Binlerce salat ve selam sana ey güller Sultan’ım.....
Çölde su arar gibi hasretim gül yüzüne. Keşke bir kerecik görme şansım olsaydı seni. O gül kokunu duyan bir de ben olsaydım. Hadis rivayet ettiğin sahaben olsaydım. Sağ kolun Enes B. Malik’in olsaydım. Senin adım attığın yolların tozuna boğulsaydım. Bir Ebu Hureyre de ben olsaydım. Batılla savaştığın da bir kılıç savuran da ben olsaydım. Senin şahidin, Kadir-i Zülcelal’in şehidi olsaydım…
Neyleyim ben sahte aşkları… Neyleyim dünyayı sen olmadıktan sonra. Gül kokunu unutur olmuş Mekke. Hasretiz Ravza-i Mudahhara’nın ihtişamına. Bize de nasip olacak mı seni ziyaret etmek? Nasip olacak mı Kevser Havzın da elinden cennet şarabı içmek? Ya Rasulüm Makam-ı Mahmud’da Allah’a yalvardığın ümmetin içine ben de girecek miyim? Ben seni her gece anıyorum. Sen de beni tanıyacak mısın mahşer günün de?
Senin dostun dost; düşmanın da düşmanımdır. Ama Habibim zaman öyle olmuş ki ne dostu ne de düşmanı ayıramaz olmuşuz. Hani Müslüman zumla uğrayınca diğerleri de buğuz edecekti ya; artık kucaklıyorlar birbirlerini. Ya Rasulüm bizim düşmanlarımız sizin zamanınızdaki gibi cesur değil. Biz Ebu Leheb’in kinini bile arar olmuşuz. Öyle ya o bile kinini kusmak için cesurca karşına çıkardı. Ama şimdi maske ardına saklanan, Müslüman geçinen ve bir Ebu Leheb bile olamayan münafıklarla dolu zamanımız.
Habibim nefsimiz bile imanımızı çalmak için uğraşır olmuş. Şeytan senin zamanında daha da dişli. Hasret kalmışız gerçek dosta ve düşmana. Hasret kalmışız gerçeklerin yaşandığı Asr-ı Saadete…
Bir küçük umut var içimde, onca günaha rağmen. Sen değimliydin “mü’min ümit ile korku arasında yaşar” diyen. Korkuyorum bir sabah imanımın gitmesinden; ümit ediyorum Allah’ın rahmetinden…
Rasulüm şems bile senin zamanın kadar parlak değil. Kamer bile küsmüş insanların gece işledikleri günahtan…Rasulüm, Müjdecim; ayıp örtme de ve hayır işleme yarışın diye buyurmuştun. Bizler bir sadaka olan gülümsemeyi bile esirger olmuşuz. Senin zamanında evlilikler de Allah rızası aranırken; şimdi işi ve evi soruluyor. Rasulüm hafızların vardı senin. Vahiy katiplerin ve Ashab-ı Suffan vardı. Şimdilerde kurslara öğrenci aranıyor. Senin alimlerinin ayarında alim çok az. Hafızların parmakla sayılacak kadar az….
Gel Habibim ne olur. Yetimler babasız kaldı. Gel! En samimi dostlar bile senin gibi değil. Gel Müslümanlar başsız kaldı. Sen Taif’ten kovulduğunda Cibril-i Emin’e “ben azap değil rahmet peygamberiyim”buyurmuştun; bu zamanın kafirleri Taifleirlerden bile zalim. Bizler senin kadar sabırlı olamıyoruz. İçimiz kan ağlıyor ama elimizden de bir şey gelmiyor….
Hani Mekke’den kovulduğunuz da H.z. Enes (r.a.) ağlarken O’na şöyle buyurmuştun: “ ağlama Enes. Senin öyle kardeşlerin olacak ki, bizi görmeden sevecek.” Evet biz seni ve Sabahbe-i Kiram’ı görmeden sevdik. Hayran olduk onların teslimiyetine…
En güzel sözler sana, en güzel salavatlar senin ve sahabenin üzerine olsun. Bu kuru canım uğruna feda olsun. Anam babam sana feda olsun. Ve selamımdan Rabbim haberdar etsin inşallah.
Selam ve dua ile
Zuhal yıldız