BÜyÜk ve kÜÇÜk cİhad dengesİ
BÜYÜK VE KÜÇÜK CİHAD DENGESİ
Yukarıda da ifade edildiği gibi cihad, Hz. Peygam*ber’in ifadeleri ile küçük cihad ve büyük cihad diye ikiye ayrıl*mış*tır. Diğer bir ifadeyle Allah yolunda verilen kavga, içe doğru ve dışa doğru olmak üzere iki cephede cereyan eder. İçe doğru verilen mücadele, insanın kendi özüne erme gayreti, dışa doğru verilen mücadele de başkalarını özlerine erdirme ameliyesi olarak tarif edilebilir. Birinci*siyle insanın kendi özüyle arasındaki engelleri aşıp nefis marifetine ve netice de marifetullah, muhabbetullah ve zevk-i ruhanîye ulaşması, ikincisiyle de imanla insanlar arsındaki engeller kaldırılarak her isteyenin Allah’ı tanı*ması ve imana ulaşmasını sağla*ya*cak bir ortam oluştu*rulması hedeflenmektedir. Bunların ikisi birden yerine ge*tirildiği zaman istenen denge tesisi edilmiş; birisi eksik ol*duğu zaman cihadın esprisi bozulmuştur.
Büyük cihaddan kastedilen, insanın kalbî ve ruhî ha*yatı itibariyle insanlığa yükselmesi ameliyesidir. Böyle bir cihad insanın hayat boyunca nefsiyle mücadele içinde olması; yer*ken, içerken, gezerken... hasılı hayatının he*men her faslında Allah’ın rızası dışındaki isteklere karşı koyması demektir. Kü*çük cihad ise, insanın malı ve canı ile Allah yolunda ol*ma*sı, mukaddeslerini koruması ve ge*rektiğinde düşman*la*rıyla savaş dahil her türlü mücade*leye girişmesidir.
Buna göre büyük cihad, insan nerede, ne zaman ve hangi şart altında olursa olsun, hayat boyu devam etme*sine kar*şı*lık, küçük cihad, belirli zamanlarda ve ara sıra yani şartlar gerektirdiği zaman başvurulabilen bir yoldur.
Aslında küçük cihadın başarılı olmasının temel şartı da yine, onu gerçekleştirecek insanların büyük cihad diye nite*len*dirilen nefsi ile mücadelede kararlı ve şuurlu ol*malarıyla yakından ilgilidir. Kavgasını verdiği ve her platformda mücadelesini yaptığı hakikatleri nefsinde ya*şamayan in*sa*nın, bu konuda başarılı olması mümkün değildir. Onun için ci*had erleri önce kendi nefisleri ile olan cihadlarını tamam*lama gayreti içinde olmalı ve dünya hayatını yaşarken adeta bir manevîyat insanı ol*malı, sonra da İslâm’ın gerçeklerini ve güzelliklerini etrafa yaymaya çalışmalıdırlar.
Tarihe dikkatlice bakıldığında, tebliğ ve irşad görevini hakkıyla yapan insanların, hep bu çizgide yol aldıkları gö*rülecektir. Peygamberlerden evliya ve asfiyaya kadar he*men hepsi bu yolda yürümüştür. Allah da onların bu sa*mimi*yet*le*rine binaen sözlerine üstün bir tesir gücü vermiş, gayretlerini başarıyla neticelendirmiş ve onları yaşa*dıkları dönemden gü*nümüze, tatlı bir hatıra ve örnek alı*nan kişiler olarak tarih sayfalarına geçirmiştir.
Böyle bir cihadın toplumu kucaklayan diğer bir yanı daha vardır ki, gerçekten de önemlidir. İnsan, içinde ya*şadığı cemiyetin bir parçasıdır. Cemiyet ise, teker teker bir kısım fertlerden müteşekkildir. Her fert cihadda kendi nefsini hedef al*dığı takdirde, böyle bir bütünün değişik arızalara kapalı ol*du*ğu ve olacağı izahtan varestedir. Maddî ve manevî dona*nımları tamam olan böyle bir toplumun önünde kötülüklerin, arızaların, çirkinlik ve zu*lümlerin durması veya tutunması çok zordur.
Maddî cihada küçük cihad denmesi büyük cihada nis*bet*ledir; yoksa bu cihadın küçük hiç bir tarafı yoktur. Aksine ka*zandırdığı netice pek büyüktür. Bu yolda gazi olup cen*ne*te namzet olma veya şehit olup berzah haya*tını dipdiri yaşa*ma ve her ikisinin sonunda Allah’ın rıza*sına erme söz konu*su*dur.
Küçük cihad, dinin emirlerini fiilen yerine getirme ve o mevzuda mükellefin bekleneni eda etmesidir. Büyük cihad ise kin, nefret, haset, enaniyet, gurur, kibir gibi ne*fis me*ka*nizmasına ait ne kadar yıkıcı, tahrip edici ve in*sanî ke*mâ*lât*tan alıkoyucu duygu ve düşünce varsa, bü*tününe bir kavga ilan etmedir ki, gerçekten zor ve çetin bir cihaddır.
Hayatın ego yörüngeli olması önemli bir tehlikedir. İn*san maddî cihadda bulunduğu sürece çok kere kendini dinle*meye vakit bulamaz ve böylece bu tehlikeyi atlatmış olur. Di*ğer önemli tehlike ise, maddî cihad terk edildiği zaman baş gösterir ki, o da kalbî ve ruhî hayat adına pörsüyüp çürü*mek*tir. Bu duruma maruz kalan insanı kötü düşünceler dört bir tarafından sarar ve onun manevî hayatını felç eder. Bu iti*barla da maddî cihad yapmadan insanın kendini koruyup kol*laması cidden zordur. Buna işaret etmek üzere Hz. Pey*gam*ber, bir gaza dönüşü kü*çük cihaddan büyük cihada dönül*düğünü belirtmişlerdir. Aslında bunun anlamı şu olma*lıdır: İman ettik, cihad yaptık, gaza şerefiyle şereflendik, gani*met elde ettik. Bun*dan böyle üzerimize rahat ve reha*ve*tin çökme ihtimali söz konusudur. Hatta bazılarımızın nef*sine, kendini be*ğenmişlik duygusu bile gelebilir. Veya başka yollarla şey*tan nefs-i emmare ile iş birliği yapıp ruhumuzu ifsat ede*bilir. Kısacası bizi bir sürü tehlike beklemektedir. Onun için bundan sonra verilecek kavga bir öncekinden daha çetin ve daha büyük olacaktır.
Kısacası cihad bir iç ve dış fetih dengesidir. Bu itibarla cihadı, şurada burada diyalektik yapmaktan ibaret gö*renler, şayet anlattıklarını ne ölçüde tatbik ettiklerini kont*rol etmi*yor*larsa, sadece vakit öldürüyor ve bir de kendile*rini al*da*tı*yor*lar demektir. İçlerini kontrol altına alamamış, ri*ya*nın bur**nunu kıramamış, başkalarına iş buyurma duygu*sunu ruhlarından atamamış insanların yaptıkları, yapacakları da hu*zursuzluk kaynağı olma ve gürültü çı*karmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Öte yandan, meseleyi yalnız manevî cihad şeklinde ele alıp, “kendi kavgamı vermeden başkalarıyla uğraşmam doğru olmaz, zaten nefsini kurtaramayan başkasını da kurtaramaz” diyerek köşeye çekilen, nefislerine derece kazandırmayı her şeyin üstünde gören ve insanların irşad mücadelesine iştirak etmeyenler ise, en hafif ifadeyle İslâm’ı mistisizmle karıştırma tehlikesiyle karşı karşı*ya*dır*lar.