Sayfa 1/2 12 SonSon
20 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Tarihçe-i Hayat: Altıncı Kısım - Emirdağ Hayatı

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Tarihçe-i Hayat: Altıncı Kısım - Emirdağ Hayatı

    اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّهِ وَ بَرَكَاتُهُ

    Üstadım, Efendim Hazretleri;

    وَمَا اَرْسَلْنَاكَ اِلاَّ رَحْمَةً لِلْعَاَلمِينَ Âyetinin nurlarından, nurun sayesinde alabildiğim bir zerreyi bu şekilde yazdım. Ve huzur-u irfanınıza sundum. Kabulünü rica eder, selâmlarımızı sunar ve mübarek ellerinizden öperiz.
    Biçare talebeniz
    HASAN FEYZİ
    (Rahmetullahî aleyhi ebeden dâima)
    * * *

    sh: » (T: 512)
    Merhum Hasan Feyzi, Nurlardan aldığı hakikat dersini, nurlara işaret ederek güzel tanzim etmiş. Lâhikaya girsin.
    SAİD NURSÎ
    Güzel oku! Her zerrede coşkun birer mânâ var,
    Derd ehline bu mânâda canlar sunan eda var.
    Vermek için parlaklığı, gamlı gönül evine,
    Bir bak hele, her cilâdan üstün olan cilâ var

    Derin, güzel düşünce ile incelersen bunu sen,
    Zaiflemiş ruhlar için dağlar gibi gıda var.
    Hem dilersen, tükenmiyen sermaye-i serveti,
    Aç gözünü Nurlara bak, işte sana tufan gibi gına var.

    Beni tanı, yürü kulum yürü diye bizlere,
    Her nefeste şefkat ile Rabbimizden nida var.
    Duymuş isen bu nîdayı her zerrenin dilinden,
    Müjde olsun, artık sana Cennet denen safa var.

    Uzaklara bakma! "Nurlara bak, yürü!" âlem onun âyinesi,
    Görmez misin, her yüzünde aynı renkte ziya var.
    Bir güneştir her zerrede cilve yapıp parlayan;
    Bilmez misin, sende dahi o edadan eda var.

    Eller açıp yürü bugün kana kana Risale-i Nurdan ışık al!
    Aşka uyan, nura kanan her zerrede reha var,
    Hüner değil; dostu, düşman; yârı, ağyar eylemek;
    Yadı biliş yapasın ki, ancak dostta vefa var.

    Hünerdir ki; yaprak atlas; toprak, elmas olmalı!
    Çünki bir bak, ne yaprakta ne toprakta beka var.
    Kısa görüp denizleri damlalara çevirme;
    Hakikatta, her damlada gizli birer derya var.

    Damla iken aslın senin, dağı taşı aşarsın,
    Hem gökleri keşfedersin, sende ey nur, böyle deha var.
    Bir noktayı bir cihan yap, o cihana hâkim ol,
    Zira senin bir noktanda, güneş kadar zekâ var!


    sh: » (T: 513)
    Her zerrenin Kâ'be'sidir kalbi, yine kendine
    Dikkat eyle, herbirinde yine ancak hüda var
    Sakın Feyzi!. Sen gözünü Hak yüzünden ayırma
    Hakkı gören gerçeklere, hakkı kadar atâ var.
    (Denizli Kahramanı Merhum)
    HASAN FEYZİ
    * * *
    (Mekteb-i Fünunda Ve Ulûm-u İslâmiyede Gayet Müdakkik Ve Kıdemli Muallimlerden Hasan Feyzi'nin Bir Şiiri)
    HAZRETİNİZE BURADAN AYRILIK SÖYLEMİŞTİM


    Çekilip nur-u hidayet yine zindan olacak!
    Yine firkat, yine hasret, yine hüsran olacak.
    Yine sen, yaş yerine kan akıtıp ağla gözüm..
    Çünki hicran dolu kalbim yine hicran olacak.

    Yine göç var diye mecnûna haber verme sakın!
    Yine matem, yine zâri, yine efgan olacak.
    Açılan ol gül-ü tevhid, sararıp solsa gerek;
    Kapanıp Kâbe-i irfan, yine viran olacak.

    Haber aldım ki yarın yad olacakmış bize yâr,
    Ne büyük yâre ki, kimler buna derman olacak?
    Bu büyük derd-i elemden kime şekva edeyim?
    İşiten nâlemi, hep ben gibi nâlân olacak.

    O şifa-bahş olan envarını sen çeksen eğer,
    Bana kim nur verecek, kim bana Lokman olacak?
    O temiz pak nefsin, âb-ı hayatı bu çölün;
    Onu, dûr etme ki her ferd ona reyyan olacak.

    Hele ol nur-u şerifin kime değmişse eğer,
    Küçücük zerre de olsa, mâhitaban olacak.
    O lütufkâr, o keremkâr eli öptükçe, benim
    Bu küçük kalb-i hazinim yine handan olacak.

    sh: » (T: 514)
    Bab-ı feyzinden ırak olmayı asla çekemem,
    Dahi nezrim bu ki canım sana kurban olacak.
    Nazarın erse garib başıma ey nur-u Hüda,
    Bugün artık bu hakir bendede umman olacak;

    Bu anasır, yüzüne her ne kadar çekse hicab;
    Yine haksın, buna şahid yine Kur'an olacak.
    Kâb-ı Kavseynden alıp dersimi bildim ki ayân,
    O güzel nur-u bedi', mânevî sultan olacak.

    Sakınıp, Feyzi-i biçareye bahs açma bugün;
    Yeni baştan yine şeyda, yine giryan olacak.
    .............................. .............................. ..............................
    Bîçare Talebeniz
    HASAN FEYZİ
    * * *
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Altıncı Kısım - Emirdağ Hayatı

    MERHUM HASAN FEYZİNİN RİSALE-İ NUR
    HAKKINDAKİ MANZUMESİ

    بِسْمِ اللّهِ الرّحْمنِ الرّحِيمِ
    وَمَا اَرْسَلْنَاكَ اِلاَّ رَحْمَةً لِلْعَاَلمِينَ

    Âyetinin Veraset-i Ahmediye (A.S.M.) cihetinde, mâna-yı işarî noktasında, bu asırda o Rahmetenlilâleminin bir âyinesi ve hakikat-ı Kur'aniyenin bir hakikî tefsiri olan Risale-i Nur, o küllî rahmetin bir cilvesi, bir nümunesi olmasından; hakikat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) bir kısım evsafı, mânâ-yı mecâzî ile cüz'î bir vârisine verilebilir diye, bu parlak kasideye ilişmedim. Yalnız hakikat-ı Ahmediye (A.S.M.) âyinesinin farkına işareten bazı kelimeler ilâve edildi.
    SAİD NURSÎ
    Huzur bulur bu gün seninle âlem;
    Ey bu asırda rahmet-i âlem Risale-i Nur!
    Sürur bulur bu gün seninle âdem,
    Ey bir rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    Bu hasta gönüller çoktan perişan;
    Varsa sende eğer Lokmandan nişan;
    Bir şifa sun, gel ey mahbub-u zişan,
    Ey cilve-i rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    Gelmez mi sonu bu uzun hecenin,
    Geçmez mi gamı bu yaslı gecenin,
    Zâri arttı, sabrı bitti nicenin,
    Ey cilve-i rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    Fahr-i Âlem, Arştan bu yere indi;
    Şâh-ı velâyet gelip Düldüle bindi;
    Zülfikara bugün, artık Nur dendi,
    Ey bu zamanda rahmet-i âlem Risale-i Nur!
    .............................. .............................. .............
    sh: » (T: 508)
    Derdlere dermansın, mahbub-u cansın;
    Hem câmi-ül esma Vel-Kur'ansın;
    Hem de Nur-u Haktan bize ihsansın,
    Ey bir rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    Bu âlemde madde değil, bir özsün;
    Her zerreden bakan bütün bir gözsün;
    Kâinatı hayran eden bütün bir yüzsün,
    Ey misal-i rahmet-i âlem Risale-i Nur!
    .............................. .............................. .........

    Çünki sensin bu asırda Rahmetenlilâleminin cilvesi,
    Çünki sensin şimdi Şefi-ül Müznibînin vârisi,
    Ağisna ya gıyas-el müstağisîn,
    Ey şule-i rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    Şifa bulsun şimdi biraz yaramız,
    Revaç bulsun geçmez olan paramız;
    Saç nurunu, aka dönsün karamız,
    Ey ziya-ı rahmet-i âlem Risale-i Nur!
    .............................. .............................. ...............

    Meylimiz yok yalancı bir dünyaya,
    Son verdik biz bid'alara, riyaya;
    Kapılmayız öyle kuru hülyaya,
    Ey bir hakikat-ı rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    Yok bizde cemiyet kurma hülyası,
    Yok başka bir yola gitme sevdası;
    Olduk, ancak Nurun derdli şeydâsı,
    Ey derdlilere rahmet-i âlem Risale-i Nur!
    .............................. .............................. ...........
    Geçmişiz hep medihlerden senadan,
    Yüz çevirdik servetlerden gınâdan;
    Nur isteriz, geçmeden bu fenadan,
    Ey bu asırda rahmet-i âlem Risale-i Nur!


    sh: » (T: 509)
    .............................. .............................. .............
    Âşıkların, arşa çıkan feryadı
    Ağlatıyor o pâk ruhlu ecdadı;
    Allah için eyle bize imdadı,
    Ey muhtaçlara rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    Gökler saldı belâ, yer verdi belâ,
    Sarstı âfâkı bir acı vaveylâ,
    Rahmet et âleme ey Nur-u Mevlâ!
    Ey cilve-i rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    Bir yanda sel var, bir yanda kan akar,
    Bu belâ ateşi âlemi yakar;
    Ağlayan bu beşer hep sana bakar,
    Ey nümune-i rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    Çevrildi ateşle bu koca dünya,
    Bir Cehennem gibi kaynadı derya!
    Yetiş imdada ey şâh-ı evliya,
    Ey bu zamanda rahmet-i âlem Risale-i Nur!
    .............................. .............................. ................
    Zındıkaya, küfre karşı saldırdın,
    Gönüllerden kederleri kaldırdın,
    Bizi nurun deryasına daldırdın,
    Ey biçarelere rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    Kaldıramaz sana aslâ kimse el,
    Bağlıyoruz bizler sana candan bel;
    Dünyalara sensin ümid ve emel,
    Ey ziya-i rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    Sen ordu kurmazsın erle, uşakla,
    Savaşmazsın öyle, topla, bıçakla;
    Nurunla şu asrı tutup kucakla,
    Ey şimdi rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    sh: » (T: 510)
    Bitsin de, bu korkunç tufan-ı şedid,
    Açılsın yepyeni bir devr-i mes'ud;
    Onsekiz bin âlem eylesin hep îyd,
    Ey ehl-i Kur'ana rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    Geliyor şu karşıdan gerçi bir zulmet,
    Fakat sensin bugün atâ-yı rahmet,
    Boğacaksın onu nurunla elbet,
    Ey bir rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    Kızıl ejder yuvamıza girmesin,
    Zehirli eli yakamıza ermesin;
    Karşı durup nurun fırsat vermesin,
    Ey seyf-i rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    Kara duman üstünden dağılsın,
    Kızıl alev sönüp âlem ayılsın,
    Bu zaferin haşre kadar anılsın,
    Ey zülfikar-ı rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    O soydandır nice canlar yakanlar;
    O soydandır evler barklar yıkanlar,
    O soydandır sana kinle bakanlar,
    Ey hüccet-i rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    Masumların kanlarını içerler!
    Ebu Cehl'i, Nemrudları geçerler,
    Ölümlerden ölümleri seçerler,
    Ey şimdi bir rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    Bir mikrop ki, ciğerleri dişliyor,
    Kanımızla kendisini besliyor;
    Temiz yurdu telvis edip pisliyor,
    Ey bir eczahane-i rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    Gâzilerin, fatihlerin konağı,
    Seyyidlerin, serverlerin otağı
    Bu vatandır, şehidlerin yatağı..
    Ey cilve-i rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    sh: » (T: 511)
    O şehidlerin, ala dönmüş kefeni;
    Miskler kokar, güle benzer bedeni.
    Öper melekler de nurlu na'şını,
    Ey cilve-i rahmet-i âlem Risale-i Nur!


    Kur'an diyor; ölmemiştir, diridir..
    Herbirisi, Hakkın arslan eridir!
    Türbeleri yürekleri titretir,
    Ey âyine-i rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    Armağansın çünki asil millete,
    Düşmeyelim bir gün bile zillete..
    Götür bizi şanlı büyük devlete,
    Ey misal-i rahmet-i âlem Risale-i Nur!.

    Eyleyeler nurun ile hep savlet,
    Zaferlerle şanlar bulur bu millet,
    Şarka, garba ziya salsın bu devlet,
    Ey bizlere rahmet-i âlem Risale-i Nur!

    Nurdan kanadın, hem sağlam kolun var,
    Nurdan senin Hakka giden yolun var.
    Kabul et bir kemter Feyzi kulun var..
    Ey bu asırda rahmet-i âlem Risale-i Nur!
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Altıncı Kısım - Emirdağ Hayatı

    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz Sıddık Kardeşlerim,
    Evvelâ: Nurun ehemmiyetli mecmualarını Mekke-i Mükerremeye götürüp, gayet büyük bir Hindli âlim Ahmed Ali Şimşiriye teslim edip, hem Hindceye tercüme etmeye ve hem de Hind'e göndermeye teminat alan Nurun ehemmiyetli kahramanlarından kardeşimiz Hâfız Mustafaya binler Barekallah ve Maşâallah ve Es'adekâllah deriz. Medresetüz-Zehra, Mekke-i Mükerreme'deki o büyük zatla muhabere etsin.

    sh:» (T: 503)
    Saniyen: Bu defaki hâdisede, bir habbeyi, evham yüzünden çok kubbeler yaptıklarını öğrendik. Bir emaresi de şudur: Dahiliye Vekilinin emriyle, gece içinde Afyon Valisi, Emniyet Müdürüyle buraya gelip, gecede menzilimi basmak istemişler; müddei-umumî muvafakat etmediğinden sabaha kadar bekleyip, en ziyade aleyhimizde bulunan iki adamı tâyin edip, kilidimi kırıp füc'eten baskın vermeleri; hem aynı gün (Hâşiye) faytonla çıktığım vakit, burada emsali vukubulmayan bir şekilde beş tayyare pek aşağıda uçup, benim faytonumu bildikleri için etrafımda iki üç defa dönmeleri, ikinci gün başka bir tarafa çok görünmiyen gizli bir dere tarafına faytonla giderken, aşağıda uçan beş tayyarenin birşey arıyor gibi döndüklerini gördük, anladık ki, bizi arıyorlar.

    Yine, aynen evvelki gün gibi o beş tayyare, etrafımızda kasaba üstünde gezip, odamıza girdiğimiz zaman onların da gitmeleri kuvvetli bir emaredir ki, bir habbe yüz kubbe yapılmış. Burada, böyle mânasız evham yüzünden bana eziyet verilmesi ve Medreset-üz-Zehranın kahramanlarına, buraya nisbeten, bu üç senede, on dereceden yalnız bir derece eziyet verilmek cihetiyle, Isparta hükûmetine ve adliyesine teşekkürümü ve minnetdarlığımı ve onların verdiği eziyetleri de helâl ettiğimi bildirirsiniz.

    SAİD NURSÎ

    * * *
    Hey'et-i Vekiliye ve Milletvekilleri Riyasetine Cüz'î, Fakat Ehemmiyetli Bir Maruzatımdır.
    Otuz senedenberi hayat-ı siyasiyeden çekildiğim halde, bu sırada bir defaya mahsus olarak, vatanî ve millî ve asayişî bir mes'eleyi beyan ediyorum. Şöyle ki:
    Çok emarelerle kat'î kanaatımız geldi ki; anarşilik hesabına bana ve bu Emirdağ kasabasına ve dolayısiyle bu vatana bir su-i
    ______________________________ ____________

    Hâşiye: Evet buradaki Nur Şâkirdleri nâmına tasdik ediyoruz. Hâdise aynen vuku buldu.

    Evet Evet Evet Evet Evet Evet
    Terzi İsmail Mustafa Hizmetkârı Hayri Halil
    Mustafa Nuri

    sh:» (T: 504)

    kasd var ki, bir habbeyi kubbeler ve bir sinek kanadı kadar ehemmiyeti olmıyan bir hadîseyi dağ gibi gösterip, sükûnete muhtaç olan bu vatanda beni bahane edip, anarşilik hesabına ve bir ecnebi plâniyle bize, yani biçare vatandaşlarımızı idâm-ı ebediden ve şübehât-ı uhreviyeden kurtarmağa çalışan Nur Şâkirdlerine, bütün bütün kanunsuz ve keyfi hücum edildi. Pek zâhir bir garaz ile, evham yüzünden, baruta ateş atmak gibi, bu vatana ve asayişe beni bahane edip su-i kasd edildi. Şöyle ki:

    Üç mahkeme, yirmi senelik mektuplarımı ve kitaplarımı ve hallerimi inceden inceye tetkikden sonra, bize ve kitaplarıma beraet verdiği halde ve üç seneden beri te'lifatı terkettiğim ve haftada ancak bir mektup yazabildiğim ve mecbur olmadan herbiri bir gün nöbetle zarurî hizmetimi yapan üç-dört terzi çırağından başka kimseyi kabul etmediğim halde; ve serbestiyet verildiği ve memleketime gitmediğim halde, hiç ömrümde görmediğim bir tarzda ve resmî bir surette beni hiddete getirip bir hâdise çıkarmak için, tahkir ve ihanet kasdiyle, kanunsuz ve garazla, beni taharri ile kapımın kilidini kırıp, Kur'anımı ve Arabî levhalarımı evrak-ı muzırra gibi alıp götürmekle beraber, adliyenin mühim bir memuru, resmen buradaki memurlara âmirane demiş ki: «Saidi iki jandarma ile teşhir suretinde çıkarıp, zorla başına şapka giydirip, öylece ifadeye getirmeli idiniz. Hem ona yanaşanları tutunuz.» diye, ehemmiyetli bir mecliste ve ayn-ı hakikat olan ifademi okudukları vakit söylemiş. Bunda şek ve şüphe kalmadı ki; beni tahkir ve ihanet edip, hiddete getirip, asayişi bozmak garazı takibediliyor.

    Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, binler haysiyet ve şerefimi bu vatandaki bîçarelerin istirahatına ve onlardan belâların def'ine feda etmek için bana bir halet-i ruhiyeyi ihsan eylemiş ki; ben de, onların yaptığı ve niyetinde bulundukları tahkirat ve ihanetlere karşı tahammüle karar vermişim. Bu milletin asayişine, hususan masum çocukların ve muhterem ihtiyarların ve bîçare hastaların ve fakirlerin dünyevî istirahatlarına ve uhrevî saadetlerine binler hayatımı ve binler şerefimi feda etmeye hazırım...

    İşte, sinek kanadını dağ gibi yaptıklarının bir emaresi şu ki; benim gibi gurbette, hasta, ihtiyar, zaif, tek başına bulunan bir adam için, on gün zarfında beş defa Afyon Valisi ve Emniyet Müdürü

    sh:» (T: 505)

    ve iki defa Afyon Müddeiumumisi benim için buraya gelmesi ve iki günde, her bir günde beş tayyare benim gezdiğim yerlerde beni nezaret altına alması; ve beş polis hafiyesinin burada bana tarassut edenlere ilâve edilip, ahvalimi tecessüs etmek için gönderilmesi; ve postahanelere, bana ait mektupların müsaderesi için resmen emir verilmesi gösteriyor ki, Şeyh Said ve Menemen hâdisesinin on misli bir hâdiseyi evhamla düşünmüşler! Habbeyi kubbe söylemişler ki, böyle bir vaziyet alıyorlar! Benim eski hayatımı zannedip, ihanetle hiddete gelecek tahmin etmişler. Bil'akis aldandılar. Biz, bütün kuvvetimizle anarşiliğe bir sedd-i Zülkarneyn gibi, bir sedd-i Kur'anî te'sisine çalışıyoruz. Bize ilişenler, anarşilik ve belki komünistliğe zemin ihzar ediyorlar.

    Evet, eğer eski hayatım gibi, izzet-i ilmiyeyi muhafaza etmek için hiçbir hakareti kabul etmemek olsaydı ve vazife-i hakikiyesi, sırf âhiret ve ölümün idam-ı ebedisinden müslümanları kurtarmak vazifesi olmasaydı ve bana ilişenler gibi sırf dünyaya ve menfi siyasete çalışmak olsaydı, o Menemen, on Şeyh Said hâdisesi gibi bir hâdiseye, o anarşilik hesabına çalışanlar sebebiyet vereceklerdi.

    Hem, üç mahkeme ve yirmi senede kaç vilâyetin zâbıtaları, kıyafetime kanunca ilişmedikleri ve mazuriyetim ve inzivama binaen, tebdil-i kıyafetime hiçbir ihtar olmadığı halde, böyle keyfî, kanunsuz, cebren ahali içinde başıma şapkayı giydirmeye çalışmak, kırk senedenberi bu vatanda, hususan îman-ı tahkikî dersinde kardeşâne alâkadar olan yüz binler adam, pek büyük bir heyecan içinde zemini hiddete getirip, emsalsiz ağlamağa vesile olacaktı.

    Zaten ecnebi parmağiyle, güya hakkımda teveccüh-ü âmmeyi kırmak fikriyle damarlarıma dokunacak kanunsuz muamelelerin mezkûr maksad için yapıldığına, çok emarelerle kat'î kanaatımız geldi. Fakat Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki; benim gibi kabir kapısında, alâkasız, dünyadan usanmış, hürmetten, teveccüh-ü âmmeden kaçmış ve şan ü şeref ve hodfüruşluk gibi riyakârlıklara hiçbir meyli kalmamış bir vaziyette iken, bunların bana karşı kanunsuz ihanetlerinin hiçbir ehemmiyeti kalmadı; Cenab-ı Hakka havale ediyorum. Bana lüzumsuz evham yüzünden eziyet edenlerin yakında ölümle idam-ı ebediyeye giriftar olacaklarını düşünüp, hakikaten acıyorum. Ya Rabbi, onların îmanını Risale-i





    sh:» (T: 506)

    Nurla kurtar! İdam-ı ebediden, sırr-ı Kur'anla terhis tezkeresine çevir! Ben de onlara hakkımı helâl ediyorum!..

    SAİD NURSÎ

    * * *
    Bediüzzaman Said Nursînin ders ve irşadiyle hakikata ulaşan ve Nur hizmetinde çok kıymetdar ve yüksek hizmetleri sebkat eden kahraman ve halis bir talebenin, Üstadın mâhiyetini tarif eden ayn-ı hakikat bir ifadesidir.
    Bu günde, Mele-i Âlânın Arzda medar-ı süruru.
    Bu günde, sekene-i Arzın Mele-i Alâda medar-ı iftiharı.
    Bu günde, Habibullahın medar-ı nazarı.
    Bu günde, Müslümanlığın sertacı.

    Bu günde, hak tariklerin şahı.
    Bu günde, hakikatların imamı.
    Hem bu günde, Mahbub-u Hüda.
    Hem bu günde, allâme-i asır.

    Hem bu günde, zulmetin nuru.
    Hem bütün günlerde serdar-ı hidayet.
    Hem Molla Said'-in Nursî..
    Hem Bediüzzaman el-Fahrüddevranî...
    HÜSREV * * *

    sh: » (T: 507)
    Ben cemiyetin îman selâmeti yolunda dünyamı da âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmibeş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım: Çünki; vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.
    13.Asrın Müceddidi
    BEDİÜZZAMAN SAİD-İ NURSİ

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Altıncı Kısım - Emirdağ Hayatı

    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

    Aziz Sıddık Kardeşlerim,

    Siz hiç merak etmeyiniz... Bu yirmi sene yüzer tecrübe ile, inayet-i İlâhiyye bizi himaye ettiği ve dehşetli zulümlerden kurtardığı gibi, bu yeni, mânasız ve bütün bütün kanunsuz, dehşetli, gaddârâne zulümden bizi kurtaracağına kat'î kanaat etmeliyiz. Şayet bir parça sıkıntı, zahmet, zarar da görsek, binler derece o zahmetten ziyade rahmet ve ihsan-ı İlâhiyyeye ve sevaba mazhar olmakla beraber, pek çok biçare ehl-i imanın imanlarına başka bir tarzda, bir kudsî hizmet hükmüne geçtiğini Rahmet-i İlâhiyyeden pek kuvvetli ümit ediyoruz. Bu hâdisenin on vecihle kanunsuz olduğunu beyan ediyorum.

    Birincisi: Üç mahkeme ve üç ehl-i vukufun ve Ankara'nın yedi makamatının ve adliyelerin elinde iki sene Risale-i Nur tetkikle nazardan geçtiği halde, ittifakla, hiçbir muhalif kalmadan hem umum risalelerin beraetine, hem Said'le beraber yetmişbeş arkadaşiyle birlikte beraet edildiği ve bir gün bile ceza verilmediği halde, yeniden evrak-ı muzırra gibi onlara el uzatmak, ne derece kanunsuzdur; zerre kadar insafı olan bilir.

    İkincisi: Dersiniz ki: Beraetten sonra üç buçuk sene Emirdağ'da münzevî, garib, kapısını hem dışarıdan kilit, hem içeriden sürgü ile kapayan ve yüzde bir adamı, zarurî bir iş olmazsa yanına kabul etmeyen; ve yirmi senedenberi devam eden te'lifini de bırakıp daha te'lif etmeyen bir adama, dünya siyaseti için kapısının kilidini kırarak yanına gelip, Arabî evradından ve başındaki bir iki levha-i imaniyeden başka taharriciler bir şey bulamadıkları halde, bu eziyetin ne derece hilâf-ı kanun olduğunu zerre kadar aklı bulunan anlar!

    Üçüncüsü: Mahkemece yetmiş şâhidin tasdikiyle, yedi sene İkinci Harb-i Umumîyi bilmeyen ve merak edip sormayan; -ki şimdi on senedir aynı o halde bulunan- ve yirmi beş senedenberi hiçbir gazeteyi okumayan ve dinlemeyen ve otuz senedenberi اَعُوذُ بِالَّلهِ مِنَ الشَّيْطَانِ وَالسِّيَاسَةِ deyip, siyasetten bütün kuvvetiyle kaçan; ve yirmi iki sene işkenceli sıkıntılar çektiği



    sh:» (T: 499)

    halde, ehl-i siyasetin nazar-ı dikkatini kendine celbetmemek ve siyasete karışmamak için, bir defa istirahati için hükûmete müracaat etmeyen bir adama, dehşetli bir siyasî gibi (siyasî entrikacısı gibi) onun menzilini ve inzivagâhını basıp hasta halinde emsalsiz bir sıkıntı ruhuna vermek, hiçbir kanuna muvafık gelir mi? Zerre kadar vicdanı bulunan bu hale acıyacak.

    Dördüncüsü: Eskişehir Mahkemesinde altı ay tetkikten sonra ve sebebi de cemiyetçilik ve tarikatçalık olduğu evham ve bahanesiyle, büyük bir reisin ona şahsî garaz ile, onun aleyhinde bazı adliyecileri teşvik ettiği halde; cemiyetçilik tarikatçılık ve Risale-i Nur cihetinde beraet ettirip; yalnız Risale-i Nur'un bir küçücük parçası olan «Tesettür Risalesi» ni bahane ederek, kanunla değil de yalnız kanaat-ı vicdaniye ile, yüzyirmi şâkird içinde beş-on şâkirde altı ay ceza verdiler ki, tetkik zamanına kadar dört ay mevkuf, bir buçuk ay da hapis kaldıkları ve on sene sonra Denizli Mahkemesi, yine dokuz ay, cemiyetçilik ve tarikatçılık gibi birkaç bahane ile, bütün yirmi senelik «Mektubat» ve te'lifatlarını inceden inceye tetkik ile beraber; Ankara'nın Ağır Ceza Mahkemesine beş sandık kitapları gönderdikleri ve iki sene o kitaplar ve mektuplar, Ankara ve Denizli Mahkemesindeki nazar-ı tetkikte kaldıkları halde; o mahkemeler, ittifakla, cemiyetçilik ve tarikatçılık vesair bahaneleri cihetinde beraet kararı verip; o kitap ve mektupları aynen sahiplerine iade ve Saidi, arkadaşlariyle beraber beraet ettirdikleri halde; bir siyasî cemiyet nazariyle ve entrikacı bir siyasî adam tarzında onu itham etmek ve adliye memurlarını onun aleyhinde cemiyetçilik noktasında sevketmek, ne kadar kanunsuz olduğunu insaniyeti sukut etmeyen bilir.
    Beşincisi: Bir adam ki, hakikî meslek ve meşreb ittihaz ettiği yirmi-otuz senelik hayatında düstur kabul ettiği bir halin zıddıyla onu itham etmek nev'inden, kanunsuz ve keyfî bu taarruz hâdisesi'nin mahiyeti şudur ki: Ben, Risale-i Nur mesleğinin esası olan şefkat itibariyle, bir mâsuma zarar gelmemek için, bana zulmeden cânilere değil ilişmek, hattâ beddua da edemiyorum. Hattâ en şiddetli ve garazla bana zulmeden bazı fâsık, belki dinsiz zalimlere hiddet ettiğim halde; değil maddî, belki beddua ile de mukabeleden beni o şefkat menediyor. Çünkü o zalim gaddarın, ya peder ve validesi gibi ihtiyar biçarelere, veya evladı gibi mâsumlara maddî ve mânevî darbe gelmemek için, o dört beş

    sh:» (T: 500)
    mâsumun hatırına binaen o zalim gaddara ilişmiyorum; bazan da helâl ediyorum.
    İşte bu sırr-ı şefkat içindir ki, idare ve asayişe kat'iyyen ilişmediğim gibi, bütün arkadaşlarıma da o derece tavsiye etmişim ki, üç vilâyetin insaflı zabıtalarının bir kısmı itiraf etmişler ki: «Bu Nur şâkirdleri mânevî bir zabıtadır, idare ve asayişi muhafaza ediyorlar» dedikleri ve bu hakikata binler şahit ve yirmi sene hayatiyle tasdik vebinler şâkirdlerin ve zabıtaca hiçbir vukuat kaydetmemesi ile tasdik ve te'yid ettikleri halde; o biçare adamın, ihtilâlci ve insafsız bir komiteci gibi menzilini basmak ve insafsız adamlar ona ihanet etmek ve menzilinde bir şey bulunmamakla beraber; yüz cinayeti bulunan bir adam gibi, hattâ Kur'ânı ve başındaki levhalarını evrak-ı muzırra gibi toplamak, acaba dünyada hangi kanun müsaade eder?

    Altıncısı: Bundan otuz sene evvel, Cenab-ı Hakkın inayetiyle, dünyanın muvakkat şan ü şerefinin ve enaniyetli hodfüruşluk ve şöhretperestliğin ne kadar zararlı ve ne kadar faidesiz ve mânasız olduğunu -hadsiz şükrolsun ki- Kur'ânın feyziyle anlamış bir adam; o zamandanberi bütün kuvvetiyle nefs-i emmaresiyle mücadele edip, mahviyetle benliği bırakmak ve tasannu ve riyakârlık yapmamak için elden geldiği kadar çalıştığına, ona hizmet veya arkadaşlık edenler kat'î bildikleri ve şehadet ettikleri halde ve yirmi senedenberi herkes kendi hakkında hoşlandığı ziyade hüsn-ü zan ve teveccüh-ü nas ve şahsını medih ve senadan ve kendini mânevî makam sahibi olduğunu bilmekten herkese muhalif olarak bütün kuvvetiyle kaçması ve hem has kardeşlerinin onu hakkındaki hüsn-ü zanlarını reddedip, o halis kardeşlerinin onun hakkındaki hüsn-ü zanlarını reddedip, o halis kardeşlerinin hatırlarını kırması ve yazdığı cevabî mektublarında onların, onun hakkında medihlerini ve ziyade hüsn-ü zanlarını kırması ve kendini faziletten mahrum gösterip, bütün fazileti Kur'ânın tefsiri olan Risale-i Nur'a ve dolayısiyle Nur şâkirdlerinin şahs-ı mânevîsine verip kendini âdi bir hizmetkâr bilmesi kat'î isbat ediyor ki; şahsını beğendirmeye çalışmadığı ve istemediği ve reddettiği halde; onun rızası olmadan bazı dostları, uzak bir yerden onun hakkında ziyade hüsn-ü zan edip, methederek bir makam vermesi ve Kütahya havalisinde tanımadığı bir vâizin bazı sözleriyle, acaba hangi kanunla medar-ı mesuliyet olur ki, o biçare ve hasta ve çok ihtiyar ve garib ve münzevînin odasına, büyük bir


    sh:» (T: 501)
    cinayet işlemiş gibi kilidini kırıp taharri memurlarını sokmak; hem evradından ve levhalarından başka bir bahane de bulmamak; acaba dünyada hiçbir kanun ve hiçbir siyaset bu taarruza müsaade eder mi?

    Yedincisi: Bu sırada dahilde o kadar dahilî ve haricî heyecanlı parti cereyanları varken ve bundan tam istifade etmek, yani mahdut birkaç arkadaşına bedel binler diplomatları kendisine taraftar kazanmak için zemin hazır iken; sırf siyasete karışmamak ve ihlâsa zarar vermemek ve hükûmetin nazarını kendine celbetmemek ve dünya ile meşgul olmamak için, arkadaşlarına yazıp, «Sakın cereyanlara kapılmayınız.. siyasete girmeyiniz.. asayişe dokunmayınız» dediği ve iki cereyan bu çekinmesinden ona zarar verdikleri; eskisi evhamından; yenisi de «Bize yardım etmiyor» diye ona çok sıkıntı verdikleri halde ve ehl-i dünyanın dünyalarına hiç karışmayıp, kendi âhiretiyle meşgul olan bir bîçarenin âhiret meşguliyetine bu kadar ilişmeye hangi kanun müsaade ediyor? Ve vatana ve millete ve ahlâka çok zararlı olan dinsizlerin kitaplarının intişarına ve komünistlerin neşriyatlarına serbestiyet kanunu ile ilişilmediği halde; üç mahkeme, medar-ı mes'uliyet olacak içinde hiçbir maddeyi bulmayan ve millet ve vatanın hayat-ı içtimaîyesini ve ahlâkını ve asayişini temine yirmi senedenberi çalışan ve bu milletin hakikî nokta-i istinadı olan Âlem-i İslâmın uhuvvetini ve bu millete dostluğunu iade ve takviyesine tesirli bir surette çabalayan ve diyanet riyasetinin uleması, tenkid niyetiyle, Dahiliye Vekilinin emriyle üç ay tetkikten sonra tenkid etmeyerek tam kıymetini takdir edip «Kıymettar eser» diye, Diyanet Kütüphanesine konulan Zülfikâr ve Asa-yı Musa gibi Nur eczalarını, evrak-ı muzırra gibi toplayıp mahkeme eline vermeye acaba hiçbir kanun, hiçbir vicdan, hiçbir insaf müsaade eder mi?...

    Sekizincisi: Yirmi sene sıkıntılı ve sebebsiz bir nefiyden sonra serbestiyet verildiği vakit, binler akraba ve ahbabı bulunan doğduğu memleketine gitmeyerek; gurbeti, kimsesizliği tercih edip -tâ ki, dünya ve hayat-ı içtimaiyeye ve siyasete temas etmesin- ve çok sevablı olan câmideki cemaatin hayrını bırakıp odasında yalnız oturmasını tercih eden, yâni halkın hürmetinden çekinmek gibi bir hâlet-i ruhiyeyi taşıyan ve yirmi sene hayatının şehadetiyle ve yüzbinler kıymettar Türk zatların tasdikiyle, bir


    sh:» (T: 502)
    dindar müttakî Türk'ü lâkayd çok Kürtlere tercih eden; hattâ mahkemede, Hâfız Ali gibi kuvvetli imanı bulunan Türk kardeşlerini, yüz Kürde değiştirmediğini isbat eden ve hürmet ve ihtiram görmemek için zaruret olmadan halklarla görüşmeyen ve camiye gitmeyen ve kırk senedenberi bütün kuvvetiyle ve âsâriyle İslâmiyetin uhuvvetine ve Müslümanların birbirine muhabbetine çalışan ve şedid düşmanına karşı menfî hareket etmeyen ve hattâ onunla meşgul olmayarak bedduayı dahi etmeyen bir adam hakkında, resmî lisanla, ihanet için bir propaganda yapmak, dostlarını ürkütmek için, «O Kürttür, siz Türksünüz; o Şâfiîdir, siz Hanefîsiniz» deyip, halkları ürkütüp ondan çekindirmeye hangi maslahat, hangi kanun müsaade eder?
    Dokuzuncusu: Çok mühimdir, kuvvetlidir, fakat siyasete teması için sükût ediyorum.
    Onuncusu: Bu da, hiçbir kanun müsaade etmediği ve hiçbir maslahat bulunmadığı halde, sırf mânasız evhamdan ve bir habbeyi kubbeler yapmaktan ibaret, hiçbir kanuna girmeyen bir taarruzdur. Buna da mesleğimizce bakamadığımız siyasete temas etmemek için sükût ederek, böylece on vecihle kanunsuz muamelelere karşı yalnız حَسْبُنَا اللَّهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ deriz.

    SAİD NURSÎ

    * * *

  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Altıncı Kısım - Emirdağ Hayatı

    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

    Aziz Sıddık Kardeşlerim,

    Evvelâ: Umum Nurcuların mübarek bayramlarını ve Haccül-Ekberde bulunan Nur şâkirdleriyle ve Hacdaki Nur taraftarlarının bayramlarını tebrik içinde ve çok zamandanberi esaret altında kalmış ve istiklâliyetini kaybetmiş Hindistan, Arabistan gibi Âlem-i İslâmın büyük memleketleri birer devlet-i İslâmiye şeklinde; Hind'de yüz milyon bir devlet-i İslâmiye, Cava'da elli milyondan ziyade bir devlet-i İslâmiye ve Arabistan'da dört-beş hükûmet, bir cemahir-i müttefika gibi, Arap birliği ile İslâm birliğinin birleşmesindeki Âlem-i İslâmın bu büyük bayramının mukaddemesini tebrik ile, bu bayram bize müjde veriyor.

    Saniyen: İstanbul'da Re'fet Beyin ve Mustafa Orucun yazdıklarına göre, çok zaman İslâm ordusunu idare eden ve sonra Darülfünuna inkılâb eden Harbiye Nezareti ve Bâb-ı Seraskerî, o muazzam binanın alnında

    اِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُبِينًا . وَيَنْصُرَكَ اللَّهُ نَصْرًا عَزِيزًا

    hatt-ı Kur'ân ile o mânidar Kur'ân Âyeti yazılmışken, sonra da mermer taşlarla üzeri kapatılıp o Nurları gizlemişlerdi. Şimdi ye-

    sh:» (T: 495)

    niden Hatt-ı Kur'âniyyeye bir nümune-i müsaade ve Risale-i Nur'un takib ettiği maksadına bir vesile ve üniversite ileride bir Nur Medresesi olmasına bir işaret olduğu gibi, Denizli Nurcularından Ahmed'lerin, meşhur âlim ve akılca On Dokuzuncu Asrın en büyüğü ve içtimaî feylesofların en ilerisi Bismark'ın eserinden aldıkları bir fıkrada, o yüksek Bismark eserinde diyor ki: «Kur'ânı her cihetle tetkik ettim, her kelimesinde büyük bir hikmet gördüm. Bunun misli ve beşeriyeti idare edecek hiçbir eser yoktur ve gelemez» ve Peygambere hitaben der:

    «Ya Muhammed, Sana muasır olamadığımdan çok müteessirim. Beşeriyet, Senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bâdema göremiyecektir. Binaenaleyh, Senin huzurunda kemal-i hürmetle eğilirim.»

    BİSMARK

    diye imzasını atmış. Ve o fıkrasında tahrif ve nesholunan Kütüb-ü Münzeleyi ziyade tenkis için o cümleler yazılmamalı. Ben de işaret ettim.

    O zat, On Dokuzuncu Asrın en akıllı ve en büyük bir feylesofu ve siyasetin ve içtimaiyat-ı beşeriyenin en mühim bir şahsiyeti olması, hem Âlem-i İslâm, istiklâliyetini bir derece elde etmesi ve ecnebi hükûmetlerin hakaik-i Kur'âniyeyi araması ve garp ve şimal-i garbîde Kur'ân lehinde büyük cereyan bulunması; hem Amerika'nın en yüksek ve meşhur feylesofu olan Mister Karlayl dahi aynen Bismark gibi demiş: «Başka kitaplar hiçbir cihette Kur'âna yetişemez, hakikî söz odur. Onu dinlemeliyiz» diye kat'î karar vermesi ve Nurların da her tarafta fütuhatı ve ileri gitmesi büyük bir fâl-i hayırdır ki, ecnebide çok Bismark ve Mister Karlayl'ler çıkacaklar ve emareleri de var diye, Nurculara bir bayram hediyesi olarak takdim ediyoruz ve Bismark'ın fıkrasını leffen gönderiyoruz.

    .............................. .............................. .......................

    Saniyen: Risale-i Nur'un bu kadar muarızlarına mukabil en büyük kuvveti ihlâs olduğundan ve dünyanın hiçbir şeyine âlet olmadığı gibi, tarafgirlik hissiyatına bina edilen cereyanlara, hususan siyasete temas eden cereyanlarla alâkadar olmaz. Çünkü tarafgirlik damarı ihlâsı kırar, hakikatı değiştirir. Hattâ benim otuz senedenberi siyaseti terkettiğime sebeb; mübarek bir âlim,


    sh:» (T: 496)

    takib ettiği cereyanın tarafgirlik damarı ile sâlih ve büyük bir âlimi, onun fikrine muhalif olmasından, tekfir derecesinde tahkir edip; kendi fikrine muvafık meşhur ve mütecaviz bir münafığı gayet medih ve sena etti. Ben de bütün ruhumla ürktüm. Demek, tarafgirlik hissine siyasetçilik karışsa, böyle acib hatâlara sebebiyet veriyor diye اَعُوذُ بِالَّلهِ مِنَ الشَّيْطَانِ وَالسِّيَاسَةِ dedim. O zamandanberi siyaseti terkettim. O halimin neticesi olarak, sizin gibi kardeşlerim bilirsiniz ki; yirmi beş senedenberi bir gazeteyi ne okudum, ne dinledim ve ne de merak ettim. Ve on sene Harb-i Umumîye bakmadım, bilmedim ve merak etmedim. Ve yirmi iki sene bu işkenceli esaretimde, tarafgirliğe ve siyasete temas etmemek için ve Nur'daki ihlâsa zarar gelmemek için, müdafaatımdan başka istirahatım için hiç müracaat etmediğimi bilirsiniz.

    Hem bilirsiniz ki; hapisteki size yazdığım gibi, benim idamına hükmeden adamlar, beni işkenceyle tâzib edenler Risale-i Nur ile imanlarını kurtarsalar, şahit olunuz ki, ben onları helâl ediyorum. Ve tarafgirlik damariyle ihlâsa zarar gelmemek için, bu iki-üç senede, dahilden ve hariçten gelen fırtınalı cereyanlara hiç temas etmedik ve kardeşlerimi de bir derece ikaz ettim.

    Bilirsiniz ki; kendim sadaka ve yardımları kabul etmediğim gibi, öyle yardımlara da vesile olamadığımdan, kendi elbisemi ve lüzumlu eşyamı satıp, o para ile kendi kitablarımı yazan kardeşlerimden satın alıyordum. Tâ, Risale-i Nur'un ihlasına dünya menfaatleri girmesin, bir zarar vermesin ve başka kardeşler de ibret alıp, hiçbir şeye âlet edilmesin. Nur'un hakikî şâkirdlerine, Nur kâfidir; onlar da kanaat etsin, başka şereflere veya mânevî maddî menfaatlere gözünü dikmesin.

    Hem; münakaşa, münazaa ve mesail-i dinîyede damarlara dokunacak tarafgirane mübahese etmemek lâzımdır ki, Nur aleyhinde garazkârlar çıkmısın. Hattâ, bir hiss-i kablelvuku ile, Mustafa Oruç kardeşimizin, Risale-i Nur'un mesleğine muhalif olarak birisiyle mübahesesi, aynı dakikada ona gayet hiddet ve şiddetle bir gücenmek kalbe geldi. Hattâ o, Nurdan kazandığı çok ehemmiyetli makamından atmak arzusu oldu. Kalben müteessir oldum. Bu, benim için bir Abdurrahmandı.. neden böyle şiddetli hiddet ettim?!


    sh:» (T: 497)

    Sonra bu bayramda yanıma geldi. Cenab-ı Hakka şükür ki, çok ehemmiyetli bir ders dinledi ve o büyük hatâsını da anladı. Ve benim burada hiddetimin aynı dakikada hatâsını itiraf etti. İnşâallah o kefaret oldu, tam temiz olarak kurtuldu.

    Dört-beş aydanberi bir zat, bana buraya bir gazete gönderiyormuş. Ben yeniden haber aldım ki bana gönderilmiyormuş. Buradaki dostlarım âdetimi bildikleri içindir ki, değil gazete, Nur'dan başka hiçbir kitabı, hiçbir mecmuayı kabul etmediğim gibi, yeni yazıdan hiçbir harf bilmediğim için korkmuşlar, bana haber vermemişler ve göstermemişler. Şimdi bir zat -bir mektup içinde bir sahifesi benimle konuşan- bir gazetecinin, fakat dost ve hemşehri bir zatın mektubun gösterdi. Dediler ki: Çoktanberi senin nâmına bir gazete gönderiyordu, biz korktuk, sana söylemedik. Ben de dedim:

    O zata benin tarafımdan çok selâm ediniz. O dostum, eski bildiği Said değişmiş; dünya ile alâkası kesilmiş; hem hasta, hem hususî mektubu kardeşime de yazamadığımdan, o zat gücenmesin. Oradaki umum dostlara, hususan Hâfız Emin ve Hâfız Fahreddin gibi kardeşlerimize selâm ve bayramlarını tekrar tebrik ediyoruz...

    Hadsiz şükür olsun ki, Risale-i Nur, Haremeyn-i Şerifeynce makbuliyetine bir âlamet şudur ki: Denizli kahramanı Hâfız Mustafa, İstanbul'dan aldığı «Zülfikâr» ve «Asa-yı Musa» ve «Siracınnur» u -ki Hindistan ulemasına gönderilecekti- onları alıp, yolda bazı hacılara okutup, beraber Medine-i Münevvere'de, Keşmirli gayet meşhur bir âlim ve Türkçeyi de güzel bilen bir zâta teslim etmiş. O zat da çok takdir edip kat'î teminat ile Hindistan ulemasının merkezine göndereceğini ve Medine-i Münevvere'ye mahsus olan mecmualar da yetiştiğini vesair yerlere de gönderilen mecmualar selâmetle yetiştiğini, Denizlili Hâfız Mustafa'ya arkadaş olup ve yolda Nurları okuyarak giden, hem genç hem Nurcu iki Afyonlu Hacı ve başka hacılar bu müjdeli haberi bana getirdiler. Ve hariçte, Risale-i Nur'un ehemmiyetli revacını ve makbuliyetini müjdelediler.

    SAİD NURSÎ

    * * *

    sh:» (T: 498)

  6. #6
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Altıncı Kısım - Emirdağ Hayatı


    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

    Aziz Sıddık Kardeşlerim,
    Evvelâ: Leyle-i Kadirde kalbe gelen pek uzun ve geniş bir hakikata pek kısaca bir işaret edeceğiz. Şöyle ki:

    Nev-i beşer, bu son harb-i umumînin eşedd-i zulüm ve istibdadiyle ve merhatemiz tahribatiyle ve bir düşmanın yüzünden yüz mâsumu perişan etmesiyle ve mağlûbların dehşetli me'yusiyetleriyle ve galiblerin dehşetli telâş ve hâkimiyetlerini muhafaza ve büyük tahribatlarını tamir edememelerinden gelen dehşetli vicdan azablarıyla; ve dünya hayatının bütün bütün fâni ve muvakkat olması ve medeniyet fantaziyelerinin aldatıcı ve uyutucu olması umuma görünmesiyle; ve fıtrat-ı beşeriyedeki yüksek istidâdâtın mahiyet-i insaniyesinin umumî bir surette dehşetli yaralanmasiyle ve ebedperest hissiyat-ı bâkiye ve fıtrî aşk-ı insaniyenin heyecan içinde uyanmasiyle; ve gaflet ve dalâletin en sert sağır olan taibatın, Kur'ânın elmas kılıcı altında parçalanmasiyle; ve gaflet ve dalâletin en boğucu, aldatıcı, en geniş perdesi olan siyasetin, rûy-u zeminde pek çirkin, pek gaddarâne hakikî sureti görünmesiyle; ve elbette hiçbir şüphe yok ki; Şimalde, Garbde, Amerika'da emareleri göründüğüne binaen, nev-i beşerin mâşuk-u mecazîsi olan hayat-ı dünyevîyesi böyle çirkin ve geçici olmasından, fıtrat-ı beşerin hakikî sevdiği ve aradığı hayat-ı bâkıyeyi bütün kuvvetiyle arayacak.. ve elbette hiç şüphe yok ki; binüçyüz altmış senede, her asırda üçyüz elli milyon şâkirdi bulunan ve her hükmüne ve dâvâsına milyonlar ehl-i hakikat tasdik ile imza basan; ve her dakikada milyonlar hafızların kalbinde kudsiyet ile bulunup, lisanlariyle beşere ders veren ve hiçbir kitabda emsali bulunmayan bir tarzda, beşer için hayat-ı bâkiyeyi ve saadet-i ebedîyeyi müjde verip, bütün beşerin yaralarını tedavi eden Kur'ân-ı Mucizül-Beyanın şiddetli, kuvvetli ve tekrarlı binler âyâtıyla, belki sarihan ve işareten onbinler defa dâvâ edip, haber verip, sarsılmaz kat'î deliller ile şüphe getirmez hadsiz hüccetlerle, hayat-ı bâkiyeyi kat'iyyetle müjde ve saadet-i ebediyyeyi ders vermesi, elbette nev-i beşer bütün aklını kaybetmezse ve maddî ve mânevî bir kıyamet başlarında kopmazsa; İsveç, Norveç, Finlandiya ve İngiltere'nin Kur'ânı kabule çalışan meşhur hatibleri ve Din-i Hakkı


    sh:» (T: 491)

    arayan Amerika'nın çok ehemmiyetli dinî cemiyeti gibi ruy-u zeminin kıt'aları ve hükûmetleri Kur'ân-ı Mucizül-Beyanı arayacaklar ve hakikatlarını anladıktan sonra bütün ruh-u canlariyle sarılacaklar. Çünkü bu hakikat noktasında katiyyen Kur'ânın misli yoktur ve olamaz! Ve hiçbir şey bu Mucize-i Ekberin yerini tutamaz!..

    Saniyen: Madem Risale-i Nur, o Mucize-i Kübra'nın elinde bir elmas kılınç hükmünde hizmetini göstermiş ve en muannid düşmanları teslime mecbur etmiş. Hem kalbi, hem ruhu, hattâ hissiyatı tam tenvir edecek ve ilâçlarını verecek bir tarzda, hazine-i Kur'âniyyenin dellâllığını yapan ve ondan başka me'haz ve mercii olmayan, bir mucize-i mânevîyesi bulunan Risale-i Nur, o vazifeyi yapıyor ve aleyhinde dehşetli propagandalar ve gayet muannid zındıklara tam galebe çalmış ve dalâletin en kalın ve boğucu ve geniş daire-i âfâkında ve fennin en geniş perdelerinde, Asâ-yı Musadaki, Meyvenin Altıncı Meselesi ve Birinci ve İkinci, Üçüncü ve Sekizinci Hüccetleriyle gayet parlak bir tarzda gafleti dağıtıp, nur-u tevhidi göstermiş. Elbette bizlere lâzım ve millete elzemdir ki; şimdi resmen izin verilen din tedrisatı için hususî dershaneler açılmasına ve izin verilmesine binaen, Nur şâkirdleri, mümkün olduğu kadar her yerde küçücük bir dershane-i Nurîye açmak lâzımdır. Gerçi, herkes kendi kendine bir derece istifade eder. Fakat herkes, her mes'elesini tam anlamaz. Hem iman hakikatlarının izahı olduğu için, hem ilim, hem marifetullah, hem ibadettir.

    Eski medreselerde beş-on seneye mukabil, İnşâallah Nur medreseleri beş-on haftada aynı neticeyi temin edecek. Ve yirmi senedir ediyor. Ve hem hükûmet ve millet ve vatan, hem hayat-ı dünyevîyesine ve siyasîyesine ve uhrevîyesine pek çok faidesi bulunan bu Kur'ân lemeatlarına ve dellâlı bulunan Risale-i Nur'a, değil ilişmek, tamamiyle terviç ve neşrine çalışmaları elzemdir ki, geçen dehşetli günahlara keffaret ve gelecek müthiş belâlara ve anarşistliğe bir sed olabilsin.

    Kardeşlerim, merak etmeyiniz. Ve Nurun fevkalâde perde altındaki fütuhatına kanaat ediniz. Şimdiye kadar hiçbir eserin böyle ağır şerait altında, bu derece tesirli intişarını tarih göstermiyor. Hem, tam serbestiyet verilmemesinin sebebi ve hikmeti, Nurların fevkalâde kuvvetinden kokruyorlar; belki sarsıntı verecek di-



    sh:» (T: 492)

    ye, tam takdir ve kabul etmek ile beraber, şimdilik resmen intişarından telâş ettiklerini, diyanet reisi büyük reisle görüşmesinde haber alınmış. Eski gibi hücum yok, belki müsalâha istiyorlar. Fakat, Nurlar lehinde kuvvetli cereyanlar, İnşâallah o telâşı, iştiyakla resmen neşrine çevirecek.

    Hem çok enaniyetliler, eserlerini terviç etmek için, Nurların meydana çıkmalarına kıskanmak damariyle taraftar olmuyorlar.

    Salisen: Risale-i Nur; hacılarla hariç Âlem-i İslâma yayılıyor; kendi kendini lâyık ellere yetiştiriyor. Ve Şam'a el yazısiyle gönderdiğimiz Asa-yı Musa ve Zülfikar'ı hey'et-i ilmiye onbeş gün tetkik etmiş; tam takdir etmelerine alâmet olarak demişler: «Biz bunu mecmualar halinde kısım kısım tâbedelim, hem bunu birden tâbetmeye çok para lâzım.»

    SAİD NURSÎ

    * * *

    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

    Aziz Sıddık Kardeşlerim,

    Evvelâ; Size, hem acib, hem elîm, hem lâtif bir macera-yı hayatımı ve düşmanlarımın hem şenî, hem bin ihtimalden bir tek ihtimal ile hiçbir şeytan hiçbir kimseyi kandıramadığı bir iftiralarını ve Nur'a karşı istimal edilecek hiçbir silâhları kalmadığını beyan etmeye bir münasebet geldi. Şöyle ki:

    Tarih-i hayatımı bilenlere malûmdur. Ellibeş sene evvel, ben yirmi yaşlarında iken, Bitlis'te, merhum Vali Ömer Paşa hanesinde iki sene onun ısrariyle ve ilme ziyade hürmetiyle kaldım. Onun altı adet kızları vardı. Üçü küçük, üçü büyük. Ben, üç büyükleri iki sene beraber bir hanede kaldığımız halde, birbirinden tefrik edip tanımıyordum. O derece dikkat etmiyordum ki bileyim. Hattâ bir âlim misafirim yanıma geldi, iki günde onları birbirinden farketti, tanıdı. Herkes bendeki hale hayret ederek bana sordular: «Neden bakmıyorsun?» Derdim: «İlmin izzetini muhafaza etmek beni baktırmıyor.»

    Hem kırk sene evvel İstanbul'da, Kâğıthane şenliğinin yevm-i mahsusunda, köprüden tâ Kâğıthaneye kadar, Haliç'in iki tarafında binler açık saçık Rum ve Ermeni ve İstanbullu karı ve kızlar di-


    sh:» (T: 493)

    zildikleri sırada, ben ve merhum mebus Molla Seyyid Tâhâ ve mebus Hacı İlyas ile beraber bir kayığa bindik. O kadınların yanlarından geçiyorduk. Benim hiç haberim yoktu. Halbuki, Molla Tâha ve Hacı İlyas beni tecrübeye karar verdikleri ve nöbetle beni tarassut ettiklerini bir saat seyahat sonunda itiraf edip, dediler: «Senin bu haline hayret ettik, hiç bakmadın!» Dedim: «Lüzumsuz, geçici, günahlı zevklerin âkıbeti elemler, teessüfler olmasından istemiyorum.»

    Hem, bütün tarih-i hayatımda hediyeleri kabul etmek ve minnet altına girip, halkın sadaka ve ihsanlarını almaktan çekindiğimi, benim ile arkadaşlık edenler bilirler. Nurların ve hizmet-i imaniye ve Kur'âniyenin şerefini ve selâmetini himaye etmek için, dünyanın maddî ve içtimaî ve siyasî bütün ezvakını ve merakını terkettiğim ve idam gibi ehl-i garazın bütün tehditlerine beş para ehemmiyet vermediğim, yirmi sene işkenceli esaretimdeki iki dehşetli hapislerimde ve mahkemelerimde kat'î göründü.

    İşte, yetmişbeş sene devam eden bu düstur-u hayatım varken, Risale-i Nur'un fevkalâde kıymetini kırmak fikriyle şeytanların bile hatır ve hayâline gelmeyen bir iftira, resmî makamı işgal eden bir adam yaptı. Ve demiş: «Gecede tablalarla baklavalar, fâhişe ve namussuzlar yanına gidiyorlar!» Halbuki benim kapım; gecede, dışarıdan ve içeriden kilitli, sabaha kadar bir bekçi o bedbahtın emriyle kapımı bekliyordu.

    Hem buradaki komşular ve bütün dostlar bilirler ki, ben, işa namazından sonra tâ sabaha kadar hiç kimseyi yanıma kabul etmemişim.

    İşte böyle bir iftiraya, bir sefih ahmak insan, eşek olsa, sonra şeytan olsa buna ihtimal vermez. O adam anladı, o gibi plânlardan vazgeçti; buradan başka yere cehennem olup gitti. Onun, resmiyet cihetiyle beni değil, belki Nurcuları lekedar etmek için kurduğu plânı ile bu yeni hâdiseyi vesile edip, şâkirdlere leke sürmek istenildi. Fakat, hıfz ve himayet ve inâyet-i İlâhiyye, o plânı da hârika bir tarzda akîm bıraktı. Bu beyanla, ben nefsimi tebrie etmiyorum; belki kudsî hizmet-i imaniye, o nefsi bütün hevesatından vazgeçirmiş ve o hizmetteki mânevî zevk ona kâfi geliyor, demek istiyorum. Ve Nurcuların, ihtiyat ve dikkate ihtiyaçlarını beyan ediyorum.


    sh:» (T: 494)

    Saniyen: Makine işinde tecrübeli ve muktedir, hususî katibi size gönderiyorum; kendim zahmetle yazdığımdan, bundan sonra kısaca yazacağım, gücenmeyiniz.

    .............................. .............................. ...............

    Rabian: Bu dakikada Kastamonu Hüsrevi Mehmet Feyzi'nin tebrik ve Nur fütuhatının müjdelerini havi parlak güzel mektubunu aldım. Ve o kıymetli kardeşimiz başta olarak, Hilmi, Emin, Beş Kardeşlere, Zehralar, Lütfiyeler, Ulviyeler gibi Nurcu hemşirelerimizi hem leyali-i aşerelerini, hem bayramlarını ruh-u canımızla tebrik ediyoruz. Hem Hulusi'nin, hem Feyzi'nin mektublarını leffen gönderiyoruz.

    SAİD NURSÎ

    * * *

  7. #7
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Altıncı Kısım - Emirdağ Hayatı

    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

    Aziz Sıddık Kardeşlerim,

    Maddî ve mânevî bir sual münasebetiyle hatıra gelen bir cevaptır.

    Deniliyor ki: Neden Nur şakirdlerinin kuvvetli hüsn-ü zanları ve kat'î kanaatları, senin şahsın hakkında Nurlara daha ziyade


    sh:» (T: 486)
    şevklerine medar olan bir makamı ve kemâlâtı şahsına kabul etmiyorsun? Yalnız Risale-i Nur'a verip, kendini çok kusurlu bir hâdim gösteriyorsun?

    Elcevab: Hadsiz hamd ve şükür olsun ki, Risale-i Nur'un öyle kuvvetli ve sarsılmaz istinad noktaları ve öyle parlak ve keskin hüccetleri var ki; benim şahsımda zannedilen meziyete, istidada ihtiyacı yoktur. Başka eserler gibi müellifin kabiliyetine bakıp, makbuliyeti ve kuvveti ondan almıyor. İşte meydanda, yirmi senedir kat'î hüccetlerine dayanıp, şahsımın maddî ve mânevî düşmanlarını teslime mecbur ediyor. Eğer şahsiyetim ona ehemmiyetli bir nokta-i istinad olsaydı, dinsiz düşmanlarım ve insafsız vurabilirdiler. Halbuki o düşmanlar, divaneliklerdinden, yine her nevi desiselerle beni çürütmeye ve hakkımda teveccüh-ü âmmeyi kırmağa çalıştıkları halde Nurları fütuhatına ve kıymetine zarar veremiyorlar. Yalnız bazı zaif ve yeni müştakları bulandırsa da vazgeçiremiyorlar.

    Bu hakikat için, hem bu zamanda enaniyet ziyade hükmettiği için, haddimden çok ziyade olan hüsn-ü zanları kendime almıyorum. Ve ben, kardeşlerim gibi, kendi nefsime hüsn-ü zan etmiyorum. Hem kardeşlerimin bu biçare kardeşlerine verdiği makam-ı uhrevî, hakikî dinî makam ise; Mektubat'ta, İkinci Mektubun âhirindeki kaideye göre, «Şahsıma verdikleri mânevî hediye olan kemâlâtı, eğer hâşâ! Ben kendimi öyle bilsem, olmamasına delildir; kendimi öyle bilmesem, onların o hediyesini kabul etmemek lâzım geliyor.» Hem kendini makam sahibi bilmek cihetinde enaniyet müdahale edebilir.

    Bir şey daha kaldı ki, dünya cihetinde hakaik-i imaniyenin neşrindeki vazifedar, makam sahibi olsa, daha iyi tesir eder denilebilir. Bunda da iki mâni var.

    Birisi: Faraza velâyet olsa da; bilerek, isteyerek makam yapmak tarzında, velâyetin mahiyetindeki ihlâs ve mahviyete münafidir. Nübüvvetin vereseleri olan Sahabeler gibi izhar ve dâvâ edemezler; onlara kıyas edilmez.

    İkinci Mâni: Pek çok cihetlerle çürütülebilir ve fâni ve cüz'î ve muvakkat ve kusurlu bir şahıs sahib olsa, Nurlara ve hakaik-i imaniyenin fütuhatına zarar gelir. Fakat bir nokta var ki, mucib-i şükrandır; ehl-i siyasetteki düşmanlarım, mezkûr hakikatları bil-


    sh:» (T: 487)

    medikleri için; şerefli, izzetli eski Said'i düşünüp, mütemadiyen Nurlar bedeline benim şahsıma ihanet ve tenkis etmekle meşgul oluyorlar. Bazı mutaasıb enaniyetli hocaları da şahsımın aleyhine çeviriyorlar; gûya Nurları söndürmeye çalışıyorlar. Halbuki, Nurları daha ziyade parlattırmaya vesile oluyorlar. Nurlar, âdi şahsımdan değil, Kur'ân güneşinin menbaından nurları alıyor.
    .............................. .............................. ............

    SAİD NURSÎ

    * * *

    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

    Aziz Sıddık Kardeşlerim,

    Bu şaşaalı baharın çiçeklerini temaşa etmek için, araba ile bir iki saat geziyorum. Hiç hayatımda görmediğim bir tarzda, bütün çiçekli otlar âdetin fevkinde bir tarzda büyümüş, çiçekler açmış, tebessümkârâne tesbihat edip, lisan-ı hal ile Sâni-i Zülcelâllerinin sanatını takdir ve alkışlıyorlar gibi hakkalyakîn hissettiğimden; hayat-ı dünyevîyeye müştak hissiyatım ve gafil ve tahammülsüz nefsim, bu halden istifade ederek, dünyadan nefret ve hastalıklı ve sıkıntılı hayattan usanmak ve berzaha gitmeye ve oradaki yüzde doksan dostlarını görmeye iştiyak cihetinde karar veren kalbime ve fânide bâkî zevk arayan nefsime itiraz geldi. Birden hissiyata da, damarlara da sirayet eden îman nuru, o îtiraza karşı gösterdi ki; madem toprak, bu kadar cemal ve rahmet ve hayat ve ziynetlere, maddi cihetinde mazhar olmasından hadsiz bir rahmetin perdesidir.. ve içine giren hiçbir şey başıboş kalmıyor, elbette, bütün bu zâhirî ve maddî ziynetlerin ve güzelliklerin ve hüsün ve cemal ve rahmet ve hayatın mânevî merkezlerinin ve bir kısım tezgâhlarının faal bir nev'i toprak perdesinin altında ve arkasındadır. Elbette, bu hamiyetli annemiz olan toprak altına girmek ve kucağına sığınmak ve o hakikî ve daimî ve mânevî çiçekleri seyretmek, daha ziyade sevilir ve iştiyaka lâyıktır diye, o kör hissiyatın ve dünyaperest nefsin itirazını tamamiyle izale ve defetti;


    sh:» (T: 488)

    اَلْحَمْدُ لِلَّهِ عَلَى نُورِ اْلاِيمَانِ مِنْ كُلِّ وَجْهٍ dünyaperest nefsime de dedirtti.


    SAİD NURSÎ

    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
    Aziz Sıddık Kardeşlerim,

    Evvelâ: Seksen sene ibadetli bir ömrü bahtiyarlara kazandıran Ramazan-ı mübarekte, inşâallah Nur'un şirket-i mânevîsi o kazanca mazhar olacak. Bayrama kadar elden geldiği kadar, Nurcular ihlâs ile birbirinin dualarına mânevî âmin demeli ki, birisi o sekseni kazansa, herbiri derecesine göre hissedar olur. En zaif ve en ağır yükü bulunan bu hasta kardeşinize elbette mânevî yardım edersiniz.
    Saniyen: Nurların erkânlarından bir-iki doktor, benim hastalığımın şiddetiyle beraber, o hâlis, sadık zatlara hastalık noktasında müracaat etmeyip ve ilâçlarını da yemeyip, çok ağır hastalıklar içinde onlara meşveret etmeyerek ve şiddet-i ihtiyacım ve elemlerin içinde yanıma geldikleri vakit, hastalığa dair bahis açmadığımdan endişeli bir merak onlara geldiğinden, sırlı bir hakikatı izhara mecbur oldum. Belki size de faidesi var diye yazıyorum.

    Onlara dedim ki: Hem gizli düşmanlarım, hem nefsim, şeytanın telkiniyle zaif bir damarımı arıyorlar ki, beni onunla yakalayıp Nurlara tam ihlâs ile hizmetime zarar gelsin. En zaif damar ve dehşetli mâni, hastalık damarıdır. Hastalığa ehemmiyet verildikçe, hiss-i nefs-i cisim galebe eder. «Zarurettir, mecburiyet var» der, ruh ve kalbi susturur. Doktoru, müstebid bir hâkim gibi yapar. Ve tavsiyelerine ve gösterdiği ilâçlara itaate mecbur ediyor. Bu ise, fedakârâne ihlâsla hizmete zarar verir. Hem, gizli düşmanlarım da bu zaif damarımdan istifadeye çalışmışlar ve çalışıyorlar. Nasıl ki korku ve tama ve şan ü şeref cihetinde çalışıyorlar... (Çünki, insanın en zaif damarı olan korku cihetinde bir halt edemediler, idamlarına peş para vermediğimizi anladılar.)


    sh:» (T: 489)

    Sonra, insanın bir zaif damarı, derd-i maişet ve tama cihetinde çok soruşturdular; nihayetinde o zaif damardan birşey çıkaramadılar. Sonra onlarca tahakkuk etti ki; onların mukaddesatını feda ettikleri dünya malı, nazarımızda hiç ehemmiyeti yok ve çok vukuatlarla onlarca da tahakkuk etmiş. Hattâ bu on sene zarfında yüz defadan ziyade, resmen, «Ne ile yaşıyor?» diye mahallî hükûmetlerden sormuşlar.

    Sonra, en zaif bir damar-ı insaniye olan şan ü şeref ve rütbe noktasında, bana çok elîm bir tarzda, o zaif damarımı tutmak için; emredilmiş ihanetler, tahkirler, damara dokunduracak işkenceler yaptılar, hiçbir şeye muvaffak olamadılar. Ve kat'iyyen anladılar ki, onların perestiş ettiği dünyanın şan ü şerefini, bir riyakârlık ve zararlı bir hodfüruşluk biliyoruz. Onların fevkalâde ehemmiyet verdikleri hubb-u cah ve şan ü şeref-i dünyevîyeye beş para ehemmiyet vermiyoruz.. belki onları bu cihetle divane biliyoruz.

    Sonra, bizim hizmetimiz itibariyle bizde zaif damar sayılan, fakat hakikat noktasında herkesin makbulü ve her şahıs onu kazanmağa müştak olan mânevî makam sahibi olmak ve velâyet mertebelerinde terakki etmek ve o nimet-i İlâhiyyeyi kendinde bilmektir ki, insanlara, menfaatten başka hiçbir zararı yok. Fakat, böyle benlik ve enaniyet ve menfaatperestlik ve nefsini kurtarmak hissi galabe çaldığı bir zamanda, elbette sırr-ı ihlâsa ve hiçbir şeye âlet olmamağa bina edilen hizmet-i imaniye, şahsî makam-ı mâneviyeyi aramamak iktiza ediyor. Harekâtında onları istememek ve düşünmemek lâzımdır ki, hakikî ihlâsın sırrı bozulmasın.

    İşte bunun içindir ki; herkesin aradığı keşf ü kerâmâtı ve kemalât-ı ruhîyeyi, Nur hizmetinin haricinde aramadığımı, zaif damarlarımı tutmağa çalışanlar anladılar. Bu noktada dahi mağlûb oldular.

    Umum kardeşlerimize birer birer selâm. Ve gelecek Leyle-i Kadir, herbir Nurcu hakkında seksen üç sene ibadetle geçmiş bir ömür hükmüne geçmesini, hakikat-ı Leyle-i Kadri şefaatçi ederek Rahmet-i İlâhiyyeden niyaz ediyoruz.

    Kardeşiniz
    SAİD NURSÎ

    * * *


    sh:» (T: 490)

  8. #8
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Altıncı Kısım - Emirdağ Hayatı


    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

    Aziz Sıddık Kardeşim, bu fâni dünyada hamiyetli ve ciddî bir arkadaşım,

    Evvelâ: Bütün dostlarım ve hemşehrilerimden en ziyade zâtınız ve bazı Erzurumlu zatların benim bu işkenceli mazlumiyet hâletimde şefkatkârâne ciddî alâkadarlığınıza ve imdadıma fikren koşmanıza cidden çok minnettarım.. ve âhir ömrüme kadar unutmayacağım. Size bin Maşâallah ve Barekallah derim.

    Saniyen: Mesleğime ve Risale-i Nur'dan aldığım dersime bütün bütün muhalif olarak ve on senedenberi fâni dünyanın geçici, ehemmiyetsiz hâdiselerine bakmamak olan bir düstur-u hayatıma da münafi olarak, sırf senin hatırın ve merak ettiğin ve bu defaki uzun mektubun için, vaziyetime ve zalimlerin işkencelerine ait birkaç maddeyi beyan edeceğim.

    Birincisi: Otuz sene evvel Darül-Hikmette âza iken bir gün arkadaşımızdan ve Darül-Hikmet âzasından Seyyid Sadeddin Paşa dedi ki: Kat'î bir vasıta ile haber aldım; kökü ecnebide ve kendisi burada bulunan bir zındıka komitesi senin bir eserini okumuş, demişler ki: Bu eser sahibi dünyada kalsa, biz mesleğimizi yani zındıkayı (dinsizliği) bu millete kabul ettiremeyeceğiz.. bunun vücudunu kaldırmalıyız! diye, senin idamına hükmetmişler. Kendini muhafaza et. Ben de: «Tevekkeltü Alellah.. ecel birdir, tagayyür etmez» dedim.

    sh:» (T: 483)

    İşte bu komite otuz sene belki kırk senedenberi hem tevessü' etti, hem benimle mücadelede herbir desiseyi istimal etti. İki defa imha için hapse ve onbir defa da beni zehirlemeye çalışmışlar. En son dehşetli plânları, sâbık Dahiliye Vekilini ve Afyon'un sâbık Valisini ve Emirdağı'nın sâbık Kaymakam Vekilini aleyhime sevketmeleriyle, resmî hükûmetin nüfuzunu bütün şiddetiyle aleyhimde istimal etmeleridir. Benim gibi zayıp, ihtiyar, merdümgiriz, fakir, garib, hizmete çok muhtaç bir biçareye o üç resmî memurlar, aleyhimde öyle bir propaganda yapmış ve herkesteki korku o dereceye varmış ki, bir memur bana selâm etse, haber aldıkları vakit değiştirdikleri için, casusluktan başka hiç bir memur bana uğramadığını ve komşularımın da bazıları korkularından hiç selâm etmediklerini gördüğüm halde, inayet ve hıfz-ı İlâhî bana bir sabır ve tahammül verdi. Emsalsiz bu işkence ve bu tazyik beni onlara dehalete mecbur etmedi.

    .............................. .............................. ..............

    Üçüncüsü: İki sene, iki mahkeme ellerinde tetkik edilen bütün Risale-i Nur eczalarında kanunca bir vesile bulamayıp (Hâşiye) bizi ve Risale-i Nur'u beraet ettirdikten sonra, zındıka komitesi, münafık bazı memurları vesile ederek, merkez-i hükûmette resmî bir plân çevirip, bütün bütün hilâf-ı kanun olarak bütün dostlarımdan ve talebelerimden tecrid ve sıhhat ve hayatım noktasında en fena bir yerde, beni nefyetmek namı altında, haps-i münferid ve tecrid-i mutlak mânasında beni Emirdağı'na gönderdiler. Şimdi tahakkuk etmiş ki, iki maksatla bu muameleyi yapıyorlar.

    Birisi: Eskidenberi ihaneti kabul etmediğimden, beni o surette hiddete getirip, bir mesele çıkararak mahvıma yol açmaktı. Bundan bir şey çıkaramadıkları için, zehirlendirmek vasıtasiyle mahvıma çalıştılar. Fakat, inayet-i İlâhiyye ile Nur şakirdlerinin duaları, tiryak gibi, panzehir gibi ve sabır ve tahammülüm tam bir ilâç gibi o plânı akîm bıraktı. O maddî ve mânevî zehirin tehlikesini geçirdi. Gerçi hiçbir tarihte hiçbir hükûmette bu tarz-

    ______________________________ ____________

    Hâşiye: Ya; hiçbir cihetle hiçbir kanun, hattâ onların bazı keyfî kanunları bize ve Risale-i Nura ilişmiyorlar; veyahud şimdiki bazı kanunlar iliştiği halde, koca Adliyeler ve üç büyük mahkemeler, istikbalde gelecek şiddetli nefret ve lânetten çekinmek için, Nurun ve bizin mahkûmiyetimize cesaret edemeyip, ittifakla umumumuzun beraetine ve bütün Risale-i Nurun iadesine karar verdiler. Dağ gibi kuvvetli adliyeler çekindiği halde, muvakkat bir makam olan gaddar şahsiyetlerin bu zulmü yapmaları, elbette semavatı ve arzı kızdırıyor.. daha hiddetime lüzum kalmıyor.


    sh:» (T: 484)

    da işkenceli zulümler kanun namına, hükûmet namına yapılmadığı halde; damarlarıma dokunduracak tarzda mütemadiyen tarassutlarla, herkesi ürkütmekle beni hiddete getiriyordu. Fakat birden kalbime ihtar edildi ki, bu zalimlere hiddet değil, acımalısın! Onların herbirisi, pek az bir zaman sonra, sana muvakkaten verdikleri azab yerinde bin derece fazla bâkî azablara ve maddî ve mânevî cehennemlere mâruz kalacaklar. Senin intikamın, bin defa ziyade onlardan alınır. Ve bir kısmı -aklı varsa- dünyada da kaldıkça geberinceye kadar vicdan azabı ve idam-ı ebedî korkusuyla işkence çekecekler. Ben de onlara karşı hiddeti terkettim, onlara acıdım, «Allah ıslah etsin,» dedim.

    Hem, bu azab ve işkenceler pek büyük sevab kazandırmakla beraber, Risale-i Nur şakirdleri yerine ve onların bedeline benimle meşgul olup yalnız beni tâzib etmeleri, Nurculara büyük bir faide ve selâmetlerine hizmet olması cihetinde de Cenab-ı Hakka şükrediyorum. Ve müthiş sıkıntılarım içinde bir sevinç hissediyorum.

    Dördüncüsü: Senin mektubunda, benim istirahatımı ve eğer iktidarım olsa benim Şam ve Hicaz tarafına gitmeme dair sizin hükûmet-i hazıraya müracaat maddesi ise...

    Evvelâ: Biz, imanı kurtarmak ve Kur'âna hizmet için Mekke'de olsam da buraya gelmek lâzımdı. Çünkü, en ziyade burada ihtiyaç var. Binler ruhum olsa, binler hastalıklara mübtelâ olsam ve zahmetler çeksem, yine bu milletin imanına ve saadetine hizmet için burada kalmağa -Kur'ândan aldığım dersle- karar verdim ve vermişiz.

    Saniyen: Bana karşı hürmet yerine hakaret görmek noktasını, mektubunuzda, «Mısır'da, Amerika'da olsa idiniz; tarihlerde hürmetle yâdedilecektiniz!» diye yazıyorsunuz.

    Aziz, dikkatli kardeşim; biz, insanların hürmet ve ihtiramından ve şahsımıza ait hüsn-ü zan ve ikram ve tahsinlerinden, mesleğimiz itibariyle cidden kaçıyoruz. Hususan, acib bir riyakârlık olan şöhretperestlik ve cazibedar bir hodfüruşluk olan tarihlere şaşaalı geçmek ve insanlara iyi görünmek ise, Nur'un bir esası ve mesleği olan ihlâsa zıddır ve münafidir. Onu arzulamak değil, bilâkis şahsımız itibariyle ondan ürküyoruz. Yalnız Kur'ânın feyzinden gelen ve i'caz-ı mânevîsinin lemeatı olan ve hakikatlarının tefsiri bulunan ve tılsımlarını açan Risale-i Nur'un

    sh:» (T: 485)
    revacını ve herkesin ona ihtiyacını hissetmesini ve pek yüksek kıymetini herkes takdir etmesini ve onun pek zâhir mânevî kerâmatını ve iman noktasında, zındıkanın bütün dinsizliklerini mağlûp ettiklerini ve edeceklerini bildirmek, göstermek istiyoruz ve onu rahmet-i İlâhiyyeden bekliyoruz.

    Şahsıma ait ehemmiyetsiz ve cüz'î bir maddeyi hâşiye olarak beyan ediyorum:

    Madem Receb Bey ve Kara Kâzım, seninle dost ve zannımca eski Said'le de münasebetleri var, onlardan iyilik istemek değil, belki bana karşı, selefleri gibi mânasız, lüzumsuz tazyik ve zulme meydan vermesinler. Hakikaten buranın maddî ve mânevî havasiyle imtizaç edemiyorum. Sıkıntılarım pek fazla. İkametgâhımı, hem dışarıdan, hem içeriden kilitliyorum. Her cihetle yalnızım. Ve bir cihetle de; komşusuz, sıkıntılı bir odada, hasta bir halde hayatımı geçiriyorum. Bazan bir günü, Denizli'de bir ay hapisten fazla beni sıkmış. Bu yirmi sene dehşetli zulüm ile hürriyetime ve serbestiyetime ilişmek artık yeter! Zaten iki sene mahkemelerin tetkikatiyle ve aleyhimdeki münafıkların plânları akîm kalmasiyle kat'iyyen tebeyyün etmiş ki; şahsımda ve Nurlarda, bu vatan ve millete zarar tevehhüm etmekle daha kimseyi kandıramazlar. Ben de herkes gibi hürriyetime sahip olsam, belki tebdil-i hava için mutedil havası bulunan bu kazanın bazı köylerine gitmeme müsaadekâr bir iş'ar olsa münasip olur. Size ve oradaki Nur dostlarıma çok selâm ve dua ediyoruz.

    اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
    SAİD NURSÎ

    * * *

  9. #9
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Altıncı Kısım - Emirdağ Hayatı

    DAHİLİYE VEKİLİYLE HASBIHALDEN BİR PARÇADIR

    .............................. .............................. ............

    Hiçbir tarihte ve zemin yüzünde emsali vukubulmıyan bir zulme ve on vecihle kanunsuz bir gadre ve tazyike hedef olmuşum. Şöyleki:

    Hem, şiddetli sû-i kasd eseri olarak zehirlenmeden hasta; hem gayet zaif, yetmişbir yaşında ihtiyar; hem, kimsesiz, acınacak bir gurbette; hem, palto ve fanilâ ve pabucunu satmakla maişetini temin eden fakr-ı hal; hem, yirmibeş sene münzevî olmasından, binden ancak tam sâdık bir adam ile görüşebilen bir merdümgiriz, mütevahhiş; hem, yirmi sene hayatını ve eserlerini üç mahkeme ve Ankara ehl-i vukufu inceden inceye tetkikten sonra bil'ittifak beraetine ve eserleri vatana, millete zararsız olarak menfaatli olmasına karar verilmiş bir masum; hem, Eski Harb-i Umumîde ehemmiyetli hizmet etmiş bir evlâd-ı vatan; hem, şimdi bu milleti, bu vatanı, anarşilikten ve ecnebi ifsadlarından kurtarmak için, meydandaki tesirli âsâriyle bütün kuvvetiyle çalışan bir hamiyetperver; ve mahkemede yetmiş şahidle isbad edildiği gibi yirmibeş senede bir gazeteyi okumıyan, merak etmiyen ve yedi sene Harb-i Umumiye bakmıyan, sormayan, bilmeyen ve eserlerinde kuvvetli delillerle siyasetten bütün bütün alâkasını kestiğini isbat eden ve dünyanıza karışmadığını adliyeleriniz resmen itiraf ettiği bir zarar-


    sh:» (T: 479)

    sız adam; hem, âhiretine ve ihlâsına zarar gelmemek için şiddetle teveccüh-ü âmmeden kaçan ve kardeşlerinin onun hakkındaki hüsn-ü zanlarından ve medihlerinden çekinen, beğenmiyen bu bîçare Saide; başta Dâhiliye Vekili olan sen, Afyon Valisini ve Emirdağ zabıtasını musallat edip, hergün bir ay haps-i münferid azabını çektirmek ve tecrid-i mutlak içinde tek başiyle bir haps-i münferidde durmağa mecbur etmeğe, hangi maslahatınız iktiza eder? Hangi kanun bu dehşetli gadra müsaade eder diye, hukuk-u umumiyeyi muhafaza eden adliyenin yüksek dairesi vasıtasiyle dahiliye vekiline beyan ediyorum.

    Zulmen bütün hukuk-u medeniyeden ve
    insaniyeden ve yaşamak hakkından mahrum edilen
    SAİD NURSÎ

    * * *

    Eski Dahiliye Vekili, Şimdi Parti Kâtib-i Umumisi Hilmi Bey

    Evvelâ: Yirmi sene zarfında bir tek istida, Dahiliye Vekili iken sana yazdım. Fakat, yirmi senelik kaidemi bozmadım. Hem eski dahiliye vekili, hem şimdi kâtib-i umumî sıfatlariyle seninle konuşacağım.

    Yirmi sene hükûmetle konuşmıyan; tek bir def'a hükûmet hesabına hükûmetin büyük bir rüknü ile konuşan adam, on saat kadar söylese azdır. Onun için siz, benimle konuşmayı bir iki saat müsaade ediniz.

    Saniyen: Şimdi, partinin kâtib-i umumisi itibariyle size bir hakikatı beyan etmeye kendimi mecbur biliyorum. Hakikat da şudur:

    Senin kâtib-i umumî olduğun Halk Fırkasının, millet karşısında gayet ehemmiyetli bir vazifesi var. O da şudur:

    Bin senedenberi Âlem-i İslâmiyeti kahramanlığiyle memnun eden ve vahdet-i İslâmiyeyi muhafaza eden ve âlem-i beşeriyetin küfr-ü mutlaktan ve dalâletten şanlı bir surette kurtulmasına büyük bir vesile olan Türk Milleti ve Türkleşmiş olanların din kardeşleri. Eğer şimdi, eski zaman gibi kahramancasına Kur'ana ve hakaik-i imana sahip çıkmazsanız ve doğrudan doğruya hakaik-ı Kur'aniye ve imaniyeyi tervice çalışmazsanız; size kat'iyen haber veriyorum ve kat'î hüccetlerle isbat ederim ki: Âlem-i İslâmın muhabbet ve uhuvveti yerine, dehşetli bir nefret

    sh:» (T: 480)

    ve kahraman kardeşi ve kumandanı olan Türk Milletine bir adavet ve şimdi Âlem-i İslâmı mahva çalışan küfr-ü mutlak altındaki anarşiliğe mağlûb olup, Âlem-i İslâmın kal'ası ve şanlı ordusu olan bu Türk Milletinin parça parça olmasına ve şark-ı şimaliden çıkan dehşetli ejderhanın istilâ etmesine sebebiyet vereceksiniz.

    Evet, hariçte iki dehşetli cereyana karşı bu kahraman millet, Kur'an kuvvetiyle dayanabilir. Yoksa, küfr-ü mutlakı, istibdad-ı mutlakı, sefahet-i mutlakı ve ehl-i namusun servetini serserilere ibahe etmesini âlet ederek, dehşetli bir kuvvetle gelen bir cereyanı durduracak; ancak, İslâmiyet hakikatiyle mezcolmuş, ittihad etmiş ve bütün mâzideki şerefini İslâmiyette bulmuş olan bu milletteki din kuvveti ve îman bütünlüğüdür.

    Evet, bu milletin hamiyetperverleri, milliyetperverleri herşeyden evvel; bu mümteziç, müttehit milliyetin can damarı hükmünde olan hakaik-i Kur'aniyyeyi, terbiye-i medeniye yerine ikame etmek ve düstur-u hareket yapmakla o cereyanı durdurur, İnşâallah...

    İkinci Cereyan: Eğer siz hamiyetperver, milletperver adamlar gibi, şimdiye kadar cereyan eden ve medeniyet hesabına mukaddesatı çiğneyen usulleri muhafazaya çalışıp, üç-dört şahsın inkılâb namındaki yaptıkları icraatı esas tutarak, mevcud haseneleri ve inkılâb iyiliklerini onlara verip; ve mevcud dehşetli kusurlar millete verilse; o vakit üç dört adamın üç-dört seyyiesi, üç-dört milyon seyyie olup, bu kahraman ve dindar milleti ve İslâm ordusu olan Türk Milletini, geçmiş asırlardaki milyarlar şerefli merhum ordularına ve milyonlarla şehidlerine ve milletine büyük bir muhalefet ve ervahına bir mânevî azab ve şerefsizlik olmakla beraber; o üç-dört inkılâbcı adamın pek az hisseleri bulunan ve millet ve ordunun kuvvet ve himmetiyle vücud bulan haseneleri, o üç-dört adama verilse, o üç-dört milyon iyilikler, üç-dört haseneye inhisar edip küçülür, hiçe iner; daha dehşetli kusurlara kefaret olamaz.

    Salisen: Size karşı, elbette çok cihetlerde dahilî ve haricî muarızlar var. Eğer bu muarızlarınız hakaik-ı imaniye namına çıksaydı, birden sizi mağlûb ederdi. Çünki; bu milletin yüzde doksanı, bir senedenberi an'ane-i İslâmiye ile ruh ve kalb ile bağlanmış. Zâhiren, muhalif-i fıtratındaki emre itaat cihetiyle


    sh:» (T: 481)

    serfüru etse de kalben bağlanmaz.

    Hem bir müslüman, başka milletler gibi değil. Eğer dinini bıraksa anarşist olur, hiçbir kayd altında kalamaz. İstibdad-ı mutlaktan, rüşvet-i mutlakadan başka hiçbir terbiye ve tedbirle idare edilmez. Bu hakikatın çok hüccetleri, çok misalleri var. Kısa kesip, sizin zekâvetinize havale ediyorum.

    Bu asrın, Kur'ana şiddet-i ihtiyacını hissetmekte İsveç, Norveç, Finlandiyadan geri kalmamak size elzemdir. Belki onlara ve onlar gibilere rehber olmak vazifenizdir. Siz, şimdiye kadar gelen inkılâb kusurlarını üç-dört adamlara verip, şimdiye kadar umumî harb vesair inkılâbların icbariyle yapılan tahribatları -hususan an'ane-i diniye hakkında- tamire çalışsanız; hem size istikbalde çok büyük bir şeref ve ahirette büyük kusuratlarınıza kefaret olup, hem vatan ve millet hakkında menfaatli hizmet ederek, milliyetperver, hamiyetperver namına müstahak olursunuz.

    Rabian: Mâdem, ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor ve mâdem siz de herkes gibi kabre koşuyorsunuz ve mâdem o kat'î ölüm, ehl-i dalâlet için idam-ı ebedidir. Yüzbin cemiyetçilik ve dünyaperestlik ve siyasetçilik onu tebdil edemez. Ve mâdem Kur'an, o idam-ı ebediyi, ehl-i iman için tehris tezkeresine çevirdiğini güneş gibi isbat eden Risale-i Nur elinize geçmiş ve yirmi senedenberi hiçbir feylesof, hiçbir dinsiz ona karşı çıkamıyor, bilâkis, dikkat eden feylesofları imana getiriyor. Ve bu oniki sene zarfında dört büyük mahkemeniz ve feylesof ve ulemadan mürekkeb ehl-i vukufunuz, Risale-i Nuru tahsin ve tasdik ve takdir edip, îman hakkındaki hüccetlerine itiraz edememişler. Ve bu millet ve vatana hiçbir zararı olmamakla beraber, hücum eden dehşetli cereyanlara karşı, Sedd-i Zülkarneyn gibi bir Sedd-i Kur'ani olduğuna, Türk Milletinden, hususan mekteb görmüş gençlerden yüzbin şahid gösterebilirim. Elbette benim size karşı bu fikrimi tam nazara almak ehemmiyetli bir vazifenizdir. Siz, dünyevî çok diplomatları her zaman dinliyorsunuz; bir parça da, âhiret hesabına konuşan benim gibi kabir kapısında, vatandaşların haline ağlayan bir bîçareyi dinlemek lâzımdır.

    Bu istida, yirmi senedenberi hiç müracaat etmediğim halde, bir hiddet zamanında, bir defa olarak, beni tâzib eden Dahiliye Vekili Hilmi'ye hitaben yazılmış; bera-yı malûmat Afyon Emniyet Müdürüne gönderilmiş. Mânasız, lüzumsuz dört-beş defa


    sh:» (T: 482)

    bana sıkıntı verdiler; «Senin yazın böyle değil, kim sana böyle yazmış!» diye, resmen beni karakola çağırdılar. Ben de dedim:

    «Böylelere müracaat edilmez.. yirmi sene sükûtum haklı imiş.»

    Ey Emirdağ Hükûmeti ve zabıtası! Bu hasbıhali bir sene evvel yazmıştım; fakat vermedim, sakladım. Şimdi beş cihetle kanunsuz, beni hususî ikametgâhımda bir hizmetçiden men' ve müdahale etmeleri gibi, dünyada emsalsiz bir tarzda beni istibdad-ı mutlak altına alıyorlar. Kanun namına kanunsuzluk edenleri, insafa gelmek fikriyle izhar ediyorum.

    * * *

  10. #10
    ***
    DIŞARDA
    Points: 47.246, Level: 100
    Points: 47.246, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 75,0%
    Overall activity: 75,0%
    Achievements
    MaHiR 01 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Co Admin
    Üyelik tarihi
    Nov 2009
    Yer
    Bir Boğaz yedi tepe
    Mesajlar
    8.028
    Points
    47.246
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Tarihçe-i Hayat: Altıncı Kısım - Emirdağ Hayatı


    بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

    Aziz Muhterem Kardeşim;

    Evvelâ; Zâtınızın, bir risale kadar câmi ve uzun ve müdakkikane hararetli mektubunuzu kemal-i merakla okudum. Peşin olarak size bunu beyan ediyorum ki; Risale-i Nurun üstadı ve Risale-i Nura Celcelutiye kasidesinde rumuzlu işârâtiyle pek çok alâkadarlık gösteren ve benim hakaik-i îmaniyede hususî üstadım,

    «İmam-ı Ali» dir (R.A.) ve

    قُلْ لآ اَسْئَلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْرًا اِلأَّ اْلمَوَدَّةَ فِى اْلقُرْبَى

    sh:» (T: 475)

    Âyetinin nassiyle, Âl-i Beytin muhabbeti, Risale-i Nurda ve mesleğimizde bir esasdır. Ve Vehhabilik damarı, hiçbir cihetle nurun hakikî şâkirdlerinde olmamak lâzım geliyor. Fakat, mâdem bu zamanda zındıka ve ehl-i dalâlet, ihtilâftan istifade edip ehl-i îmanı şaşırtıp ve şeairi bozarak, Kur'an ve îman aleyhinde kuvvetli cereyanları var; elbette bu müthiş düşmana karşı, cüz'î teferruata dâir medar-ı ihtilâf münakaşaların kapısını açmamak gerektir.

    Hem, ölmüş insanları zemmetmeye hiç lüzum yok. Onlar, dâr-ı âhirette mahall-i ceyazaya gitmişler. Lüzumsuz zararlı, onların kusurlarını beyan etmek; emrolunan muhabbet-i Âl-i Beytin muktezası değildir ve lâzım da değildir diye, Ehl-i Sünnet Vel-Cemaat, Sahabeler zamanındaki fitnelerden bahs açmayı menetmişler. Çünki, Vak'a-i Cemelde, Aşere-i Mübeşşereden Zübeyr (R.A.) ve Talha (R.A.) ve Âişe-i Sıddîka (R.A.) bulunmasiyle, Ehl-i Sünnet Vel-Cemaat o harbi «İçtihad neticesi» deyip, «Hazret-i Ali (R.A.) haklı, öteki taraf haksız; fakat içtihad neticesi olduğu cihetle affedilir» derler.

    Hem Vehhabîlik damarı, hem müfrit Râfizilerin mezhebleri İslâmiyete zarar vermesin diye, Sıffîn Harbindeki bâğilerden de bahs açmayı zararlı görüyorlar. Haccâc-ı Zâlim, Yezid ve Velid gibi heriflere, ilm-i kelâmın en büyük allâmesi olan Sa'deddin-i Teftazânî «Yezide lânet caizdir» demiş; fakat, lânet vacibdir dememiş; hayırdır ve sevabı vardır dememiş. Çünki: Hem Kur'ânı hem Peygamberi, hem bütün Sahabelerin kudsî sohbetlerini inkâr eden hadsizdir. Şimdi onlardan meydanda gezenler çoktur. Şer'an, bir adam hiç mel'unları hatıra getirmeyip lânet etmese, hiçbir zararı yok. Çünki, zem ve lânet ise, medih ve muhabbet gibi değil. Onlar, amel-i salihde dahil olamaz. Eğer zararı varsa, daha fena.

    İşte; şimdi gizli münafıklar, Vehhabilik damariyle, en ziyade İslâmiyeti ve Hakikat-ı Kur'aniyeyi muhafazaya me'mur ve mükellef olan bir kısım hocaları elde edip, ehl-i hakikatı Alevilikle itham etmekle birbiri aleyhinde istimâl ederek, dehşetli bir darbeyi İslâmiyete vurmağa çalışanlar meydanda geziyorlar. Sen de bir parçasını mektubunda yazıyorsun. Hattâ sen de biliyorsun, benim ve Risale-i Nurun aleyhinde istimâl edilen en te'sirli vasıtayı hocalardan bulmuşlar. Şimdi, Haremeyn-i Şerifeyne hükmeden


    sh:» (T: 476)

    Vehhabiler ve meşhur dehşetli dâhilerden, İbn-i Teymiye ve İbn-ül Kayyım-ıl Cevzî'nin pek acib ve cazibedar eserleri, İstanbulda, çoktanberi hocaların eline geçmesiyle, hususan evliyalar aleyhinde ve bir derece bid'alara müsaadekâr meşreblerini kendilerine perde yapmak istiyen bid'alara bulaşmış bir kısım hocalar, sizin, muhabbet-i Al-i Beytden gelen ve şimdiki izharı lâzım olmıyan içtihadınızı vesile ederek, hem sana, hem nur şâkirdlerine darbe vurabilirler. Madem zemmetmemek ve tekfir etmemekte bir emr-i şer'i yok; fakat zemde ve tekfirde hükm-ü şer'i var. Zem ve tekfir eğer haksız olsa, büyük zararı var. Eğer haklı ise, hiç hayır ve sevab yok. Çünki, tekfire ve zemme müstahak hadsizdirler. Fakat zemmetmemek, tekfir etmemekte hiçbir hükm-ü şer'i yok, hiç zararı da yok.

    İşte bu hakikat içindir ki; ehl-i hakikat, başta Eimme-i Erbaa ve Ehl-i Beytin, Eimme-i İsna-Aşer olarak Ehl-i Sünnetin mezkûr hakikata müstenid olan kanun-u kudsiyeyi kendilerine rehber edip, İslâmlar içinde o eski zaman fitnelerinden medar-ı bahs ve münakaşa etmeyi câiz görmemişler; menfaatsiz, zararı var demişler.

    Hem o harblerde, çok ehemmiyetli Sahabeler nasılsa iki tarafta da bulunmuşlar. O fitneleri bahsetmekte, o hakikî Sahabelere Talha (R.A.), Zübeyr (R.A.) gibi Aşere-i Mübeşşereye dahi tarafgirâne bir inkâr, bir itiraz kalbe gelir. Hata varsa da, tövbe ihtimali kuvvetlidir. O eski zamana gidip; lüzumsuz, zararlı, şeriat emretmeden o ahvalleri tetkik etmekten ise; şimdi bu zamanda bilfiil İslâmiyete dehşetli darbeleri vuran ve binler lânete, nefrete müstahak olanlara ehemmiyet vermemek gibi bir halet, mü'min ve müdakkik bir zâtın vazife-i kudsiyesine muvafık gelemez. Hattâ, Sabri ile küçücük münakaşanız; hem Risale-i Nura, hakaik-i îmaniyenin intişarına ehemmiyetlei bir zarar verdiğini senden saklamam; aynı vakitte burada hissettim, müteessir ve müteellim oldum.

    Sonra, senin gibi ehl-i tahkik bir âlimin, Risale-i Nura, oraca ehemmiyetli ve hizmete vesile olacak Sabrinin oraya gelmesi, ikinizden büyük bir hizmet-i nuriye beklerken, bil'akis üç cihetle Nura zarar geldiğini hissettim ve gördüm. Acaba neden bu zarar olmuş diye düşünürken, iki üç gün sonra haber aldım ki, Sabri, mânâsız ve lüzumsuz seninle münakaşa etmiş; sen de hiddete gel-


    sh:» (T: 477)

    mişsin. Eyvah! dedim. «Ya Rab! Erzurumdan imdadıma yetişen bu iki zâtın münakaşasını müsalâhaya tebdil et» diye dua ettim. Risale-i Nurun İhlâs Lem'alarında denildiği gibi; şimdi ehl-i îman, değil müslüman kardeşleriyle belki Hıristiyanın dindar ruhanileriyle ittifak etmek ve medar-ı ihtilâf mes'eleleri nazara almamak, niza etmemek gerektir. Çünki küfr-ü mutlak hücum ediyor. Senin hamiyet-i dîniyen ve tecrübe-i ilmiyen ve Nurlara karşı alâkan sebebiyle, senden rica ediyorum ki; Sabri ile geçen macerayı unutmağa çalış; ve onuda affet ve helâl et. Çünki; o kendi kafasiyle konuşmamış; eskidenberi hocalardan işittiği şeyleri lüzumsuz münakaşa ile söylemiş.

    Bilirsin ki, büyük bir hasene ve iyilik, çok günahlara kefaret olur. Evet, o hemşehrimiz Sabri, hakikaten Nura ve Nur vasıtasiyle îmana öyle bir hizmet eylemiş ki, bin hatasını affettirir. Sizin âlicenablığınızdan, o Nur hizmetleri hatırı için, dost bir hemşehri ve Nur hizmetinde bir arkadaş nazariyle bakmalısınız. Sahabelerin bir kısmı, o harblerde, adâlet-i izafiye ve nisbiye ve ruhsat-ı şer'iyyeyi düşünüp, tâbi olarak Hazret-i Alinin (R.A.) takip ettiği adâlet-i hakikiye ve azîmet-i şer'iyye ile beraber; zâhidane, müstağniyane, muktesidane mesleğini terkedip, muhalif tarafa bu içtihad neticesinde girdiklerini; hattâ, İmam-ı Alinin (R.A.) kardeşi Âkil ve Hibr-ül-ümme ünvanını alan Abdullah İbn-i Abbas dahi, bir vakit muhalif tarafında bulunduklarından, hakikî ehl-i Sünnet Vel-Cemaat, مِنْ مَحَاسِنِ الشَّرِيعَةِ سَدُّ اَبْوَابِ اْلفِتَنِ bir düstur-u esasiye-i şer'iyyeye binaen طَهَّرَ اللَّهُ اَيْدِيَنَافَلْنُطَهِّرُ اَلْسِنَتَنَا diyerek o fitnelerin kapısını açmayı ve bahsetmeyi caiz görmüyorlar. Çünki, itiraza müstehak bir kaç tane varsa, tarafgirlik damariyle büyük Sahabelere, hattâ muhalif tarafında bulunan Âl-i Beytin bir kısmına ve Talha (R.A.) ve Zübeyr (R.A.) gibi Aşere-i Mübeşşereden büyük zatlara itiraza başlar, zem ve adâvet meyli uyanır diye, Ehl-i Sünnet o kapıyı kapamak taraftarıdır. Hatta, Ehl-i Sünnetin ve İlm-i Kelâmın azîm imamlarından meşhur Sa'deddin-i Teftazâni, Yezid ve Velid hakkında tel'in-u tadliline cevaz vermesine mukabil; Seyyid-i Şerif-i Cürcâni gibi Ehl-i Sünnet vel-Cemaatin allâme-


    sh:» (T: 478)

    leri demişler: «Gerçi Yezid ve Velid zâlim ve gaddar ve fâcirdirler; fakat, sekeratta îmansız gittikleri gaybîdir ve kat'î bir derecede bilinmediği için, şahısların hakkında nass-ı kat'î ve delil-i kat'î bulunmadığı vakit, îmanla gitmesi ihtimali ve tövbe etmek ihtimaliyle öyle hususî şahsa lânet edilmez. Belki,
    لَعْنَةُ اللَّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ وَالْمُنَافِقِينَ
    gibi umumî bir ünvan ile lânet caiz olabilir. Yoksa zararlı, lüzumsuzdur.» diye, Sa'deddin-i Teftazanîye mukabele etmişler.

    Senin, müdakkikane ve âlimane mektubuna karşı uzun cevab yazmadığımın sebebi, hem ehemmiyetli hastalığım ve ehemmiyetli meşgalelerim içinde acele bu kadar yazabildim.

    Kardeşiniz
    SAİD NURSÎ

    * * *

Sayfa 1/2 12 SonSon

Benzer Konular

  1. Tarihçe-i Hayat: Yedinci Kısım - Afyon Hayatı
    By MaHiR 01 in forum Tarihçe-i Hayat
    Cevaplar: 20
    Son Mesaj: 25.06.11, 07:04
  2. Tarihçe-i Hayat: Sekizinci Kısm - Isparta Hayatı
    By MaHiR 01 in forum Tarihçe-i Hayat
    Cevaplar: 4
    Son Mesaj: 25.06.11, 06:08
  3. Isparta hayatı tarihçe-i hayat
    By Konyevi Nisa in forum Tarihçe-i Hayat
    Cevaplar: 1
    Son Mesaj: 17.02.11, 19:54
  4. Emirdağ hayatı tarihçe-i hayat
    By Konyevi Nisa in forum Tarihçe-i Hayat
    Cevaplar: 5
    Son Mesaj: 17.02.11, 19:46
  5. Isparta hayatı tarihçe-i hayat
    By BuRaK in forum Bediüzzaman'ın Hayatı
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 08.06.08, 12:47

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •