir. Firdevs ise bütün her şeyi toplayan bahçe demektir.)
İşte bu hadisdeki yüz derece, ya bütün derecelerin bir kısmıdır ya bu yüz derece diğer derecelerin nihayetidir. Her derece içinde de daha aşağısı olan bir derece vardır. Birinci manaya, Atâ b. Yesâr yoluyla Muâz b. Cebelden Radıyallahu Anhu gelen Zeyd b. Eşlem hadisi delâlet etmektedir
Muâz der ki:
Rasûlullah'ı Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle derken işittim:
"Kim şu beş vakit namazı kılar, Ramazan orucunu tutarsa, ister hicret etmiş olsun ister anasının kendisini dünyaya getirdiği yerde oturup kalmış olsun o kişiyi bağışlamak Allah'ın üzerine bir haktır.
(Muaz der ki:)
Ya Rasûlallah, dedim, çıkıp insanlara ilan edeyim mi?
"Hayır" buyurdu, "bırak insanlar çalışıp amel etsinler, çünki Cennet'te öyle yüz derece vardır ki, onlardan her iki derece arası gökle yer arası gibidir. O derecelerden en yükseği Firdevstir. Arş onun üzerinde bulunur. Firdevs, Cennet'teki en orta şeydir. Cennet nehirleri ondan fışkırır. Allah'dan istediğiniz zaman artık Firdevs'i isteyin."
Tirmizi bu hadisi bu şekilde rivayet etmiştir.
(Tirmizî, 2530, Cennet'in sıfatı kitabının, Cennet'in derecelerinin sıfatı hakkında gelenler babı, Tirmizî der ki: Bu hadis Hişâm b. Sa'd'den, o, Zeyd b. Eslem'den, o, Atâ' b. Yesâr'dan, o, Ubâde b. es-Sâmit'ten olmak üzere bu şekilde rivayet edilmiştir. Atâ ise Muâz b. Cebel'e yetişmemiştir, Muâz tâ Ömer'in halifeliği zamanında vefat etmiştir.)
Yine (Tirmizî), Ubade b. es-Sâmit'ten gelen Atâ' hadisinde şunu rivayet etmiştir.
Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"Cennet'te öyle yüz derece vardır ki..." (Tirmizî, 2531)
Hadisin gerisi Muâz hadisi gibidir.
Bu hadis hakkında (Tirmizî) hasen-garîbtir demiştir.
Yine orada Ebu Hureyre den gelen Ata hadisinde Ebu Hureyre, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu demişdir:
"Cennet'te öyle yüz derece vardır ki her ikisi arası yüz senedir." (Tirmizî, 2529)
Tirmizî bu hadis hasen-garibdir demiştir.
Yine orada, merfû olarak rivayet ettiği Ebu Saîd hadisinde şu ifade vardır:
"Cennet'te öyle yüz derece vardır ki eğer bütün âlemler sadece birine girse hepsini içini alır." (Tirmizî, 2532. Tirmizî, bu hadis, ğarîbtir der.)
Ahmed, bu hadisi daha önce geçtiği üzere (Cennet'te yüz derece vardır şeklinde) ile değil de (Cennet yüz derecedir şeklinde) rivayet etmiştir.
Bütün bu hadisler, bazan ف ile (Cennet'te şeklinde), bazan ف siz (cennet şeklinde) rivayet edilmiştir. Eğer mahfuz olan (doğru ezberlenmiş olan), ف li şekil ise bu yüz derece bütün derecelerin bir kısmıdır, eğer ف siz olan ise, bu yüz derece diğer bütün küçük dereceleri içine alan çok büyük derecelerdir. Doğrusunu Allah bilir.
Her iki derece arasının bazan yüz sene bazan beşyüz sene olarak takdir edilmesinde de bir çelişki yoktur. Bu yürüyüşteki sürat ve yavaşlılık farkıdır. Peygamber, zihne yaklaştırmak için böyle buyurmuştur. Zeyd b. Habbâb hadisi de buna delâlet etmektedir.
Zeyd der ki: (...)
Ebu Saîd el-Hudrî'yi işittim şöyle diyordu:
Rasûlullah'ı Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle derken işittim:
"Cennet'te bir yüz derece var ki her ikisi arası gökle yer arası, veya gökle yer arası kadar uzak."
Ya Rasullallah bu dereceler kime dedim.
"Allah yolunda cihâd edenlere" buyurdu.
(Abd b. Humeyd. Ebu Sâîd'den rivayet etmiştir, bk, Kenz el-Ummâl, IV, 310; Ebu Nuaym, Sıfat el-Cenneh, 230, eserin muhakkiki, isnadı çok zayıftır, fakat hadis, Ebû Hâni el-Havlâniden başka yollarla da geldiği için sahîh ve sabittir, Bu hadisler, ey Ebu Sâid, kim rab olarak Allah'a razı olursa... şeklinde başlıyor. Müslim, 1884; Nesaî, VI, 19-20, Sünen-i Suğra'sında ve ayrıca Amel el-Yevm ve'l-Leyle, 5 ve 6; Saîd b. Mansûr, Sünen, 2301; el-Beyhakî, el-Kübrâ, IX, 158.)