Yüce İslâm dini, okuyup ilim sahibi olmaya çok büyük ehemmiyet vermiştir. Dinimizin ilme verdiği ehemmiyeti daha iyi anlamak için, Fahr-i Kâinat Efendimize nâzil olan ilk ayetin “Oku” emri ile başladığını bilmek kâfidir. Cenab-ı Hak:
(اقرأ با سم ربك الذي خلق)
“Ey Habibim! Rabbinin ismi ile (besmele ile) oku”, buyurmuştur.
Beşeriyeti, zulmetten nura çıkarmak için gönderilen İlahi kitap, (Kur’an-ı Kerim) tetkik edilecek olursa, Lafza-i Celâl’den sonra en çok geçen lafızlardan biri de, ilim ve ilim manasını ifade eden kelimeler olduğu görülür. Yine Hz. Allah:
(قل هل يستوي الذين يعلمون والذين لا يعلمون)
“Habibim! De ki: Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olur mu?”,buyurarak İlmin ve âlimin mutlak üstünlüğünü beyan buyurmuştur.
İlim, Cenab-ı Hakk’ın bir sıfatıdır. İnançlarımızı taklitten tahkike çıkarıp, yüce mertebelere yükseltmek ancak ilim ile mümkündür.
Bir milletin en büyük düşmanı cehalettir. Onu imha etmeden diğer düşmanlara karşı zafer mümkin değildir.
Arzdan arşa kadar ilimden daha şerefli bir şey yoktur. Zira Allah-ü Teala insanları irşâd için gönderdiği bütün Pegamberlerine ilim vermiştir. Hepsi âlimdirler. Eğer ilimden daha şerefli bir şey olsaydı, bu seçilmiş kullara onu verirdi. Peygamberler ümmetlerine mîras olarak mal ve servet değil ilim bırakmışlardır. Rasülüllah (S.A.V) Efendimiz ilimle alakalı bazı hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:
(من سلك طريقا يلتمس فيه علماً سهّل الله له به طريقاً إلى الجنة)
“Kim ilim öğrenmek için yola çıkarsa, Cenab-ı Hak onun için cennet yolunu kolaylıştırır.
(ما من خارج خرج من بيته في طلب العلم الاوضعت له الملائكة أجنحتها رضاً بما يصنع
“Evinden ilim talebi için çıkan hiç kimse yoktur ki, melekler yaptığı işten razı oldukları için kanatlarını onun için sermiş olmasınlar.”
(إنه ليستغفر للعالم من في السماوات ومن في الأرض حتى الحيتان في البحر)
(Hakiki) alim için, denizdeki balıklara varıncaya kadar gökte, yerde ne varsa hepsi Allah’tan mağfiret diler.
وللعالم من الفضل على العابد كالقمر ليلة البدر على أصغر كوكب في السماء، والعلماء ورثة الأنبياء، إن الأنبياء لم يورثوا ديناراً ولا درهماً ولكنهم ورثوا العلم….. الحديث
Âlimin (cahil) abidden üstünlüğü; ayın, leyle-i bedirde semadaki en küçük yıldız üzerine üstünlüğü gibidir. Şüphesiz alimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler altın ve gümüş (mirası) bırakmamışlardır. Ancak onlar ilim (mirası) bırakmışlardır.”
İslam dini ilme o kadar değer ve kıymet vermiştir ki, Bedir harbi esirlerinin okur yazar olanlarına, müslümanlardan on kişiye okuyup yazmayı öğrettikleri takdirde serbest bırakılacakları, Fahr-i Kâinât Efendimiz tarafından va’d edilmiş ve esirler denileni yaptıkları zaman serbest bırakılmışlardır.
Peygamber Efendimiz diğer bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyuruyorlar:
(عليك بالعلم، فان العلم خليل المؤمن والحلم وزيره، والعقل دليله، والعمل قيمه والرفق أبوه واللين أخوه والصبر أمير جنوده)
“Sana ilim (tahsil etmek) lazımdır. Zira ilim, müminin dostu; vakar veziri; akıl, delili; amel, yardımcısı; rıfk, babası (aslı); yumuşak huyluluk, kardeşi; sabır ise askerinin kumandanıdır.”
Bir başka hadiste:
(من جاءه أجله وهو يطلب العلم لقي الله ولم يكن بينه وبين النبيين إلا درجة النبوة)
“Kimin eceli, ilim sahibi olmak isterken gelmiş olsa, kendisiyle peygamberler arasında, nübüvvet rütbesinden başka bir derece bulunmadığı halde Allah’a kavuşur.”
Abdullah bin Mübarek hazretlerine sordular:
- “Eğer Cenab-ı Hak sana, öleceğin anı bildirse idi ne ile meşgul olurdun?”
- “İlim ile meşgul olurdum?”, der. Peki derler:
- “İlimden daha üstün bir ibadet yok mu ki, onunla meşgul olsanız?”
- “Evet. İlimden daha üstün bir ibadet yoktur.”, dedi. Yanındakiler:
- “İlme çalışmanın her türlü ibadetten üstün olduğunu ne ile ispat edersiniz?”, deyince Hz. Abdullah:
- “İlim her şeyden üstündür. Çünkü Cenab-ı Hak Peygamberine her şeyi verdi. Fazlasını istemekle emir buyurmadı. İlim hakkında ise:
“Ey Habibim! De ki: Rabbim benim ilmimi artır.” Eğer ilimden daha üstün bir şey olsa idi, Allah’ın elçisi Muhammed Mustafa (S.A.V) Efendimiz onun artmasını istemekle emrolunurdu. Bu itibarla ben ilimden daha üstün bir amel göremiyorum.”, cevabını verdi.
Ahmed bin Hanbel hazretleri de:
“Bir insan ilme çalıştığı müddetçe âlimdir. Artık benim bildiğim yeter diyerek ilmi terk eden cahildir. Cahiller ise ölü mesabesindedir.”, buyuruyor.
Abdullah bin Mübarek’e, “Ne zamana kadar ilim ve hadis öğrenmeye devam edeceksin?”, denildi. O:
“Bilmiyorum. Kurtuluşun içinde olduğu kelimeyi, henüz bulamadım. Onu bulmaya çalışıyorum. Ölünceye kadar ilim bırakılmaz.”, dedi.
Zamanımızda bazı kimseler İslam dinini ilme ve terakkiye mâni imiş gibi göstermek isterler. Halbuki ilim ve din, medeniyetin birbirinden ayrılmaz iki unsurudur. Din ve ilim olmayan yerde medeniyet olacağını zannetmek bile abestir. Zira din insanın aklına ışık tutar. İlim aklı doğru düşünmeye ehil kılar. Din olmadıkça ilmin ilerlemesi, geceleyin farsız araba ile yolculuk yapmak kadar zor ve tehlikelidir.
İslam dini, ilme âzami derecede teşvik ettiği gibi, öğrendiği ilim ile amel etmeyi ve onu başkalarına öğretmeyi de emretmiştir. Allah-ü Teala hazretleri bu hususta şöyle buyuruyor:
(فلولا نفر من كل فرقة منهم طائفة ليتفقهوا في الدين ولينذروا قومهم إذا رجعوا إليهم لعلهم يحذرون)
“O halde (onların her sınıfından birer zümre savaşa gitmeli.) Kimi de din ve şeriat ilimlerini iyice öğrenmeleri ve kavimleri (savaştan) dönüp kendilerine geldikleri zaman, onları Allah’ın azabı ile korkutmaları (öğretmeleri) için gitmeyip kalmalıdırlar.”
Peygamberimiz, Ashabına:
الا أخبركم عن ألا جود، ألا جود الله ألا جود الله ألا جود الله و انا أجود ولد آدم وأجود هم من بعدي رجل علم علماً فنشر علمه يوم القيامة أمةً واحدة ورجل جاد بنفسه في سبيل لله حتى يقتل)
“Size en cömert olanı haber vereyim mi? Cömertlerin en cömerdi Allah’tır. Zira mahlukata rızıklarını bedelsiz olarak veren O’dur. Ben de Ademoğlunun en cömerdiyim. Benden sonra insanların en cömerdi, ilim öğrenip, insanların bir ümmet olarak haşr olmaları için ilmini yayan kimsedir. Bir de Allah yolunda katl olununcaya kadar (çarpışan) kimsedir.”
Peygamber Efendimiz alimleri Enbiyanın mirasçısı olarak kabul ve ilan ediyor. Bu husustaki mübarek sözlerinden birkaç tanesini zikredelim.
(من تعلم بابا من العلم ليعلم الناس أعطي ثواب سبعين صديقاً)
“Kim ki halka öğretmek için ilimden bir kapı (açmayı, bir meseleyi) öğretirse kendisine yetmiş sıddık sevabı verilir.”
(أفضل الصدقة أن يتعلم المرء المسلم علما ثم يعلمه أخاه المسلم)
“Sadakanın faziletçe en üstünü, müslüman bir kimsenin ilim öğrenip sonra onu bir müslüman kardeşine öğretmesidir.”
(من علّم علما فله أجر من عمل به لا ينقص من أجر العامل)
“Kim bir ilim öğretirse kendisine onun ile amel eden kimsenin ecri (kadar sevap) vardır. O işi yapanın sevabından hiçbir şey de eksilmez.”
Hz. Ali (K.V)’de buyuruyor ki: “Ben bana bir tek harf öğretenin kulu, kölesiyim. İster satar, ister köle olarak tutar, (iterse de azat eder.)
Âlimin ölümü ile İslam aleminde meydana gelen boşluğu onun gibi yetişecek bir alimden başkası dolduramaz.
Hasan-ı Basri hazretleri de: “Alimler olmasa insanların diğer canlılardan farkı kalmazdı. Çünkü onların öğretmesi ile insanlar insanlık seviyesine ulaşır.”buyuruyor.