-
Beni Ateşe Atmayın!..
“Selâmün Aleyküm;
İmam Hatip Lisesi üçüncü sınıf öğrencisiyim. Dînî bir okulda okumama rağmen yaz Kur’an Kursları’na gitme ihtiyacı duyuyorum. Çünkü mânevî açlık çekiyorum. Kursa geldiğimden beri daha önce öğrenmiş olduğum bilgilerimin ne kadar az ve yetersiz olduğunu fark ettim.
Okulumda Kur’ân dersi hâriç, diğer derslerin hepsinde başımı açıyorum. İnanın, bunu isteyerek yapmıyorum. Aslında ben, Rabbimin farz kıldığı tesettür emrinin bağlayıcı olduğunu, her ortamda bu emri yerine getirmek gerektiğini biliyorum. Sırf başımı rahatça örtebilmek için okulu bırakmayı bile düşündüm. Ama âilem buna şiddetle karşı çıktılar. Hele annem, benim okula devam etmem ve başımı açmam için, günlerce ağlayarak beni ikna etmeye çalıştı.
Ben, sizlere “tâviz”in yüreğime açtığı yarayı anlatmak istiyorum. Eylül’de okulumuz açıldı. İlk gün bayrak merâsiminde başımızı açmamız anons edildi. İçimi büyük bir sıkıntı sardı. Etrafımızdaki ablalar da bize başımızı açmamızı telkin ediyorlardı. Sağıma baktım, soluma baktım. Herkes tek tek başörtüsünü indiriyordu. Yanaklarımdan akan gözyaşı, yüzümde akıp geçtiği yerleri âdeta yakıyordu. İstemeye istemeye ben de başımı açmıştım. Uzun müddet başımı kaldırıp etrafıma bakamadım. Rabbime karşı da çok mahcuptum. Bu mahcubiyet, iki gün devam etti.
Artık başımı açtıranlara eskisi kadar kızmıyordum, zamanla alışmıştım. Şimdi ise başımı açınca, bir türlü istediğim şekli almayan saçlarıma kızmaya başladım. Evden getirdiğim tarak ve renkli tokalarla saçıma şekil veriyordum. Hatta sınıfta süslenirken birbirimize yardım etmeye başladık. Artık erkek hocalardan da çekinmiyorduk. Beden eğitimi dersinde erkek olan hocamızın karşısında eşofmanla koşmak, saçımızı savurmak bize keyif vermeye başlamıştı. İşin garibi, okulda namaz kılmamıza herhangi bir engel olmadığı hâlde, namaz kılmak nefsime zor gelmeye başladı ve kısa bir süre sonra namaz kılmayı da terk ettim.
Hani Ankebut Sûresi 45. âyette; “Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı kıl! Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allâh’ı anmak, elbette (ibâdetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” buyuruyor ya Rabbimiz... Namaz da olmayınca, tâvizlerin arkası bir bir gelmeye başladı.
Annem, benim sürekli iyi insan olmamı ve ahlâklı bir kız olmamı telkin ediyordu. Fakat ben kendimi günahlardan çekmeye çalışsam da pek başarılı olamıyordum.
Gece yatağıma yatınca vicdanım, bana “Bugün Allah için ne yaptın?” sorusunu soruyor, ben de iç dünyamda iyice çıkmazlara giriyordum. Sabah olunca, “Rabbim!.. Senin istediğin gibi olacağım!” diye kendi kendime söz veriyor, ama annemin baskısıyla tekrar okula gidince aynı şeyleri yaşamaya başlıyordum.
Artık dakika başı günah işleyip, yine dakika başı tevbe edenlerden olmuştum. Hâlbuki tevbenin kabûlü için, aynı günahı tekrar işlememeye gayret etmemiz gerektiğini öğrenmiştim. Allah dostları, ettiğimiz tevbeye bile tevbe etmemiz gerektiğini söylerken benim müslüman bir genç kız olarak böyle bir hayat sürmem ne acı, değil mi?
Lütfen sevgili anneciğim, benim İslâm’ı yaşamam için bana yardım et!”
Bu mektubu aldığımdan beri yüreğimin bir kenarında dinmeyen bir ateş, sürekli içimi yakıp duruyor. Mektubun devamında, “Ne olur bana yardım edin! Annem sizin derginizi okuyor. Belki bu mektubumu da okuyup benim dinimi yaşamama engel olmaz!..” diyordu. İsmi bizde mahfûz sevgili kızımız…
Halime Demireşik