Hizmet nafile ibedetten üstündür
Allah-u Zülcelal'in rızasını kazanmak için hizmetin içinde bulunmak kadar kazançlı bir iş yoktur. Resulullah (sav) Efendimiz Hizmet ehlini şöyle övmektedir. "Bir topluluk içinde en büyük sevabı, onlara hizmet eden alır." (1)
Ashab-ı Kiram (r.anhum) hizmetin şerefini bildikleri için, hizmet işinin kendilerine verilmesini isterlerdi. Onu elde edemezler ise müezzinlik hizmetinin kendilerinde kalmasını istirham ederlerdi.
Kardeşlere yapılan hizmet, nafile ibadetten daha üstündür. Bu konuda şu hadisleri hatırlatmamız yeterlidir. Resulullah (sav) Efendimiz, bir müminin ihtiyacı için koşmanın faziletini ve şerefini şöyle belirtiyor: "Bir mümin kardeşimin ihtiyacını görmek için yürümem bana şu mescitte (mescidi-i nebide) oturup bir ay itikafa girmekten daha sevimlidir." (2)
Ebu Kilabe el- Basri (ra), şu hadiseyi anlatmıştır: "Resulullah (sav), yolculuk yaparken ashabını gruplara ayırıyordu. Bir defasında grubun birisi Efendimiz'in (sav) huzuruna gelerek gruptaki bir şahsı şöyle övmeye başladılar: 'Ey Allah'ın Resulü! Biz bunun gibisini görmedik. Bir yere indiğimizde hemen namaza koşar; durmadan namaz kılar. Hareket edince tek işi Kur'an okumaktır. Bir de devamlı oruç tutuyor.'
Resulullah (sav) : "Ona bunları yapma imkanını kim veriyor. O bunları yaparken ihtiyaçlarını kim görüyor?" diye sordular. Onlar: 'Bizler' diye cevap verdiler. Resulullah (sav), aynı soruya bir kere daha sordu. Onlar tekrar: 'Bizler!' diye cevap verince, Efendimiz (sav): "Bu durumda sizin hepiniz ondan daha hayırlısınız" buyurdu.
Hace Ubeydullah Ahrar (ks) hizmetin ibadetler içindeki derecesini şöyle belirtir: "Hacegan yolunda (Nakşibendi terbiye sisteminde ) içinde bulunan vaktin icabı neyse ona göre davranılır. Şahsî zikir ve murakabe, ancak Müslümanlara hizmet edecek bir fırsat olmadığı zaman yapılır. Gönül almaya vesile olacak bir hizmet, zikir ve murakabeden önce gelir. Bazıları nafile ibadetlerle uğraşmanın zikirden üstün olduğunu zannederler. Halbuki; gönül feyzini temin eden şey, Allah için başkalarına hizmet etmektir." (3)
Ölçü şudur: Hak yolcusu farzların dışında hangi iş ve ibadeti yapacağını kendisi belirlemez. Tercihini mürşidine bırakır. Mürşit ona hangi işi ve nafile ibadeti gerekli görüyorsa onu emreder. İnsan için en hayırlısı en emniyetlisi odur.
Normal zamanlarda yani mürşidinin özellikle bir hizmet emretmemişse günlük evradını (zikri) ve diğer yapması gereken amel ve ibadetlerini aynen aksatmadan devam eder.
Bu konuda zamanımızın âlimlerinden birine: "İlim öğrenmeye mi daha çok önem verelim, yoksa hizmet yapmaya mı? Yoksa ibadetin üzerinde mi daha çok ehemmiyet verelim?" diye sorulduğunda, karşılık olarak şöyle cevap vermişlerdir.
"Bütün ilim, amel ve hizmetlerin her birisinin insanın maneviyatına katkısı farklıdır. Nasıl ki insanın değişik gıdalar alması gerekiyor ve her gıdanın insanın vücuduna menfaati farklı ise kişinin de biraz ilimle, biraz hizmetle, biraz günlük nafile ibadetleriyle uğraşmak suretiyle her birisinin vereceği menfaatten mahrum olmaması gerekir."
Burada dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de şudur. Hak yolcusunun günlük programını çok iyi yapması gerekir. Eğer günlük bir program yapılmamışsa bütün amel, ibadet ve hizmetler birbirine karışır, insan ne yapacağını şaşırır. Bu da hizmette ve manevî hayatta istikrarsızlık ve istikametsizliğe sebep olur. Nihayetin de düzensizliğin getirdiği aksamalarda da insan amellerinden birisinden vazgeçmek durumunda kalıyor.
Mesela nefis ve şeytanın bir oyunu, insanın eğer ameline engel olamıyorsa daha değişik bir hile yaparak insana daha çok sevap ve menfaat göreceği bir ameli yaptırmayıp daha az sevap ve menfaat göreceği bir amel yaptırmak suretiyle menfaatini azaltmasıdır. Buna benzer durumlarda salik, şeytan ve nefsin hilesine karşı uyanık olmalı. Nefsinin hoşuna nasıl gidiyorsa o ameli yapması çoğumuzun düştüğü hatalardan birisidir. Önemli bir hizmet olduğu zaman insanın nefsi istemediğinden "Senin günlük virdin var onu yap." veya "Kitap oku" gibi telkinlerle hizmetten mahrum bıraktırıyor.
Şu iyi bilinmelidir ki, hizmetin nuru kalıcıdır. Eğer mürşidi bir hizmeti yapmayı emir buyurmuşsa yapacağı nafile ibadetler, o hizmetin zamanında yapılmasına engel oluyorsa aciliyeti varsa, farzlar dışındaki bütün ibadetler terk edilip o hizmetin yapılması tercih edilmeli, salik kendisine verilen bu hizmeti bütün ibadetlerden kendisine daha menfaatli olarak bilmelidir.
Verilen hizmet görevi günlük nafile ibadetlerine engel olmuyorsa, aciliyeti yoksa, nafile ibadetlerine, aksatmadan aynen devam eder.
Şeytan ve nefsin bir hilesi de kişinin hem hizmet hem de nafile ibadet etmeye imkanı olmasına rağmen "hizmet yapıyorum" diye diğer nafile ibadetlerini özellikle günlük zikrini aksattırmasıdır. Hizmet eden zikir çekmez ya da çekemez denilemez. Zikir, duruma göre değişik şekillerde yapılabilir. Fakat şunu unutmamak gerekir ki: Zikir hiç ara verilmeyecek bir ibadettir. Bütün ibadetlerin hedefi devamlı zikir halini muhafaza edebilmektir. Kalbin Allah-u Zülcelal ile irtibatını ve uyanıklığını artırmayan bütün hizmetlere şeytan karışmış olabilir. Bu durumda hizmet ehli, niyet ve vaziyetini bir daha kontrol etmelidir.
Hizmetteki hedef, hem nefsimize, hem de mümin kardeşlerimize fayda vermektir. Asıl fayda, Allah-u Zülcelal'e yakınlık sağlayıp dost olmaktır.
Kaynaklar:
1. Said b. Mansur, Sünen, No:2406; İbnu'un Nahhas, Meşairul Eşvak, l, 314.
2. Tabarani, el-Kebir, 13646; İbnu Eb'd Dünya Kazau'l Hace, No. 36; Elbani, Sahiha, ll,608.
3. Safi, Raşahat, 264.
AHMET YALÇIN KOCABAŞ