Bana Bir Yer Ver Kalbinde Benimdir Diyeyim
Bir gece kalsın yanında, dinlensin gönlüm
Bir insan taşa benzetilse nasıl olur? Yani: "İpek gibi” deriz, "gül gibi” deriz, "ceylân gibi” deriz... Bir insan için "taş gibi” deyince kalbinin ne denli katı olduğu anlaşılır... Ben, şimdi o müthiş âyet-i kerîmeyi de eklemek istiyorum taşın tedâîleri arasına:
"Ama bütün bunlardan sonra kalpleriniz katılaştı, kaya gibi hatta daha da sert oldu. Çünkü unutmayın, öyle kayalar var ki, içinden ırmaklar fışkırır ve öylesi de var ki, yarıldığında içinden su çıkar; bazısı da Allah korkusuyla (yerinden kopup) aşağı yuvarlanır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir!”
Bana dokunan asıl benzetme, Hızır -aleyhisselâm-'ın talebelerinden birine verdiği taş örneği:
"-Bu taşın neresini görüyorsun? Bu yüzünü... Bütün yönlerini göremiyorsun. Arkasını, sağını, solunu ve içini göremiyorsun. Nasıl görünüyor? Gri, mat, soğuk... Ama kıralım taşı, bak, içinde rengârenk kıvrımlar, çizgiler var. Şaşırtıcı değil mi? Hadiseler de böyledir... Bir sana görünen yönleri vardır, bir de asılları, başka yönleri...”
Meşhur Hızır dersi... İnsana, Kur'ân'ı ve hikmeti öğreten Rahmân'ın gönül rızkı...
Senin hakkında ne çok konuşan var, Rabbim! Senin hakkında ne çok konuşuyoruz! Bilmediğimiz hâlde... En yakınlarımız için bile gün gelip: "Hiç tanımamışım...” dediğimiz hâlde... Kâ'bına varılmaz bir ummânı küçücük yüreğimize tıktığımızı sanarak...
İnsanlar birbirini seviyor. İnsanlar birbirini terk ediyor. Terk edilen, edeni özlüyor Rabbim... Hem öyle özlüyor ki, uykusu, rüyası, bakışı, bekleyişi, arayışı, gülüşü, ağlayışı o oluyor. Hep bekliyor, döner ümidiyle, geçmiş güzel günlerin hayâliyle tesellî ve güç bularak, destek alarak bekliyor. Bir gün dönecek...
Ve ben günlerdir, aylardır, yıllardır Sen'sizim. Böyle namazdayken de Sen'sizim. Sen'i anlatırken de, anarken de...
Hemen duyduklarım ve okuduklarım hücum ediyor hâlimi izah için... Ben Sen'i çok özledim! İşte o insan taşa benzer ki, üstüne yağmur yağar da suyu, damlası yüreğine sızmaz. Yağmurun güzeli, yüreğe yağandır. Neyleyim camlarımdan süzülüp inen damlayı? Yüreğime sızsa ya...
Günlerin bereketi yok, sohbetin bereketi yok, yaşamanın bereketi yok... Her gittiğin yere, kendini de götürdüğün için ne ibadette, ne hizmette, ne gözyaşında incelme ve derinleşme görülüyor.
Ben Sen'i özledim Rabbim, diyorum kalbim gözlerime sarılıp ağlıyor hıçkırarak! Ben Sen'i özledim Rabbim... Sana Âdem'in irfânıyla sığınmayı: "Zalemnâ enfüsenâ: Biz nefsimize zulmettik” demeyi, Nûh'un gemiyi hazırlarken büründüğü hâli (Bir azabı beklemek ne müthiş bir rûh kuvveti ve iman gerektirir; ey depremi bekleyen şehirliler, biz biliyoruz değil mi?!), Davud'un zikrini, Süleyman'ın dengesini, İbrahim'in teslimiyetini, Mûsâ'nın âidiyetini, İsâ'nın merhametini, Cenab-ı Ahmed-i Muhammed Mustafâ'nın muhabbetini... Onların ve sahabe-i kiram hazarâtının, altın silsilenin her bir halkasının Sana lâyık amellerini, hizmetlerini, ibadetlerini, zikirlerini, şükürlerini sunmak mümkün olsaydı biraz...
"Âlemin ortasında, kimsesizliğin sesinde
Buğusunda sabahın”
Ve ben, rûhum bir an önce sana yükselsin isterdim, böyle garip ve yalnız bu çöllerde... Bana mahkûm... Her şey bir sembol olsa bile aranızda, kulak nefsimse eğer, duymuyor... Seni bütün rûhumla özledim Rabbim!.. Mûsâ peygamber, mukaddes Tûvâ Dağı'na nasıl iştiyakla tırmanıyordu kim bilir?.. Özlemin böylesine can fedâ; neticede vuslat mümkün... Ben de özledim ey bir gün bana:
"-Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diyen Rabbim, özledim...
İblis, Arapça'da "umutsuz” demekmiş... İnsan; bir yanı toprak, bir yanı ilâhî bir nefha... Âdem -aleyhisselâm-, toprak sert ve zorludur diye çiftçiliği Kâbil'e vermiş; hayvanlar hassastır ve yumuşaklık ister diye hayvancılığı Hâbil'e... Umut zor... .
"Bu Aytoldı üzülüp çok ağladı
Başını göğe çevirdi, dedi:
Ey Rabbim, men senden özge tanrı bilmedim!”
Ben böğrümde, tam da sol yanımda yumru bir taş taşıyorum nicedir. İçinden kaynayıp kaynayıp taşan gözyaşlarına mukâvemetsiz, rûhunda Rahmânî bir sır taşıyan donuk, gri, soğuk bir taş... Nicedir yuvarlanıp gidecek bir uçurumdan... Ama korkundan değil Rabbim: Hasretinden!..
Ve ben, Sen'i çok özledim!.. Her gece koynumda taşıdığım ipek bir mendili çıkarıp koklar gibi kalbimi çıkarıp öpüyorum ben... Özleminle dolu ya, ırmaklar fışkırıyor gözlerimden; kalbim ortasından ikiye ayrılıyor; gökkuşağına dönüşüyor hislerim... O kapıdan rûhuma kaçıyorum her gece... "Ve nefehnâ”ya bir pencere açılıyor; dolunay, âyine oluyor vechine... Ne yana baksam, evet, Sen oluyorsun sanıyorum, avunuyorum hayalin ile... Güneş hüsranıma doğuyor her sabah. Rabbim, Sen'i çok özledim!
Yâ Rabbi, Sen'i zikir, Sen'i tefekkür, Sana şükür ve Sana güzelce ibadet etmek için bize yardım et... Kulluğun, ki tadına doyulmaz, bizi o nîmetten mahrum eyleme bir ömür... Kulluğun, ki özlemimin zirvesidir; bana, Sana ulaştığım bir yol bağışla fıtratımdan...
alıntı...