4 sonuçtan 1 ile 4 arası

Konu: İnsan İçin Faydalı İlim

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart İnsan İçin Faydalı İlim

    Kuddûsî’nin bilgi anlayışında, bilgi, çok okumaya bağlı bir olgu değildir. Onun
    için bilgi/ma’rifet ciltlerce kitap okumak birçok okuldan mezun olmanın ötesinde, kendini ve
    Yaratıcısını bilebilme bilgisidir. Çünkü sûfîler, ma’rifeti, Allah’ın, kendisine bağlılığını
    gerçekleştiren kullarına bir bağışı2168 olarak tanımlamışlar; yoksa eğitimle, öğrenmekle
    kazanılan bir şey değildir. Kuddûsî’nin ifadesiyle “Allah’ı Allah ile bilmektir”. Sûfîlerin
    ekseriyeti bu konuda, Allah’ın Allah’la bilinebileceği konusunda aynı görüştedirler.

    Ma’rifet içün yaratdı Hallâk ey ahî
    Kâfirünâdâne me’vâ eylemiş ol dûzahı


    Şems-i ‘irfan zâkirin bil eyler tulû’
    Zikre sa’y et ‘ârif ol merdân-ı Hak veş sen dahi.2169


    Ayrıca Kuddûsî’nin anlayışınıa göre, insanın yeryüzüne gönderiliş amacı, Hakkı
    bilmektir. Ona göre, Yaratıcının bilinmeside tamamıyla kişinin kesb/çalışmasına bağlı bir
    durumdur. Eğer insan kendisine verilen bu ulvî sorumluluğun gereğini yerine getirip ayne’lyakîn
    bir şekilde Yaratıcısını bilmezse “insan”sıfatını kazanması da mümkün değildir. Yani
    insan olmak ma’rifetle/bilmek ile parelellik arzetmektedir.
    Sûfî düşüncesinde rûhanî deneyime dayanan ve mahiyeti itibariyle zihinsel
    bilgiden tamamen farklı olan ma’rifet bilgisi, ulemânın/zâhir âlimler karşı itirazlarına rağmen,
    sezgiye dayalı bir kesinlik içerir2170. Sûfînin bu bilgisi, aklın düşünsel bilgisinin tersine,
    eşyânın ne iseler, o, olma hâlindeki hakikatlerinin bilgisidir2171.
    Kuddûsî’ye göre, sûfîlerin ma’rifet bilgileri, onların gönül aracılığıyla elde
    ettikleri bilgidir.2172 Onlar, gönülden doğan İlâhî nefhâlarla ancak, her bir İlâhî sıfatın
    hakikatını kapsayan ulûhiyeti idrak ettiklerini iddia ederler. Zira onlara göre, insanın eşyayı
    gereği gibi idrak etme gücü olan içgörüyü meydana getiren “gönül gözü”nün gücü, görüşler
    üreten düşünme gücünden çok çok üstündür. Sûfî olgunlaşma sürecinde birtakım fetihler,
    müşahedeler ve tecellîler yaşar. Sûfînin yaşadığı bu hâller bilgi oluşturur, fakat tüm bunlara
    karşın sûfî, Hakk’ı bizatihi değil, isimleri ve sıfatları aracılığıyla idrak eder.
    Sûfî’nin hakikat arayışı zikriyle, tefekkürü ve aşkıyla sürekli devam eder. Bu
    arayış sonsuz bir süreçtir; bir şeyin bilgisine sahip olduğu zaman, her defasında daha yüksek
    ve daha gizli olanı almaya yetenekli hâle gelir. Kazandığı bilgi sûfî de kozmolojik veya
    metafizik yeni bir bilgi istemek için, yeni bir kabiliyet ortaya çıkarır2173. Çünkü sûfî öyle bir
    ışık yakalamıştır ki, bu ışık her gün onu yeni bir bilgiye götürür. O her an yeni bir keşf ve
    müşahede peşindedir. Zâhid kişilerin Allah âşıklarına olan sataşmalarına rağmen bu süreç
    sürekli işlemektedir.

    Ma’rifetden zerre mikdârı olamaz hisse yâb
    Okusa bin cild kitâb hem ehl-i takvâ olsa da

    Kalbde ‘irfan hâsıl olmaz zühd ile Kuddûsî ya
    Dahl ider ‘uşşâka zâhid kendi a’mâ olsa da2174.


    Kuddûsî’ye göre, insanın kendi dünyasını yaratması bizzat kendi içnde başlar. Zira başta her
    şey karanlıktır. Bir insanın kendisinin görünmezliğinin iç(sel) idraki ışığın başlangıcıdır. Bu
    hakîkat idrakı bir duygu algılama değil, fikirlerin gerçeğini idrak meselesidir. Kalbî bilgi, bazı
    Batılı düşünürlerin de ifade ettiği gibi, öz bilgisi/self-knowledge kişinin kendini tanımanın
    yoludur. Çünkü derûnîliğe yönelmedikçe hiç kimse kendini keşf edemez.2175




    2168 Bk. Kelâbâzî, Ta’arruf, s. 69; Hucvîrî, Keşfü’l-Mahcûb, s. 399; Risâle, s. 362; Serrâc, Luma’, s. 63.
    2169 Kuddûsî, Dîvân (İE), s. 375.

    2170 Fazlur Rahman, İslâm, s. 197.
    2171 Afifî, Mystical Philosophy, s. 105.
    2172 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr vr. 232b.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: İnsan İçin Faydalı İlim

    Müslümanın ilmi, gönlündeki aşk ateşi ile kemâl hâline gelir. Kişi eğer ilmi bedeni
    menfaati için kullanırsa, o ilim ona yılan olur; eğer gönül dünyasını aydınlatmak için
    kullanırsa yâr/dost olur2151. Sûfî’nin yapıştığı ilim, kişi ile gerçekler arasındaki perdeleri birer
    birer ortadan kaldırır. O ilim artık, puta tapan, put satan, put yapan ilim değildir.


    Keşf-i eşyâ eyleyen kalb gözüdür ‘ayne’l-yakîn
    Baş göziyle Hak bilinmez bellü peydâ olsa da2152.


    Kuddûsî’nin ifadesiyle bu “baş gözüyle”, yâni, normal ilim denilen ma’rifetü’ssemi
    ile öğrenilen bir ilim değildir. Peygamber (s.)’in övdüğü, mü’minlere “Yakîn’i öğrenin”
    ve “Onun soğukluğunu vecd ettim ve ilim sahibi oldum2153” dediği Ayne’l-Yakîn’dir. Sûfîlere
    göre Ayne’l-Yakîn’e dayalı bilgi tartışma götürmez bir bilgidir. Bu tür bilgiye sahip olan
    bütün eşyâdan haberdar olan kimsedir. Bu, insana kazandırdığı derecede sıdıklar ve şehitlerle
    aynı derecedir. Bu ilim yakınlık makâmlarına, meclislerindeki muhadeselerine,
    yakınlıklarının sığınağına ve tefekkürlerinin letafetine göre Mukarrabûn/Yakın olanlara ait bir
    ilimdir2154. Bu kesin/yakîn ilim Allah’ın kitabında övdüğü âşık sûfîlere ait ma’rifet ilmidir.
    “İlimde derinleşmiş olanlar ‘iman ettik’ derler”2155 ve “İçlerinden ilimde derinleşmiş
    olanlar”2156 Kur’an’ın bu âyetleri bu ilmin üstünlüğünü belirgin şekilde ifade etmektedir.
    Kuddûsî’ye göre, sûfînin ittisalini gerçekleştirecek üç önemli nokta vardır. Ve
    bunların birbirlerinden kopuk olarak düşünmek mümkün değildir. Bunlar sûfînin
    olgunlaşmasında, sülûkunda ve Hakk’a vuslatında temel prensiplerdir. Bunlarda birbirlerine
    zincirleme bağlantılı olan zikir/tefekkür, ma’rifet ve muhabbettir.2157 İşte bu felsefeden dolayı
    sûfî’nin gönül dünyasının aydınlığı için Hakk’ı sürekli hatırda tutmak şarttır. Kişinin âriflik
    sıfatını elde etmesi işte bu aydınlığa bağlıdır, yoksa Arap dilinde uzman ve diğer ilimleri çok
    iyi bilmekle mümkün değildir. Zira ârif, hâlktan, yâni doğadan uzak, Hakk’a yakın olandan
    Ârifin gönlünde mâsîvaya ilgi duyacak ve önem verilecek kadar değeri yoktur. Kendi
    zihninde hatıraları, yer tutacak derecede ağyâra ait varlığın onun yanında hiçbir değeri
    bulunmamaktadır2158.
    Sûfî için zikir, daimdeki sürekli oluşa katılmak sırrına ermek için, devam eden
    “ân”ı yâni zamanı fark etmek, Yaratıcı kudretle birlikte yaşamak demektir.2159 Kierkegaard
    ‘ın ifade ettiği gibi ân, zamanın değil sonsuzluğun atomudur. Ona göre ân/vakt, sonsuzluğun
    zaman içindeki ilk yansısıdır, sanki zamanın durması yönündeki ilk girişimidir. Ân, öyle bir
    manevî/ruhsal bir durumdırki insan ancak onda yaşayarak kişilik oluşturabilir.2160

    ‘Ayne’l-yakîn Hâlikı ‘irfan gerek bilmeğe
    Her kim ki ‘ârif değil ol olmaz insân bütün.2161


    Zira Yaratıcı için bu anlamda zamanı fark etmek, yâni “ân”ı devamlı yaşamak,
    benliği perdelemekten kurtarmakla mümkündür. Bu da devamlı Hakk’ı zikretmek/hatırda
    tutmakla gerçekleşir. Sûfî düşünce buna “vakf” yâni içinde bulunulan zamanın hükmünü
    yerine getirmek başka bir deyimle Yaratıcıyı daima zikrederek “ân”ı yaşamak demektir.
    Aslında sûfî “ayne’l-yakîn” gördüğü her şeyle Yaratıcı’sını hatırda tutarak, hep O’nunla
    yaşar; bir hayvan sesi, ağaç hışırtısı, sı şırıltısı, kuş ötüşü, gölgenin uzanışı rüzgârın esmesi,
    şimşeğin çakmasını sûfî duyduğunda bunların hepsi Yaratıcısının birliğini hatırlatır ve
    bunların hepsinde O’nun eşsiz güzelliğinin kanıtlarını bulur2162. Çünkü zikir Allah’a giden,
    götüren yolların en güçlüsüdür2163. O’nu anmadan geçen her an boştur. Zikir öyle bir ibâdettir
    ki, sûfînin tüm varlığına nüfuz eder. O bu hâlde iken hiçbir şeyi aklına getirmez; Allah’ı anan,
    O’nu andığı sırada diğer her şeyi unutur. Çünkü onun için Hakk her şeye bedel olmuştur2164.
    Sûfî zikirle Allah ile öyle bir hemhâl olacaktır ki, zikrini unutacaktır. İşte gerçek zikir
    budur2165. Bütün bunlardan dolayı, Kuddûsî’ye göre, ma’rifetullah, kalbte ancak zikirle
    meydana gelir. Bunun içinde sûfî, tefekkür ve zikri tabiî bir ihtiyaç olarak sürekli yerine
    getirmelidir.2166

    Açılır zikr ile kalb gözü devâm et sen ana
    ‘Ârif olmaz kişi nahv ü sarfda yektâ olsa da


    ‘İlm-i zâhir ehli Allah’ı bilür ‘ilme’l-yakîn
    Bilemez ‘ayne’l-yakîn her fenne dânî olsa da2167.


    2151 İkbal, Esrâr, s. 69.
    2152 Kuddûsî, Dîvân, s. 95.
    2153 Bk. Tirmizi, Tefsir-i Sûret-i, 38/2–4; Ebu Davûd, Tıb/12.
    2154 el-Mekki, age., s. 91.
    2155 Al-i imran, 3/7.
    2156 Nisâ,4/162.
    2157 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 233a.

    2158 Hucvîrî, age., s.98.
    2159 Kuşeyrî, Risâle, s.5.
    2160 Kierkegaard, Ölümcül Hastalık, ss. 88-89.
    2161 Kuddûsî, Dîvân, s. 152.
    2162 İsfehânî, Hilye, IX, 942.
    2163 Kuşeyrî, er-Risâle, s. 35.
    2164 Attâr, Tezkiretü’l-Evliyâ, s. 411.
    2165 Serrâc, Luma’, s.220.
    2166 Kuddûsî, Mektuplar (1. Mektup), vr. 205b.
    2167 Kuddûsî, Dîvân, s.95.
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: İnsan İçin Faydalı İlim

    İlâhî ‘ilmi nâfi’de bizi sen eyle üstâd
    Seni ayne’l-yakîn bilüb idelim ismini biz yâd


    Ol bir nimet ki, ancak dostlara ihsân idersin
    Olub rehber ider anları sana çünki irşâd

    Koma bu zulmet-i cehl içre bizi sen kerem kıl
    Ki olur işi cühhâlin iki cihânda berbâd


    Nefi’siz ‘ilm virme el-emân ey Rabb ü Settâr
    Ki anın ehli olur ‘âkibet Şeddâd-ı bîdâd

    Niyâz eyler bu Kuddûs^cenâb-ı ‘izettinden
    Kılasın ‘ilm-i nâfi’ile ol vîrân âbâd.2143


    Kuddûsî, faydalı olan ilmin üzerinde durmaktadır. “Her fırka kendisinde olanla
    övünmektedir”2144 âyetinden hareketle, İslâmi ilimlerle meşgul olanların kendi ilimlerinin
    daha da faydalı olduğunu iddia ederler. Ona göre, farz olan faydalı ilim, Allah’a vuslatı
    gerçekleştiren ilimdir. İlimlerin en yücesi ma’rifetullah Allah’ı bilme ilmi, en alt derecede
    ilim ise şeriat ilmidir2145.
    Kuddûsî, sâlikin gerekli olan, zâhir ilimde kendi ihtiyacı kadarını bilip, yâni
    kendisiyle sahih itikad ve amel keyfiyetinin bilinip öğrenildiği miktardır. Bundan sonra sâlike
    gereken, nefsi tezkiye edecek ve kalbi tasfiye edecek ilmi öğrenip bundan gayret sarf
    etmesidir. Bunun için farz-ı ayn olan ilimdir.2146 Sâlik hayatı boyunca ibâdet ve Allah’ı zikirle
    geçirmelidir. Sûfî bu amaçla ilim tahsil ettiği sürece, kendisiyle Allah arasındaki perdeleri
    daha hızlı bir şekilde aralamaya başlar2147.
    Sâlik, sûfî terminolojisinde, eğer kendisine fayda sağlayacak, Kitap ve Sünnetin
    manalarını çıkarıp mâsîvaya/gayriye sırt çevirirse, din ilimlerinin ırmakları onu gönlüne
    doldurur. Kendisini de Hakk’a kavuşturacak olan ilim, kalbde oluşan bu deryadır. Bu konu
    sünnetin bir Müslüman için ortaya koyduğu ilmin gereğidir. “İlim ikidir. Birincisi, lisanî ilim:
    Bu Allah’ın insanlar üzerindeki hüccetidir. İkincisi kalbi ilim: Bu ise faydalı olan ilimdir”2148

    ‘İlmi sa’y it ey püser sevmez Hüdâ çün câhili
    Hem ‘âmel ile sever ol ‘ilm ile ‘amili


    ‘İlmi nâfi’ iste Mevlâdan hemin durma çalış
    Menfa’atsız nesneyi tâlib olan bil ki deli2149

    Sûfîlerin ilme getirdiği tanım, eğer gerçek anlamda algılanırsa, diğer ilimlerin
    inkârı veya ilmin ikinci plana atılması gibi bir sonucun çıkması mümkün değildir. İnsanın,
    Allah’ın ve eşyanın hakîkatini bilebilmesi için, her şeyden önce kendini keşf edip bilinmeyi
    gaye edinmelidir. Bundan dolayı da Kuddûsî, insanın özünü öğretmeyen ilmi, ilim olarak
    kabul etmiyor. Ona göre asıl ilim, insanın kendini bilmesi ve tanımasıdır. İşte bu bilgide
    ma’rifettir. Kendini okuyamayan insanın başkasını ve varolan nesneyi bilmesi mümkün
    değildir.


    Ey birader ilme sa’y et gice gündüz bi-melâl
    Bir gün olur ki verir maksûdunu Hakk’ı Zülcelâl


    Bilmiş ol kim ki ancak feyz- i Rabbâni durur
    Gice gündüz ağlayup anı Hudâdan et su’âl

    Hiç basîretle berâber mi olur a’mâ olan
    ‘Âlimin ‘ilmi hûdâdır câhilin cehli dalâl


    ‘İim ile eyler takarrûb bil ki kul Mevlâsına
    Olayım dirsen mukarreb ‘ilm ile et iştigâl

    ‘İlmi nâfi iste Hakk’dan eyleme binef’a hırs
    Çünkü olur nice danışmendlerin ilm-i vebâl2150.


    Kuddûsî’nin, bilimde ve bilgide kasd ettiği şey ma’rifettir. O, ma’rifette yoksun
    olan insanı, ölüye benzetmektedir. Âlimin gerçek ilmi Allah’ın hidâyetine kavuşmadır; yâni,
    kişinin Allah’ı gereği gibi bilebilme bilgisini kazanmasıdır. Cahilin cehâleti ise sapıklıkta,
    delalette olmasıdır. Hem âlim sıfatını kazanacaksın, hem de Allah’ın O’nu dilediği şekilde
    tanımamak, hem körlük, hem de görme sıfatının ikisini birlikte taşıyan kişinin durumuna
    benzemektedir. Onun ilim düşüncesinde mukarrebe yapılmalıdır. Eğer kişi, Allah’a yakınlık
    kazanmak amacıyla ilim taleb etmek istiyorsa; Allah’ı tüm benliğiyle bilme ve tanıma ilmi
    olan, ma’rifet ilmine yapışması gereklidir. Ma’rifet ilmi diğer ilimler gibi, bir konuda yeterli
    bilgi sahibi olduktan sonra, o ilmi bırakmak değildir. Bu ilim, sûfînin kendini
    tanıması/ma’rifetullah ile başlar, ölüm ile sona erer. Onun için devamlılığı olan bir ilimdir. Bu
    ilim kişiyi ârif yapar. Hikmet kitabını okumaya başlayan ârif, damla iken ummâna dönüşür.
    Bu ummana aşk ile dolmayanın, ma’rifet cevherine ulaşması mümkün değildir. Ma’rifet
    ilmine kavuşamayanlar ölülere benzerler. Edindikleri ilmin ne kendilerine ne de başkasına
    faydası vardır.




    2143 Kuddûsî, Dîvân, s. 25.
    2144 Rum, 30/32.
    2145 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr., 208a.
    2146 Aynı eser, vr. 232b.
    2147 Aynı eser, vr. 208b.
    2148 Ebu’l-Feyz Murtazâ Muhammed b. Muhammed Zebîdî, Ithâfü’-Sâdâti’t-Müttakîn bi Şerh-i İhya u
    Ulûmiddîn, Beyrut, ts, I, 349.

    2149 Kuddûsî, Dîvân, s. 204.
    2150 Kuddûsî, Dîvân, s. 104.

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: İnsan İçin Faydalı İlim

    İnsan İçin Faydalı İlim



    Kuddûsî, faydalı / ilm-i nâfî ilmi talep etmektedir. Ona göre, İlim öyle bir nimettir
    ki, Allah bunu dostlarına nasip eder. İlim, ehline rehberlik ederek, onları Allah’a kavuşturur.
    Âlim fâsık olsa da, Allah’ın dostluğundan dolayı, Allah’ın düşmanı olan cahil ubbâd ve
    zuhhâddan daha faydalıdır2135.
    Kuddûsî de diğer sûfîler gibi gerçek ilmin, gönüllere ve amelleri nur gibi
    aydınlatan ledün ilmi olduğunu söyler. İstidlâle dayanan ilimle gerçeklere varmak mümkün
    değildir. Zâhir ilim gerçekleriyle Hakk’ı bilmek ihtimal dışıdır. Allah’ın gereği gibi bilineceği
    tek ilim vardır. O da kalbi bütün bedeni, Allah’ı bilme durumuna getiren ledûni ilimdir.

    Bu ilmi müstedillin ile aslâ
    Hakikat üzre Hak ikân olunmaz2136.

    İlim, Kuddûsî için, Allah’tan gelendir. Çünkü, Allah’tan gelen ilmin faydası bütün
    varlık içindir; o ilim, Allah’ın nurudur, bu ilim, peygamberden gelen aydınlıktır. Bu ilmi
    kazananlar hiçbir zaman maddî ve mânevî yönden sıkıntıya düşmezler. İnsanı ruhen ve
    bedenen diri tutan, kişinin hak üzere sevk ve idaresini sağlayan, gönüle kuvvet veren bu
    ilimdir.

    Kula Hakk’dan atâdır ilm-i nâfi
    Kamu derde devâdır ilm-i nâfi

    Fuzûli ilim ile ömrün geçirme
    Ki ilm-i Mustafa’dır ilm-i nâfi

    Verir ol cana kuvvet kalbe rahat
    Dahi rûha gıdadır ilm-i nâfi2137.

    Kuddûsî için, İlâhî aşkın kapısını açan ibâdetlerin başında, ilim gelmektedir.2138 O,
    zikir ve ilmî vuslatın iki temel taşı olarak görmektedir. Her ikisini de sâlik/mürîd için elzem
    olduğunu ve devamlı yapmalarını istemektedir. O, “Allah sizden inananların ve ilim
    verilenlerin derecelerini kat kat yükseltir”2139 âyetini sûfîler için rehber kabul eder. Hz.
    peygamber (s.)’in “Allah, İbrahim’e, “Ey İbrahim! Ben Âlimim ve de her âlimi severim” diye
    vahy etti2140” hadisiyle ilmin önemini vurgular. İlmin fazileti ve faydasını da zikr etmektedir;
    “De ki: Rabbim! İlmimi artır”2141

    Ey birader ilme sa’y et gice gündüz bi melâl
    Bir gün olur ki verir maksûdunu Hakk’ı Zülcelâl

    Bilmiş ol ilmi ki ancak feys i Rabbanî dürûr
    Gice günüz ağlayub anı Hudâdan et suâl

    İzzet i dâreyni ehli ilme verir ol Kerim
    Zilleti kevneyne bâisdir cehil etme cidâl

    Meyyite benzer câhil-i bî-ma’rifet
    Dinleyüb cân u gönülden sözümü gûşine al

    ‘İlm ile eyler tekarrüb bil ki kul Mevlâsına
    Olayım dirsen mukarreb ‘ilm ile it iştigâl2142

    Kuddûsî’ye göre, Allah’a vuslat, kişinin say ve gayretine bağlıdır. Kul ne derece
    çaba sarf edip çalışırsa, çalıştığı nispetince Allah’a yakınlaşacaktır. Onun için Sûfî de,
    Allah’ın bir feyzi/bolluk olan ilmi, gece gündüz O’ndan isteyip, ona talip olmalıdır. Çünkü
    aşkın, ma’rifetin kapısı ilimle açılacaktır. Kendini tanımanın, Rabb’ı bilmenin yolu ilimden
    geçmektedir. Allah, iki dünyanın izzetini ilim vasıtasıyla insanlara verir. İnsanın kendisini
    cehâletten arındırması ve Allah’ı bilmezlikten kurtarmanın tek çaresi ilimdir. Kuddûsî’ye
    göre, ilimsiz insan, ölüye benzer, ölü kişi, nasıl duyup, idrâk edemiyorsa, ma’rifetsiz
    insanında, gerçekleri, doğruları algılayıp insanca davranması mümkün değildir. O, ilmi,
    Yaradan ile yaradılan arasında ilişkiyi sıcak tutmanın tek sebebi olarak görmektedir. Onun
    için, sâlik eğer Allah ile herân muhabbet etmek istiyorsa, diyalogu sürekli hazır tutmalıdır.





    2132 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 209b.
    2133 el-Mekkî, a.g.e., II, s.90.
    2134 Kuddûsî, Dîvân, s.89.
    2135 Kuddûsî, Dîvân, s. 25.
    2136 Kuddûsî, Dîvân, s.66

    2137 Kuddûsî, Dîvân, s.83.
    2138 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 207b, 265a.
    2139 Mücâdele, 58/11.
    2140 Ebu’l-Fazl Celâleddin es-Suyûtî, ed-Durrü’l-Mensûr fi Tefsir bi’l-Mes’sür, II, 324.
    2141 Tâhâ, 20/114.
    2142 Kuddûsî, Dîvân, s.104.

    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

Benzer Konular

  1. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 24.01.10, 17:16
  2. ATITool OverClock İçin faydalı program
    By SiLa in forum OverClock
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11.03.09, 09:23
  3. Faydalı İlim Nedir?
    By SiLa in forum Nasihatlar
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 05.01.09, 09:25
  4. Allah İçin Sevmeli İnsan
    By ArzuNur in forum Allah (c.c) Hazretleri
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 01.09.08, 22:47

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •