Yusuf (a.s.)'un Hayatından Dersler
http://haqaonline.lightuponlight.com...rmal_quran.jpg
"Kadın dedi ki: "İşte hakkında beni kınadığınız kişi budur. And olsun ben onun nefsine yaklaşmak istedim ancak o iffetlilik gösterip sakındı. Ama eğer kendisine emrettiğimi yapmazsa mutlaka zindana atılacak ve mutlaka küçük düşürülenlerden olacak." (Yusuf) dedi ki: "Rabb'im! Zindan benim için onların çağırdıkları şeyden daha sevimlidir. Eğer onların düzenlerini benden savmazsan onlara meyleder ve cahillerden olurum. Rabb'i onun duasını kabul etti ve onların düzenlerini ondan savdı. Şüphesiz O duyandır, bilendir. Sonra bazı delilleri görmelerinin ardından yine de onu bir süre zindana atmaları kendilerine uygun geldi."(Yusuf, 12/32-35)
Kur'an-ı Kerim'de peygamberlerin hayatları hakkında birçok kıssa ve değişik ayrıntılar bulunmaktadır. Bütün bu bilgilerin aktarılmasındaki amaç elbette insanlara hikayeler sunmak değildir. Bu bilgiler ibret alınması, dersler çıkarılması için verilmektedir. Peygamberler içinde hayatından en geniş şekilde söz edilen ise Hz. Yusuf (a.s.)'tur. Onun adını taşıyan surenin tamamına yakını onun hayatıyla ilgilidir.
Biz bu yazımızda Hz. Yusuf (a.s.)'un hayatıyla ilgili olarak verilen tüm bilgiler üzerinde durma, onun hayatından aktarılan bütün olayların tahlilini yapma ve taşıdığı ibretlerden söz etme imkanına sahip değiliz. Sadece onun hayatından bir kesit sunarak özellikle günümüz dünyasında yaşanan bazı gerçeklere ışık tutmaya çalışacağız.
Yusuf suresinin yukarıda mealini verdiğimiz ayetlerinde, Yusuf (a.s.)'a sarkıntılık eden kadının sözleri ve bu sözlerle irtibatlı gelişmeler aktarılıyor. Biz de bu yazımızda özellikle bu gelişmelerin değerlendirmesini yapmaya çalışacak ve taşıdığı ibretler üzerinde duracağız:
1) Yusuf (a.s.) zindanla bir kötülük arasında tercih yapmak zorunda bırakılıyor. O da zindanı tercih ediyor. Günümüzde de insanlar benzer tercihlere zorlanmaktadırlar. En azından inançlı insanlar zaman zaman inançlarından veya inançlarının gereğini yerine getirmekten vazgeçmekle zindana girmek arasında bir tercihe zorlanıyorlar. İnançlarında kararlı olanlar, kendilerine dünyayı zindan edecek bir hayat tarzını benimsemeyi kabullenmediklerinden kendilerini zindanda bulmaktadırlar. Ama onlar yine de Hz. Yusuf (a.s.)'un dediği gibi: "Rabb'im! Zindan benim için onların çağırdıkları şeyden daha sevimlidir. Eğer onların düzenlerini benden savmazsan onlara meyleder ve cahillerden olurum" diyebilmektedirler.
Ama dünyanın zevkleri kendilerine tatlı gelenler Hz. Yusuf (a.s.)'un yaptığı tercihi yapmamak için, inançlarının bütün izlerini, işaretlerini hayatlarından silmeye razı olabilmektedirler.
İnsanın böyle bir tercihe zorlanması onun dünya hayatında karşılaşacağı imtihan şekillerinden biridir. Bu belki zor bir imtihandır, ama bu imtihandan başarıyla çıkmanın mükafatı da büyük olacaktır. Yusuf (a.s.)'ın hem dünyada hem de ahirette elde ettiği mükafat gayet büyük olduğu gibi. Ama bu zor tercihte inançlarını hayatlarından silip atanlar kendilerine hem dünyayı hem de ahireti zindan etmektedirler. Bunun bir kazanç olduğunu sanmak yanılgıdır. Hayat inançla birlikte anlam kazanır. İnsan hayatının farklılığı onun inançla ve bu inanca bağlı birtakım değerlerle anlam ve değer kazanmasından dolayıdır. Böyle bir anlam ve değere sahip olmayan hayatın hayvanların yaşadığı hayattan farkı yoktur. Çünkü mideyi doldurma ve şehveti tatmin dışında herhangi bir yönü olmayan hayatı hayvanlar da yaşamaktadırlar.
Yusuf (a.s.)'a önerilen şey bir günahı işlemesiydi. Ama o kendisine önerilen günahın yanına bile yaklaşmadı. Ne yazık ki günümüzde insanlar bırakın zindan gibi zor bir tercihle karşı karşıya kalmayı işlerinden olmamak, kazançlarının azalmaması, gelirlerine herhangi bir zarar gelmemesi için inançlarının izlerini hayatlarından silip atmayı tercih edebilmektedirler.
2) Özellikle hakimiyeti ellerinde tutanlar veya onların çevrelerinde belli bir konuma sahip olanlar zaman zaman kendi kötülüklerini örtmek için suçsuz insanları zindana attırmaktadırlar. Bunu çoğunlukla ortada bir suçun varlığının kesinlik kazanması halinde kendilerinin suçlu görülmemesi için yapmaktadırlar. Hz. Yusuf (a.s.)'a iftira atılması olayında da bir suçun varlığı kesinlik kazanmıştı ve bu suçu Aziz denilen kişinin karısının yaptığına dair kuvvetli deliller vardı. Ama suçu işleyen kişi üst düzey bir devlet yetkilisinin eşi olduğundan onun suçunun örtülmesi, onun suçunun örtülebilmesi için de Yusuf (a.s.)'un suçlu gösterilmesi gerekiyordu. Bu yüzden ayette de ifade edildiği üzere, suçun kadın tarafından işlendiğini ispat eden bazı delilleri görmelerine rağmen yine de Yusuf'u zindana atmayı uygun gördüler. Burada kastedilen delillerden daha önceki ayetlerde söz edilmiştir. (Bkz.26-29. ayetler)
Aynı şey günümüz için de geçerlidir. Özellikle yönetimi ellerinde tutanlar veya onların çevrelerinde belli bir konuma sahip olanlar bazen kendi suçlarının örtülebilmesi için suçsuz insanları haksızlıkla suçlu gösterebilmekte ve cezalandırılmalarına sebep olabilmektedirler. Hatta bazen bazı devlet yetkilileriyle irtibatlı çetelerin işlediği suçlarda asıl suçlunun gözlerden uzak tutulması için masum insanların suçlu gösterildiği, onlara suçun yüklenebilmesi için akıl almaz senaryolar uydurulduğu ve bu senaryolara dayanılarak suçsuz insanların mahkum ve mağdur edildikleri olmaktadır.
Bu tür uygulamalar adaletin güçlü olmamasından, yargı mekanizmasının da adalete değil güçlü olanlara hizmet etmesinden ileri gelmektedir. Yani yargı mekanizması adalet ve hukuk düzenini hakim kılma mekanizması olmaktan çıkmakta sadece hakim sistemin ve hakim sistemden otlanan çevrelerin çıkarlarının korunması amacına hizmet eden sindirme mekanizması haline gelmektedir. Bu durumda yargı mekanizması doğal olarak güvenilirliğini kaybetmektedir.
Günümüzde, yargı mekanizmasından kaynaklanan sıkıntıların en çok yaşandığı coğrafya ne yazık ki İslam coğrafyasıdır. Bu da büyük ölçüde bu coğrafyadaki yönetim biçimleriyle halklar arasındaki uyuşmazlıktan kaynaklanmaktadır. İşte bu uyuşmazlık İslam coğrafyasında "siyasi tutuklu" veya "siyasi mahkum" gibi bir kavramın ortaya çıkmasına sebep oldu. "Siyasi tutuklu" veya "siyasi mahkum" denirken genellikle düşünceleriyle, inançlarıyla, yaşayış biçimleriyle ve hayat çizgileriyle hakim sistemlerle uyuşmadıklarından dolayı cezalandırılan, zindana atılan kişiler kastedilmektedir. Yani bu kişiler fiili olarak bir suç işlediklerinden dolayı değil çoğunlukla halka zorla dayatılan sistemi benimsemediklerini ya sözlü olarak ifade ettiklerinden, ya ima ettiklerinden, ya da sadece yaşayış biçimleriyle belli ettiklerinden dolayı mahkum edilmiş, zindana atılmışlardır. Bu sorun İslam aleminde öyle ileri dereceye varmıştır ki bazı İslam ülkelerinde siyasi mahkumların sayısı herhangi bir suç (adi suç) işlemekten dolayı zindana atılanların sayısından fazladır.
3) Yukarıda verdiğimiz ayetlerde dikkatimizi çeken bir şey de medyanın etkisidir.
Medya insanlık tarihinde hep olagelmiştir. Ama kullanılan araçlar değişmiştir.
Yusuf (a.s.)'a kendi efendisinin eşi sarkıntılık edince bu olay o günün medya araçları yoluyla şehre yayıldı, özellikle sosyete tabakasını oluşturan kadınlar: "Azizin hanımı kendi uşağının nefsine yaklaşmak istiyormuş. Sevgi onun bağrını yakmış. Doğrusu biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz" demeye başladılar. Kadınların bu dedikodularında dayanak edindikleri haber doğru haberdi. Ancak söz konusu kadın şehirdeki ileri gelen kadınların yani o toplumun sosyete tabakasının kendi aleyhinde konuştuklarını duyunca hemen bir medya atağı yaparak onlara ziyafet verdi. O esnada Yusuf (a.s.)'u karşılarına çıkardı. Kadınlar onu gördüklerinde güzelliğine hayran kaldılar, öyle ki şaşkınlıktan ellerini kestiler ve: "'ı tenzih ederiz, bu bir beşer değildir. Bu ancak üstün bir melektir" dediler. Kadın da: "İşte hakkında beni kınadığınız kişi budur" dedi. O kadının bunu yapmaktaki amacı kendini mazur göstermek ve hakkındaki dedikoduların önünü kesmekti. Sosyeteye karşı bu atağı yaparken normal toplum karşısında kendini suçsuz gösterebilmek için Yusuf (a.s.)'un mahkemede mahkum edilmesini sağlamış ve kendini aklamaya çalışmıştır. Ama yıllar sonra Yusuf (a.s.)'un zindandan çıkarılmasına karar verilince o da kendini aklatmadan zindandan çıkmamayı tercih etmiştir. Bu yüzden hükümdarın onu zindandan çıkarması üzere gönderilen elçisi gelince: "Efendine dön de ona sor: "Ellerini kesen kadınların durumları neydi? Şüphesiz Rabbim onların düzenlerini bilir" dedi. (Hükümdar kadınlara): "Yusuf'un nefsine yaklaşmak istediğinizde sizin durumunuz neydi?" dedi. Onlar: "Hâşâ! için biz ondan hiç bir kötülük görmedik" dediler. Azizin hanımı da dedi ki: "İşte şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben onun nefsine yaklaşmak istedim. O ise gerçekten doğru söyleyenlerdendir."
Böylece Yusuf (a.s.) aradan yıllar geçtikten sonra da olsa bizzat iftira atana suçunu itiraf ettirmek suretiyle bu iftiranın kaynağını kurutmuştur. Bütün bu gelişmeler medyanın önem ve etkisini ortaya koymaktadır. Günümüzde de ne yazık ki daha yargı mekanizması işlemeden medya mekanizması insanları toplum nazarında mahkum edebilmekte, suçsuzları suçlu suçluları suçsuz gösterebilmektedir. Bunun karşısında iki şeye özenle dikkat etmemiz gerekir: Güvenilir medyaya yani kendi medyamıza sahip çıkmalı, onu desteklemeliyiz. İftiracı medya karşısında da her zaman ihtiyatlı olmalı, onların verdikleri haberlere hep şüpheyle yaklaşmalıyız.