Ebu-l Faruk Süleyman Hilmi Tuna Han Hazretlerinin Manevi Yönü
EBU-L FARUK SÜLEYMAN HİLMİ TUNA HAN HAZRETLERİNİN MANEVİ YÖNÜ
Ebu-l Faruk Süleymân Hilmi Tunahan'ın Hazretlerinin tasavvufî yönüyle ilgili olarak, dâmâdı ve bağlısı Kemâl Kacar tarafından Necip Fâzıl Kısakürek'e verdiği notlardan:
“Süleyman efendi’nin batın ilmine, yani tasavvuftaki manevi cephesine gelince, şüphesiz bu husus ehline malumdur. Zahiri akıl ve zeka ile idraki mümkün olamaz. Öyle ki, bir insan müslüman olabilir, tahsilli ve akıllı olabilir, hatta iç hayatı münkir olmaz da yine tasavvuf ve irşada ehil bir zat ile karşılaştığı halde, o zat ilahi iradeyle kendisini ona bildirmezse dünyalar bir araya gelse onun feyzinden haberdar olamaz. Bizim ise kendisinin manevi cephesi üzerinde zerrece tereddüdümüz yoktur. Biz bu noktayı “İlme’l-Yakin” değil “Hakka’l-Yakin” bi’l-fiil yaşamış olarak biliyoruz.
Kendisinin tasarrufunu ve insan letaifi üzerindeki tesirini, öz ruhumuzda ve vücudumuzda hissetmiş; enfüsi ve kevni kerametlerin üstünde irşad barikatlarını fiil halinde ve hakkıyla müşahade etmiş bulunuyoruz.
Allah’ın bu hususdaki inayet ve lütfuna mazhar olduğumuza, kendilerinin kamil ve mükemmil mürşid olduğuna, Silsile-i Saadat (Büyükler Zinciri) kolunun 32. ferdi Salahuddin İbn-i mevlana Siracüddin’in cismani nispet, İmam-ı Rabbani Hazretleri’nin de ruhani nispetle varisleri bulunduğuna imanımız tamdır. Kendisinin bu cephesini anlamayanların, anlamakta acz gösterenlerin, hiç olmazsa aksini iddia etmelerini ve kendisinde bir mürşid hali görmediklerini söylemekten çekinmelerini dünya ve ahiret yıkımına uğramamaları bakımından tavsiye ederiz."
Ehl-i Sünnet’i müdafaa ve fırak-ı dâlle ile mücadele
MANEVİ CEPHESİ
Süleyman Efendi Hazretleri amelde Hanefî, itikatta Matüridî mezhebine mensup olup meşreben Nakşî idi. Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’e son derece bağlı idi. Kendisinden feyiz alan talebeleri ile vaaz ve sohbetlerine devam eden kimselere en büyük tavsiyesi Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat akidesine ihlâs ve samimiyetle sarılmaları idi.
Ezelî takdir olarak Silsile-i Sâdât’ın 33. ve son halkası kendilerinin nasibi olduğundan Seyyidler Zinciri’nin 32. halkası Salâhuddîn İbn-i Mevlânâ Sirâcüddîn (k.s.) Hazretleri’nde manevî seyr ü sülûkünü tamamladıktan sonra tecelliyâtın büyüklüğünden, Salâhuddin Hazretleri kendilerini İmâm-ı Rabbânî Müceddid-i Elf-i Sâni Ahmed-i Farukî es-Serhendî (k.s.) Hazretleri'nin nisbet-i ruhâniyesine teslim ettiler.
Dünyanın şu son zamanlarında ilâhî feyizden nasipleri bulunan insanları yüksek himmetleriyle küfr ü dalâl çukurundan imân ve ihlâs sâhâsına çıkardılar. Halen de çıkarmaktadırlar.
Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri’nin talebelerine ve mensuplarına, hocalarına nisbetle “Süleymancı” denilmekte ise de hakikatte bu tamamen uydurma bir tabirdir ve “Süleymancılık” diye bir din, bir mezhep veya bir tarikat mevcut değildir.
Küfrün her çeşidi karşısında ilmî ve fiilî hizmetiyle mücadele veren son devrin büyük İslâm âlimi Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) Efendi Hazretleri, Ehl-i Sünnet’i müdafaa ve fırak-ı dâlle ile de mücadele ediyor, İslâm’ın içindeki fitnelerle savaşıyordu.
Şu sözüyle de İslâm dünyasına hitab ediyordu:
“Ey İslâm cemaati! Biz hayatta olduğumuz müddetçe Resûlüllah’ın ashâbına iftira ve yalan isnat edilebileceğini mi zannediyorsunuz? (Böyle bir zanna kapılmayınız). Çünkü biz (Ehl-i Sünnet cemaati) hayattayız.
Ünitedamericanmuslim.org.