Efendiler Efendisi'ne iltica
Bütün çiçeklerin içinde bir çiçek (gül), bütün taşların içinde bir taş (yakut), bütün insanlar içinde bir insan (peygamber) o. Şairin dediği gibi,
Muhammedün beşerün la ke'l-beşer / Bel hüve yakatün beyne'l-hacer
Mana: Muhammed elbette beşerdir, ama sıradan bir beşer gibi değildir. Belki taşlar arasında yakut ne ise, insanlar arasında Muhammed de odur.
Sevginin damıtılmış, süzülmüş, rafine muhatabı olarak sevilen (maşuk), estetik sevgi imbiğinden geçirilip Müslümanların kalbine süzülen aşk (Muhammed).
Neler söylenmedi onun hakkında, neler yazılmadı. Yazmakla bitirilemedi ve bitirilemeyecektir de. Bütün söz ustaları kalemleri ellerine aldılar, adına na't dediler onu anlattılar; tazarru dediler, ona iltica ettiler. Siyer dediler hayatını söylediler, şemail dediler vasıflarını sayıp döktüler. Hilye yazdılar yakınlıklarını ifade için, mi'raciye dizdiler şanını tebcil için. Adına gül dediler ve besteler yaptılar gül terennümünde, ilahiler söylediler gül deminde. Na'ti diye mahlas kullandılar, divanlar doldurdular; adını anarak başladılar mesnevilere bir bakışına mazhar olmak için. Aherli kağıtlara döküldü bin bir harf düz ve eğik, Rasul'ü yazmak için yarıştı gubari ile şikeste ta'lik. Hamdullah'tan Hamid'e harf başına Muhammed diye yazdı divitler; Levni'den Osman'a tel tel renk verdi maviler ve çivitler. Onun içindir ki ne yana baksa Rasul'den bir iz görür gözler, ne yöne dönse Rasul'ü özler, geceler ve gündüzler. Eşya ve varlık Rasul için vardır ve Rasul, elbette eşya ve varlık kadardır. Bir milyon adı varsa aşkın, bir eksiğiyle hep Rasul'ün gül yanağından alır ilhamını. Kağıt, kalem ve kitap... Söz, kelam ve hitap... Kimiler gül deyip ömür boyu gülerler; kimiler gül deyince gül uğruna ölürler.
Muhammed, benim Efendim.
Efendim'i anlatmayan dil ne söyler ki efsaneden başka!.. Muhammed harflerinden Muhammed söylemeyen kelimeler gerçeği olmayan isimlerden öte nedir ki?!.. Gülün kokusunu taşıyan bilgi canda ışık; ama bir gül destesi götürmeyen kervan bedene kuru yüktür.
Gülünce yüzünde güller açan güzeller, yüzyıllarca bütün güzelliklerini bir tek güzellikten damıtarak yaşadıklarının farkındaydılar; yazık ki teknoloji çağında bunu kaybettiler. Oysa beşeriyet bütün zaman ve mekan boyunca onu bilememenin ve onu sevememenin ıstırabıyla kıvrandı ve büyük hakikat şu ki başını nereye vursa o Efendiler Efendisi'ne sığınmaktan başka kurtuluş bulamayacak, Efendim'i örnek almadıkça ete kemiğe bürünmüş feryadından kurtulamayacak. Eller nakış nakış, desen desen Muhammed'i dokudukça, kağıtlar renk renk, deste deste Muhammed'i okudukça ancak kurtulacak beşeriyet. Onun gül damlası terinin ıtırlarında bülbüller yaşar aşk ile, ve aşk ile yanağının rengine pervaneler düşer. Çünkü kimin eline değerse bir gül, elleri gül kokar onun.
"Eğer Elçi'nin vasıflarının şerhini devamlı, durmadan söylesem, yüzlerce kıyamet geçer de o yine bitmez." der Mevlana. Lisan ve kalem onu hakkıyla anlatamaz, bunu herkes bilir. Bu yüzden biz haddimizi elbette bilecek ve Zekai Mustafa Dede'den ariyet bir beyit ile ona iltica edeceğiz:
Garik-i bahr-i isyanem şefaat ya Rasülallah
Esir-i nefs-i nadanem şefaat ya Rasülallah
Elbette hasretini terennümdür kasdımız Efendimizin, cür'etimiz ise içimizin yanışından. Varlığa o iken sebep, hayalinden ya fikrinden, hiç olmazsa adının zikrinden nasıl duralım ayrı.
BERCESTE
Aman lafzı senin ism-i şerifinle müsavidir
Anınçün aşıkın zikri "aman"dır ya Rusülallah
Mechul aşık
("Aman" ile "Muhammed" isminin ebced karşılığı 92 eder. Bu yüzden "aman" diye çığıran aşık aslında "Muhammed" demektedir.)
İnsanlığın övüncü hakkında
Ahnes b. Şureyk Bedir'de Ebu Cehl'e rastladığında sorar:
-Ey Ebe'l-Hakem! Burada senden ve benden başka sözümüzü duyacak kimse yok. Söyle bakalım Muhammed doğru bir kimse midir, yoksa yalan mı söylüyor?
-Andolsun ki Muhammed doğru bir kimsedir ve asla yalan söylememiştir.
* * *
Bir başka seferinde Ebu Cehil bizzat Efendiler Efendisi'nin yüzüne karşı şöyle diyecektir:
-Ya Muhammed! Biz senin bir yalancı olduğunu söylemiyoruz; ancak getirdiğin şeylerin yalan olduğunu söylüyoruz.
* * *
Ebu Süfyan Kudüs'e gittiği zaman Roma hükümdarı Hirakl kendisini çağırtıp Hz. Muhammed'in vasıflarını sorar. Cevabın bir cümlesi şöyledir:
-Asla yalan söylediği görülmemiştir.
* * *
Nadir b. El-Haris arkadaşlarına çıkışıyordu:
-Muhammed aranızda büyüyen bir yetimdi. O en çok memnun olduğunuz, sözünde sadık, emanete riayet eden bir kimse idi. Neticede şakaklarındaki saçlarına ak düştüğünde size İslamiyet'i getirdi. Bu sefer her faziletini inkar ederek ona sihirbaz bile dediniz. Hayır, and olsun o bir sihirbaz asla değildir.
berceste
Zaman o gül gibi gül görmemiş zaman olalı
Gülün güzelliği dillerde dasitan olalı
Yahya Kemal
suya versin bağban gülzarı zahmet çekmesin
bir GÜL açmaz yüzün teg verse bin gülzare su...
(alıntı)
Cevap: Efendiler Efendisi'ne iltica
ALLAH c.c. razı olsun ablacım yüreğine sağlık......