Medyumluk ve Yogilik, Madde Ötesi Rûhî Tecrübelerdir
Bilhassa inanmamış dünyâda görülen madde ötesi rûhî tecrübeler, daha çok medyumluk, yogi veya ruh çağırma şeklinde kendini göstermektedir. Ruh infisalleri ve trans halleriyle başka ruhlarla temasa geçme, geleceğe ait haberler verme, eşya ve hâdiselerle oynama ve iddilarına göre, ruh çağırma, ateşte yürüme, vücuda şiş geçirme, dili kesip tekrar yerine yapıştırma ve altı ay bir şey yemeden-içmeden yaşama gibi tecrübeler, bu türden ve çok duyulan hâdiselerdendir.
Ruh, cismaniyetten ve madde dünyasından alâkasını kestiği nispette güç kazanır. Bu sahada kaydedilen tecrübeler, yalnızca medyumlara ve yogilere mahsus olmayıp, öteden beri Hıristiyan mistiklerde, Yahudi ruhânîlerde ve hattâ Budizm, Brahmanizm ve Konfüçyanizm gibi dinlere tabî olanlarla, dünyanın pek çok yerinde halâ varlığını sürdüren çeşitli mezhep ve tarikat sâliklerinde de müşahede edilegelmiştir. Hepimiz, bazı mecmualarda bu kabil şeyleri görüp, okumuşuzdur. Bu türden hâdiselerin İslâm tasavvufunda da cereyan ettiği vâkidir. Meselâ, Rufaî tarikatında, Yogilerin yaptığı türden eza, cefa ve acı çekme.. vücuda şiş sokulduğu halde kan akmaması ve hiç bir yara izinin kalmaması.. avuca, hattâ ağza konan kor ateşin yakmaması gibi tecrübelerin yaşandığı vâkidir. Tabii ki ateşin yaktığı, şişin acı verdiği ve kanın aktığı durumlar da olabilir.
Bütün bunlar, insanın belli âlemlerle bütünleşmiş olmasına ve o sahada gelişmesine bağlıdır. İnsan, ruhla münâsebeti, bir başka ifadeyle, mukaddes ve ulvî bildiği güç ve kuvvetle temas kurabildiği ölçüde maddesine tesir edecek buutların üstüne çıkar. Ruh, o buutlarda maddeyi tesir ve hâkimiyeti altına alır ve artık ruhun kendi alfabesini kullandığı bu konuşma şeklinde ateş yakmaz, şiş kanatmaz, acı duyulmaz; altı ay yemek yenmese de açlık hissedilmez. Çünkü, onun üzerinde mekân kaydıyla birlikte zaman kaydı da kalmamıştır.
Ruh, bedenden infiali ve trans haliyle üç buutlu mekâna tâbi olmadığı gibi, dördüncü-beşinci buutları da aşabilir. Bu durumda zaman ve mekân seli onu fazla müteessir edemez. Çağın fizikçisi meseleyi izah ederken, "Ben kendimi senin üç buutlu mekânının dışında da hissediyorum" der.
Madde kabuğunu kırarak sivrilen böyle ruhlara, kendi âlemlerine has ve kendi makamlarına yaraşır manevralar sayesinde, adeta şeffaflaşmalarına yakışır bir ton ve edada tabiî hâdiseler harikulade ve olağanüstü yanlarıyla inkişaf eder. Günümüzde çok yaygın misallerinden birkaç tane arz edelim: Mesaj de La' mecmuasında anlatıldığına göre, bir medyum, altı-yedi kişilik bir ilmî heyetin yanında ellerini önündeki masaya koyunca, karşıdaki masa hareket edip gezinmeğe başlıyor.
Bornova'da, çadırda biri, masanın üzerindeki buğdayları yukarıya doğru çıkarmaya başlıyor. Orada bulunanlardan bazıları okumaya geçince "dümen bozuldu.. aranızda kötü niyetliler var" diyor.
Bir zamanlar Ankara'da doktorların dikkatini çeken Dr. Watson, hipnoz yapıp herkesi uyutuyor ve artık onlara istediğini yaptırtıyor; "kollarınızı kaldırın!" diyor, kaldırıyorlar.. "indirin!" diyor, indiriyorlar..
Ruh Ve Kâinat adlı kitapta Bedri Ruhselman yazıyor: "Bir doktor şöyle bir şey anlatıyor: "Eşim hastaydı; ağırlaşınca iki bulutsu şey eve inip onun başında dikildi. O esnada kendinden ayrı bir vücut belirdi; bu vücut, eşimin ense köküne bir kordonla bağlıydı ve çırpınıp duruyordu. Bu vizyonu tam beş saat seyrettim. Nihayet kordon koptu ve bir an şaşalayan ruh, daha sonra yukarılara doğru yükseldi. O anda eşim dünyâya gözlerini yummuş bulunuyordu."
Medine cephesinde çarpışan Ordulu Fenni Bey anlatıyor: "Medine'de muhasara altında idik. Beşiktaş'taki evimle haberleşmek mümkün değildi. Bir gece rüyâmda evimizde ateş ve duman gördüm. Uyanınca, ara-sıra gayb âlemini müşâhede eden medyum bir erim vardı, onu çağırdım. "Trans haline gir, Beşiktaş'taki falan eve git ve müşahedeni anlat" dedim. Dediğimi yaptı. Gözleri kapalı "Şimdi şuraya geldim, şimdi buradayım; evin kapısını çaldım, içerden yaşlı, başı örtülü, kucağında çocuk bir kadın çıktı" diye anlatmaya başladı. O kadının annem olduğunu anlamıştım. Ere "O kadına, evde ne var ne yok diye, sor" dedim.Cevap olarak,"Dün hanımının vefat etmiş olduğunu" söyledi.
Cennetim taht-ı kademinde olan validem nakletmişti: "Allah (cc) deyince yemekten iştahı kesilen, Muhammed (sav) deyince 24 saat göz yaşı döken bir kadının vefat hastalığında tam bir sene boyunca başında kaldım. Vefatına bir kaç dakika kala, "Su hazırlayın" dedi. İstediğini yaptık, abdest aldı. Kocası da evdeydi ve sapasağlamdı. Kadın, gençliğindeki gibi bir kahkaha attı ve "Dünyâdan daha nasibimizi almamışız. Bu perşembe akşamı ikimizin cenazesi de evde kalacak" dedi. Sonra, bir tüy gibi başı yastığa düştü ve biz onu uzatırken, öbür odadan bir feryat yükseldi. Beyi de vefat etmişti..
Yogilerin, yani bir kısım Hint fakirlerinin icrâ edip gösterdikleri seremoniler hakkında okuyucu en az bizim kadar malûmat sahibidir. Bu mevzû, televizyon programlarından mecmua ve gazetelere, oradan da halk arasındaki söylentilere kadar öylesine intişar etmiş ve her kesimin malı olmuştur ki, 8-10 yaşındaki çocuklar bile bunları biribirlerine nakledip durmaktadırlar. Burada sadece, Alman televizyonu ZDF-İkinci kanalında neşredilen ve daha sonra kitap haline getirilip, satışa sunulan "Terra X" isimli belgeselden bir gösteriyi nakletmek isterim. Spikerin "En ileri derecede acı denemesi, acıya tahammül alıştırması" diye anons yaptığı gösteri, şu şekilde cereyan ediyor: Ağızdan çıkarılan dile, yukardan aşağıya uzunca bir şiş sokulur. Keskin bir kılıçla dil ağzın içinden kesilip bu şişe takılır ve ne ağızdan, ne de dilden kan akmadığı gözlenir. Dil, bir müddet bu halde kaldıktan sonra yerine yapıştırılır ve şiş dilden çıkartılır: Sonra da spiker hayret içinde ilân eder: "İlim, henüz bunu çözemedi."
Biz Müslümanlar ise, on dört asır evvelinden bu ve benzeri pek çok hâdiseye vâkıf ve âşina bulunuyoruz. Hz. Muavviz'in (ra) Bedir'de kopan kolu, eczahane hükmündeki O Nurlu El'in Sahibi (sav) tarafından yerine yapıştırılıyor ve hiç bir iz kalmıyordu. Uhud'da Ebu Katâde'nin (ra) çıkan gözü, yine aynı el tarafından yerine konup şifa buluyordu. Ve tabîi bunlar, harikalar kuşağının son sınırında cereyan eden mu''cizelerdi...