Cevap: Büyük Güne Hazirlik
Nasil Bir Muhasebe?
Insanin bulundugu konuma, mekana, makama ve genel anlamda içinde bulundugu nimetlerin keyfiyetine göre muhasebesi degisir. Muhasebe duygusu kimileri için yapmasi gereken ibadetleri hakkiyla yapip yapmadigini sorgulamasi ve günahlarini hatirlayarak tekrar dirilme azminde olmasi, kimileri içinse bunlarin yaninda bulundugu makamin mesuliyetiyle iki büklüm olmasi, ardindan da yarin bütün bunlardan sorguya çekilecegini bilerek bununla kivranmasi seklinde tezahür eder.
Herkesin ayni hassasiyetle ciddi bir muhasebe yapmasi beklenemez ama böyle bir muhasebe, insanin imaninin geregidir. Insanin muhasebesi imaniyla dogru orantilidir. Imani bir Hz. Ebu Bekir ölçüsünde olanin ve insan olmanin ne demek oldugunu hakkiyla bilen birinin ifadelerinden “Keske insan olarak yaratilmasaydim.” dökülür ve o hesap düsüncesiyle iki büklüm olur. Yine bir Hz. Ömer gibi düsünen ve öyle ciddi inanan bir insana da her gün “Acaba bugün Allah için ne yaptim.” diyerek kivranmak düser. Biraz suurlu bir insana, kalp tasiyana da düsen budur. Sürekli Allah’in görüyor olmasi düsüncesiyle hareket edip haraketlerini ve davranislarini ona göre ayarlama, farzlari kili kirk yararcasina yapip, nafilelerle kurbet ve Allah’a yakin olma pesinde bulunma, yine Allah’i ve O’nun yüce davasini anlatma yolunda mücadele verme, gayret gösterme saglam bir muhasebe ile ortaya çikar. Insan, yapacagi ciddi bir muhasebe ile olmasi gerekenle oldugu yer arasindaki bosluklari görür ve eksigini gedigini tamire çalisir; sonra da Allah’in merhametine siginir, O’ndan yardim dilenir.
Kissadan Hisse
Verilen dünya hayatinin çok iyi degerlendirilmesi ve ölçülüp biçilip ciddi bir sekilde yasanmasi gerektigi hepimizin malumudur. Hepimiz inaniriz ki, bizim olmayan seylere el uzatma, baskalarinin hakkina girme büyük bir vebaldir. Fakat insanin mahiyeti unutmaya, gaflete ve sorumsuzluga açik oldugundan bütün mesuliyetlerini hakkiyla yerine getiremez; bazen sasirir, bazen düser, bazen de yanlisa sapar. Yine herkesin malumudur ki, önemli olan bütün bu olanlardan sonra insanin muhasebesini yaparak büyük muhasebeye hazirlikli olmasidir. Basina gelen bir hadiseyle teyakkuza geçen ve yeniden sirat-i müstakimde yürümeye gayret gösteren insanlarin kissalari anlatilir. Bize onlarin içerigini sorgulamak yerine onlardan ders almak düser. Iste onlardan biri:
Eski zamanlarda varlikli, zengin bir kadin vardir. Ölümü yaklasmis ve o bunu hissetmektedir. Ama yeterince hazirlanamadigindan belki de ölümün mahiyetini tam bilemediginden çok korkmaktadir. Kabirde yalniz kalacagi düsüncesi de onu ciddi manada ürkütmektedir. Zengin oldugundan kabirde hiç olmazsa sorgu-sual aninda yaninda olacak ve kendisini bu korkunç hesap aninda yalniz birakmayacak birine ciddi mükafaat vadeder. Paraya ihtiyaci olan biri de sorgu-sual aninda kadinin yaninda olmayi kabul eder. Derken gün gelir kadin ölür. Kabirde kadina refakat edecek adam da yoldan bir çubuk almis, eline vura vura oynayarak gidiyor. Kadini gömerler, ardindan da yaninda fakir adam için hazirlanmis yere de onu koyarlar. Yasamini sürdürecek kadar bir delik açmayi de ihmal etmezler. Ne de olsa ertesi gün oradan çikacak ve rahat bir hayat sürecektir. Ama hiç düsündügü gibi olmaz. Münker ve Nekir gelir. Bu adami görünce, "bu kadin zaten burada önce su adama bir bakalim" derler. Baslarlar onu hesaba çekmeye. Elindeki çubugu görünce “Bu nedir?” derler, sonra “Nerden aldin?” diye sorarlar. O da "komsunun bahçesinden aldim" diye cevap verir. Bir topuz vururlar ona. Adam neye ugradigini sasirir. "Neden izinsiz aldin?" derler, tabi bunlarin hiçbirine cevap veremez, bir de topuzu yer. Adam kabre girdigine, girecegine pisman olur. Oradan çikar ve komsusunun bahçesinden izinsiz aldigi bir çubugun hesabini veremeyen bu garip adam koca bir hayatin hesabini nasil verecegini kara kara düsünmeye baslar. Evet, Kur’an-i Kerim, hadis-i serifler ve selefin anlattigi seyler hep hesabin çok zor ve güç olacagi yönünde.. ve bütün bu bahsedilenler bizi bu konuda biraz daha hassasiyete çagiriyor
Cevap: Büyük Güne Hazirlik
Geçmisin Muhasebesi
Bazi büyük zatlar insanin geçmise bakarken hep nasil bir hayat geçirdigini iyiden iyiye muhasebe ederek, tartarak aklina gelen eksikliklerini unutmamaya çalismasini hatta onlari –kimseye fark ettirmeden– bir yere kaydetmesini tavsiye ediyor. Çünkü insanin hayatinda inis çikislar olabilir. Bunun iki güzelligi olabilir; birici olarak insan sürekli geçmisi tamir etmeye ve onlari tevbe ve istigfarla gidermeye çalisir, üzerindeki kul haklarini da affettirmeye gayret gösterir. Ikinci olarak ise, insan yaptigi hayirlardan, yerine getirdigi ibadetlerden bazen kibre, ucba ve gurura düsebilir, iste böyle bir hastaliga karsi sürekli eski hata ve günahlari hatirlayarak “Benim asil mahiyetim budur.” diyerek kisi nefsini yerden yere vurabilir.
Bir Muhasebe Örnegi
Muhasebe ve onun nasil olmasi gerektigi adina geçmisten bu yana çok sey söylenmistir. Genel olarak bizim ondan anlamamiz gereken, insanin sürekli kendisini kontrol edip, hatalarinin farkina varmasi ardindan da geçmistekilere tevbe ve istigfar etmesi, gelecek adina ise daha temkinli hareket etmesidir. Kendimizi sorgulama adina da çok seyler ifade edilmis ve yazilmistir. Ama bugün sik sik kendimize sormamiz gereken ve ona göre de kendimizi ayarlayacagimiz bir muhasebe Kirik Testi’de söyle seslendiriliyor:
“Etrafimiza bir bakalim, her tarafta suurluca Din-i Mübin-i Islama yapilan saldirilar var. Bu manzara karsisinda kalbine biçak saplanmis gibi yara aldigini hissetmeyen, hatta ölmeyen insanin diniyle kalbi irtibatini gözden geçirmesi lazim. “Allah onlara firsat vermez ki?” deyip kenara çekilenlere, gamsiz ve dertsiz laubalice hayat sürenlere sormak isterim; siz bu sözlerinizle Allah'a tevekkülünüzü mü ifade ediyorsunuz? Bence hayir; çünkü Cenab-i Hakkin, bu lütfu ihsan buyuracagi seviyenin insani böyle demez. Ne yaptik simdiye kadar O'nun için? Gecelerimizde kaç damla göz yasi var seccadelerimizde? Kaç defa inledik, ah u vah ettik Din-i Mübin-i Islam için? Kaç defa yüreklerimizi deldik Allah askina?”
Hasili; Allah’a sadakat ve vefamiz sürekli nefsi sorgulamaya ve ona birsey vermeden, bütün hayirlarin O’ndan oldugunu bütün kötülüklerin de nefsimizden oldugunu kabul ve onu ikrari gerektirir. Allah (celle celaluhu) Kur’an-i Kerim’de nefs-i levvameye yani sürekli kendini kinayan nefse yemin ediyor. Bundan da -Allah u a’lem- böyle bir nefsin O’nun indinde deger ifade ettigi anlasilabilir. ‘Büyük bulusma’ gelmeden kendi içine o muhasebe duygusunu yerlestirenlere ne mutlu!
Fatih Eren