Cevap: EN SEVGİLYE(a.s.m.)
Ebedi Sevgili
Hadi bugün O’na (Celle Celaluhu) sevgini göster!
Sevgililer günü ya bugün…
O’nun için bir şey yap!
O’na kendini beğendir bugün!
“Seviyorum” diyorsun ya…
Hadi göster sevgini!..
O neyi seviyor, neyi sevmiyor öğren!
VE
Sev O’nun sevdiklerini, sevmediklerinden uzaklaş!
Ki, O da sevsin seni…
Seven elbet sevilir ama, lafta kalmasın sevgin…
Hadi bugün göster O’na sevgini!..
Sevgililer günü ya bugün..
Bilirsin, seven hep sevdiğini anlatır,
“Bülbülün yüz hikâyesi varmış, hepsi de gül üstüne..”
Bugün, ulaşabildiğin herkese O’nu anlat!
O’nu ve O’nun en sevdiğini(Sallallahu aleyhi ve sellem)…
Telefonla, yüzyüze, kavlen ve fiilen O’nu anlat!
O, sana senden de yakın olanı..
O, seni senden de iyi bileni..
O, sen O’nu bıraksan da seni asla bırakmayanı..
O, en güzel sevda türküsünü, ölümsüzlük bestesini…
Sevgililer günü ya bugün..
Bilirsin, seven hep sevdiğini düşünür ya..
Bugün sen de hep O’nu düşün!
O’nun hoşuna gidecek bir şey yap! Memnun et O’nu..
Meselâ;
Şimdiye dek isteyip te yapamadığın bir emrini uygula bugün!
Eğer örtülü değilsen, hiç çıkarmamak sözüyle,
Bir başörtüsü al kendine!
Kılamıyorsan, bugün namaza başla!
Meselâ;
“Kur’anı mutlaka öğreneceğim” de!
Biliyorsan, öğretmek için bir talebe bul kendine!
Bir ayet ezberle ve uygula onu!..
Bugün bir hadis öğren ve öğret onu!..
Meselâ; bugün Sevgilini en az bir kişiyle tanıştır!
Hiç tanımadığın birine selam ver!
Bir yetimin başını okşa! Bir çocuğu sevindir bugün!
Meselâ;
İşyerine giderken O’nu hatırlatacak bir hediye ****ür bugün,
Ya da çal komşunun kapısını,yüreğini bölüş,
O’nu anlat bu vesileyle..
Bugün O’nun için birşey yap!
Ama yalnız O’nun için.. Nefsini hiç karıştırma!
Cennet hesapları yapma bugün, karşılık bekleme!
Pazarlıksız, riyasız olsun her yaptığın…
Bugün şöyle bir düşün!
Sevdiklerine ve hatta sevmediklerine,
Ne kadar çok vakit ayırıyorsun?..
Fanî dediğin şu dünya için ne kadar çok çalışıyorsun?..
Yarım saat sürecek bir ziyaret için,
On dakika sürecek bir yemek için, mutfakta ne kadar kalıyorsun?..
Nazlıca ağlayan yavrunun sesiyle nasıl fırlarsın yatağından, o soğuk
gecede?..
İşverenin ay sonunda vereceği üç kuruş için nasıl kahredersin kendini?..
Sınıfını geçebilmek için, iyi not alabilmek için, nasıl geceni gündüzüne
katarsın?..
Eşini, çocuklarını, anneni, babanı, nişanlını memnun etmek için nasıl da
çırpınırsın…
Tüm bunlar ve senin de ekleyebileceğin dahaları için yaptıklarının,
SÖYLE, yüzde kaçını Allah için, Habibullah için yaptın bugüne kadar?..
Evet bugün sevgililer günü..
Sen de buluş Sevdiğinle bugün!
At kendini seccadeye, bir tövbe et, dönmemecesine..
O’nun sevmediği herşeye “elveda” de!
Gözyaşların armağan olsun O’na..
Gözyaşların ve zaten O’nun olan yüreğin..
Bugün ve hergün!
allah emanet olun..
Cevap: EN SEVGİLYE(a.s.m.)
Yağmur
Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat
Yıllardır boz bulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Hasretin alev alev içime bir an düştü
Değişti hayel köşküm, gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü
İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
Evlerin arasına dikilir yesil bayrak
Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak
Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydim
Yağmur, gülsenimize sensiz, baldiran düştü
Düşmanlik içimizde; dostluklar yaban düştü
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü
Bir güzide mektuptur, çağlarin ötesinden
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük mustu, pazartesinden
Beyazlik dokunmuştur gecenin siyahina
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin
Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamiş, mazide
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydim
Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü
Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hiradan
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça, ateşler sahinin hayalleri
Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücella çehreni izleseydim ebedi
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
Katil sinekler deldi hicabın perdesini
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü
Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında
Tablosunu yapardim yıkılan her kulenin
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin
Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü
Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü
Badiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya
Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü
Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin, bereketin doldurur haneleri
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların
Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü
İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü
Güvenilen dağlara kar yağdi birer birer
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü
Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından
Madeni arzuların ardında seyre daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
Senin için görülen bir düş de ben olsaydim
Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
Hazindir ki; dertleri asmaya umman düştü
Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
Sesini duymayanlar girdabında boğulur
Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin
Saatlerin ardında hep kendimi aradim
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü
Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
Mekanın fırçasında solmayan resim senin
Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü
Islaklığı sanadır ahımın, efgahımın
İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın
Nazarın ok misali karanlıkları deler
Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin
Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü
Nefsinle yeniden çizilecek desenler
Çehreler yepyeni bir degişim geçirecek
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
Anneler çocuklara hep seni içirecek
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Kardeşler arasında heyhat, su-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü
Şarrkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakiş da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakiş da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Cevap: EN SEVGİLYE(a.s.m.)
http://img81.imageshack.us/img81/3043/nebevi3sa.jpg
Selam sana nazlı Nebi
Selam sana gözbebeği
Mevla'nın kudretiyle selam
Selam sana nur-i dilara
Selam sana Hakk habibi
Rahman'ın kudretiyle selam.
Selam sana Andelib_i Zişan
Selam sana Muhammedi
Cebrail'in yüreğiyle selam
İbrahimce selam sana
Rahimce selam sana
Gafurca selam..
Selam sana ey yetimler padişahı
Selam sana Ahmedi nefesli yar
Eyyupça selam sana
Selam sana ya HabibALLAH
Selam sana ya NebiALLAH
Selam sana ya ResulALLAH ..
selam sana AŞK İKLİMİNİN SULTANı ..
Ey Gül, ey Gonca-i Nûr, meftun yaprak, hâr sana.
Sensin gönüller Mâhı, bu yaz, bu bahar Sana
Mûcize saltanatın taşları ayna yapar,
Her ırmak ve her deniz, her leyl-ü nehar Sana
Senin Zâti Akdesin âlemlere rahmettir,
Cibrîl vefalı yoldaş, Yüce ALLAH Yâr Sana!...
Bu nice iştiyaktır, ey en güzel Sevgili?
Asırlardır koşuyor, genç ve ihtiyar Sana!...
Nazarın kalbe şifâ, sözün hikmet incisi,
Hangi dertli kavuşsa, olur bahtiyar sana!
Misk kervanı kapında karar kılmıştır Senin,
Nebîlerin diliyle, hep övgüler var Sana!...
Ay, güneş, zühre, ülker, nûruna pervanedir.
Âlemde olmak ister, âşıklar civar Sana!...
Senin yolun hep açık, gidişin ALLAH'adır,
Dağlar ateş kesilse olamaz duvar Sana
Güzelliğin âlemde misli bulunmaz inci,
Ey Gül, hasret çekmede Cennet, o bulvar Sana!
Dedin ki: "Şükreden kul olmak istemem mi ben?"
Rabbin ihsan buyurdu: Hurma, üzüm, nar Sana! http://www.muhabbetullah.com/smf/res...ajtablo/71.gif
Cevap: EN SEVGİLYE(a.s.m.)
Gelseydin
Sevgili!
Ümmü Mektum gibi
Seni görmeden sana sesleniyoruz
Alıp verdiğin nefesi duyar gibi
Sanki açınca gözlerimizi
Seni görecekmişiz gibi
Sana sesleniyoruz.
Senin huzurunda ses yükselmez.
Edeple konuşulur; edeple susulur.
Hele biz ki bu kapının dilencileri,
El açıp beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi ama
Şu araya giren yıllar olmasa
Medine’ne uzak yollar olmasa
İsmin anılınca yürek yanmasa
Kapında beklemekten başka
Bize bir şey düşmezdi.
Bekliyoruz Sultânım!
Rüyada olsa bile
Belki teşrif edersin diye
Hem de hiç kimseyi beklemediğimiz gibi.
Seni bekliyoruz.
Gelseydin,
Bizim için cennet olurdu gelişin.
Gelseydin,
Saadetli asrından gönderdiğin selâmını,
'Kardeşlerim' deyişini
Birbirimize nasıl anlattığımızı görürdün.
Gelseydin,
Dolaşsaydın sofralarımızı,
Bir tabak fazla görecektin,
Bir bardak, bir kaşık fazla...
Ve sofrada bir yer boş,
Baş köşe! ..
Ola ki Sen(A.S.M.) lutfeder gelirsin diye.
Gelseydin,
Dolaşsaydın gecelerimizi,
O 'Kutlu Doğum' gecelerini,
Anneler görecektin.
Yeni doğmuşsun gibi,
Yeryüzünü yeni teşrif etmişsin gibi,
Mışıl mışıl uyuyasın diye
Seni sabahlara kadar
Hayalen ayaklarında sallayan anneler görecektin.
Sevgili!
Gelseydin,
Medine-i Münevvere'den dünyaya yayılan Ashabın gibi,
Eyyüb Sultan gibi,
Kab bin Malik gibi,
Bir fecir vaktinde,
Henüz yirmisinde yirmi beşinde,
Bırakarak yurtlarını ocaklarını,
Hedeflerine ilahi rızayı koyan,
Arkalarına bakmayı ar sayan,
Yiğitler görecektin.
Onlar senin yiğidin,
Elleri, o öpülesi elleri,
Kimbilir hangi memleketin zemheri soğuklarında üşürken,
Senin köyünün hayaliyle ısındılar.
Gelseydin,
Gecenin zifiri karanlığında,
Uykunun en tatlı aralığında,
Rabiatül Adeviyye gibi Rabbiyle başbaşa
Gençler görecektin.
Gözyaşı dökerken günahlarına,
Veysel Karani'den istediğin gibi,
İnsanlığa dua eden gençler görecektin.
Gelseydin,
Asr-ı saadet gibi olmasa da,
Koklanmaya değer güllerimiz vardı.
Yine senin ikliminde yetişen.
Ama sen gelseydin,
Dikenler bile gül kokardı EFENDİM(A.S.M.) ! ! !
Seninle göz göze gelmeden gizli gizli seni seyretmek...
Hz.Vahşi gibi...
Hani sen Hane-i Saadet'ten Mescid-i Nebevi'ye giderken
Aişe annemiz ardından hayran hayran bakardı.
Seni mescidin önünde bekleyen Ashabı'nınsa
Bakışları yerdeydi.
Edepten göz göze gelmezlerdi.
Sende(A.S.M.) tebessüle nazar ederdin.
Mütebessim çehreni bir Ebu Bekir(R.A.) görürdü,
Bir de Ömer(R.A.) ...
Şimdi okununca Ezan-ı Muhammedi
Pencerelerde, kapı önlerinde,
Seni(A.S.M.) bekleyen nemli gözler var.
Gelseydin,
Ve yürüyüp geçseydin önümüzden,
Gülleri bayıltan o enfes kokunu çekerdik içimize.
Sevgili!
Hakiki aşıkların sana doğru uçarken
Bizim bu yaptığımız yolda emeklemekti.
Dünya güzelliğiyle kollarını açarken
Bize düşen el açıp kapında beklemekti.
Sevgili!
Bekliyoruz! ...
Cevap: EN SEVGİLYE(a.s.m.)
Sevgili!
Sen gitmiştin
Koyup bir başımıza, bırakıp pak ellerimizi, gurbetlerine salmıştın bizi
Yetim kaldık, öksüz kaldık ve ellerimiz kirlendi yokluğunda
Sen gitmiştin
Ayrılıkların dilini hece hece ağlıyoruz şimdi
Akşamlar iniyor dağlara ve hasretimiz yankılanıyor yamaçlarda
Sevgili!
Nasıl iltica edelim sana ;
huzuruna nasıl varalım, yalvaralım?!
Ve duyurabilsin mi sesini!?
Efendim, duyar mısın sesimizi?
Sevgili!
Sen aşk ikliminde sultan, sen güzellik şahikasında dolunay, sen vefa göğünde
hilal
Biz bir bakışının dilencisi,
biz dolunay tutkunları,
biz bayramı gözleyen oruçlar
Güzellik ordusunun hakanı sen, gam ruzigârinda gedalar biz
Sen imrenme, biz ayıplanma
Sen özüsün varlığın ve biz varlık iddiasında küstah yoksullar
Sen sabah yıldızlarının ışığı, biz gaflet uykusunda kervancı
Dert ve keder denizinde çığlık çığlığayız biz,
kumrular ve bülbüller seni bestelemekte oysa
Çığlıklarımızı bestelere karıştırıver efendim,
düşkünlerine, savrulmuşlarına kulak ver
İtivermezsin elinin tersiyle bizi, değil mi efendim?
Sevgili!
Sen gitmiştin
Yokluğunda kaybettik önce varlığımızı ve sonra yok eyledik aklımızı da
Hasretinle akan zamanlarda cevherimiz özden, madenimiz mıknatıstan ayrıldı
Sen gitmiştin
Gönüllerimiz billur kadehler gibi çalındı sengsarlara;
ırmaklarımız mecralarında susuzluğa mahkum edildi
Sen gitmiştin
Çelik mermere çarptı, iradeye ateş düştü yokluğunda
Hasretinden akıllar yitirildi efendim,
gönüller gölgelere düştü
Kucak kucağa güneşlerimiz söndü,
dudak dudağa denizlerimiz kurudu
ve sen gitmiştin efendim
Sen gitmiştin
Seninle birlikte her şeylerimiz gitti
Şehitlerimiz kefenlerinden sıyrıldı senden sonra;
kanlarımız sahralar doldurdu
Kelimelerimiz anlamlarını yitirdi,
kutlu erlerimiz tutsak oldu nefis ordularına
Hiçbir şey kazanmadık ayrılığında, efendim,
hiç kâr elde edemedik
Aldandık, hep aldandık
Delilimizi yitirdik, delillerimizi yitirdik
Dillerimiz dilim dilim edildi efendim
Bize sevmeyi unutturdular ilkin;
sonra sevginin ne olduğunu
Kendi gönlüne ihanet edenlerimiz, gönlün kendisine ihanet ediyorlardı artık
Vurgunlar yedik pes pese efendim
Ve sen gitmiştin
Sevgili!
Sen gitmişti
Biricik sığınağımız, varlığımızın övüncü, yüz akımızdın
Hayırları söyleyip gitmiştin,
biz ser işler olduk
Uzun uzun emellere kapıldık,
kapılanıp kaldık umutların kapısında
Yolunda yürümekten üzerimize düşen,
baş kaldırdık önce ve sonra yıkılışlar gördük hep efendim
Ellerimiz vardı açıldıkça dolan, uzandıkça verilen;
böğrümüzde kaldı ellerimiz
Hanım idik halayık olduk;
bay idik köle edildik
Sen gitmiştin
Yanmış igsilerle kara bahtımıza kara resimler çizdiler
Aşk dervişleri avare, pejmürde, hercâyî rüzgârlara kapıldılar,
dönüşlerinin ahengini kırdılar
Bölük bölük kadınlarımız,
grup grup erlerimiz,
demet demet çocuklarımız,
kimi güler, kimi ağlarken yitirdiler kendilerini
Ve sen gitmiştin efendim
Sevgili!
Hani bir aşk idin, bir güzellik idin sen, güzellikle askın kesiştiği
prizmada
Güzelliğin cihanı gösteren bir ayna;
aşkın o aynanın cilası idi hani
Güzelliğin olmasa efendim,
aşkı hiç bilmeyecekti cihan;
aşkın olmasa güzelliği hiç anlamayacaktı
Aşk pazarında mezat hep güzelliğine; güzellik yurdunda yollar hep aşkına
durmuştu efendim
Ve sen gitmişti
Sevgili!
Derd ile ağlayandın; hem derde salandın!
Gönül yurdunda çaresizlerin çaresi, hastaların merhemiydin
Saadetle yasamış, saadet çağını yaşatmıştın
Suretleri ve canları iman ile sen şekillendirmiş,
"Lâ" ile "Illa"yi i'câz ile sen dillendirmiştin
Sen gidince, ey sevgililer sevgilisi, güvercinlerimiz tuzaklara esir düştü;
Hüdhüdlerimizin mil çekildi gözlerine
Artık düşmanlarımız dostlar arasında;
dostumuz düşman içinde
Divanelere döndük, yaya kaldık yolunda
Kendimizi unuttuk, seni bilmez old
Sana muhtacız!
Sana en fazla muhtacız
En fazla sana muhtacız
Uyandır bizi uykumuzdan
Gel ey sevgili!
Bir gelişle gel, bir gülüşle gel
Doğ ufkumuza, sar dünyamızı, gir gönlümüze yeniden
Sana muhtacız
Sana en fazla muhtacız
Cevap: EN SEVGİLYE(a.s.m.)
Selam sana nazlı Nebi
Selam sana gözbebeği
Mevla'nın kudretiyle selam
Paylaşımlarınızın hepsi çok güzel. Emeğinize sağlık. Allah(c.c) razı olsun...
Cevap: EN SEVGİLYE(a.s.m.)
GÜL-İ RANA
Bütün yolculuklar sanadır,
Yıldız dokulu bütün yolculuklar.
Ufuklar seni gizler çizgilerinde ve uç noktalarında.
Bu yüzden sana koşar yalnızlar
Ve sâbâ rüzgârını duyanlar seherlerde.
Sana koşarlar
Elleri böğürlerinde
Ve zülüflerinde
Bir gül kokusu
Gözlerinde aşk buğusu.
Seni tüter buhurdanlar o zaman
Ve her zaman.
Böyledir sana yolculuklar
Böyledir gül
Ey gül
Gülller gülü
Medine’nin Gülü
Reyhan zülüflü
Ümit ulağı
Haktan gelen
En şerefli elçi
Sana.
Ey gül-i Rânâ…
Bak işte ben de böyle boynu bükük
geldim yoluna
Yolunun engelleri de var ama
Bunlar bir tebessüm gibidir cana
Gülistana bir çekiliştir
Ona bir gamze
Ve işaret gibi,
Yoksa asıl acıları görse gönül
Ebedî olanları
Bunları basardı bağrına
En çetin çileleri
Özüne perçinlerdi
Bir ananın evlâdını sarışı gibi.
Evet sana bütün yolculuklar
Zira sensin ilk mayası âlemin
Yani aşktır ilk mayası
Sen zaten aşktan yaratıldın
Sevdadan doğdun
Ve dünyaya teşrif buyurdun
Bir Cibril kanadında
Sonra Cibril senin ardında
Kemerbeste-i Ubudiyetle
Hakk’a saygılı
Ama senin ardında
Hiç yoktu bunlar yadında
Bir an bile geçirmemiştin aklından
Peygamberlik ünvanını
Kutsî görevi.
Zira sen tevazu iklimlerinin üveyiki
Başı öne eğik
Mekke’nin en yetimi
Ümmilerin ser tacı
Ama âlemin tek ilacı
Ve huzur iklimi sendeydi…
Ufuklar sana sarılmıştır
Katmer katmer
Gül yapraklarının özünü sarışı gibi
Bütün ufuklar ama
Bütün ufuklar
Sana
Ey gül-i Rânâ.
Sancısız gece olur mu?
Olursa şafak doğar mı ondan
Elbette bütün sancılardır
Sabaha gebe olan.
İşte zaman da sana gebe
Soluklarına.
Bir zamanlar Mekke sokaklarında
Söylediğin
Söylettirilen nağmeye gebe.
Hurma dallarının inlediği
Kuru direklerin bile
Ağladığı bu nağmeyi duyunca
İşte o melodi dudaklarından yükselmişti.
Bu atmosfere.
Hâlâ o solukları taşır mecnun rüzgâr
Yüreğinde
Saçlarının telinde
Ve kanatlarında
Şardan şara
Ey gül -i Rânâ…
Tatlı bir leylaktı bakışların
Rengini ötelerden almış
Bir leylaktı çehrendeki pembelik
Ve dudaklarındaki şafak kırmızılığı
Ve içinde ebed kızıllığı
Bir leylaktı
Rengini Cemil- i Rahmi-i Kebirden almış
Bir leylak
Ey levlak
Ey rahmet avuçlarının bizlere uzattığı
Çöllerdeki tek vaha
Ey gül-i Rânâ
Sar bizi o gizemli ufuklarında
Sar bizi
Aşk kanatların gerilsin üstümüze
Bir anne şefkatiyle
Bir baba rikkatiyle
Sar bizi
Nazar bizi çeksin
Bu sebepten sonsuzluktan dünyaya ağan nazar
Cazibesiyle
Her Kadir Gecesi’nde.
Sonsuzluktan yağan damlalar
Çeksin bizi kendine
Sevgi ve aşk bu damlaların bulutudur
Ümit ve azim bu damlaların buutudur
İşte o nazara çekilelim biz de
Hazer edip günahlardan
Korkarak Rabbin celalinden
Bir Mecnun olalım yollarında
Önümüzde leyla
Ardı sıra koşalım ve dağlar denizler aşalım
Ey gül-i Rânâ.
"Sancısız geceler doğumsuzdur." dedim
Evet sancısız gecelerimiz olmasın
Ve içimize dolmasın yakut rengi faniler
Dolmasın onların çizgileri
Karanfil kırıkları gibi ruhumuza
Yangını düşmesin geçici olanın
Ve esip giden rüzgâr gibi günlerin
Ve geçici düğünlerin ateşi vurmasın içimize.
Biz size gelelim
Hep birlikte size
Gündüze
Sabaha
Bahara
Teşrin yapraklarını da toplayıp
Sabaha erelim
Ellerimizde eteklerimizde
Sonbahar mevsimi olsa da
Size
Bu dermandır cana
Ey gül-i Rânâ.
Artık Ebu Lehepler bitti
Ebu Cehiller yılgın ve ürkek
Çekildi köşelerine
Bir gulyabaninin
Mağarasına ve inine çekilişi gibi
Artık Kalem ve Nun devri başladı
Leyla ve Mecnun devri başladı
Kerem ile Aslı
Ferhat ile şirin faslı
Asr-ı saadette olduğu gibi
Evet gül devri
Her ne kadar olsa da cevri
Birtakım zavallının
Bunlar o eski cühelanın
Kalıntıları.
Bitti onlar, bitti.
Bir gurup vakti fıtratlarına uygun
Yere gitti.
Ama sen
Ama senin Mekke’den Medine’den uçan solukların
Ve kanat açıp âlemi dolaşan nefesin
Hâlâ atmosferimizde
Bizleri çağrı çağrı
Deste deste
Birliğe çeken solukların
Onlar var
Bize yar solukların
Onunla dolduk biz de onunla
İçimizi gülşene çevirdik
Ve bir yorgun dünyayı devirdik
Sonra onun yerine yepyeni filizlerden,
Dallardan
Mercan dalllardan
Zebercet yapraklardan
Ve altın çiçeklerden bir dünya ördük
Ve seni gördük orda
Ufkun en ucunda
Ve başında
Ya kırmızı, ya siyah
Ya da beyaz sarığın
Sırtında rida
Dudaklarında tek nida
La ilahe illalah…
Billah seni gördük
Başkasını değil
Nurs köyünden ağan ışıkta
Korucuk’tan yanıp alemi tutan kandilin
Gülen çehresinde
Seni gördük
Çizginin tam ortasında
Seni
Kana kana içtik avuclarındaki kevserden
Ötelerden sunduğun o vaha ırmaklarından
Kana kana
Ey gül-i Rânâ.
Cevap: EN SEVGİLYE(a.s.m.)
Ben Böyle Olmamalıydım
Ben, böyle olmamalıydım
İsmini duyunca, boynum düşmeliydi omzuma.
İçime bir ateş düşmeliydi
Ayaklarımın feri kesilmeliydi.
Kendimden geçmeliydim sonra...
Adını sayıklamalıydım, adımı unuttuğumda
Ama bunu kimse duymamalıydı,
Seni, mahşere kadar saklamalıydım.
Ben böyle olmamalıydım
Nisan akşamlarını ıslatırken yağmur
Bahar, şarkılarını söylerken karanlığa
Çalan her kapıya `sensin` diye koşmalıydım.
Ayak sesleri gelmeliydi uzaktan
Ben hep sana yormalıydım.
Gece yıldızlarını serpince göre
Seni görmek için uyumalıydım.
Şarkılar kime söylenirse söylensin
Sana diye dinlemeliydim.
Türküler dolmalıydı odama,
Ben bir selvi boylu yârdan ayrıldım deyince bir ses
Selvi boylu yâr sen olmalıydın
Kömür gözlüm ateşine düşeli
Senin için söylenmiş söz olmalıydı.
Bir mey yokluğuna ağlamalıydı delice
Bir keman, incecik çığlık olmalıydı
Ama bunu kimse bilmemeliydi,
Seni mahşere kadar saklamalıydım.
Böyle olmamalıydım,
Kelimeler Taif'i taşıyınca kulaklarıma
Daha yüzüme çarpmadan Taif rüzgarı,
Taşların izi çıkmalıydı yüzümde.
Uhud anılırken, dişlerine sızı düşmeliydi.
Haremde bir ikindi vakti
Kem gözler çevrilince sana
Ve vefasız eller uzanınca yakana
İçim daralmalı, nefesim kesilmeliydi.
Sen ötelere hazırlanırken,
Öteler senin için süslenirken,
Son kez baktığın pencerede hayal edip seni,
Perdenin son kez kapanması gibi,
Kapanmalıydı gözlerim.
Sonra içime doğru gerilip,
Seni bize lutfedenin ismini haykırıp,
'Allah(C.C.) ' deyip,
Düşmeliydim yere.
Ama bunu kimse bilmemeliydi.
Seni mahşere kadar saklamıydım.
Ve mahşer günü...
Uzaktan seni seyretsem.
Sana yakın olmak için can atsam.
Beni engelleseler,
'Sen kim yakınlık kim? ' deseler.
Ben ağlamaktan konuşamasam.
Gözlerini çevirsen bana.
'Benim cennetim bana bakan gözlerindir.'
Ve tebessüm etsen.
Ama bunu kimse görmese,
Seni ebede kadar saklasam.
Cevap: EN SEVGİLYE(a.s.m.)
SECCADEN KUMLARDI.
Devirlerden, diyarlardan
Gelip göklerde buluşan
Ezanların vardı !
Mescit mü'min, mimber mü'min...
Taşardı kubbelerden Tekbir,
Dolardı kubbelere "amin!"
Ve mübarek geceler, dualarımız,
Geri gelmeyen dualardı...
Geceler ki pırıl pırıl, Kandillerin yanardı!
Kapına gelenler ya Muhammed,
-Uzaktan, yakından - Mü'min döndüler kapıdan !
Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;
İki dünyada aziz ümmet, Muhammed ümmetiydi.
Konsun, yine pervazlara Güvercinler;
(Hû hû)lara karışsın Âminler...
Mübarek akşamdır; Gelin ey Fâtihalar, Yâsin'ler!
Şimdi seni ananlar, Anıyor ağlar gibi...
Ey yetimler yetimi, Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın, Yoksulların sahibi....
Nerede kaldın ey Resul,
Nerede kaldın ey Nebi?
Günler, ne günlerdi, ya Muhammed;
Çağlar ne çağlardı;
Daha dünyaya gelmeden Mü'minlerin vardı....
Ve bir gün, ki gaflet Çöller kadardı,
Halime'nin kucağında Abdullah'ın yetimi,
Amine'nin emaneti ağlardı!
Hatice'nin koncası, Aişe'nin gülüydün.
Ümetinin gözbebeği, Göklerin resulüydün...
Ruhunu Allah'a, Elini ümmetine verdin.
Beşiğin, yurdun, yuvan Mekke'de bunalırsan Medine'ye göçerdin.
Biz dünyadan nereye Göçelim yâ Muhammed?
Yeryüzünde riyâ, inkar, hiyanet Altın devrini yaşıyor...
Diller, sayfalar, satırlar (Ebu Leheb öldü),diyorlar;
Ebû Cehil, kıtalar dolaşıyor!
Neler duydu şu dünyada Mevlid'ine hayran kulaklarımız;
Ne adlar ezberledi, ey Nebî Adına alışkın dudaklarımız!
Artık yolunu bilmiyor; Artık, yolunu unuttu
Ayaklarımız! Kâ'be'ne siyahlar
Yakışmamıştır, yâ Muhammed,
Bu günkü kadar! Haset, gururla savaşta; Gurur,
Kafdağı'nda derebeyi...
Onu da yaralarlar kanadından, Gelse bir şefkatmeleği...
İyiliğin türbesine Türbedar oldu iyi! Vicdanlar sakat
Çıkmadan yarına. İyilikler getir, güzellikler getir Adem oğullarına!
Şu gördüğün duvarlar ki Kimi, Tâiftir, kimi Hayber'dır...
Fethedemedik, yâ Muhammed, Senelerdir!
Ne doğruluk, ne doğru; Ne iyilik, ne iyi...
Bahçende en güzel dal, Unuttu yemiş vermeyi...
Günahın kursağında Haramların peteği!
Bayram yaptı yabanlar;
Semâve yi boşaltıp Sâve'yi dolduranlar...
Atını hendeklerden-bir atlayışta- Aşırdı aşıranlar...
Ağlasın yesrib, Ağlasın Selman'lar!
Gözleri perdeliyen toprak, Yüzlere serptiğin topraktı...
Yere dökülmeyecekti, ey Nebî Yabanların gözünde kalacaktı!
Konsun, yine pervazlara Güvercinler;
(Hû hû)lara karışsın Âminler...
Mübarek akşamdır; Gelin ey Fâtihalar, Yâsin'ler!
Ne oldu, ey bulut Gölgelediğin başlar?
Hatıranda mı, ey yol, Bir aziz yolcuyla Aşarak dağlar taşlar,
Kafile kafile, kervan kervan Şimale giden yoldaşlar.
Uçsuz bucaksız çöllerde, Yine, izler gelenlerin,
Yollar gideceklerindir. Şu Tekbîr getiren mağara,
Örümceklerin değil; Peygamberlerindir, meleklerindir...
Örümcek ne havada, Ne suda, ne yerdeydi...
Hakkı göremeyen Gözlerdeydi! Şu kuytu, cinlerin mi;
Perilerin yurdu mu? Şu yuva ki bilinmez,
Kuşları hüdhüd müdür, güvercin mi kumru mu?
Kuşlarını ir sabah, Medine'ye uçurdu mu?
Ey Abva'da yatan ölü, Bahçende açtı dünyânın En güzel gülü;
Hatıran, uyusun çöllerin Ilık kumlarıyla örtülü!
Dinleyene,hâlâ, Çöller ses verir; "Yâleyl" susar,
Uğultular gelir. Mersiye okur Uhud, Kaside söyler Bedir.
Sen de bir hac günü, Başta Muhammed, yanında Ebûbekir;
Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü Destan yap, ey şehir!
Ebûbekir'de nûr, Osman da nurlar...
Kureyş uluları, karşılarında Meydan okuyan bir Ömer bulurlar;
Alî'nin önünde kapılar açılır,
Alî'nin önünde eğilir surlar. Bedir' de,
Uhud'da, Heyber'de Hak'kın yiğitleri, şehîd olurlar...
Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı;
Yerde kalmazdı ruh... kanatlıydı.
Konsun, yine pervazlara Güvercinler;
(Hû hû)lara karışsın Âminler...
Mübarek akşamdır; Gelin ey Fâtihalar, Yâsin'ler!
Vicdanlar, sakat çıkmadan,
Yâ Muhammed, yarına;
İyiliklere gel, güzelliklere gel Âdem oğullarına!
Yüreklerden taşsın Yine, imanlar!
Itrî, bestelesin Tekbîr'ini;
Evliyâ okusun Kur'an'lar!
Ve Kur'ân'ı göz nurûyla çoğaltsın Kayışzade Osman'lar!
Na'tini Gaalip yazsın, Mevlid'ini Süleyman'lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan'lar!
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!
Gel, ey Muhammed, bahardır...
Dudaklar ardında saklı Âminlerimiz vardır!..
Hacdan döner gibi gel; Mi'rac'tan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır! Bulutlar kanad, rüzgâr kanad;
Hızır kanad,cibrîl kanad; Nisan kanad, bahar kanad;
Âyetlerini ezber bilen Yapraklar kanad...
Âyetlerini ezber bilen Yapraklar kanad...
Açılsın göklerin kapıları, Açılsın perdeler, kat kat!
Çöllere dökülsün yıldızlar;
Dizilsin yollarına Yetimler, günahsızlar!
Çöl gecelerinden, yanık Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilâl-i Habeşî sustuysa Ezanlarını Dâvûd okusun!
Konsun, yine pervazlara Güvercinler;
(Hû hû)lara karışsın Âminler...
Mübarek akşamdır; Gelin ey Fâtihalar, Yâsin'ler!