Kız ağlıyormuş. Her şeyi saklamaya çalışmış, yaşadıklarını, boşa giden çabalarını, sarf ettiği emeklerini… Sonra dolmuş kızın kalbi. Daha fazla almamaya başlamış içinde biriken gözyaşlarını. Aşkını yazdığı kağıtların üzerindeki mürekkep, kızın kalbinden damlayan gözyaşlarıyla dağılmaya başlamış.
Kızın kalbinde birisi varmış. Sevgilisi…
Aslında onun orada olduğunu biliyormuş kız, ama kalbine damlattığı gözyaşlarının sevgilisini boğduğundan habersizmiş. Yaşları inci taneleri gibi dışarıya akarsa sevgilisini yok etmekten korkuyormuş.
Kalpteki sevgili, üzerine yağmur gibi yağan gözyaşlarını toplamaya çalışıyormuş. Düşen her damlayı yere düşürmemeye çalışıyormuş. Elleri dolmuş, kolları sonra… Damlalar düşmeye devam ediyormuş. Elinden hiçbir şey gelmeyen sevgili, onları dudaklarıyla kurtarmaya çalışmış. Kızın kalbine akan her damlayı içtikçe can buluyormuş. Kızın canı acıyormuş. Kız damlaları inci tanelerine dönüştürmekten başka çaresi kalmadığını anlayınca, gözyaşları artık kalbine değil, sevgilisinin ellerine akmaya başlamış.
Sevgilisi hepsini toplamış inci tanelerinin. Kızın ellerinden tutmuş, bir damla daha düşmüş. Kızın gözleri kurumuyormuş bir türlü. Bir damla daha düşmüş. Sevgilisi onu da yakalamış.
“Hiç birinin düşmesine izin vermeyeceğim.” Demiş.
Kız kalbinde biriken her damlayı inci yapıp dışarıya düşürdükten sonra susmuş. Kelimeler utançlarından çıkmıyorlarmış kızın dudaklarından.
Sevgilisi topladığı inci tanelerini teker teker dizmiş kızın saçlarına.
Kız bir daha hiç ağlamamış.