“Ta’zim”, hürmet etmek-saygı göstermek manalarınadır. “Şeâir”, İslâmiyet’in alameti olup hürmet edilmesi, saygı gösterilmesi gereken mukaddes şeylerdir. “Ta’zîmu’ş-şeâir” de, İslâm dinince mukaddes kabul edilen şeylere saygılı davranmak manasında bir terkiptir, tabirdir.
Asıl itibariyle yüce dinimiz İslâm, mukaddes değerler manzumesidir. Mesela dinin esasını teşkil eden inanç sistemi, bizi manevi âleme muhatap kılar. İbadetler-ameller, Allah’a karşı kulluk vazifelerimizin icabıdır… Haramlar-helaller, hayatımızı düzenler, istikrar kazandırır. Bunun gibi, İslâmi şeair yani dinimizce mukaddes-kutsal kabul edilen şeyler de dinimizin alametleridir. Onlara hürmet etmek, saygı göstermek ise, kişinin kalbindeki takvasıyla mütenasiptir-orantılıdır.
Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
“… Kim Allah’ın korunmasını emrettiği şeylere hürmet eder (emir ve yasaklarına riayet eder, mukaddesata saygı gösterir) ise, bu, Rabb’inin katında kendisi için mutlak hayırdır...” (el-Hacc, 22/30)
“… Kim Allah’ın şeâirini ta’zim ederse, (onlara saygılı davranırsa), şüphesiz ki bu, kalplerin takvasındandır.” (el-Hacc, 22/32)
***
HÜRMET EDİLMESİ GEREKEN ŞEAİR/MUKADDESAT NELERDİR?
İslâm’da imanın şubelerinden birisini teşkil eden ve hürmet edilmesi gereken şeairden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
1. Haremeyn-i şerifeyn diye tabir edilen Mekke ve Medine…
2. Hz. Allah’ın temiz olmadan (abdest almadan) temas etmemizi, tutmamızı bile yasakladığı Kur’an-ı Azimuşşan…
3. Kitabımız. Hz. Kur’an’ı ve ekmel din İslâm’ı bize getirip tebliğ eden Allah’ın Rasûlü…
4. Allah’ın evi Kâbe-i Muazzama ve ona bağlı bütün mescitler, hususiyle Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa…
5. Ezan-ı Muhammedi ve diğer bütün mukaddesat…
***
MESCİTLERE HÜRMET VE ONLARIN İMARI
Rabbimiz buyuruyor ki:
“Allah’ın mescitlerini ancak, Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah’tan başka kimseden korkmayanlar i’mar ederler. İşte hidayete ermiş olmaları Ümit edilenler de bunlardır.” (et-Tevbe, 9/18)
Ayet-i kerimede geçen “Mesâcidüllah (Allah’ın mescitleri)”dan murad, Kâbe-i Muazzama’dır. Bunu ayetin sebeb-i nüzûlünden açıkça anlıyoruz. Ancak bütün mescitler manen Kâbe’ye bağlı oldukları için, istisnasız hepsi de ayette cemi’-çoğul siğasıyla gelen bu ifadenin içine girmektedir.
Ayetin sebeb-i nüzûlüne yani iniş sebebi sebebine gelince…
Müfessirlerin reisi İbn Abbas Hazretleri (r.anhüma) bu ayetin tefsiriyle alakalı şu açıklamalarda bulunmuştur:
Ne zaman ki Bedir’de birçok esirlerle beraber Rasûlüllah’ın amcası Abbas da esir alındı. Müslümanlar ve bilhassa Hz. Ali, onu kâfirlikle ve de akrabasına düşman olup merhametsizlikle suçladılar. Hz. Abbas da, “Hep kötülüklerimizi söylüyor hiç iyiliklerimizden bahsetmiyorsunuz” diyor. Hz. Ali, “Peki nedir sizin iyilikleriniz?” deyince de, “Bizler Mescid-i Haram’ı tamir eder, her sene yeni örtü ile örter, hacıları misafir eder, sularız” diyor. İşte o zaman Hz. Allah, bu ayetten bir evvelki ayeti inzal ederek buyurdu ki:
“Müşrikler vicdanlarına karşı kendi küfürlerine kendileri şahit olup dururlarken… Allah’ın mescitlerini (Kâbe’yi) imar etmeleri kabil değildir. Onların (kâfirken) yaptıkları bütün (amelleri) boşunadır. Cehennemde ebedi kalacak da onlardır” (et-Tevbe, 9/17) buyurdu. Mescitleri ve bütün mescitlerin bağlı olduğu Mescid-i Haram’ı kimin tamir-imar etmesinin fayda vereceğini de böylece açıkladı.
Hadis-i kudsîde Hz. Allah buyuruyor ki: “Yeryüzündeki mescitler muhakkak ki benim evlerimdir. Onları imar edenler evlerimizin ziyaretçileridirler. Ne mutlu o kula ki, evinde temizlenir (abdestini alır) sonra da benim evimi ve beni ziyarete gelir. Ziyaret banadır, bana yapılan ziyarete benim ikramım hak ve vacip olur.”
İSLÂM’DA İLK MESCİT: KUBA MESİDİ
Kuba Mescidi, Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) Hicret esnasında bina ettiği ve içinde Ashabıyla birlikte namaz kıldığı, İslâm’da inşa edilmiş ilk mescittir. Bu mescit, İslâm’ın yükseliş devri arefesinde ve tam manasıyla bir dönüm noktasında bina edildiği için önemli hatıralar taşır.
Hicret yıllarında Kuba küçük bir köyden ibaretti. Başlangıçta Medine’ye uzaklığı altı mil kadarken, Hicret’ten sonra yeni açılan ulaşım yolları ile gelişme göstermiş, Medine’nin de büyümesiyle aradaki mesafe bugün kapanmıştır.
Mekke’den Medine’ye hicret eden ilk muhacirler Kuba’ya vardıklarında, orada Amr b. Avfoğulları’nın hurma kurutma yerini tesviye ederek namaz kılmaya başladılar. İçlerinde Hz. Ömer’in (r.a.) de bulunduğu bu ilk muhacirlere, Kur’an’ı en iyi okuyanları olan Ebû Huzeyfe’nin azatlısı Sâlim (r.a.) imamlık yapıyordu. (İbn Sa’d, Tabakâtu’l-Kübrâ, Beyrut 1985, III, 87, IV, 311)
Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.), Kuba’ya rebîulevvel ayının ortalarında bir pazartesi günü ulaştı. Orada, Amr b. Avfoğulları’nın yurdunda onların himayesinde bulunan Külsüm b. Hidm’in evinde bir müddet misafir oldu. Tarihî kaynaklar Rasûlüllah’ın (s.a.v.) burada kaç gün kaldığı mevzuunda ihtilaf etmektedirler. Buhârî’nin Hicret’le ilgili bir rivayetine göre, on küsur gece kalmıştır (Buhârî, Menâkıb, 45). Bu, İbn Sa’d'ın on dört gün kaldığına dair rivayetine uygundur. (bk. İbn Sa’d, Tabakâtü’l Kübrâ, l, 235)
Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.), ilk muhacirlerin namaz kıldığı Külsüm b. Hidm’in hurma harmanındaki sahayı genişleterek Kuba Mescidi’ni bina etti. Mescit kare şeklindeydi ve ebadı (en-boy-yükseklik ölçüleri) 66×66 zira idi (yaklaşık 32X32 m). Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.), Kubalılar’dan taş getirmelerini istemiş; getirdikleri taşlardan birini alıp kıble tarafına koyarak, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in (r.anhüm) de aynı şekilde sırayla taş koymalarını emir buyurmuştu. Hz. Osman’ın (r.a.) da Kuba’da bulunduğu ve Rasûlüllah’ın (s.a.v.) onun da temele taş koymasını emrettiği ve bunun hilâfetin sırasına işaret olduğu da rivayetler arasındadır. (Semhûdî, Vefâü’l-vefâ, Mısır 1326, I, 180)
Mescid’in yapımında en büyük gayreti Ammar b. Yâsir (r.a.) göstermiştir. Bu bakımdan kendisi için “İslâm’da ilk mescid bina edendir” denilmiştir (İbn Hişâm, es-Siretün-Nebeviyye, II, 143). Abdullah b. Revâha (r.a.) da hem çalışıp, hem şiir söylüyor, mü’minlerin yorgunluklarını hafifletiyordu. (Sahih-i Buharı Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, X, 106)
Kuba Mescidi Kur’an’da, “… Temeli takva üzere kurulan mescit…” (et-Tevbe, 9/108) diye tarif ve tavsif olunmuştur.
“MESCİD-İ DIRAR” HADİSESİ
Rabbimiz (c.c.) Habibi’ne hitaben buyuruyor ki:
“Onun içinde (Mescid-i Dırar’da) ebediyyen namaza durma. Ta ilk günden temeli takva üzere kurulan mescit içinde namaza durman, elbette daha layık, daha doğrudur. Orada temizlenmeyi seven bir takım adamlar vardır. Allah da tertemiz olanları sever.” (et-Tevbe, 9/108)
Ayette bahsi geçen mescit, münafıkların yaptığı ve Rasûlümüzü içinde namaz kılmaya ve kıldırmaya davet ettikleri Kuba’daki Mescid-i Dırar’dır. Hicret’te Rasulümüz Küba’ya gelmiş ve bir müddet kalıp halen yeri mescit olan Küba Mescidi’ni inşa etmiş idi. Orada bir hafta kadar kalıp o mescitte namaz kıldırdı. Münafıklar da buna nazire (benzer-örnek) olarak daha süslü bir mescit yapmış ve Rasûlüllah’ı burada namaz kılmaya davet etmişlerdi. Peygamberimiz onların bu kötü niyetini bilmediği için, “Tebük seferinden sonra gelirim inşAllah” buyurmuştu. Halbuki münafıkların niyeti; mescitlerinin açılışını Peygamberimize yaptırmak, sonra da, vaktiyle iki kere iman edip küfre dönmüş ve Rasûlüllah tarafından fasık ünvanını almış bir mel’unu getirip oraya imam yapmak idi.
İşte Hz. Allah bu ayeti ile durumu ve onların niyetlerini Rasûlüne bildirdi. Ve Peygamberimize, değil imam olup namaz kıldırmak, oraya gitmeyi bile yasakladı. Peygamberimiz de münafıkların o mescidini yıktırdı. Ve haklarında, “Allah şahadet ediyor ki, muhakkak onlar yalancıların tâ kendileridir” diye buyurdu.
alıntı