Muhammedî Hakîkatın Epistemolojisi
Kuddûsî’nin düşüncesinde, Hz. Peygamber’(s.) ontolojik olarak âlemin, mahlukatın
varoluş sebebi olduğu gibi, onları hakikatin bilgisine ulaştırmada da epistemolojik olarak da
nuru ve kaynağıdır. O, insanlığı bilgilendirmek için
“Sen sadece bir uyarıcısın ve bütün
toplumlar için yol göstericisin”1391
gönderilmiştir. Çünkü O’nun insanları aydınlatmak ve
bilgilendirmek için verdikleri “...doğruluğu besbelli gerçeğin ta kendisi”1392 şeylerdir.
Evvelîn ü âhirînin ‘ilmini virmiş ana
Kird-gârın ‘ârifi hem ‘âlim-i esrârıdır.1393
Kuddûsî’ye göre, Muhammedî Nur irfan denizidir. İlâhî ilmin/mârifetin okyanusudur.
İlmin, mârifetin ilk öğretmeni Muhammedî Nur’dur. İlkinde sonrasında da Yaratıcı’nın
bilinmesi, onun aracılığı ile gerçekleşmiştir. Onun için O, hem âlemin, hem de Allah’ın
bilinmesinde ilk ve tek epistemolojik ilkedir. Zira, O, bilgiyi ilk kaynaktan alıp, insanlara
dağıtan ilk ışık, ilk nurdur. Bütün peygamberlerin alimlerin bilgi kaynağı O’dur. Çünkü O,
bütün beşerin en hayırlı türü, tüm varlık O’nunla vücut bulmuştur.
Bütün varlıkların varoluşlarının sebebi olan Muhammedî Nurdur. Her ilmin, her
nesnenin bilgisi ondan zuhur ettiği için, sûfî bilgisinin de kaynağıdır. Çünkü sûfî, bütün varlık
âleminin ve bilginin üstünde Muhammedî hakikati görmektedir.
Küşâd edüp bize râh-i Hudâ’yı eyledin irşâd
İlimde ma’rifette yok nazirin bahr-i irfânsın
Beşerdir afzal-ı halk-i cihan ey fahri âlem sen
Cemi-i halktan afzalsın ki hayr-i nev’i insansın
Bu âlem hem kamû halkı sana muştâk durur cümle
‘Ulüm-i evvelinin âhirinin kân-i hâkânsın1394
O, öyle bir hakikattir ki, Yaratıcı, O’na itaat etmeyi, Kendine itaat saymıştır.1395 ve
âlemi O’nun için yaratmıştır. O, hem mahlukatın varlığa gelmesinin sebebi, hem de yaratılmış
olanların ruhu canıdır.
Senin için yaratmış çünki bu halkı Hudâ ancak
Sebep Sensin vücudu halka hem anlara en
Kuddûsî’nin anlayışına göre, Hz. peygamber, İlâhî bilginin insanlara ulaştırılmasında,
insanın kendini bilme ilminin bilinmesinden tek rehberdir. Ona hem ontolojik, hem de
epistemolojik üstünlük sağlayan en önemli etkenlerden birisi de mi’racda Allah’ı maddî gözle
görmesidir. Muhammedî hakikatin ulviliği, yüceliği Yaratıcıyı baş gözüyle bilmesi ve
tanımasından kaynaklanmaktadır.
Nur-i irfânı Hudâdan etti bizzat iktibas
Ârifânın rahnumâsıdır Muhammed Mustafa
Sırr-ı Miracı duyan bilür uluvv-i şânın
Cümle a’lâlar a’lâsıdır Muhammed Mustafa
Andan özge kimse Hakkı baş gözüyle görmedi
Hak habibi bâ- safâsıdır Muhammed Mustafa1397
Kâmil insan, Muhammedî Nur ile hakikate kavuşur. Kâmil insan, Hakk’ın gözüdür.
Hakk âleme O’nunla rahmetini gönderir. O, varlığın ruhudur. Beden, nasıl ruhsuz ayakta
duramazsa âlem de, bir an bile insan-ı kâmilsiz varlığını sürdüremez. Onun rahmeti bütün
eşyaya ulaşır. Çünkü bütün eşyanın zuhur ve devamı kâmil insandır, Muhammedî Nurdur.
Bundan dolayı Muhammedî Nur, Hakk’ın ve halkın kıblesidir. Çünkü bütün eşyanın yöneliş
noktası O’dur. Zira Allah, maddî tecellî olanları dışında mücerret olarak ne müşahede
edilebilir, ne de idrak edilebilir. İnsan-ı Kâmilsiz Hakk bilinemez. O halde kamil insana
ulaşmak, Hakk’a ulaşmanın ta kendisidir. Onu gören Hakk’ı görmüş olur ve O’nu seven
Hakk’ı sevmiş demektir. O’na itaat Hakk’a itaattir ve O’nun reddettiği, Hakk tarafından da
reddedilmiş demektir. O’na acı veren Hakk’a vermiş olur. O’nun ilmi, Hakk’ın ilmine
aynadır. Kısaca O’nun Zatı, Hakk’ın Zatı, vücudu Hakk’ın vücûdu, ilmi, Hakk’ın ilmidir. O,
Muhammedî hakikatin ta kendisidir.
cânsın1396
1391 Ra’d, 13/7.
1392 Neml, 27/79.
1393 Kuddûsî, Dîvân (Külliyat), s. 125.
1394 Kuddûsî, Dîvân, s.150.
1395 Fetih, 48/17; Muhammed, 47/33.
1396 Kuddûsî, Dîvân, s.150.