Modern cahiliye
MODERN CAHİLİYE

Efendimizin başarısı


Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem)’in cahiliye toplumunu ıslah etmede kullandığı metodu, günümüz toplumunda nasıl uygularız? Bu sorunun cevabı aslında çok basit, bir cümleyle açıklanabilir: “Kuran ve sünnete uygun yaşamak.”

Allah-u Zülcelâl Hazretleri, Efendimizi öyle bir devirde dünyaya gönderdi ki; rayından çıkmış bir tren gibi dünya da yörüngesinden çıkmıştı adeta…



İnsanlar, hayvanlardan daha beter bir hayat sürüyorlar, akla gelebilecek her türlü sapıklık gayet normal bir şekilde işleniyor, güçlü güçsüzü eziyor, kurallar ve kanunlar insanlar tarafından kendi menfaatleri doğrultusunda yazılıyor ve acımasızca uygulanıyordu.

Tam da böyle bir zamanda Hazreti Allah, Efendimizi kâinata bir nur bir sevgi pınarı, her şeyiyle ahlak abidesi, adalet kaynağı olarak gönderdi. Köleleri özgürlüklerine ve hürriyetlerine kavuşturdu, zenginlerle fakirleri aynı masada yedirdi, çocuklara birer özne, kadınlara da saygı duyulması gereken birer ana olarak davranılmasını ve haklarının korunmasını sağladı.

Peki, bütün bunları ve daha fazlasını nasıl başardı? Sapıtmış bir toplumu ve dünyayı nasıl ıslah etti? Cahiliye devrinin insanlarından, faziletli, ahlaklı, model insanların oluşmasını nasıl başardı?

Nedir cahiliye?

Cahiliye; bilgisizlik, gerçeği tanımama…

Cahiliye devri; Arabistan’da İslâmiyet’in yayılmasından önceki devre. Daha dar anlamı ile Hz. İsa’dan (aleyhisselam) sonra, peygamberimizin gelmesine kadar geçen zamana “cahiliye” devri adı verilmiştir. İslâm, tam bir aydınlık ve bilgi devriyken; cahiliye, ondan önceki dönem…

Cahiliye dönemin kirli inkar sistemi; insanın Allah’ı gereği gibi tanımaması, ona kulluk etmekten uzaklaşması, onun ilâhî hükümlerine değil de kişinin kendi hevâ ve hevesine uyması, insanların koyduğu emir ve yasaklara, siyasî sistem ve düşüncelere inanmasıdır. İslâm’ın hâkim olmadığı ortamlar Cahiliye çağlarıdır. Çünkü ilâhî bilginin kaynağından yoksun olan ortamlardır.

Kur’anı Kerîm’de; “Onlar hâlâ cahiliye devri hükmünü mü istiyorlar? Gerçeği bilen bir millet için Allah’tan daha iyi hüküm veren kim var?” (Mâide, 5/50) buyrulmuştur.

Cahiliye’de sosyal hayat ve günümüz

İslâm’ın gelişinden önceki dönemde yaşayan müşrikler, Allah’a isyan etmiş, onun hükümlerine sırt çevirmiş bir toplum olarak, son derece ilkel ve cahil hayat sürüyorlardı. Cahiliye Araplarının sürdüğü hayattan ve içinde yaşadıkları ortamdan bazı örnekleri şöyle sıralamak mümkündür:

Putlara taparlardı: Cahiliye insanları Allah’ın varlığını kabul etmekle beraber putlara taparlardı. Onlar putlarının Allah katında kendilerine şefaatçi olacaklarına inanırlar ve “Biz onlara ancak bizi daha çok Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” (Zümer, 39/3) derlerdi.

Acaba, bugün bizde farkında olmadan; paraya, maddeye, sebeplere, çalışmaya, rızkın ve maddi refahın ve huzurun kaynağı olarak bakıyor muyuz?

İçki içerlerdi: Şarap içmek âdeti çok yaygındı. Şairleri her zaman içki ziyafetinden bahseder, içki şiirleri edebiyatlarının büyük bir kısmını teşkil ederdi.

Bugünkü müslüman toplumların, batılılara özenerek; içki, uyuşturucu ve sigara karşısındaki durumları ne haldedir acaba?

Kumar oynarlardı: Cahiliye çağında kumar da çok yaygındı. Cahiliye Arapları kumar oynamakla övünürlerdi. Öyle ki kumar meclislerine katılmamak ayıp sayılırdı.

Bugün kumarın her çeşidi, hem de kumarhane ve “Casino”larda kişisel; piyango, at yarışı, çekilişlerde ise topluca icra ediliyor mu?
Tefecilik yaparlardı: Tefecilik almış yürümüştü. Para ve benzeri şeyleri birbirlerine borç verirler; kat kat faiz alırlardı. Borç veren kimse, borcun vadesi bitince borçluya gelir: “Borcunu ödeyecek misin, yoksa onu artırayım mı?” derdi. Onun da ödeme imkânı varsa öder, yoksa ikinci sene için iki katına, üçüncü sene için dört katına çıkarır ve artırma işlemi böylece kat kat devam ederdi.

Faiz: Faizcilik Araplar arasında o kadar yerleşmişti ki ticaretle onun arasını ayıramıyorlar; “Faiz de tıpkı alış-veriş gibi” diyorlardı. Bunun üzerine inen ayette: “Allah alış-verişi helâl, faizi ise haram kılmıştır.” (Bakara, 2/275) buyrulmuştur.

Bugün ise tefecilik neredeyse meslek haline gelmiş; faiz, ticaretin sağından-solundan her unsuruna bulaşır hale gelmiştir.

Fuhuş yaygındı: Cahiliye Arapları arasında fuhuş da yaygındı. Cariyelerini (hizmetçi) zorla fuhşa sürükleyenler vardı. Kocanın birkaç metresi olduğu gibi kadının da başkalarıyla ilişkide bulunması, bazı çevrelerce nefretle karşılanmayan bir davranıştı. Kadın âdetinden temizlendikten sonra kocası ona “şu adama git ve ondan hamile kal” derdi. Bu, iyi bir çocuğa sahip olmak için yapılırdı.

Günümüzde fuhşun ne kadar özendirildiğini, adeta toplumu baştanbaşa zehirleyen bir musibet olduğunu söylemeye bile gerek yoktur.

Kızları diri diri toprağa gömerlerdi: Cahiliye Araplarının kötü adetlerinden biri de kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeleriydi. Onlar bunu namuslarını korumak veya ar telakki ettikleri için bazıları da sakat ve çirkin olarak doğduklarından yapıyorlardı.

Bugün, özellikle kız çocuklarını (elbette erkekleri de) hayâsızlıktan, fuhuştan, zararlı eğlenceden korumamak veya aksine özendirmek, onları ruhen, ahlaken çökertmek, insani duygulardan mahrum bırakmak; cahiliye insanlarının kızlarını toprağa gömmesinden daha mı hafif bir suçtur?

Zekâtlarını putlara veriyorlardı: Ekin ve hayvanlarını iki kısma ayırıyor bir kısmını Allah’ın böyle emrettiğini sanarak Allah’a veriyor ve bir kısmını da Allah’a eş koştukları putlarına ayırıyorlardı. Onlar bu batıl inanç ve adetlerinde biraz daha ileri giderek Allah’ın payına düşeni alıyorlar, onu eş koştukları putların payına ekliyorlardı. Ama putlarının payından alıp öbürüne ilâve ettikleri görülmüyordu. “Allah’ın yarattığı ekin ve hayvanlardan O’na pay ayırdılar ve kendi iddialarına göre: ‘Bu Allah’ındır, Şu da ortak koştuklarımızındır’ dediler. Ortakları için ayırdıkları Allah için verilmezdi. Fakat Allah için ayırdıkları ortakları için verilirdi. Bu hükümleri ne kötüydü!” (En’âm, 6/136).

Bugün de insanlar, Allah için bir şey verecekleri zaman, en kötüsünü seçiyorlar; belki sadaka için ayırdıkları veya verdikleri paraları, zekâtlarına saymaya kalkıyorlar.

Ne kadar ilginç değil mi? Bütün bu anlatılanlar günümüze ne kadar da benziyor!

Günümüzdeki modern cahiliye




Yazımızın başında, Efendimizin cahiliye toplumunu ıslah etmede kullandığı metodu, günümüz toplumunda nasıl uygularız? Diye sorduktan sonra, “Bu sorunun cevabı aslında çok basit, bir cümleyle açıklana bilir: ‘Kuran ve sünnete uygun yaşamak.” Demiştik.

Yaşadığımız hayat bizleri öyle bir hale getirmiş ki günbegün biraz daha uzaklaşıyoruz Kur’an ve Sünnetten…

Yaşadığımız hayat neticesi, öyle maharetli kişiler olmuşuz ki her yaptığımız hataya, günaha, türlü türlü kılıflar buluyoruz. Bu konuda o kadar mahirleşmişiz ki “dinimizin emirleriyle amel etmek yerine, ne yapsam da bu amelden kurtulsam” diye düşünüyoruz. Mesela vatandaş hocaefendiye soruyor; “Hocam, benim ihtiyacım var ev alacağım, zekât vermesem olur mu?” İşin fetvası bir yana, insanın şöyle diyesi geliyor; “Ver be kardeşim. Ömründe bir kere zekât ver! Bak, Allah seni zekât verecek duruma getirmiş, şükret ki daha çoğunu versin. Kaçmanın çaresini arama. Onunla amel etmeye çalış, bu senin için daha hayırlı...”

Peki, ne adına yapılıyor bütün bunlar? Daha iyi bir yaşam (!) ve nefsimizin istek ve arzularını yerine getirmek adına… Ahireti unutarak yapığımız yanlışlar yüzünden neleri kaybettiğimizin farkında mıyız acaba?

Neden böyleyiz?


Günümüz insanları olarak, maalesef yukarıda anlatılan şeylerin hepsini hatta daha fazlasını yapıyoruz ve yaşıyoruz. Bu durum her geçen gün daha da artarak devam ediyor. Diğer taraftan, müslümanların bu duruma düşmeleri için zemin hazırlayan, sonra da içine düştükleri duruma sevinen odaklar da ellerini ovuşturuyor.

Ümmetin içinde bulunduğu bu nahoş hali, keyifle seyreden zalimler güruhu, karanlık dünyanın karanlık insanlarının, insanlar üzerindeki oyunları, yalnızca modernizasyonu yapılmış yeni ve değişik taktiklerle sahneleniyor…

Ne yapmalıyız?

Peki, onlar bütün bunları yaparken, biz ne yapacağız? Komplo teorileri üretip sadece bu tuzaklara dikkat çekmekle mi yetineceğiz? Kendimize çeşitli yeni korkular mı üreteceğiz? Ve böylece düştüğümüz bataklık içinde umutsuzca çırpınıp duracak mıyız? Hayatın zorluklarının bizi düşürdüğü duruma ve başkalarının bizler için seçtiği yaşam tarzını; onların istediği bir hayatı yaşamaya rıza mı göstereceğiz?

Unutmayalım ki Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi vesellem) bunlara rıza göstermedi ve tek başına -Allah’ın yardımıyla- bu zülüm duvarını yıkarak, taşlaşmış kalplerde ve köhne gönüllerde İslam’ın kandilinin yanmasını sağladı. Ne olurdu birazcık ona benzeseydik!

Evet; artık kendimizi Kur’an ve Sünnet ışığında yeniden yapılandırıp ona uygun bir hayat tarzı seçmeliyiz, bütün zorluklara rağmen dinimizi yaşamaktan asla taviz vermemeliyiz.

Sahabe Efendilerimiz gibi birbirimizle paylaşmayı öğrenmeli, birlik ve beraberlik içerisinde, dağılmadan yaşamaya çalışmalıyız. Biz bir tek ümmetiz. Bunun kıymeti ve bilinci içerisinde yaşamalı, bütün insanlara Kur‘an ahlakıyla yaklaşmalıyız. Kayırmacı değil, hak edene hak ettiğinin karşılığını vermeliyiz. Modern cahiliyenin kötü bencilliğini, vurdumduymaz bireyciliğini, şiddet ve fuhuş-kolik ahlaksızlığını bir tarafa atmalıyız.
Aldatıcı değil, yalancı değil, sahtekâr değil, herkese karşı dürüst ve doğru olmalıyız. Hazreti Ali’nin (kerremallahu vecheh) dediği gibi; “Öyle bir yaşa ki, öldüğünde düşmanların bile arkandan ağlasın!..”

Unutmayalım ki bütün dünya insanlarının kurtuluşu ve bizim kurtuluşumuz için müslümanların dinlerini gerektiği gibi yaşamalarına ihtiyaçları var. İslam her şeyi ıslah eder. İslam temizleyicidir, bütün pislikleri temizler ve ona asla bir pislik bulaşmaz.

Her yönüyle muhteşem bir dinin mensubu olan bizler, gereği gibi dinimizi yaşarsak inanın kısa bir süre sonra; önce biz, sonra çevremiz ve arkasından bütün dünya ıslah olur, insanların birlikte yaşamaktan mutluluk duydukları bir cennet bahçesine haline gelir.

Eğer dünyada cennette yaşar gibi yaşamak istiyorsak! n


BİLAL TELCİ