Cenab-ı Hak Kur’an-ı Keriminde takvanın ehemmiyetini beyan sadedinde şöyle buyurmaktadır:
يا أيها الذين آمنوا اتقوا الله حق تقاته ولا تموتن إلا وأنتم مسلمون))
“Ey iman şerefiyle müşerref olan ehli iman. Allah’a nasıl korunmak gerekse öyle korunun, hakkıyla müttekı olun ve her halde Müslim olarak can verin”.
Bu ayet-i kerime nâzil olduğu zaman Eshab-ı Kiram o kadar çok ibadete sarılmışlar ki, kesreti ibadetten ayakları şişmiş, alınlarının derileri soyulmuştur. Bunun üzerine (فاتقوا الله ما استطعتم) emri nazil olmuş ve bir önceki hüküm değişmiştir.
Peygamber Efendimiz ise takvanın lüzumu hususunda:
اتق الله في عسرك ويسرك )) “Darlıkta ve varlıkta Allah’tan sakın” buyurmuşlardır.
Hz. Üstazımız da:
“Vera’ ve takva cüz’üne riâyet ehemm-i mehâmm-i islamiyedendir. Bu riayetin medarı, meharimden içtinap üzeredir. Meharimden ber vech-i kemal içtinâb da, füduli mübâhâttan içtinâba ve zaruret miktarıyla iktifaya vâbestedir. Zira mübâhâtın irtikâbında vakı’ müsâmaha, umur-i müştebiheye îsâl eder. Müştebihât ise harama karîptir. Kemal-i vera’ ve takvanın husulünde, mübâhâttan zaruret miktarı iktifa lâbüddür. O dahi kulluk vezâifini eda niyyeti ile meşruttur. Fudul-i mübâhâttan bilkülliye içtinâp her vakitte, ale’l-husus bu vakitte nâdiril vuku’ ve azizi’l-vücuddur”, buyurmuşlardır.
İmam-ı Rabbani hazretleri de bir mektubunda vera’ ve takva hususunda şöyle buyurmaktadır:
“Necâtın yolu ikidir. Emirlere imtisal ve nehîlerden kaçınmak. Bu iki yoldan en mühimi kendisine vera’ ve takva denilen ikinci yoldur.
Haramlardan kaçınmak da iki türlüdür. Birinci kısmı, yalnız Allahü Teala’nın haklarına taalluk eden. İkinci kısmı insanların ve mahlukâtın haklarına taalluk eden günahlardan kaçınmaktır. İkinci kısmı daha mühimdir. Çünkü Hz. Allah hiç bir şeye muhtaç değildir ve çok merhametlidir. Kullar ise, pek çok şeye muhtaç oldukları gibi, hasis ve alçaktır”