İlk İnsan /Muhammedî Hakikat
Sûfîlere göre, Muhammedî hakikat, bütün varlığı içine alan ontolojik bir gerçektir.
Çünkü Allah’ın âyetle vurguladığı gibi: “Biz, Seni alemlere rahmet olarak gönderdik.”1356
emri üzere Allah varlıkların hakikatlerine O’nunla rahmet etmiş ve varlıklar O’nun varlığı ile
zuhur etmişlerdir.
Sûfî düşüncesine göre, İnsan-ı Kamil felsefesinin ve Muhammedî Hakikatin
anlayışının olgunlaşmasında hadis literatürünün de etkisi önemlidir.1357 Örneğin “Allah’ın
Adem’(s)i kendi suretinde yaratması”1358 ilk olarak Hz. Peygamber(s)’in nurunun
yaratılması,1359 “Hz. peygamber(s) olmasaydı evrenin yaratılmış olmayacağı”1360 gibi hadisler
Muhammedî nur için önemli delillerdir.1361 Kuddûsî, Muhammedî Hakîkatın ontolojisini, Hz.
Peygamber (s.)’in bütün varlığın aslı şeklinde ifade etmektedir:
Anın nûrından itmiş iktibâs bu mihr ü mâh narı
Ki asl-ı nûr-ı mahlûk-ı cihânın ümmetiyiz biz.1362
Kuddûsî’ye göre, Muhammedî Nûr, anlamını Hz. Peygamber (s)in hayatında
bulmaktadır. Zira putperestler dahil hangi dine ve düşünceye bağlı olursa olsun, tüm insanlık
Hz. Peygamber (s)in külli vücudunda parçalar, hücreler gibidir. O en büyük ruh/ruh-i
âzamdır. Öyle bir ruha sahiptir ki, Kur’an’ın açıklamasıyla: “İnsanlara dokunup onları üzen
her şey, O’nu da rahatsız eder, incitir”1363. Bu anlayışta insanlığın birliğini ortaya
koymaktadır. Kur’an’a dayalı bu düşünce renk, ırk, soy, mal, güç, vb. dayalı üstünlükleri
reddeder. Allah alemlerin Rabbi1364. Hz. peygamber de “Alemlere rahmet”dir.1365 ve aynı
zamanda “Bir kimse beni görse gerçekte o Hakkı görmüştür”1366 gerçeği Peygamber (s)’e
hastır.
Sensin yaradub cümleden evvel Muhammed nûrını
Anda kamu mahlûka nûrı ihsân irkâd eyleyen
.1367
İnsan, Allah’ın dıştaki en kamil mazharı, Allah’ın kendi suretinde yarattığı varlık ve
Hakkın isim ve sıfatlarının gördüğü aynadır. Bundan dolayı insan kendisinden bulunan ve
evrenin diğer bölümlerinde farklı olarak zuhur eden İlâhî kemâlâtın merkezidir. İnsan-ı
Kamil/Perfectman ile normal insan arasındaki fark, tür farkı değil, derece farkıdır. İnsanlardan
bazıları bil-kuvve kamil, bazıları bil-fiil kamildir. Mutlak olarak insanların en kamili nebiler
ve veliler suretinde ortaya çıkan “Hakikat-ı Muhammedîye’dir.1368
Kuddûsî’ye göre Adem(as), nasıl ki taayyünat/ bedensel görünümünün başlangıcı ise,
Hz. Muhammed (s.) de ruhanî taayyünat/ ruhsal görünüm, açığa çıkmanın başlangıcıdır. Ona
göre, Muhammedî hakikat, kainat ağacının tohumu olup, arş, kürsi, lehh, kalem, cennet ve
cehennemden öncedir. Tohumun ağaçtan daha önce olması gibi, O’nun ruhu her şeyden
öncedir. Nitekim bu ağacın, kendi varlık evreleri içerisinde önce köklerden, dallardan,
yapraklardan ve çiçeklerden oluşup, en sonunda da o ağacın meyvesi ortaya çıkmasına
benzer. Bu meyvenin ortaya çıkmasıyla, varlık zinciri tamamlanmış demektir. Onun için
Muhammed(s)’de bu var olan evrenin aslıdır, temelidir. Allah, varoluş dünyasındaki her şeyi
ondan çıkarmıştır.1369 Muhammedî hakikatin, o yüce şerefli vücudu ortaya çıkıncaya kadar,
ruhu, ruhanî ve cismanî alemler mertebesinde seyretmiştir. O yüce şerefli bedeninin ortaya
çıkmasıyla istenen gerçekleşmiştir.1370 Bu hakikatin yüceliği, münevverliği, O’nun, Yaratıcı
tarafından en övülen makama çıkarılmasından kaynaklanmaktadır. Zira Allah, kendi
ifadesiyle onu “..Rabbin Seni belki övgüye değer bir konuma/makâm-ı Mahmûd yükseltir.”1371
emriyle yüceltmiştir.
Çün Muhammed cümle halkın aslı Hakkın yâridir
Hem Resûl-i ins ü cin peygamberân serdârıdır
Nûrını evvel yaratmış cümle mahlûkdan Hudâ
Hâlikın ol Mustafa vü Ahmed-i Muhtârdır
İllet-i gâ’iyye-i kevn ü mekândır şubhesiz
Halk-ı ‘alem bâ’isi hem cümlenin sâlârıdır.1372
Bu murad-ı İlâhî ile kast edilen, Nur-i Muhammedî’dir. Murad-ı İlâhînin yegane
muhatabı Muhammedî bilincidir. Varlıktaki taayyünat/ortaya çıkışın, belirginliğin sebebi,
hakikati, Nur-i Muhammedî’dir. Varolan her kavram Muhammedî hakikate bağlıdır. Hiçbir
varlık, nesne, Muhammedî nurun dışında bir varlığa sahip değildir. Allah bütün eşyayı
Muhammedî varoluş üzere izhar etmiştir. Bu Allah’ın kulları için ortaya koyduğu bir yol
haritasıdır. Tek tarik Muhammedîyye’dir. Bütün mevcudatın ruhudur. İnsanların
benliği/nefsidir.
1349 Bk. Kuşeyrî, er-Risâle, s. 112; Sülemî, Tabâkât, s. 120; İbnü’l-Arabî, Fütûhât, IV, 263; Cebecioğlu, TTDS, s.
318.
1350 Haşr, 59/9.
1351 İnsan, 76/9.
1352 İbnü’l-Arabî, Fütûhât, IV, 263.
1353 Gölpınarlı, Mevlânâ, s. 226.
1354 Mevlânâ, Dîvân-ı Kebir, IV, 182.
1355 Kuddûsî, Hazinetü’l-Esrâr, vr. 259b.
1356 Enbiyâ, 21/107.
1357 Nicholson, “The Perfect Man” Studies in İslâmic Sûfîsm, Cambridge 1921, s. 77, 142.
1358 Buhârî, İsti’zan, 1; Müslim, Birr, 155.
1359 Alcunî, Keşfü’l- Hafa, II, 187.
1360 Aynı eser, II, 232.
1361 Aziz Nesefi, el- İnsanü’l- Kamil, (nrş, Marijan Mole) Tahran 1983, s.87.
1362 Kuddûsî, Dîvân (Külliyat), s. 71.
1363 Tevbe, 9/128.
1364 Bk. Fatihâ, 1/2.
1365 Tevbe, 9/61; Enbiya, 21/107.
1366 Buhârî, Ta’bir, 10; Müslim, Rüya, 11.
1367 Kuddûsî, Dîvân (Külliyat), s. 251.
1368 Ebu’l-Alâ el-Afifi, “İbni Arabi ile ilgili Araştırma Serüvenim” çev. Abdullah Kartal, UÜİFD, S.9 C.9, Bursa
2000, (s. 697, 714) s. 712.