kelime kelime maun suresi !!!
MAUN SURESİNİN TEFSİRİ
Bu sûre Mekke'de inmiştir. Özet olarak iki grup insandan bahseder.
Bunlar:
1. ALLAH'ın (Celle celaluhu) nimetini inkâr eden nankörler, hesap ve ceza gününü yalan sayan kâfirler.
2. Yaptığı amelle ALLAH'ın (Celle celaluhu) rızasını kastetmeyen aksine gösteriş için amel edip namaz kılan münafıklar.(safvatuttefasir/M.Ali Es sabuni)
Surenin inis sebeebi:
Süddî'den Velid b. Muğire hakkında nazil olduğu rivayet edilmiş, Mâverdî de Ebu Cehil hakkında nazil olduğunu nakletmiş, rivayet edilmiştir ki: Ebu Cehil bir yetimin vekili bulunuyordu. Bir gün o yetim çırıl çıplak ona gelmiş, kendi malından bir şey istemişti. Ebu Cehil onu itivermiş ve aldırmamış idi. Kureyş'in büyükleri de çocuğa: "MUHAMMED'e (Sallallahu aleyhi ve sellem) git de sana şefaat ediversin." demişler, alay etmek istemişler. Öksüz onların maksatlarını bilmediği için Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve sellem) gelip yardımcı olmasını istemişti. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) hiçbir muhtacı reddetmek adeti olmadığı için kalkmış, onunla beraber Ebu Cehil'in yanına gitmişti. Ebu Cehil "buyurun" deyip merhaba etmiş ve öksüzün malını vermişti. Kureyş'liler bunun üzerine Ebu Cehil'e serzeniş etmişler, "sen de sapıttın, MUHAMMED (Sallallahu aleyhi ve sellem) gibi Sabileştin" demişler. "Hayır" demiş, "sapıtmadım velakin onun sağında solunda birer korumalar gördüm, vermezsem vuracak diye korktum". İbnü Abbas'tan bir rivayette de hem cimri, hem mürai bir münafık hakkında nazil oldu denilmiştir. Demek ki bu sûre bunların birisi veya hepsi sebebiyle nazil olmuştur. Fakat hükmü onlara mahsus değil, öylelerin hepsini içine alır.
AYetlerin Tefsiri:
BISMILLAHIRRAHMENIRRAHIM
1. Bu, hayret ve anlatılacak olayı dinlemeye teşvik ifade eden bir sorudur. Yani, âhirette ceza ve hesap olacağını yalanlayan kimseyi tanıdın mı? Kimdir o, ne gibi vasıflan vardır? Bildin mi? Onu tanımak istersen;
2. Yani "gördünse bilirsin ya, görmedinse de bil! İşte cezaya inanmadığından dolayı öyle dinsiz imansız olan kimselerdir ki yetimi iter, öksüzü zayıf gördüğü ve ALLAH'tan (Celle celaluhu) kork madığı için insaf ve merhamet etmiyerek kakar kakıştırır, kahir ve hakaretle kovar azarlar
3. Ve miskin, bîçare yoksulun yiyeceğine dair teşvikte ve isteklendirmede bulunmaz. Kendisi doyurmadığı gibi, gerek kendi akrabalarından ve gerek diğer vakit ve durumu müsait olanlardan diğer kimselerin bakıp gözetmesi, doyurması için de kayırmaz, bir yardımda, tavsiyede, teşvikte bulunmaz, çaresizlerin halini düşünmez, fakirlere bakılmasına taraftar olmaz.
"Onların mallarında dilenci ve yoksul için bir hak vardır." (Zâriyat / 19) âyetinin mânâsıdır. Bu şekilde hak etmenin şiddetine tenbih ve başa kakmaktan men edilmiş demektir. Yani öyle bir çaresizi doyuran kimse, onun kendi hakkı olan bir yiyeceği vermiş, borcunu ödemiş gibidir. "Azarlayıp kovmak ve teşvik etmemek" fiilleri, devamlılık ifade eden muzari olmak hasebiyle, bu âyetlerin yukarıya bağlanmasından çıkan mânânın neticesi şu olur: Toplum halinde ülfet ve anlaşma içinde yaşamak ihtiyacında bulunan ve ALLAH'ın (Celle celaluhu) yardımıyla açlıktan kurtulmuş ve korkudan emniyete erdirilmiş olan insanların ALLAH'a (Celle celaluhu) ibadet ve kulluk etmeleri ve bu kulluğu yapmak için de öksüzlere, kimsesizlere bakmak, açlara, biçarelere yemek yedirip derman aramak için yardımlaşmaları Hak dinin gereği olan bir v azifeleri olduğu ve güçleri yeterken bunu yapmayanların ALLAH (Celle celaluhu) katında cezaya çarpılacakları muhakkak iken, bunun zıddına öksüzü itip kakarak hakkını yemek ve yanıbaşındaki yoksul çaresizin en lüzumlu ihtiyacı olan yiyeceği hakkında bir delalatte ve teşvikte bile bulunmayacak kadar acımasızlık ve merhametsizlik etmek insanlık hesabına şaşılmak ve teessüf olunmak lazım gelen pek acı bir züll, bir düşkünlük olmakla beraber böyle öksüzü kakmak ve fakirlere bakmamak gibi insafsızlıklar, dine yalan diyen kimselerin yapageldikleri âdeti, huyu demektir. Her ne kadar bir insanın dine inanmaması şaşılacak bir şey olsa da inanmadıktan sonra o fena huylar ona tabii gibi olacağı için pek şaşılmaz. Asıl şaşılacak taraf, dindar görünenlerin bedenen ve malen vazife ve ibadetlerinden gafleti ve mürailik edip de cüz'î bir yardımdan sakınacak derecede cimrilik etmeleridir.
4. Onun için buyuruluyor ki fakat yazıklar olsun o namaz kılanlara. Yani vay hallerine, yazıklar olsun o cehennemin veyl denilen ve kan, irin akan deresine düşecek olan namaz kılanlara, daha doğrusu namaz kılıyor, mümin görünenlere.
5. Ki onlar namazlarından sehiv etmişlerdir, yanılmışlardır. Dinin direği ve kulların derli toplu kalb ile Hakk'ın huzuruna durarak bir yükselişi, ALLAH'a (Celle celaluhu) kavuşmaya bir çeşit vasıita oluşu demek olan ve şu halde onun zikriyle yardım ve inayetinden fert ve toplum olarak medet ve hidayet alarak onun rızasına, doğru yoldan yaklaşmak üzere emrine göre kulluk vazifelerini ihlas ile yapmak için şevk ve uyanıklık almak gereken namazlarından gaflet ile yanılmaktadırlar. Dikkate şayandır ki namazlarında sehiv değil, namazlarından sehiv ile azarlama yapılmıştır. Çünkü bazan namaz içinde sehvetmek, yanılmak insanlık gereği çekinilmesi kabil olmayan arızalardandır. Ondan dolayı Ata b. Dinar'dan rivayet edildiği üzere denilmiştir ki, hamdolsun ALLAH'a, (Celle celaluhu) namazda yanılma ile azarlamamış "namazlarında yanılanlar" buyurmamış, "namazlarından yanılmışlar" buyurmuştur. (Elmali Tefsiri)
Bu kıldıkları namazlarından gafil olan namaz kılanların helak edilmelerine ilişkin bir beddua veya tehdittir. Kimdir acaba kıldıkları namazlarından gafil olan bu kimseler?
İşte onlar gösteriş yapanlardır, iyiliğe engel olanlardır.
Onlar namaz kılarlar fakat namazı hakkı ile ikame etmezler. Namazın hareketlerini yerine getirir, namazın dualarını okurlar fakat kalpleri namaz gerçeğine, namazda okunan Kur'an'a, dualara ve tesbihlere ve bu tesbihlerdeki gerçeğe katılmaz. Onlar namazı sırf ALLAH (Celle celaluhu) için değil, insanlara gösteriş için kılarlar. İşte bu nedenle onlar namazlarından gafildirler. O'ndan habersizdirler. O'nu hakkı ile ikame etmezler. insandan asıl istenen namazı ikame etmektir. Sırf onu eda etmek değildir. Namazı ikame etmek ise ancak onun gerçeğini yaşamak ve onu yalnız ALLAH (Celle celaluhu) için kılmakla olur.
Namazlarını gaflet içinde eda eden bu namaz kılanların işlerinde namaz bu yüzden etkilerini göstermez. Ve bu nedenle onlar yardımlaşmayı engellerler. insan olan kardeşlerine yardımı; hayır ve iyiliği engellerler. Yani ALLAH'ın (Celle celaluhu) kullarından iyiliği esirgerler. Eğer onlar gerçekten namazı ALLAH (Celle celaluhu) için ikame etselerdi, onun kullarından iyiliği esirgemezlerdi. İşte ALLAH (Celle celaluhu) katında kabul edilen gerçek ibadetin mihengi budur.
Böylece bir kere daha kendimizi bu inanç gerçeğinin önünde bu dinin karakterinin önünde buluyoruz. Görüyoruz ki Kur'an'ın apaçık bir hükmü namazı hakkı ile ikame etmedikleri için namaz kılanları "veyl" ile uyarıyor. Namazı ruhsuz bir şekilde sırf hareketleri ile eda ettikleri için, namazda kendilerini sırf ALLAH'a (Celle celaluhu) vermedikleri için, gösteriş hareketleri ile namaz kıldıkları için. Bundan dolayı namaz onların kalplerinde ve eylemlerinde etkisini bırakmamıştır. Öyle ise bu namaz boşa gitmiştir. Hatta bu namaz ağır bir biçimde, cezalandırmayı gerektiren bir günaha dönüşmüştür.(Fizilalil Kur'an /Seyyit Kutup)
6. Onlar ki mürâîlik ederler, gösteriş yaparlar. Her ne amel yapsalar ALLAH
(Celle celaluhu) için yapmazlar da halka gösteriş için ve herkesin göreceği yerde yaparlar.
7. Ve ''mâûnu'' menederler. Zekâtı vermezler, yahut kimsenin esirgemeyeceği ödünç gibi cüz'î bir yardımlığı bile sakınır, kimseye bir damla birşey vermek, istemezler. Öyle cimri, öyle pinti olurlarki. Böylece olanların zekat vermeyecekleri ise öncelikle anlaşılır.
İşte böyle namaz kılar, dindar görünüp de namazlarından yanılan, mürâîlik, gösteriş yapıp da ufak bir yardımdan bile kaçınan kimselerin bu halleri, dinsizin dini yalanlamasından değil ise de yetimi kakıştırmasından, fakirlere yardım etmemesinden daha çok şaşmaya değer, yazıklar olsun onlara!(Elmali Tefsiri)
Cikaracagimiz Sonuclar
1- Namazdan yanılmanın mânâsında da tefsircilerin bir hayli açıklamaları vardır: Başlıca namazın öneminde gaflet edip onu gereği gibi ciddi bir vazife olarak yapmamaktır ki, kılınıp kılınmadığına aldırmamak, vaktine dikkat etmemek, geçip geçmediğine aldırış etmeyip vaktinden geri bırakmak, terk etmekten üzülmemek, kıldığı vakit de ALLAH (Celle celaluhu) için halis niyyet ile kılmayıp, dünyaya ait bir takım maksatlar, gayeler için münafıkça bir şekilde kılmak, açıkta, el yanında kılarsa gizlide kılmamak, kıldıklarını da Hakk'ın huzurunda hayatın ruhanî ve cismanî bütün değişimlerini birlestirecek bir kulluk ve tazim olarak değil de Hz. Mevlânâ'nın dediği gibi, "baş yerde kuyruk havada" yahut Türkçe bir deyimle söylendiği gibi "iki yatış, bir kıntış bakış"tan ibaret bir gösteriş veya bir eğlenti halinde yapmaktan ibaret olur.
Bunda sözün gelişine göre kıldıkları bir kaç vakit namazdan dolayı gururlanıp yanılıp da dini ondan ibaretmiş gibi diğer ibadet ve kulluk vazifelerini yapmıyanlar da dahil olur. Zira birçok defalar geçtiği üzere dinin ruhu ALLAH'ın(Celle celaluhu) emrine ihlas ile tazim ve bütün hareket ve kuvveti, ceza ve mükâfatı ondan, bilerek, onun adına yarattıklarına şefkat esasında toplanır. Onun için Kur'ân'da imandan sonra salih amellerin esası olmak üzere namaz ve zekat beraber zikrolunagelmiştir. Böyle iken dindar geçinen birtakım kimseler vardır ki, namaz kılar görünürler de sadece onunla bütün dini vazifelerini ifa edivermişler gibi farzederek yanılırlar. Zekat gibi diğer vazifelere önem vermez kaçınırlar. ALLAH (Celle celaluhu) için istemekten hoşlanırlar da, ALLAH (Celle celaluhu) için ufak bir şey vermekten, ALLAH'ın (Celle celaluhu) kullarına yardım etmekten ve ALLAH'ın (Celle celaluhu) emirlerinin îfası için lazım gelen masraflara güçleri yettiği kadar iştirak etmekten çekinirler ALLAH (Celle celaluhu) için yardım borçlarını vermekten bile sakınan kimseler de namazın mânâsından, yasaklama ve öğüdünden gaflet ederek namazlarından yanılmış olurlar.
2- Hz.Ali (Kerremallahu veche) söyle der; ''insan oglu neyine gururlanirki(!) önü bır damla su, o su kı ınsanın elbısesıne bulassa namazı batıl eder. Sonu ıse bir laşedir leşdir.''
Evet hakikaten insanoglu yaraticisina kulluk vazifesini yerine getirmedigi takdirde, mutfak ile tuvalet arasinda boru vazifesi goren bir varliktan oteye gidemez. Mutfakta dolup tuvalette bosalmak..
3- Namaz kildigi halde kotuluklerden kendini alikoyamayanlar hakkinda toplumda cok dedi kodular yapilir ve kinanir. Hatta sozde muslumanim deyip namaza karsi olanlar hani su sozde kalbi temizler. Bu dedikoduyu cok yaparlar namaz kilanlarida cok gorduk diye... Boylece namaz kildigi halde kotuluklerden kendisni uzak tutamayanlarin sucunu namaza ve ibadetelere yuklemeye calsirlar. ALLAH (Celle celaluhu): ''Namaz fuhsiyattan ve kotuluklerden korur.'' buyurur. Yukaridada isaret edildigi gibi namazlarindan gaflet icersinde olup onun suuruna lezzetine ulasamayanlar icin namaz koruyucu olamaz.
4- Musafir oldugumuz evlerde öyle ev sahipleri bilirizki. Namaz kilmadiklari halde musafir hatirina namaza kalkarlar da,ALLAH (Celle celaluhu) icin namaz kilmaktan uzak olurlar. ALLAH (Celle celaluhu) bizleri boylelerinden etmesin..
5- Imami safi hazretelri namaz kilmayip terkedenlerin kafir olduklarina hukmederken, Imami Azam ebu Hanife de soyle der: ''Namaz kilmayanlara kafir diyemem ama, kafirler namaz kilmazlar.''
6- Bu ayetlerdeki aciklamalari dikkate alarak nerede durdugumuzun muhasebsini yapmak kulluk vazifemizdir...