İzmir-Manisa ve Havalisi Ahiret Hemşirelerimin bir Mektubu
(Hanımlar Rehberi'ne ilâve olunacaktır.)
(Üstadımıza, Ramazan-ı Şerifini tebrik münasebetiyle yazılan ve İzmir, Manisa ve havalisinde Risale-i Nur'un ehemmiyetli ve tesirli hizmet ve intişarının ve hanımlar arasında hüsn-ü tesirinin bir nümunesi olan bu mektub, aynen İstanbul'daki Nurcu hanımların yazdıkları mektub nev'inden; İzmir, Manisa ve havalisinde merhum Hâfız Ali, Hasan Feyzi ve Halil İbrahim (Rahmetullahi Aleyhim) gibi, kadınlardan da hâlis Nur kahramanları çıktığını gösteriyor.)
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Ey kalbimizdeki sonsuz sevgilerimizi ifadeden âciz kaldığımız çok muhterem, çok muazzez ve çok sevgili Üstadımız Efendimiz Hazretleri!
Hulûlüyle müşerref olduğumuz Ramazan-ı Şerifinizi, bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Kusurlarımızı afv ederek biz bîçareleri Nur Talebeleri olarak kabul buyurmanızı yalvarıyoruz.
Ey ruhumuzun gıdası ve kalbimizin ebedî sönmez meş'alesi, maddî ve manevî dertlerimizin dermanı ve ey Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın azametli, berrak ve safî nurundan fışkıran ve bütün insanlık âlemini aydınlatmak kudretini haiz olan yüksek eserin tercümanı olan Üstadımız!
Sen, insanları Allah ve Resulullah yoluna sevkederek hakikat-ı insaniyeyi idrak ve iz'an sahibi her genç ve ihtiyara, avam ve havassa tam manasıyla anlatmağa çalışan ve bunda muvaffak olan bir hâdim-i imansın.
İşte bu cihetledir ki: Bu asırda Kur'an-ı Kerim'in bir mu'cize-i maneviyesi olan Risale-i Nur'a bütün ruh u canımızla ve bütün mevcudiyetimizle sarılıyor; ta'zim, tebcil ve tekrim ediyoruz. Bizim Risale-i Nur'a olan bu bağlılığımızı gevşetecek hiçbir kuvvet yoktur. Hattâ bunun tasavvuru dahi imkânsızdır. Çünki o gönüller üzerine müesses imanî bir rabıtadır. Biz sizin ve Risale-i Nur'un yolundan aslâ ayrılmayacağız. Ve bu eşsiz Nur'dan daima istifade edeceğiz inşâallah... Çünki o, yer yüzünde emsaline rastlanmayan ve bundan sonra dahi rastlanmasına imkân olmayan bir derya-yı iman ve bir tevhid hazinesidir. İşte biz, bize böyle eserler hediye eden siz mübarek ve aziz Üstadımıza ebediyen medyun ve minnetdarız.
Ey mübarek ve çok sevgili Üstadımız Efendimiz Hazretleri!
Mensub olduğumuz mukaddes dinimiz hakkında kâfi derecede bilgi edinmemiz ve istikbalimizi ve ebedî saadetimizi temin edebilmemiz için dinî bir eser, hem de bu asrın azgınlaşmış ve önüne geçilmesi pek güçleşmiş küfrî ve gayr-ı ahlâkî cereyanlarından kurtaracak nurlu ve ışıklı bir eser ararken, nihayet Cenab-ı Hakk'ın lütf u inayetiyle bize ihsan edilen Risale-i Nur'u bulduk ve okuduk. Ondaki feyiz hiçbir eserde mevcud olmadığından, onun bir hârika olduğunu idrak ettik. Çünki Risale-i Nur; kararan kalbleri hidayet nuruyla aydınlatan ve biz bîçareleri zulmetten nura, dalaletten hakikata, dünya ve âhirette saadet ve selâmete kavuşturacak bir mürşid-i ekmel ve mürebbi-i a'zamdır.
Biz âcizleri böyle eserleri okumak şerefiyle müşerref kılan Cenab-ı Hakk'a binler, yüzbinler defa hamd ü sena ediyoruz. Bütün dünyanın asırlardan beri beklediği ve nurundan istifade etmek için can attığı, fakat muvaffak olamadığı böyle bir hazine-i ilmiyeyi bizlere okumayı nasib eden o Hâlık-ı Zîşan'a teşekküren âhir ömrümüze kadar secdeden başımızı kaldırmasak yeridir... Temenni ediyoruz ki: Cenab-ı Hak bizleri Risale-i Nur'dan ve sevgili Üstadımızdan ebediyen ayırmasın. Âmîn, âmîn, âmîn...
Ey kıymetli Üstadımız Efendimiz!
Siz Kur'an ve iman hizmeti için her şeyinizi feda ettiniz. Maruz kaldığınız o kadar şedid zulüm ve işkencelere ve giriftar edildiğiniz çok musibet ve belalara karşı, son derece sabır ve tahammül ettiniz. Din ve İslâmiyet düşmanlarının şiddetli tazyiklerine rağmen vazifenizden aslâ vazgeçmediniz. Siz mahkemelerde kalbinizde hiçbir korku hissetmeden, İslâmiyeti bilâperva müdafaa ettiniz. Ettiniz de böyle âlî ve saadet-i dareyne kâfi ve vâfi eserler vücuda getirdiniz ve en büyük iman dâîsi oldunuz. Ve böylece bütün beşeriyete son bir defa olmak üzere Din-i Hakk'ı bütün azamet ve şümulüyle, olanca kuvvet ve şaşaasıyla tanıtmak ve yaymak ve tebliğ etmek vazife-i kudsiyesiyle muvazzaf bulunduğunuzu ilân ettiniz. Bu cihadınız size mübarek olsun!..
Bu kudsî vazifeyi îfa ederken şefkatin şahikasına yükseldiniz. Birkaç bîçarenin Cennet'e girmesi için bütün kuvvetinizle Cehennem'e girmeğe hazır olduğunuzu söyleyerek ve dünyada emsaline rastlanmamış ve engizisyon mezalimine rahmet okutturacak derecede şedid zulüm ve belalara sabır ve tahammül ederek bunu isbat ettiniz.
Sizin o Risale-i Nur'daki müessir sözleriniz; ruhumuz, irademiz ve ahlâkımız üzerinde büyük tesirler vücuda getiriyor. Hele o risalelerin şahı "Sözler Mecmuası" defalarca okunmağa ve okutmağa şâyandır. Ve böyle bir eserin birçok mütefekkir ve allâmelerin dahi ellerinden ve dillerinden sudûruna imkân olmadığını söylemek, hiç de mübalağa olamayacağı kanaatindeyiz. Risale-i Nur, her şeyden önce insanlara bir ders-i ibret veriyor. Âhiret fikrini, hesab ve kitab hissini ihya ediyor. Daha dünyada iken ehl-i saadet ve ehl-i dalaletin menzillerini tayin ediyor.
Bizler de Risale-i Nur'un bu derslerinin tesiriyle, fâni hayatın endişelerini hissetmeyecek dereceye geliyoruz. Ve onu okumakla rıza-yı İlahiyeyi tahsil edeceğimizi ve Cenab-ı Hazret-i Risaletpenahî'ye ve onun sevgili vekili ve tercüman-ı hakikîsi olan siz mübarek Üstadımıza kavuşacağımıza son derece inanmış bulunuyoruz. Ve hayatımızın son nefeslerine kadar bu uğurda her şeyimizi feda edeceğiz. Ve önümüze gelen her felâketi izn-i İlahî ile ve Üstadımızın himmetiyle yeneceğiz. Ve bizi bu yoldan çevirmek isteyen gafillere aslâ kulak vermeyeceğiz inşâallah.
Ey sevgili Üstadımız Efendimiz Hazretleri!
Biz sizin ve Risale-i Nur'un kıymetinin bir zerresini bile medh ü sena etmeğe muktedir değiliz. Risale-i Nur'un ve sizin medhiyenizi, kudretli talebeleriniz coşkun lisanlarıyla, hararetli aşklarıyla terennüm ediyorlar. Biz ise, onların ayaklarının izlerinde sürüklenerek tâ huzurunuza kadar çıkabilmek için, böyle bozuk lisanımızla bunları size yazdık. O şüheda-i hakikat Hâfız Ali ve Hasan Feyzi (Rahmetullahi Aleyhima)nın hatırları için, bizim bu cür'etimizi hoş görmenizi hazretinizden niyaz ediyoruz.
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
İzmir, Manisa ve havalisindeki evlâdlarınız ve âhiret hemşireleriniz namına
Âsıme, Fatma, Leman, Ayşe, Naile
* * *
Cevap: İzmir-Manisa ve Havalisi Ahiret Hemşirelerimin bir Mektubu
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Gönüller Fâtihi Hazret-i Üstadımız Efendimiz!
Size nasıl Hazret-i Üstadımız, Risale-i Nurlara da nasıl Nurlarımız diyerek bütün mevcudiyetimizle inanmayalım? Hiç inanmamamıza imkân var mıdır? Evet Hazret-i Üstadımız, nurlu yolunuzun Hazret-i Peygamberimiz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimize gitmiş olduğunu, devamlı olarak Nurlarımızı okumakla anlamış bulunuyoruz.
Risale-i Nurların, Kur'an-ı Kerim'imizin hak kitabı olduğunu gösteren, bizlerin anlayabileceğimiz, düşünebileceğimiz hakikatların şemsinden başka bir şey olmadığına bütün dünya şahid olmuştur. Risale-i Nurlar âb-ı hayat tereşşuhatını ve şualarını, kararan ruhlara akıtmakla, içerisinde yaşadığımız asırda ve gelecek devirlerde insaniyete "Vazifene!" diye seslenen İlahî bir muallimdir.
Kur'anımızdan ve imanımızdan çok uzak bırakıldığımız devr-i sâbıkta, dalalet uçurumlarına yuvarlatılıp bilmeyerek ebedî hapislere ve i'damlara düçar edilmeğe çalışıldığımız o karanlık günlerde, elinizdeki Kur'an'ın nurlu ve elmas kılıncı ile geldiniz. Barla yaylasına indiniz. Dinsiz felsefe ve tabiiyyunlara boyun eğdirdiniz, diz çöktürdünüz. Bütün kara düşüncelileri ilzam ederek komünizm, siyonizm ve masonların bellerini bir daha tedavi edilmemek üzere kırdınız.
Cenab-ı Hakk'ın sizi ve dolayısıyla Nurları; ehl-i imanı iman-ı tahkikîye yükselterek ebedî zulmet yerine ebedî saadet temin etmeleri için ihsan etmiş olduğuna hiç şübhemiz kalmadı. Size Hazret-i Peygamberimizin yirminci asırdaki elçisi ve Kur'an hizbinin kurtarıcısı demekle, bir hakikati ifade etmiş olduğumuza inanıyoruz.
Kur'anımız, geveze akılların felsefesi diliyle hâlâ inkâr edilmek istenirken; Risale-i Nur, Kur'an'ın bir âyinedarlığını yaparak biz avamlara da bu kitabın Allah kanunu olduğunu ve ancak bu kanunun ebedî saadete götüren bir rehber bulunduğunu apaşikâr gösteriyor. Dün bilmiyorduk, bugün anlıyoruz ki; ulvî dinimiz olan ve semavî dinlerin süzülmüşü ve bütün ruhların gıdası bulunan bu güneşi inkâr edicilerin devrinde öylesine bir zihniyet belirmiş ki; bu feci' ve korkunç zihniyet, ne Firavunlarda ve ne de Ebu Cehil'lerde mevcud değilmiş.
Bugün neşredilen bu Tarihçe-i Hayatınızda da görülüyor ki; siz Hazret-i Üstadımız Bediüzzaman'a tatbik edilen zulümler, Barla yaylasına nefyiniz ile başlıyor. Isparta, Eskişehir, Kastamonu, Denizli, Emirdağ ve Afyon'a nefyedilmelerinizde zahiren din düşmanları tarafından sürgün edilmiştiniz. Hakikatta binlerce ehl-i imanın ve hak söze hasret mekteblilerin gönüllerini fethederek kurtaracak Rabbanî bir memurdunuz. Hem onlara yol gösterecek hakikî bir örnektiniz. Gelecek nesilleri i'dam-ı ebedîye mahkûm etmek isteyenler, siz Üstadımızı defalarca zehirlemişlerse de; o zehirler bu cinayetin azametinden ürkmüşler ve birer panzehir haline münkalib olarak ehl-i küfür ve iman için ayırıcı birer vesika olmuşlardır.
Siz Hazret-i Üstadımız bizim kurtarıcılığımıza tayin edilmiş olduğunuzdan, Allah'ın
izni ile i'dam sehpaları dahi birer ilânname hükmüne geçmiştir. Ankara davasında kahraman ihtiyar ve genç ağabeylerimiz; dün binler olan, bugün milyonları aşan talebelerinizin yüksek seciyelerini bütün İslâmiyet namına isbat eden birer örnek oldular.
Ankara Birinci Ağır Ceza Mahkeme Heyetinin karşısında, nurlu kardeşlerimizin birinci muhakemelerinde bulunduk. Konya'dan üç Nurcu kadın kardeş bulunmuştuk. Yüzlerce kadın ve erkek kardeşlerimizle, hakkın hakikatını gördük ve şahid olduk. Bir avukat ağabeyimiz, hüviyeti ve mesleği sorulduğu zaman; "Risale-i Nur'un hizmetkârıyım" demişti. Risale-i Nur'u nasıl tanıdığını anlatırken "1952'de Nurları tanıdım. 1954'de hizmetlerine girdim. 1957'de Hukuk Fakültesi'ni bitirip kendimi Nurların hizmetine verdim." demesiyle göz yaşları içerisinde kaldık. "Allah Allah" demekten kendimizi alamadık. Siz Hazret-i Üstadımızdan ve Nurların hizmetinde bulunan ağabeylerimizden Allah razı olsun.
Kıymetli Üstadımız Efendimiz!
Sizin mübarek dualarınız hürmetine Cenab-ı Allah'ımızın lütf u ihsanatı ile Konya'da Nurları okuyanlar günden güne çoğalmakta olduğunu siz Hazret-i Üstadımıza müjde etmek ve iman kurtarma davasındaki zaferinizin şahidi olarak sizi tebrik etmek şerefini bizlere bahşeden Cenab-ı Allah'ımıza ne kadar şükür etsek azdır. Dünkü Medrese-i Yusufiyenin bir misali olan hapishanelerin demir parmaklıklarını Nur'un şualarıyla eriterek, o Nurların ekmek gibi evlerimize girmelerine vasıta olan hizmetinizin muakiblerinin binler değil, yüzbinler değil, milyonları aştığını da ayrıca işitiyoruz, şahid oluyoruz.
Evlerimizin birer Medrese-i Nuriye olduğunu şu mektubumuzla bildirmek vesilesi ile siz Hazret-i Üstadımıza diyoruz ki: Siz, müşriklerin ellerinden bizleri kurtardınız. Ellerimize birer nişane-i necat olarak iman vesikalarını verdiniz. Sizin hizmetinizle bizler, şu gençlik hevesatımızdan feragat edip Nurlara sarıldık. Değil topraklarımızda, bütün dünyada Nurlarımızla beraber zaferlerden zaferlere gideceğimize inanıyoruz. Bu zafer, Allah'a giden nurların zaferidir. Bu zafer, Asr-ı Saadet'te Peygamberimizin açtığı nurlu yolu takib edenlerin zaferidir. Bu zafer, imanlıların zaferidir. Galebe İslâmındır. Mağlubiyet ise, dünkü ve bugünkü dinsiz güruhlarındır. İmanlı gönülleri hiçbir kuvvet mağlub edemiyeceğine, bütün dünya şahid olmaktadır. Risale-i Nur'un iman hizmetindeki zaferi bunu bir kerre daha gösteriyor.
Siz olmasaydınız; biz bu asrın riyakârlıktan ibaret fâni zînetlerini, medeniyet asrının emri diye çoktan kalblerimize yerleştirmiş, ruhlarımızı elmas seviyesinden mülevves kömür mahiyetine düşürmüş olacaktık. Cenab-ı Hak sizin vasıtanızla bizlere nurlarımızı ihsan etmiş olduğundan; Nurlarımızın ışığında o zulmetli gecelerle, o dessaslar medeniyetinin çirkinliklerini apaçık görebiliyoruz. Allah'ımızın bu inayetine hamd ü senalar ederiz.
Bu asrın ne korkunç ve ne dehşetli bir asır olduğunu görebilmekliğimiz için, ancak ve ancak tahkikî imanın dûrbîni ile seyretmekliğimiz îcab ediyormuş. İman dûrbînini kalb ve gözlerine takmayanları, lehviyatları mehasin gösteren şu mimsiz medeniyetin dalalet bataklıkları yutabilir düşüncesiyle biz Nur şakirdleri çok üzülüyorduk. Fakat Nurlar Avrupalıların da ruhlarına girerek lehviyatlarını günden güne temizlemekte olduğunu, gelen mektublardan öğrenmiş bulunuyoruz.
Bizler ise, bugün imanın nuru ile diyoruz ki: Ey yirminci asrın medeniyet asrı olduğunu iddia eden dinsiz felsefe! Dinsiz, tabiiyyun masonlarla kızıl moskoflar!.. Bizler sizlere bu vatanın güzel topraklarından ve Orta Anadolu'da Hazret-i Mevlânâ'nın kucağından seslenerek; Hazret-i Muhammed (A.S.M.)ın ümmeti, Mevlânâ'nın torunları ve Bediüzzaman Said Nursî'nin talebeleriyiz. Sizler de bizleri iyi tanıyınız. Senin medeniyetini mazi mezarlığına gömmüş bulunuyoruz. Yerine pek taze yirmibirinci asrın güneşi doğmak üzeredir. Bu güneş İslâmların güneşi, Nurların güneşi ve dolayısıyla Nurcuların güneşi olarak doğacaktır inşâallah.
Hazret-i Üstadımız Efendimiz! Şu lisan-ı pür kusurumuzla sizinle iman yolunda, Allah yolunda, Kur'anımızın rehberliğinde hakkın hakikatını kabul edişimizin birer vesikasını belirtmekle bu asrın en bahtiyar insanı olduğumuza inanıyoruz. Zira bugün dahi bir talebe nazarıyla bakmış olduğunuz şu fâni vücudunuz Allah'ın yanında, bizlerin yanında ebedîdir. Çünki marifetullaha müteveccih olan kalblerimiz, iman kuvvetiyle çarpmaktadır. Bu kuvvet bizleri Allah yolundan, Peygamberimiz Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimizin rehberliğinden, Nurlarımızdan ayırmayacak İlahî bir kuvvet olmuştur inşâallah.
Allah'ın izni ile kalblerimize Risale-i Nur'un ve Nurlarımızın vermiş olduğu feyizlerle bu mektubu yazdık. Siz Üstadımızı hasta hallerinde pek fazla meşgul ettiğimizden kusurlarımızın affını ayrı ayrı rica eder, Cenab-ı Allah'tan şifalar dileriz ve Leyle-i Mi'racınızı tebrik ederiz.
اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
Pekçok dualarınıza muhtaç Konya'lı Hanımlar namına
Gülsün, Elmas, Firdevs, Mediha, Ayşe, Hatice, Fatma, Sâliha, Şükran, Müşerref, Zehra, Ayşe, Nuran
* * *