Kabuk Yapısı
Yumurta kabuğu kireç taşının kristal şekli olan kalsit sütunlarından meydana gelmiştir. Sütunlar arasındaki yarıklar delikleri meydana getirir. Yumurta uterus'ta (kabuk bezinde) iken albumine (yumurta akma) doğru olan bir sıvı akışı ile bu delikler açık tutulur. Güvercin gibi bazı kuşlarda kabuk teşekkül eder etmez derhal yumurtlandığından bu kanalların dış kısmı açık kalır. Tavuk yumurtalarında ise kabuğun dış yüzü, kanalları tıkayan glikoprotein küreciklerinden müteşekkil bir örtü ile kaplıdır.
Afrika yaprak keklikleri (Jacanidae) ve Güney Amerika'da yaşayan Tinamus'ların (Tinamidae) yumurta kabuklarındaki bu delikler organik bir maddeyle tıkanır. Dromaiidae, Casuaridae, Ciconiidae ve bazı av kuşları familyalarında bildiğimiz yapıda kabuğu enine geçen delikler bulunmaz. Bunun yerine kristal sütunların muntazam büyümesi durarak, kabuğun dış kısmı birbiriyle gayrı muntazam olarak kaynaşan kristal bir tabaka ile kaplanmıştır. Aradaki boşluklar birbiriyle bağlanarak dışarı ile münasebette olan ve kabuğun içine nüfuz eden bir şebeke oluştururlar.
Islak ve çamurlu yuvalara yumurta bırakan kuşların yumurta kabuklan üzerindeki mikroskobik yuvarlakçıkların meydana getirdiği örtü, kabuklardaki deliklerin ağzını açık tutmaya yarar. Çok plânlı bir şekilde yumurta içindeki yavrunun havasızlıktan ölmemesi için delikçiklere yerleştirilen bu minicik küreler hangi şefkatin mahsûlüdür? Eğer bu minicik inorganik küreler deliklerin ağzını teneffüse müsaade edecek bir şekilde tıkamasaydı çamur ve su hiçbir gaz alışverişine imkân vermeyecek şekilde delikleri tıkayarak yavrunun ölümüne sebeb olacaktı.
Afrika yaprak kekliklerinin yumurta kabuklarının suya temas etme tehlikesi bulunan alt tarafının delikleri tıkanmış olup, suyun ve bakterilerin geçmesine mani olur. Yumurtanın üst tarafındaki delikler ise aynı şefkatli el tarafından açık tutularak yavrunun teneffüsüne imkân verilmiştir.
Bütün kuşların kabuklarındaki delikleri örten minicik küreleri teşkil eden madde, çok hususî surette yuvanın bulunduğu zeminin zararlarını bertaraf edecek şekilde ayarlanmıştır. Meselâ; tavuk yumurtalarının kabuğundaki koruyucu tabakayı teşkil eden minicik küreler organik glikoprotein'den yapılmış olup, kuru bir yuva için çok elverişlidir. Oysa aynı tabakanın nemli bir yuvada hiçbir koruyuculuk vasfı yoktur. Yuvalarını çürüyen su yosunları üzerine yapan Sulidae ve Phalacrocoracidae (Sümsük kuşları ve Karabataklar) familyasında yumurta kabuğu kalsiyum karbonatın nadir bir şekli olan Vaterit'ten yapılmış küreciklerle kaplıdır. Podicipedidae (Dalgıç kuşları), Phocenicopteridae (Filamingolar) ve Megapodidae (Büyük ayaklı tavukgiller) familyalarında ise yumurta kabuğu kristalize olmamış kalsiyumfosfat kürecikleriyle örtülüdür. Dalgıç kuşları yumurtalarını çürüyen bitkilerden yaptığı yuvaya bırakır. Filamingolar büyükçe çamur bir tümsek yuvaya yumurtlarken megapod'ların yumurtalarını bıraktıkları yuva nem bakımından hiçbiriyle mukayese edilmez.
Kuş yavrusunun nefes alış verişine tesir eden âmillerin başında, yumurta kabuğunun üzerindeki deliklerin toplam sahası, kabuğun içindeki ve dışındaki nisbl CO2 ve O2 kesafeti ve kabuğun kalınlığı gelir. Yumurta kabuğunun deliklerinden yapılan gaz alış verişi esnasında takriben % 16 gibi yüksek bir seviyedeki su kaybı şimdiye kadar biologlarca açıklanamamakta ve yavru için mânâsız bir güçlük olarak görülmekteydi. Fakat yapılan son araştırmalar bilakis bu su kaybının bütün kuşlarda çok elzem bir ihtiyaç olduğunu ortaya çıkarmıştır. Kâinatta hiçbir hâdisenin lüzumsuz ve mânâsız olmadığına inanan bazı biologlar zararlı gibi görünen bu su kaybını izah için civcivin yumurtadan çıkışına dikkat ettiler.
Civcivin yumurtadan çıkmasının ilk safhası olan gaga üzerindeki "yumurta dişi" ile kabukta delik açma esnasında, başını sağa sola rahatlıkla hareket ettirebilmesi için duyulan oksijen ihtiyacına chorioallanthois kâfi gelmediğinden bir oksijen deposuna lüzum duyulur. Civcive gerekli bu oksijen deposunun yeri ancak belirli hacımdaki yumurtadan % 16 lık bir su kaybı ile bahşedilir. Şayet bu su kaybı olmasaydı, civciv kabuğu kırmak için kafasını sallayamayacak ve lüzumlu oksijeni alamayacaktı.
Daha ileri safhadaki araştırmalar neticesi her kuş yumurtası kabuğunun, yuvanın nem şartlarına göre suyu buharlaştırma kabiliyetine sahip olduğu anlaşılmıştır. Meselâ; nemli yuvalara yumurta bırakan kuşların yumurta kabuğunun kuru yuvadaki yumurtalara nazaran suyu buharlaştırabilme hususiyetinin daha fazla olduğu bulunmuştur. Ayrıca dişleri olmayan kuşların sadece yumurta kabuğunu kırmak için kullanılan daha sonra kaybolan bir yumurta dişine sahip oluşları da civcive gösterilen şefkâti anlamamıza kâfidir.
Topraktaki Megapod yuvalarının atmosferi oksijence fakir ve karbondioksitçe çok zengin olduğundan yumurta kabuklan çok yüksek su iletkenliğine sahiptir. Topraktaki doymuş atmosfer yüzünden megapod yumurtaları çok az su kaybeder. Bu yüzden megapod yumurtalarının civcivi kabuğu kolayca kırabilmesi için son derece gelişkin ve kuvvetlidirler. Bu sayede kabuğu kolayca kırarak toprak kümesi içinden yukarıya tırmanır ve birkaç saat sonra da uçabilirler.
Kuluçka süresi uzun olan Albatroslarda yumurta kabuklarının su iletkenliği düşüktür. Yüksek yerlerde yuva yapan kuşlar ise düşük hava basıncına bağlı olarak fazla miktarda su kaybederler. Burada enteresan olan hâdise, su kaybı metabolizmasının ayarlanmasında yumurta kabuğundaki deliklerin şekil ve büyüklüğünün, tesirinin olmayışıdır.
Su, gaz ve ısı transferine en uygun şekilde yaratılan yumurta kabuklarının sağlamlığı da biologları hayrete düşürmektedir. Ana kuşun altında yatan yumurtalar planlı bir gerilimle kırılmadan içlerindeki yavruyu muhafaza ederler. Tavuk yumurtası ve benzer büyük yumurtalar sert ve sağlam olup yuvada birbirlerine çarpma esnasında kırılmazlar. Ayrıca bu sağlamlık yumurta yiyen canlıların kabuğu delmesine mâni olmak içindir. Küçük yumurtalar da böyle sert kabuklu olsaydı porselen gibi kolayca kırılabilirdi. Halbuki küçük yumurtalar esnek ve sıkışmaya daha dayanıklıdır. Bu yumurtaların kabuklarında da, içi boş küçük kürecikler bulunmakla beraber kabuğa bu esnekliğin nasıl sağlandığı henüz tam olarak bilinememektedir. Birçok ötücü kuşun yumurtası elektron mikroskobu altında incelendiğinde süngerimsi kauçuk manzarası gösterir Ayrıca yumurtaların sathında yarım küre şeklinde çöküntüler vardır. Böyle yumurta kabuklan kumlu ve aşındırıcı madde ihtiva eden bir yuvada çok sürtünürse kolaylıkla aşınabilir ve delikleri tozlarla tıkanabilir. Meselâ kolyeli yağmur kuşu ve deniz saksağanları yumurtalarını düşmanlarından korumak için kamuflaj olarak sahildeki deniz kabukları ve çakılların arasına bırakırlar. Yumurta bırakmadan önce uygun bir yerdeki büyük çakılları ve kabuklan temizler. Bununla beraber küçük çakıl ve kumlar bu yumurtaları kolaylıkla aşındırabilirdi. Halbuki beklenenin aksine şefkat eli burada da imdada yetişerek kabuğun süngerimsi kauçuk manzarasındaki sathını çok kesif kristal bir tabakayla Örterek embriyoyu korur.
Sert kabuklu yumurtalardan civciv çıkması nisbeten kolaydır. Kabuk kırılgan olduğu için civcivin vuracağı birkaç gaga darbesi küçük bir delik açar ve kabuğu çatlatır. Akabinde birkaç çatlak derhal birleşir ve yumurta kolaylıkla açılır. Esnek kabuklu yumurtalarda ise civcivin işi iyice şişmemiş bir balonu parmakla patlatmak kadar zordur. Ancak bu işi de öğretilmişçesine başarır. Gagasıyla peşpeşe sıralar halinde adeta kabuğu zımbalayarak dairevi bir saha çizer, en sonunda bu sahanın ortasına vuracağı küçük bir darbeyle dünyaya bir pencere açar.
Daha yumurta içindeyken kabuğun ancak bu şekilde kırılabileceğini öğrenmek adaptasyon ve seleksiyonla izah edilebilir mi? Bütün bu ibret dolu hadiseleri, yumurta kabuğundaki harika hususiyetleri, şaşırmadan kuluçka odasının sıcaklığının ayarlanmasını tesadüflere ve tabiat denilen mefhuma verebilir miyiz?
Sızıntı Dergisi
Zoolog Arif YILMAZ