3 sonuçtan 1 ile 3 arası

Konu: Gençlere uzanan sevgi ve şefkat eli

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Gençlere uzanan sevgi ve şefkat eli


    Hayatımızın en renkli ve zevkli, ama bir o kadar da hassas ve tehlikeli olan gençlik dönemi hakkında herkes bir şeyler söylüyor. Piyasada, gençliğimizle ilgili yığınla kitap bulmak mümkün.

    Hiç düşündünüz mü, Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.) gençlerle ilgili neler söylemiş, hangi tavsiyelerde bulunmuş, gençlere nasıl davranmış?
    Bütün insanlığın en büyük öğretmeni olan Yüce Efendimiz (a.s.m.), gençlerle muhatap olurken, onları en iyi tanıdığını, fıtratlarını ve psikolojik yapılarını en iyi bildiğini göstermiştir.
    Gençlere öylesine şefkatli, öylesine candan ve sevgiyle dolu bir yürekle davranmıştır ki, onlar etrafında pervane olmuş, ona can ü gönülden bağlanmışlardır.
    Peygamberimiz (a.s.m.), gençlerin yeniliğe, değişime ve güzelliğe yatkın olduğunu bildiği için, “Size hayırlı gençleri tavsiye ederim. Çünkü, onların kalbi daha incedir. Allah beni doğrulukla ve müsamahayla gönderdi. Bana gençler yanaştı, ihtiyarlar muhâlefet etti” buyurmuştur.
    Yüce İslâm davasını öncelikle gençler omuzlamış, rahmet Peygamberi olan Yüce Efendimiz (a.s.m.), onları şefkatle bağrına basmış, gençliğin tehlikelerine karşı uyarmış ve bu imtihanı başarıyla sonuçlandırabilmeleri için tavsiyelerde bulunmuştur.
    İşte elinizdeki kitap, Peygamberimizin (a.s.m.) özellikle gençlere yönelik hadislerinden derlenmiştir. Doğrudan gençleri konu alan bu hadisleri sadece metin olarak zikretmekle yetinmedik; bunları ilgili ayet ve hadislerle destekleyerek açıkladık.
    Kitapta bir güzellik ve tesir varsa, Yüce Efendimizin (a.s.m.) bize hayat veren sözlerini konu aldığımız içindir.
    Eğer deryadan birkaç damla olan bu kitaptan yararlandıysanız, hadis kaynaklarına yönelerek o muhteşem denizden kana kana içiniz.
    Rabbim bizleri ve tüm genç kardeşlerimizi, Güzeller Güzeli Peygamberimize (a.s.m.) lâyık ve şefaatine nail eylesin.

    cemil tokpınar

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 10.993, Level: 69
    Points: 10.993, Level: 69
    Level completed: 36%,
    Points required for next Level: 257
    Level completed: 36%, Points required for next Level: 257
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    DJ-CebraiL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Süper Moderatör
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    KOCAELİ
    Mesajlar
    210
    Points
    10.993
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    17

    Standart Cevap: Gençlere uzanan sevgi ve şefkat eli

    Rabbim bizleri ve tüm genç kardeşlerimizi, Güzeller Güzeli Peygamberimize (a.s.m.) lâyık ve şefaatine nail eylesin. Aminn...

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 10.993, Level: 69
    Points: 10.993, Level: 69
    Level completed: 36%,
    Points required for next Level: 257
    Level completed: 36%, Points required for next Level: 257
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    DJ-CebraiL - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Süper Moderatör
    Üyelik tarihi
    Oct 2008
    Yer
    KOCAELİ
    Mesajlar
    210
    Points
    10.993
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    17

    Standart Cevap: Gençlere uzanan sevgi ve şefkat eli

    GENÇLERİN EN HAYIRLISI...
    Yüce Peygamberimiz (a.s.m.) gençlerle ilgili bir hadislerinde şöyle buyurur:

    "Gençlerinizin en hayırlısı ihtiyarlarınıza benzeyendir. İhtiyarlarınızın en şerlisi, gençlerinize benzeyendir." (Feyzü'-l Kadîr, 15:776)

    Elbette buradaki "benzemek"ten kasıt, kılık-kıyâfette birbirlerini taklit etmek veya saçların ağarması, dökülmesi, yüzlerin kırışması değildir. Nitekim Bedîüzzaman Hazretleri, bu hadîsi izah ederken, şunları söyler:

    "En hayırlı genç odur ki, ihtiyar gibi ölümü düşünüp âhiretine çalışarak, gençlik hevesâtına esir olmayıp gaflette boğulmayandır. Ve ihtiyarlarınızın en kötüsü odur ki, gaflette ve hevesatta gençlere benzemek ister, çocukcasına, hevesât-ı nefsaniyeye tâbi olur."

    Gençlerin dünyanın fâniliğini kavrayıp, ebedî hayatları için çalışmalarında, ölümü düşünmelerinin büyük etkisi vardır. Bir gün mutlaka öleceğini düşünüp o şuur ile çalışmayan, kendisine âhireti kazanmak için verilen ömür sermayesini boş yere harcar. Gelip geçici lezzetlere dalar, dünyayı bir oyun ve eğlence alanı zanneder.

    Peygamberimiz, "Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz" (Tirmizi, Zühd: 2), buyurarak, bizleri bu gafletten kurtarmak ister.

    Nitekim Abdullah ibni Ömer'in (r.a.) anlattığı şu hâdise ne kadar ibretlidir:

    Ensardan bir adam gelerek, Peygamberimize (a.s.m.) şöyle sordu:

    "Yâ Resûlâllah, mü'minlerin hangisi daha akıllı, daha şuurludur?"

    "Ölümü en çok hatırlayanı ve ölümden sonrası için en güzel şekilde hazırlananı. İşte onlar en akıllı, en şuurlu olanlarıdırlar." (İbn-i Mâce, Zühd: 31)

    Yine Abdullah ibni Ömer (r.a.) şunları anlatır:

    Resul-i Ekrem (a.s.m.) vücudumun bir yanından tutarak şöyle buyurdu:

    "Dünyada sanki bir garîb (gurbette olan yabancı), hattâ yoldan geçen bir yolcu imişsin gibi ol ve kendini kabir halkından (biri) say. "

    Daha sonra İbni Ömer (r.a.) sözüne şöyle devam etti: Sabaha çıktığın zaman kendine akşamın sözünü etme, akşama çıktığın zaman da kendine sabahın sözünü etme. Hastalığından önce sıhhatinden, ölümünden önce hayatından (istifâde edip tedbir) al. Çünkü sen, ey Abdullah! Yarın adının (mutlu mu, bedbaht mı) ne olacağını bilemezsin. (Tirmizi, Zühd: 25)

    Gerçekten de, dünya hayatının fâniliğini bundan daha güzel anlatan bir söz olamaz. Çünkü, insanın elinde bulunan "ömür" ve sahip olduğu zaman, sadece bir "an"dır. Hiç kimse, bir sene, bir ay, bir gün, hattâ bir saat sonrasına kadar yaşayacağını garanti edemez. O halde bulunduğu ânı, en güzel bir şekilde değerlendirmeli, Allah'a hakkıyla kul olmalıdır.

    Bununla birlikte, dünyanın fâniliğini anlamak ve zevklerini terk etmek demek, kendisini Allah'ın nimetlerinden mahrum etmek değildir.

    Bu hususu şu hadîs çok güzel ifâde eder:

    "Dünya zevkinin terki, helâl bir şeyden kendini mahrum etmek veya malı elden çıkarmakla değildir. Fakat dünya sevgisinin terki, elinde bulunanların Allah'ın katında bulunanlardan daha güven verici olmaması ve bir musibete uğradığın zaman o musibet sende bırakılmış olsaydı sevabı için ona daha istekli olmandır." (Tirmizi, Zühd: 29)

    Gençlerin dünyaya dalmamaları için sadece ölümü düşünmeleri yeterli değildir. Aynı zamanda ölümden sonrasını da tefekkür etmek gerekir. Kabir hayatını, Kıyâmeti, Haşir Meydanını, muhasebe ve muhâkemeyi, Mîzanı, Sıratı ve Cehennemi de iyice düşünmek lâzımdır ki, buraların azabından kurtulmak için Allah'a sığınalım ve zamanımızı Allah'ın istediği tarzda geçirelim.

    İnsanın ölümden sonra uğrayacağı ilk durak kabirdir. Peygamberimiz (a.s.m.), "Kabir âhiret menzillerinden bir menzildir. Kişinin buradaki hesabı kolay olursa diğer duraklardaki hesabı da kolay olur, zor olursa diğerleri de zor olur" buyurmuştur.

    Kabir azabı haktır. Kişi, dünyada yaptığı kötülüklerden dolayı önce kabirde azap görecektir. Hazret-i Osman (r.a.) ağlayarak, Resul-i Ekremin (a.s.m.) şu sözünü aktarırdı: "Kabirden daha korkunç bir manzara görmedim." (Tirmizi, Zühd: 5)

    Peygamberimiz, kabirleri ziyaret ettiğinde, bura ehlinin vaziyetini görür ve sahabîlere haber verirdi. Yukarıdaki hadiste kabrin korkunçluğunu belirttiğine göre, kabir azabına uğramamak için çok çalışmak gerekir.

    Kabirden sonraki dehşetli zaman, kıyâmet günüdür. Bu hususta Efendimiz (a.s.m.) şunları söyler:

    "Kıyâmet günü olunca güneş, kullara bir mil veya iki mil mesafede oluncaya kadar yaklaştırılacaktır. Güneş onları âdetâ eritecek ve amelleri miktarınca ter içinde kalacaklardır. Onlardan kimini topuğuna kadar alacak, kimini diz kapaklarına kadar alacak, kimini beline kadar alacak, kimine de basbayağı gem vuracaktır." (Bu sırada Resul-i Ekrem ağzını işaretliyordu.) (Tirmizi, Kıyame: 2)

    İşte böyle dehşetli bir günde kurtuluşun yolu, dünyada iken Allah'ın emirlerine sarılmak, yasaklarından kaçınmaktır. Peygamberimizin sünnetini de rehber edinmektir.

    Kişi, dünyada yaptığı her şeyden haşirde hesaba çekilecektir. O kadar ki, Zilzal Sûresinde, zerre kadar yaptığı bir iyiliği veya kötülüğü mutlaka göreceği belirtilir. Kişinin sevapları ve günahları tartılacak, iyilikleri fazlaysa Cennete, kötülükleri fazlaysa Cehenneme gidecektir.

    Bu zorlu muhâsebeye uğramadan önce şu hadîsden ders almak gerekir:

    Abdullah bin Mes'ud'dan (r.a.) rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuştur:

    "Vallahi sizden hiç kimse yoktur ki, birinizin gördüğü dolunayla başbaşa kaldığı gibi Rabbiyle başbaşa kalmasın. Sonra Allah ona şöyle buyurur:

    Ey Ademoğlu, benim hakkımda seni ne aldattı?

    Ey Ademoğlu benim için ne amel işledin?

    Ey Ademoğlu, Benden ne kadar hayâ ettin?

    Ey Ademoğlu, peygamberlere ne cevap verdin?

    Ey Âdemoğlu, sana helâl olmayana bakarken Ben gözlerinin üzerinde gözcü değil miydim?

    Sana helâl olmayan şeyleri dinlerken Ben kulaklarının üzerinde kontrolcü değil miydim?

    Ey Âdemoğlu, sana helâl olmayan şeyleri söylerken Ben dilinin üzerinde murakıp değil miydim?

    Sen ellerinle helâl olmayan şeyleri tutarken, Ben onların üzerinde gözcü değil miydim?

    Ayaklarınla sana helâl olmayan şeylere giderken Ben ayaklarının üzerinde gözetleyici değil miydim?

    Sana helâl olmayan şeylerle kalben ilgilenip dururken Ben, kalbinin üzerinde murakıp değil miydim?

    Yoksa sana olan yakınlığımı ve sana gücümün yettiğini inkâr mı ettin?"

    Rabbimizin bu hitapları, şu anda bile bizleri ürpertmekte, tüylerimizi diken diken etmektedir. Bir de aynı hitabın, bütün haşmet ve dehşetiyle âhirette yapılacağını düşünelim. Bu hitap, Allah'ın emirlerine uymayanlar için ne kadar utandırıcı, acıklı ve hüzün vericidir.

    Bu bakımdan fırsat elde iken âhirete ciddi çalışmak gerekir.

    Cehennem azabını da düşünmeli ve ondan kurtulmak için duâ etmeliyiz.

    Cehennem azabının dehşetini anlamak için Numan bin Beşir'den (r.a.) rivâyet edilen şu hadîs, yeterlidir:

    "Azap bakımından Cehennem ehlinin en hafif olanı, iki ayağının oyuğunda iki ateş bulunan ve bundan dolayı beyni kaynayan kişidir." (Tirmizi, Cehennem: 12)

    Cehennem azabının en hafifi buysa, en dehşetlisinin ne olacağını düşünmek zor değildir.

    Allah bizleri ölümü düşünüp fâni dünyanın zevklerine dalmayan, kabir ve Cehennem azâbından kurtulan kullarından eylesin.

Benzer Konular

  1. Kökü Asrı Saadete Uzanan Yol; Halidiyye
    By Reyhani in forum Tasavvuf
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 23.06.09, 22:23
  2. Çocuğun Yetişmesinde Sevgi Ve Şefkat
    By SiLa in forum Islam'da çocuk
    Cevaplar: 2
    Son Mesaj: 05.03.09, 14:08
  3. Veda Hutbesi’ne uzanan eller
    By Konyevi Nisa in forum Sünnet-i Seniyye
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.12.08, 11:37
  4. Çocuğun Yetişmesinde Sevgi Ve Şefkat
    By İslam-Gülü in forum İslam'da Aile hayatı,
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 01.11.08, 14:59
  5. Bir sevgi, şefkat ve hamiyet devleti...
    By İslam-Gülü in forum Tarih Köşesi
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 21.06.08, 11:25

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •