Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Bakara suresi ayet 105
Kitap Ehlinden olan kafirler ve müşrikler, Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini arzu etmezler. Allah ise, dilediğine rahmetini tahsis eder. Allah büyük fazl sahibidir.
Printable View
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Bakara suresi ayet 105
Kitap Ehlinden olan kafirler ve müşrikler, Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini arzu etmezler. Allah ise, dilediğine rahmetini tahsis eder. Allah büyük fazl sahibidir.
Bakara suresi ayet 135
Dediler ki: "Yahudi veya Hristiyan olun ki hidayete eresiniz." De ki: "Hayır, (doğru yol) Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dini(dir); O müşriklerden değildi."
Bu cevabın önemini kavrayabilmek için iki şey gözönünde bulundurulmalıdır:
1) Yahudilik ve Hıristiyanlık, Hz. İbrahim'in (a.s.) ölümünden çok sonra ortaya çıkmıştır. Özel âyinleri, düzenlemeleri vs. ile birlikte Yahudilik, Hz. İsa'dan (a.s.) dört yüz yıl kadar önce doğmuş ve bu adı almıştır. Hıristiyanlık ise, Hz. İsa'nın (a.s.) göğe yükselmesinden çok sonra bu adı almış ve bu özel inanç ve şekle girmiştir. Bu nedenle doğru yolda olmak için Hıristiyan veya Yahudi olunması gerektiği iddiası tarihsel olarak uygulanamaz bir iddiadır. Çünkü bu durumda Hz. İbrahim (a.s.) , Hz. İsa (a.s.) ve diğer bütün peygamberler, Hıristiyanlık ve Yahudiliğin ortaya çıkmasından önce yaşayan tüm iyi insanlar, sadece onların yaşadıkları dönemde bu dinler olmadığı için doğru yolda sayılmayacaklardır. Bu nedenle Yahudi ve Hıristiyanlar ne Peygamberlerin doğru yolda olmadığını, ne de onların Hıristiyan veya Yahudi olduklarını iddia edemezlerdi. Bunun aksine, onlara göre, gerçek hidayet, onları ayrı dinlere bölen belirli özellikler değil, Allah'ın bütün peygamberleri tarafından gösterilen ve tüm çağlardaki iyi insanların uyduğu evrensel bir yoldur.
2) Bu cevap aynı zamanda şirk işleyen ve böylece ibadette, teslimiyette, saygıda ve itaatte Allah'a ortak koşmayan Hz. İbrahim'in (a.s.) yolundan sapan Yahudi ve Hıristiyanları uyarmayı amaçlıyor. Onlar bunu inkâr edemezler; çünkü, kendi ellerindeki kitaplar buna şahitlik etmektedir.
Bakara suresi ayet 221
Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir cariye, -hoşunuza gitse de- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikahlamayın; iman eden bir köle, -hoşunuza gitse de- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp-düşünürler.
Müminlerin müşriklerle evlenmelerinin yasaklanmasının nedeni "onların ateşe çağırması"dır. Yani bu tür evlilikler, müminleri şirk yollarına yöneltebilir. Çünkü karı-koca arasındaki ilişki sadece cinsel değil, aynı zamanda duygusal ve kültürel bir ilişkidir. Müslüman bir eşin müşrik bir eşi etkileyip onu, ailesini ve çocuklarını İslâm'a kazanması mümkündür. Fakat müşrik eşin müslüman eşi, ailesini ve çocuklarını şirk yollarına düşürmesi de aynı derecede mümkündür. Büyük bir ihtimalle böyle bir evliliğin sonucu olarak İslâm ve gayri İslâm aynı ailede gelişmeye devam edecektir. Bir gayri müslim bunu kabul edebilir; fakat bir müslüman kabul edemez. İslâm'a samimi olarak inanan bir kimse, sadece şehvetini tatmin etmek için böyle bir riske atılamaz. O kendisini veya en azından çocuklarını küfre, isyana ve şirke götürebilecek bir şeyi yapmaktansa arzularını bastırmayı tercih eder.
Dediler ki: "Yahudi veya Hristiyan olun ki hidayete eresiniz." De ki: "Hayır, (doğru yol) Hanif (muvahhid) olan İbrahim'in dini(dir); O müşriklerden değildi."
ALLAH razı olsun..
Hayrun-Nisa
İlgi ve katkılarınıza teşekkür ederim
Ali imran suresi ayet 67
İbrahim, ne yahudi idi, ne de hıristiyandı: ancak, O hanif (muvahhid) bir müslümandı, müşriklerden de değildi.
Arapça hanîf kelimesi, diğer bütün yolları reddettikten sonra, bir tek belirli yola uymayı seçen kişi için kullanılır. Biz bu anlamı "Müslüman, imanında samimi olan" diye ifade ettik.
Ali imran suresi ayet 95
De ki: "Allah doğru söyledi. Öyleyse Allah'ı bir tanıyan (Hanif)ler olarak İbrahim'in dinine uyun. O, müşriklerden değildi."
Burada onlara şu ders anlatılmak isteniyor: Hz. İbrahim (a.s) tarafından öğretilen yalnız Allah'a itaat ilkesi gerçek imanın köküdür. Fakat siz bunu terkettiniz ve O'nun yanısıra başka ilâhlar edindiniz. Bundan başka, yüzyıllar süren sürgün hayatınız boyunca Hz. İbrahim'in (a.s) dinini bıraktıktan sonra, bilginleriniz tarafından ortaya konulan küçük meselelerle uğraşmaya daldınız.
Maide suresi ayet 82
Andolsun, insanlar içinde, mü'minlere en şiddetli düşman olarak yahudileri ve müşrikleri bulursun. Onlardan, iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da: "Hristiyanlarız" diyenleri bulursun. Bu, onlardan (birtakım) papaz ve rahiplerin olması ve onların gerçekte büyüklük taslamamaları nedeniyledir.
Maide suresi ayet 14
De ki: "O, gökleri ve yeri yaratırken ve O, (hep) besleyen (hiç) beslenmezken, ben Allah'tan başkasını mı veli edineceğim?" De ki: "Bana gerçekten müslüman olanların ilki olmam emredildi ve: Sakın müşriklerden olma." (denildi.)
Burada ince bir delil vardır: Müşriklerin Allah'ın yanısıra tanrılar olarak kabul ettikleri herşey kendi bağlılarını beslemek yerine, onlardan beslenmek durumundadır. Hiçbir Firavun uyruğundan vergi almadıkça çevresini kuramaz; hiçbir aziz, kendisine tapınanlar onun için bir mozole inşa etmedikçe tapınmaya değer görülmez. Hiçbir tanrı, bağlıları putunu yapıp, onu büyük bir tapınağa yerleştirip süslemedikçe bir tanrı olamaz. Demek oluyor ki, tüm yapay tanrılar hizmetçilerine muhtaçtır. Kimseye muhtaç olmayıp, her şeyin kendisine muhtaç bulunduğu yalnızca O Allah'tır, hiçbir destekçisinin desteğine muhtaç değildir.
Enam suresi ayet 23
(Bundan) Sonra onların: "Rabbimiz olan Allah'a and olsun ki, biz müşriklerden değildik" demelerinden başka bir fitneleri olmadı (kalmadı.)
Enam suresi ayet 79
"Gerçek şu ki, ben bir muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim."
Enam suresi ayet 80
Kavmi onunla çekişip-tartışmaya girdi. De ki: "O beni doğru yola erdirmişken, siz benimle Allah konusunda çekişip-tartışmaya mı girişiyorsunuz? Sizin O'na şirk koştuklarınızdan ben korkmuyorum, ancak Allah'ın benim hakkında bir şey dilemesi başka. Rabbim, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?"
İbrahim Peygamber müşriklerden, kendilerinin de Rabbleri olarak kabul ettikleri Rabbinin herşeyin bilgisine sahip olduğu ve yaptıklarından bütünüyle haberdar bulunduğu gerçeğini hatırlamalarını istiyordu. Sonra da, kendilerine düştükleri bitkinlikten kurtarıp, mesaja ve gerçekliği görsünler diye sağ-duyularını kullanmaları için sorusunu yöneltti.
Arapça 'tezekkür' kelimesi bu anlamı ifade etmektedir.
Enam suresi ayet 81
"Hem size, O'nun kendileri hakkında hiç bir ispatlayıcı delil indirmediği şeyleri Allah'a ortak koşmaktan siz korkmuyorken, ben nasıl sizin şirk koştuklarınızdan korkarım? Şu halde 'güvenlik içinde olmak bakımından' iki taraftan hangisi daha hak sahibidir? Eğer bilebilirseniz."
Enam suresi ayet 82
İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar , işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir.
Bazı tefsirciler, İbrahim Peygamber'in kavminin Allah'a inanmadığı veya O'nun varlığından bilgisiz bulundukları ve kendi tanrılarının kâinatın yegâne hakimleri olarak kabul ettikleri görüşündedirler. Bu nedenler de, ilgili ayetlerin ve İbrahim Peygamber'le ilgili diğer ayetlerin yorumunu bu varsayıma dayandırmaktadırlar. Oysa, bu bölümdeki tüm ayetlerin bu halkın yerin ve göklerin yaratıcısı olarak Allah'a inandıklarını, fakat ilâhlığında ve hükümranlığında O'na ortaklar koştuklarını gösterdiği açıktır. İbrahim Peygamber'in şu ve daha başka sözleri bu gerçeği ortaya koymaktadır:
"... Nasıl olur da, sizin şirk koştuklarınızdan korkarım ben?" Bunun da ötesinde, onun Allah lafzını anış biçimi, kavminin Allah'a inandığını, fakat bunun yanısıra O'na ortaklar koştuklarını gösteriyor.
Ayet-82'de geçen 'zulm' kelimesi şirk anlamındadır. Bazı sahabeler onu günahkârlık olarak aldıklarında. Hz. Peygamber "Burada o şirk anlamındadır" diyerek bu yanlış anlayışı gidermiştir.
Yine bir bağlamda önemle belirtilmelidir ki, İbrahim Peygamber'in bu bölümde anlatılan ve büyük misyonunun başlangıç noktasını oluşturan hayatındaki bu en önemli olay Kitab-ı Mukaddes'te hiç mi hiç anılmamaktadır. Talmud'da geçiyorsa da, iki açıdan buradaki anlatım Kur'an'dakinden ayrılmaktadır.:
1) Talmud'da sıra "güneşten yıldızlara ve Allah'a doğru" iken, Kur'an'da "yıldızlardan güneşe ve... Allah'a doğru"dur.
2) Talmud'da, İbrahim'in güneş için "bu benim Rabbimdir" dediğinde, o an güneşe secde ettiği, aynı şekilde aya da secde ettiği anlatılmaktadır.
Enam suresi ayet 106
Rabbinden sana vahyedilene uy. O'ndan başka ilah yoktur. Ve müşriklerden yüz çevir.