Yıl 622;
yer MEKKE; kırbaçlar iniyor çıplak gövdelere,
kor ateşlere yatırılıyor insanlar,
Resul’ün davetini kabul ettikleri için;
inançlarında kararlı oldukları için,
Rabbim Allah’tır
hüküm ancak Allah’ındır diye haykırdıkları için...
İnen kırbaçla yürekten fırlayan, her kırbaçla daha kararlı yükselen bir ses var MEKKE sokaklarında...
La ilahe illallah, la ilahe illallah...
Bu kolay bir söz değildir, bu sadece bir söz değildir.
İşkence kıskacında yükselen sesler, günlerce MEKKE kayalıklarında yankılandı.
Yollara düşene dek muhacirler; Bilaller,Habbablar durmadan kırbaçlandı.
Fakat bir dava vardı!
Zorbaların bilemediği,
müminlerin uğruna can verdiği bir dava vardı.
Her şeyden önce, her şeyden önde onun için, onun yolunda ne varsa arkada kalıyordu!
Arkada kalıyordu sokaklarında çocukluk anılarını saklayan şehir!
Arkada kalıyordu serin gölgelerde hurma sunan bahçeler!
Anne, baba, evlat, akraba; kutsal çağrıya uymayan nekadar şey varsa arkada kalıyordu!
Yürüyordu Hicret Erleri.
İmanla, sabırla, tevekkülle...
aralarında O ; O ki iki cihan güneşi!
Yol MEDİNE’ye...
.