Cevap: Hz. Muhammed (s.a.s.)
2- MEKKE VE KÂBE
Yeryüzünde Allah'a ibâdet için yapilan ilk binâ, bütün namazlarda kiblegâh olarak yönelmekte oldugumuz Kâbe'dir.(5) Allah'in emriyle Hz. Ibrâhim ve oglu Hz. Ismâil tarafindan(6) Milattan 2000 yil kadar önce Mekke'de yapilmistir.(7) Tavâfa baslama yerinin isâreti olmak üzere, Kâbe'nin güney-dogu kösesi (Rükn-i Hacer-i Esved) nde bulunan "Hacer-i Esved" denilen siyah tasi Hz. Ibrâhim, Ebu Kubeys dagindan getirerek hâlen bulundugu köseye koymustur. Insaatin tamamlanmasindan sonra Hz. Ibrâhim ilk tavâfi oglu Hz. Ismâil'le beraber yapmis, bütün insanlari hacca, Kâbe'yi ziyârete dâvet etmistir.(8)
Mekke sehri, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in büyük dedelerinden Kusayy tarafindan, Kâbe'nin insâsindan çok sonra kurulmustur. Allah'a ibadet için yapilmis olan Kâbe, zamanla "Tevhid Inanci"nin unutulmasiyla, putlarla doldurulmus; Mekke puperestligin merkezi hâline gelmistir.
a) Mekke ve Kâbe ile Ilgili Özel Vazifeler
Mekke sehrini kuran Kusayy, sehrin idâresi, Kâbe'nin bakimi ve Kâbe'yi ziyârete gelenlere hizmetle ilgili bazi görevler ihdâs etti. Bu hizmetler Hz. Ismâil'in neslinden olan kimseler tarafindan yerine getiriliyordu. Bu hizmet ve görevlerden bir kismi sunlardir:
1- Hicâbe: Kâbe'nin perdedarligi ve anahtarlarini tasima görevidir.
2- Sikâye: Kâbeyi ziyârete gelenlerin suyunu temin etme ve Zemzem kuyusuna bakma görevidir.
3- Rifâde: Kâbeyi ziyâret için Mekke'ye gelenleri agirlama, barindirma ve muhtaçlara yardimci olma hizmetidir.
4- Nedve: Kusayy tarafindan yapilan "Dâru'n-Nedve" adli istisâre meclisi binâsinda yapilan toplantilara baskanlik etme görevidir. Savas, sulh ve memleketin diger bütün önemli islerinin karari, burada yapilan toplantilarda verilirdi. Kirk yasindan küçük olanlar, bu meclise alinmazlardi.
5- Livâ: Savas zamaninda ve askerin toplanmasinda sancagi tasima görevidir.
6- Kiyâde: Savasta askere komuta etme görevidir.
7- Sefâre: Ayni toplum içindeki fertler veya kabîleler arasinda meydana gelen çekismelerde hakem olarak arabulma hizmetidir.
8- Hazine-i emvâl: Savas için hazirlanan silâh, mal ve âletleri muhâfaza etme görevidir.
9- Ezlâm: Oklar ile fal bakma isidir.
Kâbe'nin üzerine konulmus olan Hubel adli putun yaninda üç fal oku vardi. Birinde: "emeranî rabbî" (Rabbim bana emretti); digerinde "nehânî rabbî" (Rabbim bana yasak kildi), yaziliydi. Üçünçüsü ise bostu.
Yapacagi is konusunda karar veremeyen kisi, ezlâm isiyle görevli kimse araciligi ile bu oklardan birini çekerdi. Birinci ok çikarsa, tasarladigi isi yapar, ikincisi çikarsa o isten vazgeçerdi. Üçüncüsü çikarsa, o isi bir yil erteler, ertesi sene fali yenilerdi.
10- Nezâre: Bir yerden baska bir yere nakledilecek esyayi kontrol ve muâyene ettikten sonra "tasima ruhsati" verme görevidir.
Araplar arasinda her biri büyük bir seref sayilan bu hizmet ve görevlerin hepsi Kusayy'in elinde toplanmisken daha sonra Kureys arasinda dagilmistir.
b) Zemzem Suyu
Hz. Ibrâhim, Milâttan yaklasik 2000 yil kadar önce, Irak'ta Sümer sehirlerinden "Ur" sitesinde dünyaya geldi. Peygamber olduktan sonra, halki tek Allah'a imâna dâvet ettigi için, Bâbil Hükümdâri Nemrut tarafindan atese atildi. Fakat Allah'in emri ile ates onu yakmadi.(9) Kendisine imân eden Ibrâni'lerle Filistin'e göçtü. Birara Misir'a gitti, orada da kendisine imân eden kimse bulamadigi için, tekrar Filistin'e döndü.
Hz. Ibrâhim, karisi Hâcer ile henüz annesini emmekte olan oglu Hz. Ismâil'i Allah'in emri ile Filistin'den alip, Mekke'ye, Kâbe'nin bulundugu yere götürdü. Onlara bir dagarcik hurma ve bir kirba su birakarak yanlarindan ayrilip Filistin'e döndü. O esnâda, henüz Kâbe yapilmamis, Mekke sehri kurulmamisti. Etrâfta ne insan, ne su, ne de hayat isâreti vardi.
Hz. Ibrâhim, esi ve çocugundan ayrilip onlari göremeyecek kadar uzaklastiktan sonra, Kâbe'nin bulundugu yere yönelerek:
"Rabbimiz, zürriyetimden bir kismini senin kutsal evinin yaninda, ekin bitmez (çorak), bir vâdi içinde yerlestirdim. Rabbimiz, (beyt'inde) namaz kilmalari için, insanlardan bir kisminin gönüllerini onlara meylettir, sükretmeleri için onlari meyvelerle riziklandir..."(10) diye duâ etti ve uzaklasip gitti.
Yanlarindaki hurma ve su bittikten sonra, Hâcer çocugunu oldugu yerde birakip, bir can yoldasi görebilmek ve birkaç yudum su bulabilmek ümidiyle Safâ ile Merve tepeleri arasinda gidip geldigi esnâda bir melek, ökçesiyle Zemzem suyunu ortaya çikarmisti. Hâcer bu sudan kana kana içti, çocugunu emzirdi ve Allah'a hamdetti.
c) Mekke Sehrinin Kurulmasi
Hz. Ismâil, daha sonra bu bölgeye yerlesen "Cürhümîler" den bir kizla evlendi. Kendisi Ibrânî, Cürhümîler Yemenli Âribe (halis) Arablarindandi. Bu sebeple Ismâilogullarina "müsta'rabe (arablasmis) arablari" denilir.
Yemen'de "Seylü'l-arim"(11) denilen sel felâketinden sonra bu bölgeye gelen Huzâa Kabîlesi, Ismâilogullarinin da yardimi ile, Cürhümîleri Mekke'den sürüp çikardilar. Cürhümîler, Kâbe'ye hediye edilmis olan altin geyik heykelleri ile diger kiymetli esyayi Zemzem kuyusuna atip, üzerini toprakla doldurduktan sonra, kuyuyu belirsiz hâle getirerek Mekke'den kaçtilar. Bu yüzden Zemzem kuyusu uzun müddet kapali kaldi.
Mekke bölgesinin hâkimiyeti ve Kâbe muhafizligi üç asir kadar Huzâalilarda kaldiktan sonra Kilâb (Hâkim)' in oglu Kusayy, milâdî 5 inci asirda Kâbe muhafizligini ele geçirdi. Kureys'in basina geçerek, Huzâalilari bu bölgeden çikardi. Kâbe'nin etrâfinda bugünkü Mekke sehrini kurdu. Ölümünden sonra kabîle baskanligi ve Kâbe muhâfizligi oglu Abdimenâfa, ondan da oglu Hâsim'e kaldi. Hasim ticâret için gittigi Sam seferinde Gazze'de ölünce, rifâde (ziyâretçileri agirlama ve barindirma) ve sikaye (ziyâretçilere su temin etme) vazifelerini küçük kardesi Muttalib üzerine aldi.
d) Seybe'nin adi Abdülmuttalib kaldi
Hâsim, Medine'de Hazrec kabîlesinin Neccâr ogullari kolundan Amr kizi Selmâ ile evlenmis, "Seybe" adinda bir oglu olmustu. Selmâ Medine'den ayrilmadigindan, Seybe de Medine'de dayilarinin yaninda büyümüstü. Hâsim'in vefâtindan sonra, amcasi Muttalib O'nu Mekke'ye getirdi. Mekkeliler Muttalibin yaninda tanimadiklari bir çocuk görünce, Seybeyi Muttalib'in kölesi sanarak, Ona "Abdülmuttalib" dediler. Bu yüzden Seybe, Abdülmuttalib adiyla anildi.
e) Iki Kurbanligin Oglu
Abdülmuttalib, 10 oglu oldugu takdirde, bunlardan birini Allah için kurban etmeyi adamisti.(12) Bu eski âdet, bize Hz. Ibrâhim'in gördügü bir rüyâ üzerine oglu Hz.Ismâil'i kurban etmek istemesini(13) hatirlatmaktadir.
Abdülmuttalib, çesitli zevcelerinden 10 oglu olunca aralarinda kur'a çekerek adagini yerine getirmek istedi. Kur'a sonucuna göre, ileride Rasûlullah (s.a.s.)'in babasi olacak olan Abdullah'in kurban edilmesi gerekiyordu. Bir arrafe (kadin kâhin)nin tavsiyesine uyularak, belirli sayida deve ile Abdullah arasinda kur'a çekildi. Kur'a Abdullah'a düstükçe, develerin sayisi onar onar arttirilarak, yeniden çekildi. 10 deve ile baslayan kur'a çekimi, develerin sayisi 100 olunca nihâyet develere isâbet etti.(14) Böylece Abdullah'in yerine 100 deve kurban edildi. Bu olaya ve neslinden geldigi Hz. Ismail'in kurban edilmesi tesebbüsüne isâretle Rasûlulllah (s.a.s.) Efendimizin:
"Ben iki kurbanligin ogluyum" (15) buyurdugu nakledilmistir. O zamana kadar 10 deve olan diyet (öldürülen bir kimsenin kan bedeli) de, bu olaydan sonra, 100 deveye yükselmistir.(16) Islâm Hukuku'nda kan bedelinin 100 deve olmasi, zamanla örf hâline gelen bu olaya dayanmaktadir.
f) Zemzem Kuyusunun Temizlenmesi
Muttalib'in ölümünden sonra, kabîle baskanligi ile Rifâde ve Sikâye hizmetleri Abdülmuttalib'e verilmisti. Abdülmuttalib, Zemzem'in yerini bulup yeniden kazdirdi. Cürhümîlerin Mekke'den kaçarken kuyuya attiklari altin geyik heykelleri, kiliç ve zirhlar çikarilarak kuyu temizlendi. Zemzem kuyusunun idâresi, Abdülmüttalibogullarinda kaldi.
--------------------
(5) Bkz.Âl'i Imrân Sûresi, 96
(6) Bkz. el-Bakara Sûresi, 127
(7) Kâbe, Hicretten, yaklasik 2793 yil önce yapilmistir. (Mahmut Esad, Tarih-i Din-i Islâm,2/7)
(8) Bkz. el-Hacc Sûresi, 27-29
(9) Bkz. el-Enbiyâ Sûresi, 69-70
(10) Bkz. Ibrâhim Sûresi, 37
(11) Bkz. es-Sebe' Sûresi,16
(12) Ibn Hisâm, 1/160; Ibnü'l-Esîr, el-Kâmil, 2/5; Ibn Sa'd, et-Tabakat, 1/88
(13) Bkz. Saffât Sûresi, 102-110
(14) Ibn Hisâm, 1/160-164; Ibnü'l-Esîr, a.g.e., 2 /6-7
(15) el-Aclûnî, Kesfü'l-Hafa, 1/199 (Hadis No.606), Beyrut 1351
(16) Ibn Hisâm, 1/163
Cevap: Hz. Muhammed (s.a.s.)
3- FIL VAK'ASI
(Ebrehe'nin Kâbe'ye Saldirmasi) (571 M.)
Habesistan Kiralligi'nin Yemen Vâlisi Ebrehe, Hristiyanligi Arabistan'da yaymak ve Araplari Kâbe ziyâretinden vazgeçirmek için, San'a'da muhtesem bir kilise yaptirmisti. Fakat, Araplardan bu kiliseye ilgi gösteren olmadi. Üstelik, Kinâne Kabîlesi'nden bir Arap, bir gece gizlice kilise içine pisledi. Ebrehe bunu bahâne ederek büyük bir ordu ile Kâbe'yi yikmak üzere Mekke üzerine yürüdü. Araplarin bu orduya karsi koyabilecek güçleri yoktu. Mekkeliler sehri bosaltarak etraftaki daglara çekildiler.
Ebrehe, Mekke yakinlarinda karargâhini kurdu. Kureys Kabîlesinin reisi olan Abdülmuttalib'e elçi göndererek, kan dökmek üzere degil, sâdece Kâbe'yi yikmak için geldigini bildirdi. Bu esnâda Ebrehe'nin öncü kuvvetleri Mekkelilerin sürülerini yagmalayip ordugâha götürmüslerdi. Bunlar arasinda Abdülmuttalib'in de yüz devesi vardi. Abdülmuttalib, Ebrehe'ye giderek yagmalanan sürülerin geri verilmesini istedi. Ebrehe:
-"Ben, Kâbe'yi yikmamam için ricâya geldigini sanmistim. Görüyorum ki sen, develerinin derdindesin, bunu sana yakistiramadim..." deyince, Abdülmuttalib büyük bir vakarla:
-" Ben, develerin sâhibiyim, onlari istiyorum. Kâbe'nin de sâhibi var. O'nu sâhibi koruyacaktir" diye cevap vermisti. Bu cevap karsisinda Ebrehe, Abdülmuttalib'in develerini ve Mekkelilerin yagmalanan bütün mallarini geri verdi.
Kur'an-i Kerîm'de de açiklandigi üzere, Ebrehe amacina ulasamadi. Kâbe'yi yikmak üzere hücûma geçilecegi sirada, Ebrehe'nin her seferinde berâberinde bulundurdugu Mamut adli büyük fil ile diger filler her türlü çabaya ragmen, diz çöküp olduklari yerde kaldilar; Kâbe cihetine yürümediler. Bu esnâda gök yüzünde beliren sürü sürü kuslar, agizlarinda ve pençelerinde tasidiklari küçük taslari Kâbe'ye hücûma hazirlanan askerlerin üzerine biraktilar. Ebrehe'nin büyük ordusu bir anda perisan oldu.(17) Büyük bir kismi orada telef oldu. Kaçip kurtulabilen askerlerin bir kismi ile Ebrehe San'a'ya döndü ise de, yakalandigi hastaliktan kurtulamayarak çok geçmeden öldü.
Ordu'nun önünde yürüyen filler sebebiyle, tarihte bu hâdiseye "Fil Vak'asi", bu olayin meydana geldigi seneye de "Fil Yili" denilmistir.
--------------------
(17) "Kâbe'yi yikmaga gelen fil sâhiplerine, Rabbinin ne ettigini görmedin mi? Onlarin kötü plânlarini (hile ve düzenlerini) bosa çikarmadi mi? Onlarin üzerine sert taslar atan sürü sürü kuslar gönderdi. Sonunda onlari yenilmis ekin yapragi gibi yapiverdi". (Fil Sûresi, 1-5)
Rasûlllah (s.a.s.) Efendimiz, Fil Vak'asi'ndan 52 gün kadar sonra dünyaya geldigi için bu olayi görmemisti. Fakat bu Sûre indigi esnâda bu olay o kadar iyi biliniyordu ki, hayatta olanlardan, olayi görmemis olanlar da sanki görenler kadar olaydan haberdardi. Bu sebeple Hz. Muhammed (s.a.s.) olay sirasinda henüz dünyaya gelmemis oldugu halde "görmedin mi?" buyrulmaktadir. Burada görmek , "bilmek ve duymak" anlaminda kullanilmistir.
HZ. MUHAMMED (S.A.S.)'IN HAYATI (571-632)
Hz. Muhammed (s.a.s.) Mekke'de dogdu. 40 yasinda Peygamber oldu. 23 yillik Peygamberlik hayâtinin 13 yili Mekke'de, 10 yili da Medine'de geçti. Medine'de 63 yasinda vefât etti. Bu sebeple:
Hz. Muhammed (s.a.s.)'in hayâti (571-632):
a) Peygamberliginden Önceki Hayâti (571-610),
b) Peygamberlik Devri (610-632) olmak üzere iki kisma ayrilir.
Peygamberlik devri de:
a) Mekke devri (510-622)
b) Medine devri (622-632)
olarak iki döneme ayrilir.
Bu sebeple Siyer ve Islâm Târihi ile ilgili kitaplarda, Rasûlullah (s.a.s.)'in hayâti, "Peygamberlikten (Bi'setten) öncesi" ve "Peygamberlik devri" diye iki devreye ayrilarak incelenmistir. Peygamberlikten önceki hayatini da:
1- Çocukluk devresi (8 yasina kadar olan süre),
2- Gençlik çagi (8-25 yasina kadar olan devre),
3- Evlilik dönemi (25-40 yasi arasindaki devre) olmak üzere genellikle üç bölüme ayirmislardir.
Peygamber olduktan sonra, "Mekke Devri"nde geçen olaylari incelerken, târihbasi olarak, Peygamberligin (Nübüvvetin) 1. 2. veya 5 inci yili gibi, Nübüvvetin baslangicini; "Medine devri" olaylarinda ise,-Hicretin, 1., 2. veya 3 üncü yili seklinde Rasûl'i Ekrem (s.a.s.)'in Hicret olayini esâs almislardir.
Bu kitapta da ayni usûle uyulacaktir.
Cevap: Hz. Muhammed (s.a.s.)
BIRINCI KISIM
HZ.MUHAMMED (S.A.S)'IN PEYGAMBERLIKTEN ÖNCEKI HAYÂTI
"Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik".
(el-Enbiyâ Sûresi, 107)
I- HZ. MUHAMMED (S.A.S)'IN ÇOCUKLUK DÖNEMI
1- DOGUMU
Hz. Muhammed (s.a.s.) Milâddan sonra 571 senesi, Fil Yili'nda, 12 Rebiülevvel (20 Nisan) pazartesi gecesi sabaha karsi, Mekke'nin dogusunda bulunan "Hâsimogullari Mahallesi"nde, babasindan kendisine mirâs kalan evde dogdu. Araplarin takvim basi olarak kullandiklari "Fil Vak'asi", Peygamberimiz (s.a.s.)'in dogumundan 52 gün kadar önce olmustu.(18)
Abdülmuttalib, torununun dogumu serefine verdigi ziyâfette çocugun adini soranlara:
"Muhammed adini verdim. Dilerim ki, gökte Hakk, yeryüzünde halk, O'nu hayirla yâdetsinler..." cevâbini verdi. Annesi de "Ahmed" dedi. (Muhammed, üstünlük ve meziyetleri anilarak çok çok övülüp senâ edilen; Ahmed de Cenab-i Hakk'i yüce sifatlari ile öven, hamdeden kimse demektir.(19) Islâm târihçileri, Peygamberimiz (s.a.s.)'in dogdugu gece bir takim olaganüstü olaylarin meydana geldigini naklederler. O gece Iran Kisrâsi (Hükümdari)'nin Medâyin sehrindeki sarayinin 14 sütûnu yikilmis, mecûsîlerin Iran'da Istahrâbat sehrinde bin yildan beri yanmakta olan "atesgede"leri sönmüs, Sâve (Taberiyye) gölü yere batmis, bin yildan beri kurumus olan Semâve deresi'nin sulari tasmis, mecûsîlerin büyük bilgini Mûdibân korkunç bir rüya görmüs, Kâbe'deki putlarin yüz üstü devrildikleri görülmüstü. Gerçekten O'nun dogmasi ile bütün dünyada hüküm sürmekte olan cehâlet ve küfür atesi sönmüs, putperestlik yikilmis, zulmün baskisi son bulmustur.
2- SOYU (NESEBI)
Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.s.)'in babasi, Abdülmuttalib'in oglu Abdullah; annesi ise Vehb'in kizi Âmine'dir. Babasi Abdullah, Kureys Kabîlesinin Hâsimogullari kolundan, annesi Âmine ise Zühreogullari kolundandir. Her ikisinin soyu, bir kaç batin yukarida, "Kilâb"da birlesmektedir. Her ikisi de Mekke'lidir.
Peygamber (s.a.s.) Efendimiz, Hz.Ibrâhim'in büyük oglu Hz. Ismâil'in neslindendir. Soyu Adnân'a kadar kesintisiz bellidir.(20) Adnân ile Hz.Ismâil arasindaki batinlarin sayisinda neseb bilginleri ihtilâf etmislerdir.(21)
Peygamber (s.a.s.) Efendimizin soyu, çok temiz ve çok serefli bir neseb zinciridir. Bir hadisi serifte Rasûl-i Ekrem Efendimiz:
"Ben devirden devire, (nesilden nesile, âileden âileye) seçilerek intikal eden Âdemogullari soylarinin en temizinden naklolundum, sonunda içinde bulundugum 'Hâsimogullari' âilesinden nes'et ettim", buyurmustur.(22)
Diger bir hadisi serifte bu seçilme isi söyle anlatilmistir.
"Allah, Hz Ibrâhim'in ogullarindan Hz. Ismâil'i, Ismâilogullarindan Kinâneogullarini, Kinâneogullarindan Kureysi, Kureysden Hâsimogul-larini, Hâsimogullarindan da beni seçmistir." (23)
Bir baska hadis-i serifinde de Rasûl'i Ekrem Efendimiz söyle buyurmustur:
"Allah beni, dâima helâl babalarin sulbünden, temiz analarin rahmine naklederek, sonunda babamla annemden izhâr etti. Âdem'den, anne-babama gelinceye kadarki nesebim içinde nikâhsiz birlesen olmamistir". (24)
Hz. Muhammed (s.a.s.)'in dogumundan iki ay kadar önce babasi Abdullah, Suriye seyâhatinden dönerken Yesrib (Medine)'de hastalanarak 25 yasinda vefât etmis ve orada defnedilmisti. Peygamberimiz (s.a.s.)'e, babasindan mirâs olarak bes deve, bir sürü koyun, dogdugu ev ve künyesi Ümmü Eymen olan Habesli Bereke adli bir câriye kalmistir.(25)
3- HZ. MUHAMMED (S.A.S.) SÜT ANNE YANINDA
Baslangiçta çocugu (3 veya 7 gün) annesi Âmine emzirdi.(26) Sütü yetmedigi için, daha sonra amcasi Ebû Leheb'in azatli câriyesi Süveybe tarafindan emzirildi.(27)
Fakat Hz. Muhammed (s.a.s.)'in devamli süt annesi Hevâzin Kabîlesinin Sa'doglullari kolundan Halîme oldu.
Mekke'nin havasi agir oldugu için, Mekkeliler yeni dogan çocuklarini çölden gelen süt annelere verirlerdi. Çöl ikliminde çocuklar hem daha gürbüz yetisiyor, hem de bozulmamis (fasih) Arapça ögreniyorlardi. Hz. Muhammed (s.a.s.)'de bu âdete göre süt annesi Halîme'ye verildi. Halîme, yetim bir çocugu emzirmenin kârli bir is olmayacagi düsüncesiyle, baslangiçta tereddüt göstermisse de, daha sonra bu çocugun evlerine ugur ve bereket getirdigini görmüs ve O'nu öz çocuklarindan daha çok sevmistir. Süt kardesi Seyma da bakiminda annesine yardimci olmustur.(28)
Hz.Muhammed (s.a.s.) süt annesi ve süt kardesleri ile sonraki yillarda dâima ilgilenmistir. Halîme kendisini ziyârete geldigi zaman onu "anacigim" diyerek karsilamis, altina elbisesini yayarak, saygi göstermistir.(29)
Hz. Muhammed (s.a.s.) dört yasina kadar, süt annesinin yaninda çölde kaldi. Dört yasinda Halîme çocugu Mekke'ye götürerek annesine teslim etti. Islâm târihçileri, bu esnada "sakk-i sadr" (gögüs açma) olayinin meydana geldigini, çocukta görülen bu gibi olaganüstü hallerin Halîme'yi endiselendirdigini, bu yüzden çocugu annesine teslime mecbûr kaldigini naklederler.(30)
4- MEDINE ZIYÂRETI
Hz. Muhammed (s.a.s.) dört yasindan alti yasina kadar, öz annesi Âmine ile kaldi, O'nun sefkat ve ihtimâmi ile yetisip büyüdü. Alti yasinda iken, babasinin Medine'de bulunan kabrini ziyâret etmek üzere, annesi ve sadik hizmetçileri Ümmü Eymen'le beraber Medine'ye gittiler. Medine'deki akrabalari Neccârogullarinda bir ay kadar misâfir kaldilar. Dönüste, Medine'nin 23 mil güneyinde Ebvâ Köyü'nde Âmine hastalandi.(31) Henüz dogmadan babasindan yetim kalmis olan Hz. Muhammed (s.a.s.) alti yasinda iken annesinden de öksüz kaliyordu. Bu aciyi bütün varligi ile hisseden anne, oglunu sefkat dolu gözlerle süzdü. Bagrina basip uzun uzun öptü. Masûm yüzüne bakarak
"Her yeni eskiyecek, her fâni yok olup gidecek,
Ben de ölecegim, fakat buna gam yemem,
Namimi ebedi kilacak hayirli bir halef birakiyorum..." anlamina bir siir söyledi. Bu sözlerden sonra vefât etti.(32)
Annesinin ölümünden sonra çocugu Ümmü Eymen Mekke'ye götürüp dedesi Abdülmuttalib'e teslim etti.
Alti yasindan sekiz yasina kadar, çocuga dedesi Abdülmuttalib bakti. Abdülmuttalib seksen yasini geçmis bir ihtiyârdi. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz sekiz yasinda iken dedesi de öldü. Ölürken, on oglu içinden Hz. Muhammed (s.a.s.) Efendimizin yetistirilmesini, öz amcasi Ebû Tâlib'e birakti.(33/1)
Yillar sonra, Hicret'in 6'inci yili Hudeybiye Barisi dönüsünde Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz, annesinin kabrini ziyâret edip, teessürle gözyasi döktü.
Annemin bana olan sefkatini hatirlayarak agladim, buyurdu. (33/2)
Cevap: Hz. Muhammed (s.a.s.)
BIR GECE
Ondört asir evvel, yine böyle bir geceydi,
Kumdan, ayin ondördü bir Öksüz çikiverdi!
Lâkin, o ne hüsrândi ki: Hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, halbuki beklesmedelerdi!
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabiî
Bir kerre, zuhûr ettigi çöl, en sapa yerdi.
Bir kerre de, mâmûre-i dünyâ, o zamanlar.,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sirtlanlari geçmisti beser yirticilikta;
Dissiz mi bir insan, onu kardesleri yerdi!
Fevzâ bütün âfâkina sarmisti zemînin.
Salgindi, bugün Sark'i yikan, tefrika derdi.
Derken büyümüs, kirkina gelmisti ki Öksüz,
Baslarda gezen kanli ayaklar suya erdi!
Bir nefhada insanligi kurtardi O Mâsum,
Bir hamlede kayserleri, kisrâlari serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakki, dirildi;
Zulmün ki, zevâl aklina gelmezdi, geberdi!
Âlemlere rahmetti, evet, ser'i mübîni,
Sehbâlini, adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sâhipse, O'nun vergisidir hep;
Medyûn O'na cem'iyyeti, medyûn O'na ferdi.
Medyûndur O mâsûm'a bütün bir beseriyyet...
Yârab, bizi mahserde bu ikrâr ile hasret.
Mehmed Âkif ERSOY
--------------------
(18) Siyer ve Islâm Târihi müellifleri, Rasûlüllah (s.a.s.)'in dogumunun Rebiülevvel ayinda bir pazartesi günü sabaha karsi oldugunda genellikle ittifak etmislerse de, ayin kaçinci günü oldugu konusunda birlesememislerdir.
Rasûlüllah (s.a.s.) 1 Rebiülevvel 11 H./27 Mayis 632 M. târihine rastlayan Pazartesi günü ögleden sonra vefât etmistir. (Bkz. Tecrid Tercemesi,9/298 ve 11/5-6) Sahih hadislerde, Peygamber (s.a.s.) Efendimiz'in 63 yasinda vefât ettigi belirtilmistir (Bkz. Tecrid Tercemesi, 9/298, Hadis No. 1442 ve 11/33, Hadis No.1671)
Rasûlüllah (s.a.s.)'in, Hz. Mâriye'den olan oglu Ibrâhim'in vefât ettigi gün, günes tutulmustu. (Bkz. Buhârî, 2/29-30; Tecrid Tercemesi, 3/428, Hadis No. 547) Misir'li Muhammed Felekî Pasa, yaptigi hesaplama ve arastirma sonucu, bu tutulma olayinin, Milâdi 632 yilinin 7 Ocak günü saat 8.30'a rastladigini tesbit etmistir. Rasûlüllah (s.a.s.)'in vefâti, 1 Rebiülevvel 11 H/27 Mayis 632 M. Pazartesi günü olduguna göre, Muhammed Felekî Pasa bu tarihten 63 kameri yil geri giderek, Rasûlüllah (s.a.s.)'in dogumunun 9 Rebiülevvel/20 Nisan 571 veya 2 Rebiülevvel/13 Nisan 571 pazartesi olmasi gerektigi sonucuna varmistir. (Bkz. Asr-i Saadet 1/191).
(19) Peygamberimizin en meshûr ve Kur'an-i Kerim'de geçen isimleri; "Muhammed" ve "Ahmed"dir. Muhammed (s.a.s.) ismi Kur'ân-i Kerîm'de 4 yerde (Âl-i Imrân Sûresi 144, Ahzâb Sûresi 40, Muhammed Sûresi 2 ve Fetih Sûresi 19); Ahmed ismi ise 1 yerde (Saf Sûresi, 6) geçmektedir.
Fetih Sûresinde bu ism-i serif, ayrica "Rasûlüllah" olarak vasiflanmistir. Saf Sûresinin 6. âyetinde ise:
"Meryem oglu Isâ: Ey Isrâilogullari! Dogrusu ben, benden önce indirilen Tevrât'i tasdik edici, benden sonra gelecek ve adi Ahmed olacak bir peygemberi de müjdeleyici olarak, Allah'in size gönderilmis bir peygemberiyim demisti..." buyrulmustur.
Bu ayet-i celilede Hz. Isâ'nin, kendinden sonra "Ahmed" adinda bir peygamberin gelecegini müjdeledigi bildirilmektedir.
Bugün elimizde, Hz. Isâ'ya indirilen Incil'in orjinal nüshasi bulunmayip, ondan çok sonraki târihlerde kaleme alinmis muharref nüshalar bulundugundan Hz. Isâ tarafindan verilen bu müjdenin aslini bugünkü Incillerde aynen bulmak mümkün olmamaktadir. Ancak Yunanca'dan Türkçe'ye çevrilen Yuhanna Incili'nin 14. babi'nin 26 âyeti söyledir:
"Baba'dan size gönderecegim "Tesellici", "Babadan çikan hakikat Ruhu geldigi zaman benim için o sehâdet edecektir."
Burada geçen "Tesellici" kelimesi, Incilin Yunancasinda "Faraklit" dir. Incil'in eski Arapça tercemelerinde bu kelime "Hammâd" veya "Hâmid" olarak terceme edilmistir. Nitekim bir kisim Hiristiyan bilginleri de bu kelimeyi "Hammâd, yani çok hamd eden kimse olarak açiklamislardir ki asagi yukari "Ahmed" anlamindadir.
Incil'deki "Faraklit" kelimesini "Tesellici" diye terceme etmis de olsalar, Hz. Isâ ile Hz. Muhammed (s.a.s.) arasinda bilinen bir peygamber bulunmadigina ve günümüze kadar da zuhûr etmedigine göre, Hz. Isâ'nin gönderilecegini bildirdigi "Tesellici" veya "Faraklit" Rasûlüllah (s.a.s.) den baska kim olabilir? (Bkz. Tecrid Tercemesi, 9/291-293, Hadis No: 1439 ve izâhi.)
Buhârî'nin Cübeyr b. Mut'im'den rivâyetine göre, Hz. Peygamber (s.a.s)'in eski kutsal kitaplarda, eski ümmetlerce bilinen üç adi daha vardir: Mâhi, Hâsir, Âkib. Bu konuda söyle buyurmustur:
"Bana âit bes yüce isim vardir. Ben Muhammed ve Ahmed'im. Ben Mâhi'yim, ki Allah benim (nübüvvetim)le küfrü izâle edecektir. Ben Hâsir'im ki (kiyamet gününde) insanlar benim ardimdan hasrolunacaklardir. Ben Âkib'im, Çünkü peygamberlerin sonuyum. (Buhârî 4/11;Tecrid Tercemesi, 9/291, Hadis No: 1439; Müslim, 4/1827, Hadis No: 2354. Rasûlüllah (s.a.s.)'in diger isimleri için bkz. Tecrid Tercemesi, 9/291-294 ve 10/43)
(20) Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Adnân'a kadar kesintisiz bilinen nesebi sirasiyla söyledir: Abdullah, Abdülmuttalib, Hâsim, Abdümenâf, Kusayy, Kilâb, Mürre, Kâab, Lüey, Galib, Fihr (Kureys), Mâlik, en-Nadr, Kinâne, Huzeyme, Müdrike, Ilyâs, Mudar, Nizâr, Meadd, Adnân, (el-Buhârî, 4/238; Ibn Hisâm, 1/1-2)
Annesinin nesebi de söyledir: Vehb, Abdümenâf, Zühre, Kilâb, Mürre... Görüldügü üzere her iki tarafin nesebi Kilâb'da birlesmektedir. (Ibn Hisam, 1/115)
(21) Aynî, Umdetü'l-Karî, 8/54; Tecrid Tercemesi, 10/43; Asr-i Saâdet, 1/178-179
(22) El-Buhârî, 4/166; Tecrid Tercemesi, 9/316 (Hadis No: 1454) ve 10/44
(23) Müslim, 4/1782 ( Hadis No: 2276); Tirmizi, 5/583 (Hadis No: 3605); Tecrid Tercemesi 10/44
(24) Bkz. Ibn Kesir, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 2/255-256, Tecrid Tercemesi, 10/44;
Târih-i Din-i Islâm, 2/5
(25) Asr-i Saâdet, 1/187
(26) Târih-i Din-i Islâm, 2/16
(27) Ibnü'l-Esir, el-Kâmil, 1/459; Ibn Sa'd, Tabakat 1/108
(28) Ibnü'l-Esir, a.g.e., 1/460
(29) Mansur Ali Nâsif, et-Tâc, 5/6, Kahire, 1382/ 1962 (Ebû Dâvud'dan)
(30) Bkz. Ibn Hisâm, 1/174; Ibnü'l-Esîr, a.g.e., 461-462; Hamîdullah, Islâm Peygamberi 1/40
Rasûlüllah (s.a.s.)'in hayatinda sakk-i sadr olayi bir kaç defa olmustur. Ilki, süt annesi Halîme'nin yaninda iken meydana gelmistir. Melekler, gögsünü açip, "iste seytanin sendeki nasibi" diyerek bir pihti çikarip atmislardir. (Müslim, 1/147 K. Imân B. 74, Hadis No: 261). Ilk vahyin gelisinden önce de, vahyin agirligina dayanabilmisi için, sakk-i sadr olayinin tekrarlandigi rivâyet edilmistir. Mirâc mucize'sinden önce de Cebrâil (a.s.) Rasûlüllah (s.a.s.)'in gögsünü açip "zemzem suyu" ile yikadiktan sonra imân ve hikmet doldurmustur. (Tecrid Tercemesi, 2/227, Hadis No: 227 ve izâhi)
(31) Ibn Hisâm, 1/177; Tecrid Tercemesi, 4/699
(32) Târih-i Din-i Islâm, 2/23; Tecrid Tercemesi, 2/699
(33/1) Abdülmuttalib'in çesitli zevcelerinden 10 oglu ve 6 kizi vardi. Bunlar içinde Hz. Ali'nin babasi Ebû Tâlib ile Peygamberimiz (s.a.s)'in babasi Abdullah ana baba bir kardesti. (Asr-i Saâdet 1/ 197; Târihi-i Din-i Islâm, 2/27)
Ogullari: Abbâs, Hamza, Abdullah, Ebû Tâlib (asil adi Abdimenâf) Zübeyr, Hâris, Hacl, Mukavvim, Dirar, Ebû Leheb (asil adi Abduluzza) dir. Kizlari ise: Safiyye, Ümmü Hakim el- Beyda, Âtike, Ümeyme, Eravâ, Berre. (Ibn Hisâm, 1/113)
(33/2) Ibn Sa'd, et-Tabakat, 1/116-117; Tecrid Tercemesi, 4/683
Kelime Açiklamalari:
Hasrân: Sapiklik, aldanma
Mamûre-i dünya: Dünyada insanlarin yasadigi yerler, kalkinmis ülkeler
Beter: daha kötü
Beser: Insan cinsi, bütün insanlar
Dissiz: (burada) güçsüz, zayif, kimsesiz
Fevza: Kargasa, anarsi
Âfak: Ufuklar
Ufuk: Uzaklara bakildiginda yeryüzünün gökyüzüyle birlesmis gibi görünen yeri
Zemin: Yeryüzü
Sark: Dogu ülkeleri
Tefrika: Fikir ayriligi
Nefha: Üfürme
Mâsûm: Günahsiz
Hamle: Atilma, saldirma
Kayser: Bizans imparatorlarina verilen ünvan
Kisrâ: Iran hükümdarlarina verilen ünvan
Acz: Güçsüzlük
Zevâl: Yok olma
Ser'i mübin: Islâm dini
Sehbal: kanat, kanattaki uzun tüyler
Adl: adalet
Medyûn: Borçlu
Beseriyyet: Insanlik
Mahser: Kiyâmette insanlarin toplanacagi yer
Hasretmek: Kiyâmet günü insanlari dirildikten sonra mahserde toplamak.
Cevap: Hz. Muhammed (s.a.s.)
II- HZ. MUHAMMED (S.A.S.)'IN GENÇLIK DÖNEMI
1- EBÛ TÂLIB'IN HIMÂYESI
Peygamberimizin hayâtinin sekiz yasindan yirmibes yasina kadar olan dönemine "gençlik devresi" denilir. Bu devrede Rasûlullah (s.a.s.) amcasi Ebû Tâlib'in yaninda, onun himâyesi altinda bulunmustur.
Ebû Tâlib, zeki ve âlicenâb bir zâtdi. Zengin olmamakla beraber, asâleti ve âlicenâpligi sebebiyle herkesten saygi görüyordu. Yegeni Hz. Muhammed'i çok seviyor, hiç yanindan ayirmiyordu.
2- SEYÂHATLERI
a) Sam Seyâhati
Mekke iklimi zirâate elverisli olmadigindan, Mekkeliler ticâretle ugrasirlar, çocuklarini da ticârete alistirirlardi. Ticâret için kervanlarla, yazin Sam'a, kisin Yemen'e seyâhet ederlerdi. Ebû Tâlip de diger Mekkeliler gibi kervan ticâreti yapiyordu. Bir defasinda Sam'a giderken, Hz. Muhammed (s.a.s.)'e amcasindan ayrilmak zor geldi; kendisini de yaninda götürmesini istedi. Ebû Tâlib çok sevdigi yegenini kirmadi. O'nu da kafileyle beraberinde götürdü. Bu esnâda henüz oniki yasindaydi.
Sam'in 90 km. kadar güneyinde Busrâ (Eski Sam) denilen kasabada "Bahîra" adinda bir Hiristiyan râhibi vardi. Kasabaya ugrayan kervanlarla hiç ilgilenmedigi halde, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in içinde bulundugu kervani karsilayarak bütün kafileye bir ziyâfet verdi. Bahîra okudugu kutsal kitaplardan edindigi bilgilerle, Hz Muhammed (s.a.s.)'in simâsindan, O'nun istikbâlini sezmisti. O'nunla konustu. Sorular sordu. Aldigi cevâplar, kanâatini kuvvetlendirdi. Sam yolculugunun bu çocuk için tehlikeli olacagini düsündü. Ebû Tâlib'e:
-"Bu çocuk son Peygamber olacaktir. Sam Yahûdîleri içinde O'nun alâmet ve vasiflarini bilen kâhinler vardir. Tanirlarsa, ihânet ve kötülüklerinden korkulur. Bu çocugu Sam'a götürmeyiniz..."dedi. Bu sözler üzerine Ebû Tâlib Sam'a gitmekten vazgeçti. Alisverisini burada bitirip, geri döndü.(34)
Son Peygamberin gelecegi ve O'nun bir çok vasiflari Tevrât ve Incil'de bildirilmisti. Bu sebeple, Yahûdî ve Hristiyan bilginleri, O'nun alâmetlerini ve vasiflarini biliyorlardi. Hicretten sonra Müslüman olan Medineli Yahûdi âlimi Abdullah Ibn Selâm'in "Tevrat'ta Hz. Muhammed (s.a.s.) ve Hz. Isa (a.s.)'in sifatlari vardir" dedigini, "Kütüb-i Sitte" denilen alti güvenilir hadis kitabindan Tirmizi'nin es-Sünen'inde rivâyet edilmistir."(35)
Gülünç Bir Iddiâ
Hz. Muhammed (s.a.s.)'in 12 yasinda yaptigi bu seyâhatta râhip Bahîra ile görüsmesini, bazi Hiristiyan yazarlar, Hiristiyanligin bir zaferi gibi göstermek istemisler, Peygamberimiz (s.a.s.)'in bütün dinî esaslari bu râhipten ögrendigini iddia etmislerdir.
Bu iddia son derece gülünç ve tutarsizdir. Oniki yasindaki bir çocugun, Islâm gibi mükemmel bir dinin esaslarini bir kaç saatlik görüsme esnâsinda ögrenmesi mümkün degildir. Bu râhip bu esaslari bilseydi, kendisi teblig ederdi. Eger burada böyle bir konu konusulsaydi, kafilenin gözü önünde yapilan bu konusma agizdan agiza yayilirdi. Peygamberligini ilân ettigi zaman inanmayanlar, "bunlar Bahîra'nin sözleri" demezler miydi? Üstelik Islâmiyet, Hiristiyanlarin "teslis" (üçlü tanri sistemi) inancini tamâmen reddetmis "Tevhid inancini" getirmistir. Görüldügü üzere, bu iddia son derece çürük ve çirkin bir iftirâdan baska bir sey degildir.
b) Yemen Seyâhati
Hz. Muhammed (s.a.s.) 17 yasinda iken de, diger bir ticâret kafilesi ile amcalarindan Zübeyr ve Abbâs'la birlikte Yemen'e gidip gelmistir.(36)
3- FICÂR SAVASINA KATILMASI
Müslümanliktan önce (Câhiliyet Döneminde) Araplar arasinda iç savaslar eksik olmazdi. Yalnizca "Eshür-i hurum" denilen dört ayda savasmak haram sayilirdi. Bu dört ayda (Zilka'de, Zilhicce, Muharrem, Receb) savas yapilacak olursa fâcirane sayildigi için buna "Ficâr Savasi" denirdi.
Kureys kabîlesi ile Hevâzin kabîlesi arasinda kan davasi yüzünden bir savas baslamis, dört yil sürmüstü. Savas, kan dökülmesi haram olan aylarda da devâm ettigi için "Ficâr Savasi" denildi.
Peygamberimiz (s.a.s.) yirmi yaslarinda iken bu savasa amcalari ile birlikte katildi. Fakat kimseye ok atmamis, kimsenin kanini dökmemistir. Sâdece karsi taraftan atilan oklari toplayip, amcalarina vermistir.(37)
4- HILFU'L-FUDÛL CEMIYETINDE ÜYELIGI
Uzun süren Ficâr savasi esnâsinda Mekke'de âsâyis bozulmus, can ve mal güvenligi kalmamisti. Özellikle disaridan mal getiren yabancilarin mallari yagmalaniyordu.
Vâil oglu Âs, Mekke'ye gelen Yemen'li bir tâcirin bütün malini gasbetmis, haksiz olarak elinden almisti. Yemen'li, Ebû Kubeys dagina çikarak ugradigi haksizliga karsi, bütün kabîleleri yardima çagirdi. Yemenlinin bu feryâdi üzerine Peygamberimiz (s.a.s.)'in amcasi Zübeyr, Kureysin bütün ileri gelenlerini çagirdi. Hâsimogullari, Zühreogullari, Esedogullari, Temimogullari, Abdülluzzaogullari, Zübeyrin dâvetine icâbet ederek, Beni Temîm'den Cüd'ân oglu Abdullah'in evinde toplandilar."Mekke'de zulmü önlemege yerli-yabanci hiç kimseye karsi haksizlik ettirmemege" karar verdiler. Haksizliga ugrayan kimselere yardim edeceklerine yemin ettiler. Yemenlinin hakkini Âs'tan alip geri verdiler. Mekke'de âsâyisi yoluna koydular.
Vaktiyle, Cürhümîler zamaninda Fadl b. Hâris,, Fudayl b. Vedâa ve Mufaddal b. Fedâle isimlerinde üç kabîle baskani, kabîleleri ile toplanarak,"Mekke'de zulme meydan vermeyecegiz, zayiflarin hakkini adâlet üzere alacagiz..."(38) diye yemin etmislerdi. Onlarin bu yeminlerine "Hilfu'l-fudûl" (Fadilllar yemini) denilmisti. Cüd'ân oglu Abdullah'in evinde ayni konuda yapilan yemine de bu sebeple "Hilfu'l-fudûl" denildi.
Peygamberimiz (s.a.s.) 20 yasinda iken bu toplantida amcalari ile beraber üye olarak bulundu. Bu cemiyetin çalismalarindan son derece memnun kaldigini Peygamberliginden sonra: "Islâm'da da böyle bir cemiyete cagrilsam, yine icâbet ederim", sözleriyle ifâde etmistir.(39)
--------------------
(34) Bkz. et-Tirmizi, es-Sünen, 5/590-591 (Hadis No: 3620); Ibn Hisâm, 1/91-194; Ibnü'l-Esîr,a.g.e., 2/37
(35) et-Tirmizi, 5/588, (Hadis No:3617)
(36) Târih-i Din-i Islâm, 2/33
(37) Ibn Hisâm, 1/198
(38) Ibnü'l-Esîr, a.g.e., 2/41
Cevap: Hz. Muhammed (s.a.s.)
III- HZ. MUHAMMED (S.A.S.)'IN EVLILIK DÖNEMI
1- TICÂRET HAYÂTI
Bütün Mekke'liler gibi Hz. Muhammed (s.a.s.) de amcasiyle birlikte ticâret yapiyordu. Gerek çocuklugunda, gerekse ticâret hayâtinda, dürüstlügü ile taninmisti. Sözünde durmadigi, yalan söyledigi, baskalarina zarar verecek bir davranista bulundugu, bir kimseyi incittigi asla görülmemis; dürüstlügü dillere destan olmustu. Bu yüzden Mekke'liler O'na "el-Emîn" (her konuda güvenilir kisi) diyorlardi. O'nun bu yüksek ahlâkini ögrenen Kureysin zengin kadinlarindan Hatice, kendisine sermâye vererek ticâret ortakligi teklif etti. Böylece Peygamber (s.a.s.) ile Hatice arasinda ticâret ortakligi basladi.
2- HZ. HATICE ILE EVLENMESI
Kureysin Esed ogullari kolundan Huveylid kizi Hatice zeki, dirâyetli, seref ve asâlet sâhibi, 39-40 yaslarinda zengin ve güzel bir hanimdi. Daha önce iki defa evlenmis ve dul kalmisti. Kureysin ileri gelenlerinden pek çok isteyenler olmus, fakat hiç biri ile evlenmemisti. Güvendigi kimselere sermâye vererek ticâret ortakligi yapiyor, böylece servetini artiriyordu. Yüksek ahlâk ve âli-cenâbligi sebebiyle, kendisine Müslümanliktan önce "Tâhire" denildigi gibi, sonra da "Haticetü'l-Kübra" denilmistir.
Hz. Hatice bir ticâret kafilesiyle Peygamberimiz (s.a.s.)'i Sam'a gönderdi. Kölesi Meysere'yi de hizmetine verdi. Fakat Hz. Peygamber (s.a.s.) Sam'a kadar gitmedi; mallari Busra'da satarak geri döndü. Çünkü Bahîra'nin ölümünden sonra yerine geçen Râhip Nestûra da, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in Sam'a gitmesini uygun bulmamisti.(40)
Üç ay kadar sonra, Hz. Muhammed (s.a.s.) beklenilenin çok üzerinde kazanç elde ederek döndü. Hz. Hatice, bu büyük insanin emniyet, dürüstlük ve gayretine hayran oldu. Daha sonra araya vasitalar girdi; evlenmeleri kararlastirildi. Bu esnâda Hz.Muhammed (s.a.s.) 25, Hz Hatice ise 40 yaslarindaydi.(41)
Nikâh, Hatice'nin amcazâdesi, Varaka oglu Nevfel tarafindan Hz. Hatice'nin evinde kiyildi. Ebû Tâlib ile Varaka birer hitâbede bulunarak, her iki âilenin üstünlük ve meziyetlerini dile getirdiler.(42) Esâsen, Hz. Peygamber (s.a.s.) ile Hz. Hatice'nin nesebleri Kusayy'da birlesir. Hz. Hatice'ye 20 disi deve mehir verildi.(43) Nikâhtan sonra develer kesilerek dâvetlilere ziyâfet çekildi.
Evlenmelerinden sonra, Hz. Muhammed (s.a.s.), Hz. Hatice'nin evine geçti. Örnek ve mutlu bir âile yuvasi kurdular. Hz. Hatice, Hz. Muhammed (s.a.s.)'e derin bir saygi ve sevgi ile bagliydi. Peygamberliginden önce oldugu gibi, Peygamberlik devrinde de en büyük yardimcisi oldu. Yüksek ve essiz ruhlu bir hanim oldugunu gösterdi.
Peygamberimiz (s.a.s.)'de ondan son derece memnundu. O devirde çok evlilik âdet oldugu ve bir çok teklifler aldigi ve aralarinda yas farki da bulundugu halde, onun üzerine evlenmedi; ölümünden sonra da onu hep hayirla andi.
3- HZ. PEYGAMBER (S.A.S)'IN ÇOCUKLARI
Peygamberimiz (s.a.s.)'in Hz. Hatice'den ikisi erkek, dördü kiz olmak üzere sirasiyla, Kaasim, Zeyneb, Rukiyye, Ümmü Gülsüm, Fâtima ve Abdullah adlarinda alti çocugu oldu. Arablarda ilk çocugun adi ile künyelendirme âdet oldugundan Hz.Peygamber (s.a.s.)'e de "Ebü'l-Kaasim" denildi. Kaasim ile Abdullah küçük yasta öldüler. Kizlari büyüdüler. Fakat Fâtima'dan baska hepsi de babalarindan önce vefât ettiler. Yalniz Fâtima, Peygamber (s.a.s.)'in vefâtindan sonra alti ay daha yasadi.
Rasûl-i Ekrem (s.a.s), kizlarinin en büyügü Zeyneb'i Ebu'l-Âs ile evlendirdi. Ebü'l Âs, Müslüman olmadigi için, Zeyneb'in hicretine izin vermemisti. Bedir Savasinda esir düstü. Zeyneb'i Medine'ye göndermek sarti ile serbest birakildi. Daha sonra Müslüman olarak Medine'ye geldi. Zeyneb'i tekrar aldi.(44)
Rukiyye ile Ümmü Gülsüm'ü, amcasi Ebû Leheb'in ogullarindan Utbe ve Uteybe ile evlendirmisti. Islâmiyetten sonra Ebû Leheb, Hz. Peygamber (s.a.s.)'e olan düsmanligi sebebiyle ogullarina eslerini bosamalari için baski yapti. Onlar bosadiktan sonra, Rasûlullah (s.a.s.) Rukiyye'yi Hz. Osman'la evlendirdi. Rukiyye'nin ölümünden sonra da Ümmü Gülsüm'ü nikâhladi. Bu yüzden Hz. Osman'a "iki nûr sâhibi" anlamina "Zi'n-nûreyn" denildi.
En küçük kizi Fâtima'yi ise Hz. Ali ile evlendirdi. Hasan ve Hüseyin, Hz. Fâtima'nin çocuklaridir. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'in nesli, Hz. Fâtima ile devâm etmistir.
Peygamberimiz (s.a.s.)'in Misirli esi Mâriye'den de Ibrâhim adli bir oglu olmus, fakat Hicretin 10'uncu yilinda henüz iki yasina girmeden ölmüstür.
Cevap: Hz. Muhammed (s.a.s.)
4- KÂBE'NIN TÂMIRINDE HAKEMLIGI (605 M.)
Hz. Ibrâhim ve Hz. Ismâil tarafindan yapilmis olan Kâbe, geçen uzun asirlar içinde yagmur ve sel sulari ile harabolmus, tâmir edilmesi gerekmisti.
Kureysliler, Kâbe binasini yikarak, yeniden yapmaya karar verdiler. Yardimlar toplandi, gerekli malzeme temin edildi. Hz. Ibrâhim'in yaptigi temele kadar yikarak, duvarlari yeniden örmege basladilar. Ancak; "Hacer-i Esved"i yerine koyma sirasi gelince anlasamadilar. Kureys'in bütün kollari, bu serefin kendilerine âit olmasini istiyordu. Anlasmazlik dört gün sürdü, kan dökülmek üzereydi ki,(45) Kureys'in en ihtiyari Ebû Ümeyye veya Huzeyfe b. Mugîre"Harem kapisindan ilk girecek zâtin hakem yapilarak, onun verecegi karara uyulmasini" teklif etti.(46) Bu teklif kabul edildi. Az sonra kapidan Hz. Muhammed (s.a.s) girmisti. Buna o kadar sevindiler ki, "el-Emîn, el-Emîn, O'nun hakemligine râziyiz..." diye bagristilar.Yanlarina gelince, durumu anlattilar.
Hz. Muhammed (s.a.s.), üzerine Hacer-i Esved-i koydugu yayginin uçlarini Kureysin ulularina tutturdu; hep berâber, konulacagi yere kadar tasidilar. Hz. Peygamber (s.a.s.)'de tasi alip yerine yerlestirdi. Anlasmazligin bu sekilde çözümlenmesi herkesi memnûn etti. Böylece büyük bir felâket önlenmis oldu.(47)
Bu olay, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in zekâ ve dirâyeti yaninda, O'nun Mekkeliler arasindaki sonsuz itibâr ve güvenini de göstermektedir. Bu esnâda Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) 35 yasinda idi.
Kâbe'nin tâmirinde Hz. Peygamber (s.a.s.) de bizzât çalismis, tas tasimis, hatta bu yüzden omuzlari yara olmustu. Bir defa, amcasi Abbâs'in sözüne uyarak, tas acitmasin diye elbisesini omuzuna topladiginda vücûdu açiliverince baygin halde yere düsmüstü. Rasûlullah (s.a.s.) o andan sonra hiç üryân görülmemistir.(48)
--------------------
(40) Ibnü'l-Esîr, el-Kâmil 2/39
(41) Ibnü'l-Esîr, a.g.e., 2/39
(42) Her iki hutbenin metin ve tercemeleri için bkz. Târih-i Din-i Islâm, 2/ 47-48
(43) Ibn Hisâm, 1/201. Besyüz altin veya besyüz dirhem.. gibi rivâyetler de vardir.
(44) Ebûl-Âs ile ilgili daha genis bilgi için, bkz. Tecrid Tercemesi, 2/373-376, (Hadis No: 313'ün izâhi)
(45) Abdü'd-dârogullari, ellerini bir çanaktaki kana batirarak, "kanimiz dökülmedikçe, bu konuda kimse bizim önümüze geçemez" diye yemin etmislerdi. (Tarih-i Din-i Islâm, 2/55)
(46) Târihi-i Din-i Islâm, 2/55
(47) Bkz. Ibn. Hisâm, 1/209; Ibnü'l-Esir, a.g.e., 2/45; Tecrid Tercemesi, 6/40-44
(48) el-Buhârî, 1/96; Tecrid Tercemesi, 2/240, Hadis No. 237 ve 6/48
IKINCI KISIM
HZ. MUHAMMED (S.A.S.)'IN PEYGAMBERLIK DEVRI (610-632)
Hz. Muhammed (s.a.s.) 40 yasinda Peygamber oldu. 23 yillik Peygamberlik devresinin 13 yili Mekke'de, 10 yili Medine'de geçti. Bu itibârla Peygamberlik devresinin:
a) Nübüvvet'den Hicret'e kadar devâm eden 13 yillik süresine "Mekke Devri" (610- 622);
b) Hicretten vefâtina kadar olan 10 yillik süresine de "Medine Devri" (622-632) denir.
Cevap: Hz. Muhammed (s.a.s.)
BIRINCI BÖLÜM
MEKKE DEVRI
I- HZ.MUHAMMED (S.A.S.)'IN PEYGAMBER OLUSU
1- HIRA'DA INZIVÂ
Eskiden beri Mekke'deki hanîf ve zâhitler, recep ayinda inzivâya çekilirlerdi. Her biri, Mekke'nin 3 mil (bir saat) kuzeyinde Hira (Nûr) daginda bir köseye çekilir, tefekküre dalardi. (49)
40 yaslarina dogru Hz. Peygamber (s.a.s.)'in kalbinde de bir yalnizlik sevgisi belirdi. O da Hira (Nûr) Daginda bir magaraya çekilip, günlerce orada kaliyor, Cenâb-i Hakk'in sonsuz kudret ve azametini düsünerek O'na ibâdet ediyordu. Giderken azigini da berâberinde götürüyor, bitince evine dönüyor, sonra tekrar gidiyordu. Böylece Cenâb-i Hakk, O'nu büyük vazifesine hazirliyordu. Zaman zaman "Sen Allah elçisisin..." diye kulagina sesler geliyor, fakat etrafta hiç bir sey göremiyordu.(50)
Hz. Muhammed (s.a.s.)'e ilâhi vahyin baslangici, sâdik rüyâlar seklinde oldu. Gördügü her rüya, oldugu gibi çikiyordu. (51) Bu hâl, alti ay kadar devam etti.
2- ILK VAHY
610 yili Ramazan ayinin(52) Kadir Gecesinde,(53) ridâsina bürünüp Hira'daki magarada düsünmeye dalmis oldugu bir sirada, bir sesin kendisini ismi ile çagirmakta oldugunu duydu. Basini kaldirip etrafina bakti; kimseyi göremedi. Bu sirada her tarafi ansizin bir nûr kaplamisti; dayanamayip bayildi. Kendisine geldiginde karsisinda vahiy melegi Cebrâil'i gördü. Melek O'na:
-"Oku" Dedi. Hz. Muhammed (s.a.s.):
-"Ben okuma bilmem", diye cevap verdi. Melek, Hz. Muhammed (s.a.s.)'i kucaklayip güçsüz birakincaya kadar sikdi.
-"Oku" diye emrini tekrarladi. Hz. Muhammed (s.a.s.) yine:
-"Ben okuma bilmem..." cevâbini verdi. Melek emrini tekrarlayip üçüncü defa Hz. Peygamber (s.a.s.)'i siktiktan sonra "el-Alak" Sûresi'nin ilk bes âyetini okudu.
"Yaratan Rabb'inin adiyle oku. O, insani alak'tan (asilanmis yumurtadan) yaratti. Oku, kalemle (yazmayi) ögreten, insana bilmedigini belleten Rabb'in sonsuz kerem sahibidir." (El-Alak Sûresi, 1-5).
Melegin arkasindan Hz. Peygamber (s.a.s.)'de bu âyetleri tekrarladi. Heyecanla magaradan çikarak evine geldi. Yolda ilerlerken gök yüzünden bir sesin:
"Ya Muhammed. Sen Allah'in elçisisin, Ben de Cibril'im" dedigini duydu. Basini kaldirdigi zaman, Cebrâil'i gördü.(54) Korku içinde evine vardi. Esi Hz. Hatice'ye:
"Beni örtünüz, çabuk beni örtünüz" dedi. Bir müddet dinlenip heyecâni geçtikten sonra gördüklerini Hz. Hatice'ye anlatti, kendimden korkuyorum, dedi. Hz. Hatice, O'nu su ölmez sözlerle teselli etti.
"Öyle deme. Allah'a yemin ederim ki, Cenâb-i Hakk hiç bir vakit seni utandirmaz. Çünkü sen , akrabani gözetirsin. Isini görmekten âciz kimselerin agirliklarini yüklenirsin, Fakire verir, kimsenin kazandiramayacagini kazandirirsin. Misâfiri agirlarsin. Hak yolunda zuhûr eden olaylarda halka yardim edersin..." (55)
3- VARAKA'NIN SÖZLERI
Hatice daha sonra Hz. Peygamber (s.a.s.)'i amcazâdesi Nevfel oglu Varaka'ya götürdü. Varaka hanîflerdendi. Tevrât ve Incil'i okumus, Ibrânî dilini ve eski dinleri bilen bir ihtiyardi. Varaka Peygamberimiz (s.a.s.)i dinledikten sonra:
-"Müjde sana yâ Muhammed, Allah'a yemin ederim ki sen Hz. Isâ'nin haber verdigi son Peygambersin. Gördügün melek, senden önce Cenâb-i Hakk'in Musâ'ya göndermis oldugu Cibril'dir. Keski genç olsaydim da, kavmin seni yurdundan çikaracagi günlerde sana yardimci olabilseydim... Hiç bir Peygamber yoktur ki, kavmi tarafindan düsmanliga ugramasin, eziyet görmesin..." (56) dedi. Aradan çok geçmeden Varaka öldü.
--------------------
(49) Tarih-i Din-i Islâm, 2/60
(50) Ibn Hisâm, 1/250
(51) el-Buhârî, 1/3; Tecrid Tercemesi, 1/3 (Hadis No:3); Ibn Hisâm, 1/249-250
(52) Bkz. el- Bakara Sûresi, 185
(53) Bkz. el- Kadr Sûresi, 1
(54) Ibn Hisâm, 1/253
(55) Bkz. el-Buhârî, 1/3; Tecrid Tercemesi, 1/3-10. (Hadis No:3)
(56) Bkz. el-Buhârî, 1/3;Tecrid Tercemesi, 1/3-10. (Hadis No:3)
Cevap: Hz. Muhammed (s.a.s.)
II- NEBÎLIK VE RASÛLLUK
Süpheziz, seni biz, sâhit, müjdeleyici ve uyarici olarak gönderdik".
(Fetih Sûresi, 8)
Ilk vahiy'den sonra, kisa bir süre vahyin arkasi kesildi.(57) Bir gün Hz. Peygamber (s.a.s.) Hira'dan dönerken, bir ses isitti. Basini kaldirip semâya bakinca, kendisine daha önce Hira'daki magarada gelen melegi gördü. Korku ve heyecân içinde evine döndü.
"Hemen beni örtünüz, beni örtünüz." dedi. Bu esnada Cebrâil, el-Müddessir Sûresinin ilk âyetlerini getirdi.
"Ey örtüsüne bürünen (peygamber). Kalk, (insanlari) azâb ile korkut. Rabb'inin adini yücelt (Namaz'da tekbir getir.) Elbiseni temiz tut. Kötü seyleri terket." (el-Müddessir Sûresi, 1-5).
Ilk vahiy ile Hz. Muhammed (s.a.s.) "Nebî" olmus, henüz baskalarina "Hak Dini" teblig ile görevlendirilmemisti. Bu ikinci vahiy ile "Risâlet" verildi. Hak Dini teblig ile görevlendirildi. Ancak açik dâvet emredilmedi.
1- ISLÂMDA ILK IBÂDET
Islâmda Allah'a imândan sonra ilk farz kilinan ibâdet, namazdir. Ikinci vahiy ile el-Müddessir Sûresinin ilk âyetlerinin indirilmesinden sonra, Mekke'nin üst yaninda bir vâdide, Cibril (a.s.), Rasûlullah (s.a.s.)'e gösterip ögretmek için abdest almis, pesinden Cibril'den gördügü sekilde Rasûlullah (s.a.s.) de abdest almistir.
Sonra Cibril (a.s.) Hz. Peygamber (s.a.s.)'e namaz kildirmis ve namaz kilmayi ögretmistir.(58)
Eve dönünce Rasûlullah (s.a.s.) abdest almayi ve namaz kilmayi esi Hz. Hatice'ye ögretmis, o da abdest almis ve ikisi birlikte cemâatle namaz kilmislardir.
2- ILK MÜSLÜMANLAR
"Iyilik islemekte önde olanlar, karsiliklarini almakta da önde olanlardir."
(Vâkia Sûresi, 10)
Hz. Peygamber (s.a.s.)'e ilk imân eden ve O'nunla birlikte ilk defa namaz kilan kisi, esi Hz. Hatice oldu. Daha sonra evlâtligi Hârise oglu Zeyd.(59) ve amcasinin oglu Hz. Ali Müslüman oldular.
a ) Hz. Ali'nin Islâm'i Kabûl Etmesi
Ebû Tâlib, Hz. Muhammed (s.a.s.)'i, 8 yasindan 25 yasina kadar evinde barindirmis O'nu öz çocuklarindan daha çok sevmisti. Evliliginden sonra Hz. Muhammed (s.a.s.), esi Hz. Hatice'nin evine geçmis ve maddî bakimdan refâha kavusmustu. (60) Ebû Tâlib'in âilesi ise pek kalabalikti. Peygamberimiz (s.a.s.) amcasinin sikintisinin biraz azalmasi için 5 yasindan itibâren Ali'yi yanina almisti. Bu yüzden Ali, Hz. Peygamber (s.a.s)'in yaninda kaliyordu.(61)
Hz. Ali, Peygamberimiz (s.a.s.) ile Hz. Hatice'yi namaz kilarken görünce, bunun ne oldugunu sordu. Peygamber Efendimiz, O'na Müslümanligi anlatti. O da Müslümanligi kabûl etti. Bu esnâda Hz. Ali henüz on yaslarinda bir çocuktu.
b) Hz. Ebû Bekir'in Müslüman Olmasi
Hz. Muhammed (s.a.s.)'in yakin ve en samîmi dostu olan Ebû Kuhâfe oglu Ebû Bekir, Kureys kabîlesi'nin Teymogullari kolundandir. Baba ve anne tarafindan soyu, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in soyu ile Mürre'de birlesir.
Hz. Ebû Bekir'in Mekke'de Kureys arasinda büyük bir itibâri vardi. Zengin ve dürüst bir tüccârdi. Aralarindaki güven ve samîmiyet sebebiyle, Peygamberimiz (s.a.s.) âilesi disindakilerden ilk olarak Hz. Ebû Bekir'i Islâm'a dâvet etti. Hz. Ebû Bekir bu dâveti tereddütsüz kabûl etti. Esâsen, câhiliyet devrinde bile putlara hiç tapmamis, agzina bir yudum içki koymamisti. Hz. Ebû Bekir'in Müslüman olmasiyla, Peygamberimiz (s.a.s.) büyük bir destege kavustu. Onun gayret ve delâletiyle, Mekke'nin önemli sahsiyetlerinden Affân oglu Osmân, Avf oglu Abdurrahman, Ebû Vakkas oglu Sa'd, Avvâm oglu Zübeyr, Ubeydullah oglu Talha da Müslümanligi kabûl ettiler. Hz. Hatice'den sonra Müslüman olan bu 8 zata "Ilk Müslümanlar" (Sabikûn-i Islâm) denilir.
--------------------
(57) Ilk vahiy ile ikinci vahiy arasinda geçen "fetret-i vahy" süresinin ne kadar devâm ettigine dâir rivâyetler 15 gün ile 3 yil arasinda degismektedir. (Bkz. Tecrid Tercemesi, 1/11. Hadis No: 4'ün açiklamasi) Olaylarin seyrine göre, 1-2 aydan daha çok olmamasi gerekir. 2-3 yil gibi uzun süre oldugunu söyleyenler, "gizli dâvet" süresi ile "fetret-i vahy"i ayiramamis olmalidirlar.
(58) Ibn Hisâm, 1/260-261; Tecrid Tercemesi, 2/231, (Hadis No: 227'nin açiklamasi); Tâhir Olgun, Ibâdet Târihi, 28, Istanbul, 1946
(59) Zeyd, Kudâa kabilesindendi. Küçük yasta esir edilmis, köle olarak satilmisti. Hz. Hatice, evliliklerinden sonra O'nu Hz. Muhammed (s.a.s.)'e hediye etti. Babasi Hârise, oglunu araya araya nihâyet Hz. Peygamber (s.a.s.)'in yaninda buldu. Hz. Peygamber (s.a.s.) kendisini âzâd ederek babasi ile gitmesine izin verdi. Fakat Zeyd, babasi ile gitmedi; "babam da sensin, annem de..." diyerek, Hz. Muhammed (s.a.s.)'den ayrilmadi. Hz. Muhammed (s.a.s.)'de onu evlâd edindi. (Ibn Hisâm, 1/265), Kur'an-i Kerîm'de açik olarak adi geçen sahâbî, yalnizca Zeyd'dir. (el-Ahzâb Sûresi, 37) Peygamberimiz (s.a.s.) onu Ümmü Eymen ile evlendirmis, bu evlilikten meshûr komutan "Üsâme" dogmustur. Zeyd, Hicretin 8'inci yilinda Mûte Savasinda sehid olmustur. (Genis bilgi için bkz. Tecrid Ter. 4/538 - 540, Hadis No: 644)
(60) Bkz. ed-Duhâ Sûresi, 8
(61) Abbas da ayni maksatla Câfer'i yanina almisti. (Bkz. Ibn Hisâm, 1/263)