-
ÖLÜM
ÖLÜM
Konuya girmeden önce bir noktayı vurgulamak gere*kir: Ölüm ve sonrası sem’iyattandır. Yani, ancak vahiy kanalıyla bu konular hakkında bilgi elde edilebilmektedir. Örneğin Gazali’ye göre, felsefenin sadece bedenlerin haşri konu*sun*da değil, ruhun ölümsüzlüğü konusunda da söyleyebileceği bir şeyi yoktur. Biz bu konulara dinin mead hakkındaki ifadeleri sayesinde vakıf oluyoruz. Nite*kim kelam disiplini ile ilgili ilk devirlerde kâleme alınmış kitapların hemen hepsinde mead meselesi sem’iyyat baş*lığı altında ele alınmıştır. İlerde üzerinde duracağımız şe*hitlerin hayatını anlatan âyet “Ancak siz hissetmezsi*niz” (Bakara, 2/154) ifadesiyle buna işaret etmektedir. Öyle ise vahye, peygam*berlik kurumuna, ahirete, haşre vs. inanmayan için, örneğin şehitlik kavramının bir an*lamı olamaz.[263]
Yukarıda da belirtildiği gibi ölüm, ruhun bedenle iliş*kisini kesmesi,[264] şeklinde tarif edilmiştir. Farklı özellikleri olsa da, birer bedene sahip oldukları kabul edilmeleri du*rumunda, insanlar gibi hem ruh, hem melekler, hem de cinler, ölümün bu tarifine göre ölürler. Yani ruhları be*denleriyle ilişkisini keser.
Elmalılı İbn Abbas’tan, ruhun da öldüğüne dair şöyle bir bilgi aktarmaktadır: "İbn Abbas hazretleri demiştir ki, Adem oğlunda bir nefis bir de ruh vardır. Aralarındaki fark, güneş ile ışınları gibidir. Nefis, kendisiyle akıl ve temyiz yapılan, ruh da teneffüs ve hareket yapılandır. Ölümde ikisi de müteveffa, uykuda yalnız nefis mütevef*fadır."[265]
Gazalî, "Her nefis ölümü tadıcıdır" (Al-i İmran, 3/185, Enbiya, 21/35, Ankebut, 29/57) âyetinin Kur'an'da üç defa geçtiğini belirttikten sonra şöyle der: "Her âyet bir âlemin ölümüne işaret etmektedir. Dünyevî âlemde olanlar ölür, melekiyet âleminde olanlar ölür ve ceberût âleminde olanlar ölür. Birincisi Adem ve soyudur. Diğer hayvanlar da bu guruba girer. İkincisi meleklerle cinlerdir. Ceberûttakiler ise seçkin meleklerdir."[266]
Burada, ruh ve beden açısından, gerek ölüm anında gerekse ölümden sonra nelerin olduğunu bir nebze açık*lamak gerekir. Ölümle birlikte beden, yapısı gereği, kısa bir zaman içinde çürüyerek dağılır ve toprağa karışır. Gerçi bir hadisi şerifte[267], bedenin acbu'z-zeneb tabir edi*len bir parçasının çürümeyeceği dile getirilmiştir ancak, bunun ne olduğu net bir şekilde bilinmemektedir. Kuyruk sokumu di*yen*ler olduğu gibi, insanın temel hücreleri ol*duğunu söy*le*yenler de vardır.[268] Her şeye rağmen beden dağılır. Ruh ise, herhangi bir değişikliğe uğramadan kalır.
Bu açıklamalardan şöyle bir netice çıkarmak müm*kün*dür: Ruh, melek ve cin ölmez diyenler, bu varlıkların ölümle insan bedeni gibi dağılıp yok olmayacağını kast ederler. Bu varlıklar da ölür diyenler ise, ruhları bedenle*rinden ayrılır anlamında söylerler. Dolayısıyla, farklı gibi görünmelerine rağmen, aslında iki düşünce bir noktada birleşmiş bulun*maktadır. İki taraf da, ruhun beden gibi çürüyüp dağılacağı görüşünde değildir. Ancak bedenin*den ayrılarak ölümün acısını hisseder.[269]
Bazı mutasavvıflar ise, şu izahı yaparlar: "Ölüm kıya*met denilen olayda, ruhun Yaratan'ına dönmesi (Fecir, 89/28) demektir ki bu, ruhun yok olması, diğer bir ifa*deyle, ezelde yaratılmazdan önceki haline dönmesi ola*caktır. Nitekim, kâinat dahi kıyamet denilen olay ile ya*ratılmazdan evvelki haline dönecektir. Kıyamet aynı za*manda kâinatın ölümü demek oluyor. Dolayısıyla, insa*nın ölümü kâinatın ölümüyle ve aynı zamanda olmakta*dır.[270]
Şunu da eklememiz gerekir: Tasavvuf ehli dahil olmak üzere, hemen bütün Müslüman âlimlerin üzerinde dur*duğu nokta, ölümün, ahiret yolculuğunda ilk duraklardan biri oluşudur. Allah'ın kitabında da bu husus açıkça be*lirtilmiş, tıpkı hayat gibi, ölümün de mahlukatın ayrılmaz bir parçası olarak yaratıldığına dikkat çekilmiştir. Yüce Allah şöyle buyu*ruyor: "Hanginiz daha güzel işler yapacaksınız diye sizi imtihan etmek için, ölümü de hayatı da O yarattı." (Mülk, 67/2) Bundan ötürü ölüm, şu şekilde de tarif edilmiştir: "Ölüm, hayatın zıddı olarak yaratılan vücûdî bir sıfattır."[271]