Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sayfa 19
hatırlatmamak için, Cenab-ı Haktan, yüz on dokuz risalenin eliyle yüz on dokuz bin kelimeleri diliyle dua etti ve yağmur istedi. Cenab-ı Hak öyle bereketli bir yağmur ihsan etti ki, bir misli doksan üç tarihinde yağdığını ihtiyarlarımızdan işitiyoruz ki, bu tarih Üstadımızın tarih-i veladetine tesadüf etmekle beraber, bu umumi hadise-i rahmet olan kesretli yağmur, hususi bir surette Risale-i Nur’a baktığına bir delili de şudur ki:
Risale-i Nurun neşrine vasıta olan Üstadımız geldiği gün, Isparta’yı gayet hararetli ve yağmursuzluktan toz toprak içinde görmüş, "Barla gibi bir yayladan gelip böyle bir yerde dayanamayacağım" diye telaş ediyordu. Üçüncü ve dördüncü günü bahçeleri kısmen gezdiği vakit, sebze ve ot ve çiçeklerin susuzluktan buruştuklarını görerek, gayet müteesssirane, su istiyor, yağmur talep ediyordu. Arkadaşımız Bekir Beyden değirmenleri çeviren suyu göstererek, "Isparta’nın suyu bu kadar mıdır?" diye sormuştu. Bekir Bey cevap verdi: "Gölcüğün suyu kesilmiş; gelmiyor. Isparta’nın dörtte birini sulayan bu sudan başka yoktur" dedi. Üstadımızın, Isparta’da çok talebeleri bulunduğundan, ruhen yağmurun gelmesini istiyordu. Aynı günde öyle bir yağmur geldi ki, elli seneden beri Isparta böyle hadiseyi görmemiş. O yağmur yüzde doksan dokuz menfaat vermiştir. Bundan anlaşılıyor ki, o tevafuk, tesadüfı değil. Bu rahmet, Isparta’ya rahmet olan Risale-i Nur’a bakıyor. Lillahilhamd, bu kerem-i İlahi neticesi olarak Üstadımız, "Bana Barla’yı unutturdu. Unutamayacağım birşey varsa, o da her yerde olduğu gibi, Barla’da bulunan ciddi dost ve talebelerimdir" diyor.
Mustafa, Lütfı (r.h.), Rüşdü Hüsrev, Bekir Bey, Refet