***
DIŞARDA
Points: 42.870, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 4,9%
Achievements


Bir Bardak Su
Edeple varan lütufla döner”
Bu söz, ciltler dolusu kitaplar yazılacak deruni manalar ihtiva eder. Edep olmadan seyre başlayanlar, engin bir okyanusta küçük bir kayık ile yola çıkanlar gibidir. Küçük bir kayık okyanusun dalgaları, fırtınaları karşısında çaresizlik yaşıyorsa; edep tacını takmayanlar da aynı sıkıntılar ile karşı karşıya kalacaktır. Nefsin bin bir evhamı, şeytanın binler vesveseleri kendisini meşgul edecektir.
Tasavvuf yolunun bidayeti ve nihayeti arasında seyr-i suluk kapısına vardığımızda, bize yol gösterecek ve nihayetinde, aklın alamayacağı gönüllerin anlamayacağı kadar değerli kazançların elde edilebileceğini anlatan kısa ama derinlemesine sonsuz manaya sahip olmamızı sağlayacak incelik, bu sözde gizlidir.
Seyda Hazretleri her sohbetinde Selefi Salihini örnek almamız ve denizden bir damla kadarda olsa onlara mutabaat etmeye çalışmamız gerektiğini söyler.
Bilmek, idrak etmek, tatmak
İnsan bir şeyi anlayabilmek için üç türlü yolu izler. İlme’l yakîn, ayne’l yakîn, hakka’l yakîn.
Edep dendiğinde; kitaplardan okuduğum kadarıyla ‘ilme’l yakîn’ noktasında bir şeyler anlayabiliyorum ama en önemlisi ayne’l yakîn olmaktı. Zira bilmek ile idrak etmek arasında, bana göre cahillikle âlimlik arasındaki mesafe kadar fark var.
Yıllar öncesinde hatırıma gelen bir sahneyi hatırladıkça edep konusunda ‘ayne’l yakîn’ olmanın zevkine ve ayrıcalığına sahip olduğumu düşünür ve kendimi bahtiyar hissederim.
Yıllar önce Muhammed Raşid Hazretleri, bir ikindi namazını müteakiben sünnet üzere mihraba oturmuş Kur’an okuyor. Bizler de caminin muhtelif yerlerine dağılmış sofiler, belki bir lahza bize bakar umuduyla bekleşirken, edeple ve bakışlarımız ona değecek ve rahatsız edecek endişesiyle, arada bir hissettirmemeye çalışarak, hafiften bir göz atımıyla ona bakıyorduk.
Nasıl bakmayalım ki o bizim gönüllerimizin süruru, kalbimizin tesellisi ve bizim her görüşte kalbimizin çarptığı sevdamızdı.
Bir ara Muhammed Raşid Hazretleri, Kur’an okuyan gözlerini, burnunun üzerinde duran gözlüklerinin üzerinden yukarı kaldırdı ve etrafını süzmeye başladı!...
Ah o bakışlar! Değdiği her gönüle yangın bırakarak geçiyordu, her nazarı alan sofi, annesinin getireceği yiyeceği beklerken açlıktan inleyen ceylan gibi inliyor, çaresiz hastalığından muzdarip hasta misali, doktora yalvaran ve sadece doktorun anlayabileceği dil ile konuşuyorlardı, gönül âleminde.
Bütün sofilerin kalbinde inilti olarak cevap bulan bu bakışlar, sadece bir kişiyi fiili harekete geçirmişti.
Muhammed Raşid Hazretlerinin bakışlarını, saliseler içinde deşifre ederek ayağa kalkıp edeple cami dışına yürüyen kişi, beraberinde sofilerin meraklarını da dışarı çıkarmıştı.
Herkesle beraber benim de merak ve şaşkınlıkla gözlerim ona takılmış ve dışarı çıkışını izliyordum. Bakışlardan ne anlamış ve nasıl bir sonuç çıkarmış olabilirdi ki hemen camiden çıkmıştı?...
Getireceği şey neydi ki?
Heyecanla kapıyı izlemeye başladık. Artık sofiler o kapıdan girecek şeyin ne olduğunu anlamaya çalışmakta ve muhakkak, gönüllerinden yüzlerce ihtimal geçirmekteydiler. Bir müddet sonra, kapı tekrar açıldı ve bütün meraklı bakışlar, o yöne kaydı. Elinde bir bardak su ile tekrar içeri giren kişiyi hayranlıkla izliyorduk.
Dantelâlı bir bardak altlığının üzerine konan cam bir bardak su. Elindeki su ile öylesine edep ve tevazu ile yürüyordu ki, mürşidine sunacağı cam tabağın üzerinde duran bir bardak su değil de dışarıda çıkarıp tabağa koyduğu kalbi idi sanki.
Adımlarını sessiz ve derinden atarken, sanki dünyada bir daha zuhur etmeyecek zemzem suyunu taşıyordu da bir damlasının dahi zayi edilmemesi gereken cevher gibi itina gösteriyordu.
Muhammed Raşid Hazretlerinin karşısına geldiğinde, onu rahatsız etmeyecek bir mesafede, sağ tarafına düşecek yerde durdu.
Orada durduğunda, sanki dünya da onunla durmuştu. Elinde su ve ayakta gözleri ayakuçlarına bakarken, boşta kalan diğer elini toparlamış edeple duruyordu.
Normalde bir insanın nefes alış verişlerinde inip kalkması gereken göğsü, sabit bir şekilde dururken, onun adına ben tedirgin olmuştum. Nefes almadan duruyor, diye düşündüm.
Ne kadar durabilir ki? Diye düşündüm.
Muhammed Raşid Hazretleri, Kur’an okumaya devam ediyordu. Biraz önce bir göz atımı Seyda Hazretlerine değip geçen bakışlarımız, bu manzara karşısında dona kalmış ve ayakta, elinde bir bardak su ile duran bu edep abidesine bakıyorduk.
Dakikalar geçiyor, Seyda Hazretleri, Kur’an okumaya devam ediyor ve karşısında bir bardak su hala duruyordu ve sofiler de bu duruma uymak zorunda kalmış, herkes o bir bardak suyu tutan edep timsaline bakarken, farkında olmadan donmuş ve kımıldamadan o tarafa bakıyordu.
Artık sadece elinde suyu tutan değil, camideki tüm sofiler tutuyordu o bardağı ve kimse kımıldamıyor, nefes almıyor ve bakışlarını bardak ve sudan kaçırmıyordu. Sanki dünyada durmuş, dışarıda kuşlar uçmayı bırakmış ve bu anı bozacak her hareketten tüm kâinat kaçınır hale gelmişti.
Tüm gözler oradaydı. Bakışlar kaçırıldığında ya da bir sofi kımıldadığında, tılsım bozulacak ve su dökülecekti sanki.
Aradan ne kadar zaman geçti bilinmez. Seyda Hazretleri, Kur’an okumayı bitirmiş ve dua ediyordu ama hala bir bardak suyu tutan el kımıldamıyor ve sofilerin bakışları başka bir yöne kaymıyordu.
Muhammed Raşid Hazretleri, Kur-an’ı Kerim’i kapadı ve bir göz atımı ile bakıverdi suyu tutan ele. Bir bardak suyu tutan el, sanki göğsüne elini sokuvermiş ve kalbini sunar gibi mahur ve tazarru ile suyu uzatıverdi.
Muhammed Raşid Hazretleri bardağı eline aldı, suyu aheste aheste içerken, bardağı tutan el bu kez aynı edeple tabağı tutmaya başladı.
Muhammed Raşid Hazretleri, boşalan bardağı uzatırken, tabağı tutan el sanki Seyda Hazretlerinden boşalan bir bardak değil, büyük bir ikram alıyormuş gibi hevesle, itina gösterilmediğinde, bir anlık gafletle kırılabilecek inci gibi bardağı muhafaza altına alıyordu.
Verilmesi gerekenler var!
Şimdi, ben de Seyda Hazretlerinin huzurunda, ikindi namazından sonra Kur’an okumasını izlerken, mihrapta oturan Seyda Hazretlerinin huzurunda dururken ve bir göz atımı bakışlarımı onu rahatsız etmekten korkarken, bir bardak suyu veren olabilmek için dua ediyordum.
Yıllar önce, Muhammed Raşid Hazretlerine sunulan bir bardak suyu, şimdi ben de Seyda Hazretlerine sunmak ve boşalan bardakla aşkı ve muhabbeti kalbime doldurmak istiyordum.
Şimdi anlıyorum ki o bir bardak suyu vermeden önce, verilmesi gereken çok şeyimiz var. Benliğimizi, nefsimizi, enaniyetimizi, kibrimizi vermeden o bir bardak suyu vermek zor. Zira o bir bardak suyu vermek değil, geriye dolu bir bardakla dönebilmek önemli.
Kalbimi mürşidime bir bardak suyu veren el gibi tevazu ve edeple sunabilirsem, içinde hikmet irfan ve nisbet dolu olarak bana geri döneceğinden şüphem yok.
Yeter ki edeple varabilelim; lütuf bize ayrılmış bir inci gibi Seyda Hazretlerinin elinde durmakta.
O bir bardak suyu kim verdi?
Şimdi, Seyda Hazretleri mihrapta Muhammed Raşid Hazretlerinin yerinde oturuyor ve bir bardak su misali kalbimizi sunmamızı bekliyordu. Çünkü yıllar önce bir bardak su ile kalbini Muhammed Raşid Hazretlerine sunan o idi.
Mecnun Misali
Leylâ’nın Zülfüne Hemen Gönül Bağlama. Çünkü seni AŞK Çöllerinde Gezdirip Duran Leylâ Değil
Mevlâ’dır Hep…