O Hz. Muhammed (S.A.V)
Gerçi O, “Beni övmeyin; benim için sadece Allah’ın kulu ve Rasûlu deyin!” buyurmuştu. Konu Kur’an ve iman olunca, elinde Tevrat’la gördüğü Hz. Ömer’e bile, “Musa bugün yaşasaydı bana uymaktan başka bir şey yapmazdı!” diye ikazda bulunur, fakat hiçbir zaman kendisini diğer peygamberlerle mukayese etmek gibi bir davranışa girmez, bunun da ötesinde, peygamberlerin ulaşılamaz büyüklükleri ve günahsızlıkları hakkında ümmetinin zihninde, kalbinde zerrece bir şüphe olmaması için açıklamalar yapardı.
Bir Yahudi Medine çarşısında, “Hz. Musa’yı insanlar üzerine seçen Zât’a yemin olsun!” deyince, bir Ensarî, “Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm aramızda iken böyle dersin ha!” diyerek adama çıkışmış, hadise kendisine aktarılınca, O, erişilmez büyüklüğünü gösteren şu sözleri söylemişti: “Ben, (Sûr’a ikinci defa üfürüldüğünde) başını ilk kaldıran olacağım. O anda, Arş’ın ayaklarından birini tutan (Hz.) Musa (aleyhisselâm) ile karsılaşırım. Bilemem, o başını benden önce mi kaldırdı, yoksa o, (Sûr’a ikinci üflenişte) Allah’ın çarpılıp yıkılmaktan istisna tuttuklarından mıdır? Kim de, ‘Ben Yunus ibnu Metta’dan daha hayırlıyım’ derse, şüphesiz yalan söylemiş olur.”
Yine, bir kişi kendisine “Ey yaratılmışların en hayırlısı!” diye hitap edince hemen, “Bu söylediğin, İbrahim (aleyhisselâm)’in vasfıdır!” buyurmuş; yine bir münasebetle kerem sıfatını en çok Hz. Yusuf’a yakıştırarak, “Kerim oğlu kerim oğlu kerim oğlu kerim, İbrahim oğlu İshak oğlu Yakup oğlu Yusuf’tur!” demişti. Hz. İbrahim’in Cenab-i Allah’tan kendi kapasitesine göre yakînde zirveye ulaşma duası konusunda da, o büyük peygamberin yakîniyle ilgili kimsenin zihninde şüphe uyanmaması için hemen, “(İbrahim, şüpheden en uzak kişidir.) Biz, şüphe etmeye İbrahim’den daha yakiniz!” açıklamasını yapmıştı.
O’nun büyüklüğü tevazuundaydı. Hz. Ali’nin ifadesiyle, onlardan biri olduğu insanlar icinde tanınmasını sağlayacak bir farklılık aramazdı. Onların en fakiri olarak yer içer, en fakiri olarak giyinir, en fakiri olarak yasar, onlarla birlikte çalışır, onlarla birlikte kumların üzerine otururdu. Yine onlarla birlikte iken bir defasında bir bedevî gelmiş, “Bu topluluğun efendisi kimdir?” diye sormuştu. O, o esnada arkadaşlarına ikramda bulunuyordu. Kendisini tanıtma adına söylediği söz, hem sonsuz tevazuu içindeki erişilmez büyüklüğünü ortaya koyuyor, hem de bütün idarecilere, siyaset teorisyenlerine ve hizmet ehline essiz bir olcu sunuyordu: “Topluluğun efendisi, ona hizmet edendir.” O, idareciliği, Allah yolunda hizmeti, ilim ve maneviyatı bırakın makam edinmeyi, tam tersine bütün bunları insanlara hizmet etmekte görüyordu.
Allah’a inanılıp yalnızca O’na ibadet edilsin, bütün insanlar iman etsin ve dünyaları da ahiretleri de kurtulsun diye kendisini helâk edercesine bir ızdırap ve gayret içindeydi; öyle ki, bu yüzden Cenab-i Allah’ın sık sık teselli ve iltifat televvunlu ikazina muhatap oluyordu. Bununla birlikte, büyüklüğü makamda, sosyal statüde ve servette gören müşrik ileri gelenlerinin küçümsediği köle, siyahî, demirci, genç, yoksul müminlere öylesine kol-kanat geriyor, onlara öylesine önem veriyordu ki, soz konusu müşriklerin, “Seni dinleriz, belki inanırız da; ama su baldırıçıplak köle ve fakirlerle bir arada olmayı hazmedemiyoruz, biz yanında iken onlar bulunmasınlar” seklinde arada bir yaptıkları teklifleri, üzerinde bile durmadan geri ceviriyordu.
Ama O, evet bütün varlıklar için, idraklerimizin çok ötesinde bir rahmettir. Yani, Allah’ın Rahman ve Rahîm olusunun - bütün varlıkların varlık alanına çıkmasının, hayatlarını sürdürmesi ve bunun için rızıklanmalarının, ayrıca imanin, İslâm’ın, Ateş’ten kurtulup Cennet’e girmenin kaynağı olan Rahmeti’nin ana mihveri, ilk aynasıdır. Allah’ın Rahmeti, bütün enginliğiyle ve boyutlarıyla önce O’nda temerkuz eder ve O’ndan bütün varlıklara yansır. Dolayısıyla O, kulluğuyla kâinatın yaratılmasına, risaletiyle âhiretin kurulmasına ve ebedî mutluluğa vesiledir.
Bundan dolayıdır ki, Âlemlerin Rabbi O’na, “Sen olmasaydın, âlemleri yaratmazdım.” buyurmuştur.
Peygamberimizden örnek olaylar!..
Bir öğrenci sorusunu şöyle sordu: Öğretmenim Peygamberimizden örnek olaylar yazıp getirmemi istedi.
Babam da örnek olayları sizden dinlememi tavsiye etti. Bana Peygamberimizin örnek ahlakından birkaç olay anlatabilir misiniz, yazıp okula götüreceğim. “Öyle ise dinle!” diyerek anlattıklarımı sizlere de arz ediyorum.
1- Peygamberimiz çok mütevazı idi. Misafirlerine bizzat kendisi hizmet eder, ikramda bulunurdu. Bir gün çölden biri gelip, “Kim bu insanların büyüğü?” diye sordu. O sırada misafirlerine kâselerle süt dağıtma hizmetinde bulunan Efendimiz adama, “Bu insanların büyüğü bunlara hizmet edendir!” buyurdu. Bu sözüyle hem büyüklerin insanlara hizmet edeceğini ifade etmiş, hem de aradığı kimsenin kendisi olduğuna işarette bulunmuştu.
Bir yolculuk dönüşünde herkes hurmalıkta istirahate çekilmiş dinlenirken bazıları onlara yemek hazırlamak üzere harekete geçmişlerdi. Biri ‘Ben yemek yapayım.’, biri ‘Ben su getireyim.’, derken biri de ‘Ben de ateş yakayım.’, deyince Efendimiz de, ‘Öyle ise ben de odun toplayayım.’ buyurdu. Biz bütün işleri yaparız, siz istirahetinize bakın deyince de verdiği karşılık şöyle oldu:
-Bilirim ki sizler bu hizmetleri yaparsınız, ama başkaları hizmet ederken ben seyirci kalmaktan üzülürüm. Sözünü şöyle bağladı: “Ben hizmet edilen değil, hizmet eden olmayı severim!” Bundan sonra kalkıp odun toplayarak bizzat hizmete katıldı...
2- Bir gün bir sepet hurma getirip:
-Buyur ya Resulellah turfanda hurma, dediler. Peygamberimiz, “Hurmalar oldu mu ki?” diye sordu. Hayır, olmadı; ama bizim bahçemiz sıcak bir dere içinde bu yüzden ilk hurma bizde erişir. Kimse yemeden size getirdik ki en önce siz yiyesiniz turfanda hurmayı. Peygamberimiz uzakta oynayan çocukları gösterdi, “Götürün bu turfanda hurmaları şu oynayan çocuklar yesinler. Ben komşularımın yemediğini yemem. Ne zaman komşularımız da hurma yemeye başlarsa işte o zaman ben de gönül rahatlığı içinde hurma yiyebilirim.” buyurdu..
3- Peygamberimiz yoksullara yardım etmeyi çok severdi. Yine bir gün davet ettiği muhtaçlara önceden hazırladığı yardımı sırayla dağıtmış, alanlar da dağılıp gitmişlerdi ki, tam o sırada bir başka yoksul uzaklardan koşarak gelip kendisine verilecek bir şey kalmadığını anlayınca üzülmüştü. Peygamberimiz üzülen bu yoksula, “Üzülme.” dedi: “Sana da bir çare bulabiliriz.” Bulduğu çareyi de şöyle açıkladı: “Buradan doğruca Medine çarşısına git, ihtiyaçlarını satan dükkanlara gir, ne lazımsa al, sonra da de ki: “Mal benim, borç Resulüllah’ındır! Yeter ki çocuklarını sevindir, sen de üzülme!”
Adam ‘Olur mu böyle bir şey?’ demek isteyince, Efendimiz onu dükkanlara doğru yönlendirirken tembihini tekrarladı. “Unutma!” dedi, “Mal benim borç Resulüllah’ın, diyeceksin. Mal sana, ödemesi bana ait olacaktır.” buyurdu.
4- Peygamberimiz faydalı icat ve teknolojik buluşlar kim tarafından bulunursa bulunsun sahip çıkılıp Müslümanların hizmetinde kullanılmasını ısrarla tavsiye ederdi.
Bir gün bir sahabesi Şam’daki Hıristiyanlardan aldığı içi zeytinyağı dolu bir kandili getirip mescide asmıştı. O günlerde Müslümanlar Medine’de böyle bir kandili henüz yakmamışlardı. Gelen cemaat bunu Şam’daki Hıristiyanlardan aldığını öğrenince, ‘Müslümanların mescidine Hıristiyan’ın yaptığı kandili mi asıyorsun? Resulüllah gelince seni azarlar’, demeye getirmişlerdi.
Az sonra Efendimiz (sas) gelip dumansız, külsüz yanıp ışık veren kandili görünce, ‘Kim getirdi bunu?’ diye sordu. Oradakiler getireni göstererek “Şam’da Hıristiyanlardan alıp getirmiş.” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz kandili getiren sahabesine tebessümle bakarak şöyle dua etti: “Sen bizim mescidimizi aydınlattın, Allah da senin kabrini aydınlatsın!” Sonra da sözlerine şunu ekledi: “İnsanlığa faydalı olan şeyler müminin kaybettiği malı gibidir. Nerede ve kimde bulursa bulsun hemen sahip çıkarak getirip Müslümanların istifadesine sunmalıdır!”
Peygamber Efendimiz (Sav) buyuruyorlar ki ;
“İman etmedikçe Cennet’ e giremezsiniz.
Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız.
Yaptığınız zaman birbirinize seveceğiniz şeyi size söyleyeyim mi?
Aranızda selamı yayınız”
Selam , sevgi sarayının anahtarıdır.
Selam , sevginin tohumudur..
Selam , sevginin aydınlık yüzüdür.
Selam , cennetin ilk adımıdır.
Selam , sevginin parolasıdır.
Selam olsun sevene , sevmeyi bilene , sevilene sevgiyi üretene…
Selam önce Nebi‘ ye , selam bize ve Allah’ ın Salih kullarına olsun…