Cevap: Kuranda anlatılan İman
Bakara suresi ayet 3
Ki onlar, gayba inanırlar,
namazı dosdoğru kılarlar
ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
Kur'an'la hidayete ulaşabilmenin ikinci şartı ise "gayb"e -duyularla algılanamayan ve insanın deney ve gözlemlerine konu olamayan şeylere- inanmaktır. Allah, melekler, vahiy, öldükten sonra dirilme, Cennet, Cehennem vs.nin tadılıp koklanamayacağı ve ölçülüp tartılamayacağı bilinen bir gerçektir; bu tür şeyler fiziksel dünyadaki birçok durumda olduğu gibi, uzmanlara (peygamberlere) güvenilerek kabul edilmelidir. Bu nedenle, sadece, "gayb"e inanan bir kimse Hidayet'ten bir pay alabilir. Sadece duyularla algılanabilen şeylere inanan kimseye gelince, o bu Kitap'tan hidayet alamaz.
Kur'an'dan faydalanabilmenin üçüncü şartı, kişinin Kur'an öğretilerini hemen pratiğe uygulamaya hazır olmasıdır. Namaz Kur'an'ın emrettiği ilk ve en önemli görevlerden biri olduğu için, imandaki samimiyetin ölçüsü ve pratik bir delilidir. Bu nedenle, bir kimse İslâm'ı kabul ettikten sonra ezanı duyduğunda cemaate katılıp, namazı kılmalıdır. Çünkü şehadetin samimi olup olmadığını bu belirler. Eğer ezana kulak asmaz ve cemaata katılmazsa, bu onun imanında samimi olmadığının bir göstergesidir.
"İkâmet'üs-Salat" (Namazı dosdoğru kılmak) teriminin çok geniş anlamlı olduğuna da dikkat edilmelidir. Bu, namazın cemaatle kılınması gerektiğine ve namaz için her yerde sürekli düzenlemeler yapılması gerektiğine işaret eder. Aksi takdirde bir yerin sakinlerinin hepsi tek tek namazlarını kılsalar bile,namaz ikâme edilmiş olmayacaktır.
Kur'an'dan faydalanabilmenin dördüncü şartı, kişinin, Allah'ın ve insanların hakkını vermek üzere Kitap'taki talimatlara uygun olarak parasını başkalarıyla paylaşmaya hazır olmasıdır. Bu çok önemli bir şarttır. Çünkü bir cimrinin veya parayı her şeyden çok seven bir servet düşkününün, İslâm uğrunda malî fedakârlıklar yapması beklenemez.
Cevap: Kuranda anlatılan İman
Bakara suresi ayet 4
Ve (yine) onlar, sana indirilene, senden önce indirilenlere iman ederler ve ahirete de kesin bir bilgiyle inanırlar.
Kur'an'la hidayete ulaşabilmenin beşinci şartı, vahye inanmaktır. Allah'tan gelen vahyin hiçbirine inanmayan kimseler, Kitap'tan faydalanıp doğru yola ulaşamazlar. Sadece Kur'an'a değil, değişik zamanlarda, değişik ülkelerde Allah'ın rasûllerine nazil olan bütün kitapların doğruluğuna inanılmalıdır. Aynı şekilde, Allah'ın yol göstermesi gerektiğine inandıklarını söyleyen, fakat doğru yolu bulmak için vahye ve peygamberlere başvurmak yerine kendi teorilerini "İlâhî Nur" olarak kabul eden kimseler de, Kur'an'ın hidayetinden faydalanamazlar. Sadece kendi atalarına indirilen kitaplara inanıp, diğerlerini reddeden kimseler de hidayete ulaşamazlar.
Kur'an, sadece, doğru yaşama tarzı için vahyin zaruri olduğuna ve bunun herkese tek tek değil, yalnız Allah'ın rasüllerine indirildiğine, yani hidayetin sadece o rasûllere indirilen kitaplardan alınabileceğine inanan kimseleri doğru yola ulaştırabilir. O halde doğru yola ulaşmak isteyenler, ırkî ve kavmî ön yargılarının esiri olmamalı, Hakk'ı kabul etmeye hazır olmalı ve onu nerede ve ne şekilde bulursa bulsunlar boyun eğmelidirler.
Altıncı şart, tüm ifade ettikleriyle birlikte öldükten sonra dirilmeye, yani Ahiret'e inanmaktır. Kur'an'a göre Ahiret'e inanmak şu anlama gelir:
1) İnsan tüm yaptıklarından ve tüm davranışlarından Allah'a karşı sorumludur.
2) Bu dünya sonsuz değildir, mutlaka sona erecektir.
3) Ahiret'te başka bir dünyanın başlayıp, istisnasız bütün insanların yaptıklarının hesabını vermek üzere, herkesin yaptığı amellerin karşılığını göreceği zamanı sadece Allah bilir.
4) Allah'ın iyi olarak hüküm verdikleri Cennet'e, kötü olarak hüküm verdikleri de Cehennem'e gidecektir.
5) Başarı ve başarısızlık, bu dünyadaki gibi zenginlik ve fakirlikle ölçülmeyecek; Kıyamet günü bu hususta Allah hüküm verecektir. Allah'ın verdiği hüküm sonucunda başarılı olan ancak, gerçek başarıyı (felâh) elde etmiş olur. Bu dünyada durum tam tersine olsa bile, Allah'ın mahkemesinde mahkûm olan, gerçek başarısızlık ve zillete uğramış demektir. Yukarıdaki noktaları gözönünde bulundurunca şu söylenebilir ki, Ahiret'e inanmayan kimseler Kur'an'dan faydalanamazlar; çünkü bırakın tamamen reddetmeyi, bunlar hakkında en ufak bir şüphe duyan kimseler Kur'an'ın vazettiği, ortaya koyduğu hayat tarzını yaşayamazlar.
Cevap: Kuranda anlatılan İman
Bakara suresi ayet 8
Bir kısım insanlar vardır ki: "Biz, Allaha ve âhiret gününe iman ettik. derler. Halbuki onlar mümin değillerdir.
Bazı insanlar vardır ki: "Allahı ve kıyamet gününde tekrar dirilmeyi tasdik ettik" derler. Halbuki onlar mümin değillerdir. Çünkü onlar, kalblerinde olanın aksini açıklıyorlar.
Bu âyette zikredilen "insanlar"dan maksat, müfessirlerin ittifakıyla belirttikleri görüşe göre "Münafıklardır.
Nitekim, Abdullah b. Abbas, Katade. Mücahid, Abdullah b. Mes´ud, Rebi´ b. Enes ve İbn-i Cüreyc
bu insanlardan maksadın Medinede, Müslümanlardan korkarak mümin söyleyen münafıklar olduklarını söylemişlerdir.
Taberi diyor ki:
"Aziz ve Celil olan Allah, hicret yurdu olan Medine-i münevverede, Resulullahı yerleştirip muzaffer kılınca ve onun davetini yayıp müslümanları çoğaltınca, müslümanlar, putlara tapan müşrikleri ve ehl-i kitap olan kâfirleri mağlup edince, Yahudi hahamları, sırf kıskançlıklarından ve azgınlıklarından dolayı Resuluİlaha kin ve düşmanlık beslediler.
Allah, bunlar hakkında başka bir âyet-i kerimede şöyle buyurdu;
"Kitap ehlinden bir çoğu, hak kendileri için apaçık belli olduktan sonra, içlerindeki çekememezlikten dolayı, iman etmenizden sonra sizi tekrar kâfirliğe çevirmek isterler Ehl-i kitap olan bu Yahudiler yanında Resulullahı yurtlarında barındıran, onu destekleyen ve yardımına koşan Ensar´in içinden bir kısım insanlar, şirklerinde ve cehaletlerinde devam ettiler. Açıkça kâfir olduklarını söylemeleri halinde müslümanlar tarafından öldürüleceklerinden veya esir edileceklerinden korktukları için iman ettiklerini söyleyen fakat aslında iman etmeyen münafıklar ortaya çıkmışlardır.
Bunlar da ehl-i kitabın kâfirleriyle işbirliği yaparak müminler aleyhine çeşitli tuzaklar kurmaya girişmişlerdir. Bunlar, Resulullahı ve sahabilcri gördüklerinde "Biz, Allaha, Peygamberine ve âhiret gününe iman edenleriz." demişler, Yahudilerle baş başa kaldıklarında da "Biz, sizinle beraberiz. "Biz iman ettik" diyerek müminlerle alay ediyoruz." demişlerdir. İşte Allah teala bu âyet-i kerimede bu tür insanları zikretmekte ve onların gerçekte iman etmediklerini açığa vurmakta ve "Halbuki onlar mümin değillerdir." buyurmaktadır. Âyet-i kerimenin bu son bölümü, imanı sadece "Dil ile ikrar" diye tanımlayan "Cehmiye" fırkasının görüşlerini çürütmektedir. Zira Allah teala, kalben iman etmeyip, dilleriyle iman ettiklerini söyleyenlerin mümin olmadıklarını beyan etmiştir.
Cevap: Kuranda anlatılan İman
Bakara suresi ayet 28
Allahü Teâlâ'yı nasıl inkâr ediyorsunuz ki sizi ölüler iken o diriltti. Sonra sizi öldürecektir, sonra da sizi diriltecektir, sonra da ona döndürüleceksinizdir.
Bu mübarek âyetler Kâinatın Yüce Yaratıcısının insanlık hakkındaki şefkatini, kâinattaki tesarruflarını uyanma vesilesi olarak gözler önüne koymaktadır. Ve bütün insanlığı gafletten uyanmağa davet ederek bütün kainatın bilgili ve güçlü yaratıcısının kudret ve azametini düşünmeğe bizleri sevk eyelmektedir. Şöyle ki: Ey insanlar! Ey gafîl insanlar!.. Siz (Allahü Teâlâ'yı nasıl inkâr ediyorsunuz ki) o pek büyük olan Kâinatın Yaratıcısını neye dayanarak inkâr edebilirsiniz ki bütün kâinat, onun varlığına şahittir. Bu cümleden olarak ey insanlar! (Sizi ölüler iken o diriltti) siz evvelce hayattan mahrum birer zerreden bir damla sudan ibarettiniz, sonra sizi hayata o kavuşturdu, sizi ruh, idrak sahibi bir hale getirdi. (Sonra sizi öldürecektir) geçici olarak hayattan mahrum bırakacaktır. Fakat büsbütün mahv ve yok olmayacaksınız. Muhakkak ki (sonra da sizi) tekrar (diriltecektir.) Kıyamet günü size tekrar hayat verecektir. Daha (sonra da ona) o yüce yaratıcıya, onun mükâfat ve ceza âlemine (döndürüleceksinizdir.) Dünyadaki amellerinizden dolayı muhakemeye tâbi tutulacaksınızdır, amellerinize göre mükâfat ve ceza göreceksiniz. Artık bu akıbeti düşününüz.
Cevap: Kuranda anlatılan İman
Bakara suresi ayet 41
Elinizdekini (Tevrat'ın aslını) tasdik edici olarak indirdiğime (Kur'an'a) iman edin. Sakın onu inkâr edenlerin ilki olmayın! Âyetlerimi az bir karşılık ile satmayın, yalnız benden (benim azabımdan) korkun.
Ayet, bu insanların Allah'ın kanununu bırakıp reddetmelerine neden olan dünyevî kazançlarına işaret eder. Bununla birlikte, onların vahyi (Hidayet) az bir kazanç karşılığı satmayıp, büyük kârlarla satmaları gerektiği anlamına gelmez. Çünkü Allah'ın hidayeti kendi bedeliyle satılacaksa, tüm dünyanın serveti bir araya getirilse bile hiçbir değer ifade etmez.
Bakara suresi ayet 42
Bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin.
Bu ayeti anlayabilmek için Arapların genelde okuma-yazma bilmeyen ve eğitimden geçmemiş kişiler oldukları gözönünde bulundurulmalıdır.
Bunun aksine Yahudilerde eğitim daha yaygındı ve aralarında Arabistan dışında bile tanınan büyük bilginler vardı. Bu nedenle müşrik Araplar, Yahudilerin bilginleri karşısında saygı ile karışık korku duyuyorlardı. Bunda Yahudi bilginlerinin ve din adamlarının kendi bilgi ve dindarlıklarını sergilemelerinin, üstelik bunu üfürükçülük ve muskacılık yaparak desteklemelerinin de rolü vardı. Özellikle Medineliler, Yahudilerin bilgili oluşundan korkuyorlardı; çünkü, onlarla gece-gündüz ilişki içindeydiler. Bunun sonucu nasıl okuma-yazma bilmeyen insanlar, genelde daha çok eğitim görmüş, daha medenî ve dindar komşularından etkilenirse, Araplar da Yahudilerin etkisinde kalmışlardı.
Hz. Peygamber (s.a.) , Allah'ın Rasûlü olduğunu ve kendisine uyulması gerektiğini ilân ettiği sırada Arabistan'ın durumu buydu. Doğal olarak Araplar bu meselenin çözümünde Yahudilerden yardım istediler ve: "Siz bir Kitab'a sahipsiniz ve bir peygamberin izleyicilerisiniz. Allah'ın Rasûlü olduğunu iddia eden bu adam hakkında ne dersiniz?" dediler. Fakat Yahudi alimleri bu soruya direkt ve doğru bir cevap veremezlerdi. Çünkü O'nun öğretilerinde hata bulamaz ve birden çok ilâh olduğunu söyleyemezlerdi. O'nun peygamberler, Allah'tan gelen kitaplar, melekler ve ahiret ile ilgili öğretilerinin yanlış olduğunu da söyleyemezler ve O'nun öğrettiği ahlâkı eleştiremezlerdi. Bununla birlikte ne Hz. Peygamber'in (s.a.) öğrettiklerini açıkça kabul etmeye hazırdılar, ne açıkça O'nu reddedecek cesarete sahiptiler, ne de Hakk'ı hemen kabul etmek gibi bir niyetleri vardı. Bu nedenle bu davete karşı gizli bir strateji takip ettiler. Hz. Peygamber (s.a.) , O'na uyanlar ve yeni din hakkında şüphe üstüne şüphe uyandırdılar. Hz. Peygamber (s.a.) ve O'na uyanlar aleyhinde propaganda yapıp yanlış iddialarda bulundular ve onları anlamsız bir tartışma içinde oyalamak için lüzumsuz karşı çıkışlarda bulundular. Bu nedenle Yahudiler, Hakk'ı bâtıla karıştırıp gizlememeleri ve şüpheler yaratarak, saçma iddialarda bulunarak, bâtılla karıştırarak Hakk'ı saklamamaları konusunda uyarılıyorlar.